Allah'a sonsuz hamd ve şükrolsun ki; bir zikir sohbetinde daha hepimiz birlikteyiz. Bir hurafeden bahsetmek için buradayız. Allaha ulaşılamaz. diyorlar. İnsan ruhunun Allaha ulaşması, Allaha geri dönmesi, Allahın Zat'ında yok olması diye bir şey yoktur. diyorlar.
Allahû Tealâ, ruhumuzun biz hayattayken Allaha ulaşmasını, bütün insanların üzerine farz kılmıştır. Sadece insanların üzerine farz olan bir husustur. Cinler için böyle bir farz söz konusu değil. Çünkü onlar bir ruhun sahibi değiller. Nefsleri vardır, fizik vücutları vardır ama Allaha geri dönecek olan Allahın ruhuna sahip değillerdir. Ne melekler ne cinler ne de Allahın yarattığı başka herhangibir yaratık Hiçbiri, Allah onlara ruh üfürmediği için, Allaha geri dönecek olan bir ruha sahip değillerdir. Ama insanoğlu böyle bir ruhun sahibidir ve o ruhu mutlaka Allaha ulaştırmak mecburiyetindedir.
Gerçekten ruhumuzu ölmeden evvel Allaha ulaştırmak üzerimize farz mıdır?
Gelin beraberce âyetlere bakalım. Allahû Tealâ ne diyor? Allahû Tealâ, evvelâ Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde diyor ki:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allahın) ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek Ona (Allaha) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahû Tealâ buyuruyor ki: Allahın ismini zikret, Allahın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek, Allaha ulaş. Yani Allahû Tealâ: Ruhunu, herşeyden kesilerek Allaha ulaştır. buyuruyor. Öyleyse insan ruhunun, o kişi hayatta iken Allaha geri dönmesi üzerimize farz kılınmıştır. Sadece bu âyetle mi? Hayır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en yetiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allaha) yönelin (ruhunuzu Allaha ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce Ona (Allaha) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allaha teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.
Allahû Tealâ: Üzerinize azap gelmeden önce Allaha yönelin, Allaha ulaşmayı dileyin ve Allaha teslim olun. buyuruyor. Yani Allahû Tealâ: Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allaha teslim edin. diyor. Bugünkü konumuz sadece bir tanesi ile alâkalı; ruhun Allaha geri dönmesi. Ama bu âyet-i kerime (Zumer-54), hepsini ihata ediyor. Ruhu da vechi de nefsi de iradeyi de Allaha teslim etmeyi ihata ediyor. Allah'a ulaşan, sadece ruhumuzdur. Geri kalanlar ise teslim olurlar ama Allaha ulaşmazlar. Demek ki; insan ruhunun Allaha ulaşması, bu âyet-i kerimede farz kılınmıştır. O kadar mı? Hayır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
51/ZARİYAT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki ben, sizin için (ondan), apaçık bir uyarıcıyım.
Allahû Tealâ: Öyleyse Allaha firar edin. buyuruyor. Yani Allaha kaçarak, Allaha sığının. diyor.
Allahû Tealâ Muzemmil-8de buyuruyor ki:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allahın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Ona (Allaha) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahû Tealâ: Allahın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Ona ulaş. buyuruyor. Gene bir geri dönüş emri. Bir defa daha farz.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSA-58: İnnallâhe yemurukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. İnsanlar arasında hakemlik ettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, işiten ve görendir.
Allahû Tealâ: Allah, emanetleri, o emanetlerin ehli olana teslim etmenizi emreder. diyor. Dikkat edin emanetler, emânât şeklinde çoğul olarak kullanılıyor. Ama emanet sahibi için Allahû Tealâ: ehlihâ ifadesini kullanıyor; Onun ehline, sahibine diyor. Allahû Tealâ: Sahiplerine demiyor. Emanetlerin bir tane sahibi var; Allah. Ruhumuz da bir emanet, fizik vücudumuz da bir emanet, nefsimiz de bir emanet, irademiz de bir emanet. Hepsini de, onların sahibi olan Allaha teslim etmeye mecburuz. Bu bizim üzerimize farzdır.
Allahû Tealâ diyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allaha (Rabbine) geri dönerek ulaş.
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allaha ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
Allahû Tealâ: Ey mutmain olan nefs! Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine geri dön. Ey fizik vücut! Kullarımın arasına gir ve cennetime gir. diyor. Öyleyse Allahû Tealâ açık bir şekilde: Ey ruh! Rabbine geri dön. Geri dönerek Rabbine ulaş. diyor. Emir kesin ve açık olarak geliyor. Sonra bir başka âyet-i kerimede, gene aynı farzı görüyoruz:
13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allahın (ölümden evvel), Allaha ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), Ona (Allaha) ulaştırırlar. Ve Rablerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
Ve onlar Allahın, Allaha ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allaha ulaştırırlar.
Demek ki; bir şeyin Allaha ulaştırılması emrediliyor. Fizik olarak bir emir söz konusuysa, Kur'ân-ı Kerimde bir emir yer almışsa, o mutlaka üzerimize farzdır. Burada da Ve onlar, Allahın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Ona ulaştırırlar. ifadesinde ruhumuz, Allahın ulaştırılmasını emrettiği şey olarak geçiyor. Ruhumuzun ulaştırılması emredildiğine göre, bu bir farz hüküm doğuruyor.
Görüyorsunuz ki; ruhumuzun Allaha, biz ölmeden evvel ulaştırılması üzerimize defaatle farz kılınmıştır. Şimdi hepimiz için bir sonuç var. Allahın dizaynında açıkça yer alan bir teslim müessesesi var; ruhumuzun, biz hayattayken Allaha ulaşarak, Allahın Zat'ında yok olması yani Allaha teslim olması.
Allahû Tealâ, Allaha dönüşün farz olduğunu ifade ediyor. Diyor ki:
10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zatına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîme ulaştırır.
Allahû Tealâ: Allah, selâm yurduna, aslî ifadesiyle teslim yurduna davet eder. Ve kimi oraya (selâm yurduna) ulaştırmayı dilerse, onları Sıratı Mustakîme ulaştırır. diyor.
Bir sonraki âyette ise Allahû Tealâ buyuruyor ki:
10/YUNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
Allahû Tealâ: Onlara Ahsenül hüsna da var, ziyadesi de var. diyor.
Selâm yurdu, Allahın Zat'ını temsil ediyor. Bu âyet-i kerimede, Selâm yurduna davet eder. ifadesi, insan ruhunun Allahın Zat'ına geri dönüşünü temsil ediyor. Bu hükmü nereden çıkarıyoruz? Çünkü Allahû Tealâ: Allah oraya, selâm yurduna ulaştırmak istediklerini Sıratı Mustakîme ulaştırır. buyuruyor. Sıratı Mustakîm ise, Allaha ulaştıran yolun adıdır.
Allahû Tealâ Nisa Suresinin 175. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
4/NİSA- 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi vatesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Allaha âmenû olanları ve Ona sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîme (Allaha ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Allahû Tealâ, ruhumuzun biz hayattayken Allaha ulaşmasını, bütün insanların üzerine farz kılmıştır. Sadece insanların üzerine farz olan bir husustur. Cinler için böyle bir farz söz konusu değil. Çünkü onlar bir ruhun sahibi değiller. Nefsleri vardır, fizik vücutları vardır ama Allaha geri dönecek olan Allahın ruhuna sahip değillerdir. Ne melekler ne cinler ne de Allahın yarattığı başka herhangibir yaratık Hiçbiri, Allah onlara ruh üfürmediği için, Allaha geri dönecek olan bir ruha sahip değillerdir. Ama insanoğlu böyle bir ruhun sahibidir ve o ruhu mutlaka Allaha ulaştırmak mecburiyetindedir.
Gerçekten ruhumuzu ölmeden evvel Allaha ulaştırmak üzerimize farz mıdır?
Gelin beraberce âyetlere bakalım. Allahû Tealâ ne diyor? Allahû Tealâ, evvelâ Muzemmil Suresinin 8. âyet-i kerimesinde diyor ki:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allahın) ismiyle zikret ve her şeyden kesilerek Ona (Allaha) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahû Tealâ buyuruyor ki: Allahın ismini zikret, Allahın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek, Allaha ulaş. Yani Allahû Tealâ: Ruhunu, herşeyden kesilerek Allaha ulaştır. buyuruyor. Öyleyse insan ruhunun, o kişi hayatta iken Allaha geri dönmesi üzerimize farz kılınmıştır. Sadece bu âyetle mi? Hayır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
39/ZUMER-54: Ve enîbû ilâ rabbikum ve eslimû lehu min kabli en yetiyekumul azâbu summe lâ tunsarûn(tunsarûne).
Ve Rabbinize (Allaha) yönelin (ruhunuzu Allaha ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce Ona (Allaha) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allaha teslim edin). Sonra yardım olunmazsınız.
Allahû Tealâ: Üzerinize azap gelmeden önce Allaha yönelin, Allaha ulaşmayı dileyin ve Allaha teslim olun. buyuruyor. Yani Allahû Tealâ: Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allaha teslim edin. diyor. Bugünkü konumuz sadece bir tanesi ile alâkalı; ruhun Allaha geri dönmesi. Ama bu âyet-i kerime (Zumer-54), hepsini ihata ediyor. Ruhu da vechi de nefsi de iradeyi de Allaha teslim etmeyi ihata ediyor. Allah'a ulaşan, sadece ruhumuzdur. Geri kalanlar ise teslim olurlar ama Allaha ulaşmazlar. Demek ki; insan ruhunun Allaha ulaşması, bu âyet-i kerimede farz kılınmıştır. O kadar mı? Hayır. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
51/ZARİYAT-50: Fe firrû ilâllâh(ilâllâhi), innî lekum minhu nezîrun mubîn(mubînun).
Öyleyse Allah'a kaç (Allah'a ulaş, Allah'a sığın). Muhakkak ki ben, sizin için (ondan), apaçık bir uyarıcıyım.
Allahû Tealâ: Öyleyse Allaha firar edin. buyuruyor. Yani Allaha kaçarak, Allaha sığının. diyor.
Allahû Tealâ Muzemmil-8de buyuruyor ki:
73/MUZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Rabbinin (Allahın) ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Ona (Allaha) dön (ulaş, vasıl ol).
Allahû Tealâ: Allahın ismiyle zikret ve herşeyden kesilerek Ona ulaş. buyuruyor. Gene bir geri dönüş emri. Bir defa daha farz.
Allahû Tealâ buyuruyor ki:
4/NİSA-58: İnnallâhe yemurukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi emreder. İnsanlar arasında hakemlik ettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, işiten ve görendir.
Allahû Tealâ: Allah, emanetleri, o emanetlerin ehli olana teslim etmenizi emreder. diyor. Dikkat edin emanetler, emânât şeklinde çoğul olarak kullanılıyor. Ama emanet sahibi için Allahû Tealâ: ehlihâ ifadesini kullanıyor; Onun ehline, sahibine diyor. Allahû Tealâ: Sahiplerine demiyor. Emanetlerin bir tane sahibi var; Allah. Ruhumuz da bir emanet, fizik vücudumuz da bir emanet, nefsimiz de bir emanet, irademiz de bir emanet. Hepsini de, onların sahibi olan Allaha teslim etmeye mecburuz. Bu bizim üzerimize farzdır.
Allahû Tealâ diyor ki:
89/FECR-27: Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh(mutmainnetu).
Ey mutmain olan nefs!
89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh(mardıyyeten).
Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. (Ey ruh!) Allaha (Rabbine) geri dönerek ulaş.
89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî.
(Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allaha ulaştırdığın zaman), (Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
89/FECR-30: Vedhulî cennetî.
Ve cennetime gir.
Allahû Tealâ: Ey mutmain olan nefs! Allahtan razı ol ve Allahın rızasını kazan. Ey ruh! Rabbine geri dön. Ey fizik vücut! Kullarımın arasına gir ve cennetime gir. diyor. Öyleyse Allahû Tealâ açık bir şekilde: Ey ruh! Rabbine geri dön. Geri dönerek Rabbine ulaş. diyor. Emir kesin ve açık olarak geliyor. Sonra bir başka âyet-i kerimede, gene aynı farzı görüyoruz:
13/RAD-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).
Ve onlar Allahın (ölümden evvel), Allaha ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), Ona (Allaha) ulaştırırlar. Ve Rablerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
Ve onlar Allahın, Allaha ulaştırılmasını emrettiği şeyi Allaha ulaştırırlar.
Demek ki; bir şeyin Allaha ulaştırılması emrediliyor. Fizik olarak bir emir söz konusuysa, Kur'ân-ı Kerimde bir emir yer almışsa, o mutlaka üzerimize farzdır. Burada da Ve onlar, Allahın Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi Ona ulaştırırlar. ifadesinde ruhumuz, Allahın ulaştırılmasını emrettiği şey olarak geçiyor. Ruhumuzun ulaştırılması emredildiğine göre, bu bir farz hüküm doğuruyor.
Görüyorsunuz ki; ruhumuzun Allaha, biz ölmeden evvel ulaştırılması üzerimize defaatle farz kılınmıştır. Şimdi hepimiz için bir sonuç var. Allahın dizaynında açıkça yer alan bir teslim müessesesi var; ruhumuzun, biz hayattayken Allaha ulaşarak, Allahın Zat'ında yok olması yani Allaha teslim olması.
Allahû Tealâ, Allaha dönüşün farz olduğunu ifade ediyor. Diyor ki:
10/YUNUS-25: Vallâhu yed'û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zatına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîme ulaştırır.
Allahû Tealâ: Allah, selâm yurduna, aslî ifadesiyle teslim yurduna davet eder. Ve kimi oraya (selâm yurduna) ulaştırmayı dilerse, onları Sıratı Mustakîme ulaştırır. diyor.
Bir sonraki âyette ise Allahû Tealâ buyuruyor ki:
10/YUNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdeh(zîyâdetun), ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilleh(zilletun), ulâike ashâbul cenneh(cenneti), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah'ın Zat'ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah'ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
Allahû Tealâ: Onlara Ahsenül hüsna da var, ziyadesi de var. diyor.
Selâm yurdu, Allahın Zat'ını temsil ediyor. Bu âyet-i kerimede, Selâm yurduna davet eder. ifadesi, insan ruhunun Allahın Zat'ına geri dönüşünü temsil ediyor. Bu hükmü nereden çıkarıyoruz? Çünkü Allahû Tealâ: Allah oraya, selâm yurduna ulaştırmak istediklerini Sıratı Mustakîme ulaştırır. buyuruyor. Sıratı Mustakîm ise, Allaha ulaştıran yolun adıdır.
Allahû Tealâ Nisa Suresinin 175. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor:
4/NİSA- 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi vatesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Allaha âmenû olanları ve Ona sarılanları (sarılmayı dileyenleri) Allah, Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîme (Allaha ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.