alem-i ervah
New member
- Katılım
- 20 Ocak 2006
- Mesajlar
- 463
- Tepkime puanı
- 4
- Puanları
- 0
EVİMİN arka balkonunu oturmak için kullanmıyordum. Fazla eşyaları rasgele istif etmiştim. Pencerenin camından süzülüp gelen kumru sesini işitince şaşırdım. Perdeyi hafifçe aralayarak baktım. Bir çift kumru yuva yapmıştı.
Sabahları seslerini işiterek kalkıyordum yataktan. Ürkütmemeye çalışarak seyrediyordum onları. Yumurta yapıp yavru yetiştireceklerdi sanırım. Pek de sevimliydiler. Nereden yiyecek buluyorlardı acaba? Ekmek parçalarını bir kapta ıslatıp balkona koydum yesinler diye. Küçük bir sofra kurmuştum kumrularım için. Fırsat buldukça kontrol ediyordum. Evet, yiyorlardı.
Sonra tek kumru gelmeye başladı balkona. Öbür teki yoktu. Ölmüş müydü acaba? İçim burkuldu. Kumrular yalnız yaşamayı sevmezler diye işitmiştim. Ne yumurta vardı yuvada ne de eş! Zamanla bana alıştı bu tek kumru. Pencereden daha rahat bakabiliyordum. Bir süre sonra balkona çıkmaya başladım, kaçmıyordu artık. Ben ona bakarken o da bana bakıyordu.
Günlerden bir gün eve üzgün geldim. İş yerim kapanmıştı ve ben işsiz kalmıştım. Bir bardak çay alıp arka balkona gittim. Birazdan kumru da geldi, yuvasına yerleşti. Göz göze bakışmaya başladık.
"Bugün üzgün görünüyorsun" demez mi! Hayretten donakaldım.
"Çok mu garip?" dedi.
"Evet... Kumru konuşmaz diye biliyorum" dedim.
"Rabbim dilerse konuşur."
"Fakat bu insan dili..."
"Ne olmuş yani. Konuşan senin dilin mi ki! Bir et parçası o. Seni ALLAH (c.c.) konuşturuyor. Dil de, dudak da birer araç sadece."
"Peki, tamam."
"Niye üzgünsün böyle?"
"İşimi kaybettim de ondan."
"Aç kalırım diye mi korkuyorsun?"
"Bu zamanda iş bulmak, para kazanmak kolay mı sanıyorsun!" dedim.
"Hep insanlardan umuyorsun. Hep onlardan korkuyorsun. Rabbine tevekkülün yok senin. Bu yüzden kaygılanıyor, acı çekiyorsun."
"Ama çalışmadan olmuyor ki..." diyecek oldum.
Bir süre tüylerini temizledikten sonra bana baktı.
"Benim bir iş yerim var mı sence?" deyi sordu.
"Sanırım yok" dedim.
"Bir tarlam, bahçem, ekinim var mı?"
"Sanmıyorum. Kuşların böyle şeyleri olmaz."
"Evet... Olmayınca aç mı kalırlar. Mesela ben aç mıyım, açıkta mıyım? Biliyorum ki rızkımı Rabbim veriyor, beni koruyan, gözeten hep o. Ona güveniyor rahat ediyorum. Sen de Rabbine güven ve dayan, üzüntüden kurtul."
"Fakat sen bir kuşsun ben bir insanım, nasıl aynı olabiliriz!" dedim.
"Anlatamadım galiba! Sen de, ben de onun kullarıyız. Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elinde. Gerisi sebep, vesile, araç..."
"İyi de, çalışmalıyım ki rızkımı versin..."
Yuvadan çıkıp balkon demirine kondu.
"Elbette çalışacaksın... Bütün yapman gereken iş aramak... Kendine değil ona güven. Sana işi de, rızkı da verecek olan odur çünkü," dedikten sonra uçup gitti.
Ben şaşkın bir halde kalakaldım. Bir süre sonra da iş buldum. Fakat bunu ona söyleyemedim. Çünkü bir daha dönmedi balkonuma. Bu konuşmayı sadece bir arkadaşıma anlattım.
İnanmadı, güldü ve "Sen rüya görmüşsün!" dedi.
Bu cevap dilimi susturdu, bir daha da kimseye anlatmadım.
Ne dersiniz, bir kumru benimle konuşmuş olabilir mi?
Ömer Sevinçgül
Sabahları seslerini işiterek kalkıyordum yataktan. Ürkütmemeye çalışarak seyrediyordum onları. Yumurta yapıp yavru yetiştireceklerdi sanırım. Pek de sevimliydiler. Nereden yiyecek buluyorlardı acaba? Ekmek parçalarını bir kapta ıslatıp balkona koydum yesinler diye. Küçük bir sofra kurmuştum kumrularım için. Fırsat buldukça kontrol ediyordum. Evet, yiyorlardı.
Sonra tek kumru gelmeye başladı balkona. Öbür teki yoktu. Ölmüş müydü acaba? İçim burkuldu. Kumrular yalnız yaşamayı sevmezler diye işitmiştim. Ne yumurta vardı yuvada ne de eş! Zamanla bana alıştı bu tek kumru. Pencereden daha rahat bakabiliyordum. Bir süre sonra balkona çıkmaya başladım, kaçmıyordu artık. Ben ona bakarken o da bana bakıyordu.
Günlerden bir gün eve üzgün geldim. İş yerim kapanmıştı ve ben işsiz kalmıştım. Bir bardak çay alıp arka balkona gittim. Birazdan kumru da geldi, yuvasına yerleşti. Göz göze bakışmaya başladık.
"Bugün üzgün görünüyorsun" demez mi! Hayretten donakaldım.
"Çok mu garip?" dedi.
"Evet... Kumru konuşmaz diye biliyorum" dedim.
"Rabbim dilerse konuşur."
"Fakat bu insan dili..."
"Ne olmuş yani. Konuşan senin dilin mi ki! Bir et parçası o. Seni ALLAH (c.c.) konuşturuyor. Dil de, dudak da birer araç sadece."
"Peki, tamam."
"Niye üzgünsün böyle?"
"İşimi kaybettim de ondan."
"Aç kalırım diye mi korkuyorsun?"
"Bu zamanda iş bulmak, para kazanmak kolay mı sanıyorsun!" dedim.
"Hep insanlardan umuyorsun. Hep onlardan korkuyorsun. Rabbine tevekkülün yok senin. Bu yüzden kaygılanıyor, acı çekiyorsun."
"Ama çalışmadan olmuyor ki..." diyecek oldum.
Bir süre tüylerini temizledikten sonra bana baktı.
"Benim bir iş yerim var mı sence?" deyi sordu.
"Sanırım yok" dedim.
"Bir tarlam, bahçem, ekinim var mı?"
"Sanmıyorum. Kuşların böyle şeyleri olmaz."
"Evet... Olmayınca aç mı kalırlar. Mesela ben aç mıyım, açıkta mıyım? Biliyorum ki rızkımı Rabbim veriyor, beni koruyan, gözeten hep o. Ona güveniyor rahat ediyorum. Sen de Rabbine güven ve dayan, üzüntüden kurtul."
"Fakat sen bir kuşsun ben bir insanım, nasıl aynı olabiliriz!" dedim.
"Anlatamadım galiba! Sen de, ben de onun kullarıyız. Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elinde. Gerisi sebep, vesile, araç..."
"İyi de, çalışmalıyım ki rızkımı versin..."
Yuvadan çıkıp balkon demirine kondu.
"Elbette çalışacaksın... Bütün yapman gereken iş aramak... Kendine değil ona güven. Sana işi de, rızkı da verecek olan odur çünkü," dedikten sonra uçup gitti.
Ben şaşkın bir halde kalakaldım. Bir süre sonra da iş buldum. Fakat bunu ona söyleyemedim. Çünkü bir daha dönmedi balkonuma. Bu konuşmayı sadece bir arkadaşıma anlattım.
İnanmadı, güldü ve "Sen rüya görmüşsün!" dedi.
Bu cevap dilimi susturdu, bir daha da kimseye anlatmadım.
Ne dersiniz, bir kumru benimle konuşmuş olabilir mi?
Ömer Sevinçgül