alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
Üstadın, “Kur’an-ı Hâkîm’in hakikatına değil dünya saadetimi, belki lüzum olsa ahiret saadetimi dahi feda etmeye karar verdim.” cümlesini nasıl anlamalıyız? Ahireti feda etmek ne demektir ve nasıl olur?
Üstadın bu türden beyanları, onun ruhunda hükmeden o akıl almaz şefkatten gelen harika bir fedakarlığın tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Üstadın bu cümlesinde, “Ben bu kutsî dava için dünyanın bütün lezzetlerini, zevk ve sefalarını, makam ve mevkileridi terk ettim. Gerekirse ahiret saadetimi de terke hazırım. Siz de hiç olmazsa dünyanızdan biraz fedakarlıkta bulunun.” mesajı vardır.
Ahireti terk etmenin bir başka yönü de şudur: Farz ibadetlerini yerine getiren bir müminin, iman ve Kur’an hakikatlerini başkalara da ulaştırmak için gayret göstermeyip sadece kendi şahsi kemalatı için çalışması, insanlardan uzak yaşaması ideal bir hareket değildir. İnsan başkalara faydalı olmak için şahsi kemaline vesile olacak bu gibi vesileleri gerektiğinde terk edebilmelidir.
Bu ise ahiretin yani ahiret kazancının terk edilmesi demek olur. Elbette böyle fedakar bir kulunu Allah, o şahsi ibadetlerinin çok ötesinde feyizlere, nurlara, bereketlere mazhar kılar.
Üstadımız, şahsi kemalat peşinde koşmamış, o bereketli ömrünün tamamını insanların imanlarının kurtuluşuna feda etmiştir.
Bu konuda, onun "hizmetkarlığı makamata tercih etmesini", şahsına yapılan hüsn-ü zanları şahs-ı maneviye çevirmesini de hatırlamamız yerinde olur.
Üstadın bu türden beyanları, onun ruhunda hükmeden o akıl almaz şefkatten gelen harika bir fedakarlığın tezahürü olarak değerlendirilmelidir. Üstadın bu cümlesinde, “Ben bu kutsî dava için dünyanın bütün lezzetlerini, zevk ve sefalarını, makam ve mevkileridi terk ettim. Gerekirse ahiret saadetimi de terke hazırım. Siz de hiç olmazsa dünyanızdan biraz fedakarlıkta bulunun.” mesajı vardır.
Ahireti terk etmenin bir başka yönü de şudur: Farz ibadetlerini yerine getiren bir müminin, iman ve Kur’an hakikatlerini başkalara da ulaştırmak için gayret göstermeyip sadece kendi şahsi kemalatı için çalışması, insanlardan uzak yaşaması ideal bir hareket değildir. İnsan başkalara faydalı olmak için şahsi kemaline vesile olacak bu gibi vesileleri gerektiğinde terk edebilmelidir.
Bu ise ahiretin yani ahiret kazancının terk edilmesi demek olur. Elbette böyle fedakar bir kulunu Allah, o şahsi ibadetlerinin çok ötesinde feyizlere, nurlara, bereketlere mazhar kılar.
Üstadımız, şahsi kemalat peşinde koşmamış, o bereketli ömrünün tamamını insanların imanlarının kurtuluşuna feda etmiştir.
Bu konuda, onun "hizmetkarlığı makamata tercih etmesini", şahsına yapılan hüsn-ü zanları şahs-ı maneviye çevirmesini de hatırlamamız yerinde olur.