Küsmek; darılmak, kırgınlık, konuşmamak, gücenmek, bütün münâsebetleri kesmek mânâlarına gelir.
Genel olarak ise, bir beklentinin karşılıksız kaldığı durumlarda gösterilen bir tür davranış çeşididir.
Kırgınlığın şiddetine göre, kişi kendine, dostlarına, hattâ tüm dünyaya küsebilir ve bu duygusal tepkiyi, kısa veya uzun süre gösterebilir.
İnsanı kıran ve acı veren sebepler arasında üç temel faktör vardır: Kötülükler, hatalar ve gerçekler.
Küsmeye sebep olan bu üç faktör (âmil), birbirleriyle iç içe bir irtibat hâlindedir. Meselâ, gerçekler bizi kırabilir, ama hatalı ve rencide edici şekilde yüzümüze vurulduğu zaman, kötülüğe ve acıya dönüşebilir, bu da nihayetinde küsmeye yol açar. Kezâ bize hak ettiğimiz bir kötülük yapılabilir; fakat “bunu hak etmiş olmamız” gerçeğine rağmen yine de bizde acıya ve kırgınlığa sebep olur. Ayrıca, hatalar hem kötülükleri, hem de birkaç gerçeği birden ortaya çıkarabilir.
Kırgınlık, duyguların en yanıltıcı olanıdır. Bu, kendisini gizleyebilmesinden ve kolayca sevgi, sempati, saygı ve özveri gibi diğer duyguların postuna bürünme yeteneği olmasından kaynaklanır. Birine içten içe küstüğümüz hâlde, yalan bir sevgi ve saygı gösterdiğimiz durumlar, kırgınlığın bu maskesini kullandığı anlardır.
İnsanın çok şiddetli acılara dayanabilmesi de bu duygunun bir bukalemun gibi rengini değiştirebilme özelliğine sahip olmasındandır. Kırgınlık, acıları bir şekilde aklîleştirerek, dayanılır hâle getirebilmemizi sağlar.
Karşılaşılan durum her ne olursa olsun, şurası bir gerçektir ki, bu durum İslâmî bir kimlik taşıyan Müslümanın şahsiyetine yakışmayan bir harekettir.
Küsmenin Âzamî Süresi:
Hadis-i Şerifte;
“Birbirinizle münâsebeti kesmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allâh’ın kulları, kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helâl değildir.” buyrulmuştur.
(Buharî, Edeb, 57; Ayrıca bkz: Müslim, Birr, 23)
Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- dargınlığın en fazla süresini “üç gün” olarak belirtmiştir. Zamanın üç gün olarak geniş tutulması müslümanlara bir güçlük olmaması içindir. Çünkü gazap ve öfkelenmek insanoğlunun fıtratında vardır. Bundan ötürü, gazap hâlinin yatışması için kısa bir süre küsmeye müsamaha gösterilmiştir.
Müslüman olan ve dîne uygun yaşayan bir kimse, İslam’ın emir ve yasakları husûsunda hassâsiyet gösterir. Böyle bir kimse için İslâm’ın emir ve yasakları kendi doğrularının ve kendi nefsinin önüne geçmiştir. Hâlbuki küsen kimse, kendi nefsini İslâm’ın önüne geçirmiş olmaktadır.
Küskünlüğü uzatmak, yani üç gün geçtikten sonra da dargınlığı devam ettirmek yasaklanmıştır.
Ebû Hırâş es-Sülemî -radıyallâhu anh-’ın anlattığına göre, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-;
“Kim üç günden fazla küs kalır ve ölürse cehenneme girer.” buyurmuşlardır. (Ebu Davud, Edeb, 47)
Başka bir rivâyette de, bu kimselerin bir süre cehennemde azap gördükten sonra cennete girebileceklerinden bahsedilir. Ancak bu kimselerin cennete girseler bile kesinlikle “birbirleriyle karşılaşamayacakları” da belirtilmişir. (İbn-i Hibban)
Genel olarak ise, bir beklentinin karşılıksız kaldığı durumlarda gösterilen bir tür davranış çeşididir.
Kırgınlığın şiddetine göre, kişi kendine, dostlarına, hattâ tüm dünyaya küsebilir ve bu duygusal tepkiyi, kısa veya uzun süre gösterebilir.
İnsanı kıran ve acı veren sebepler arasında üç temel faktör vardır: Kötülükler, hatalar ve gerçekler.
Küsmeye sebep olan bu üç faktör (âmil), birbirleriyle iç içe bir irtibat hâlindedir. Meselâ, gerçekler bizi kırabilir, ama hatalı ve rencide edici şekilde yüzümüze vurulduğu zaman, kötülüğe ve acıya dönüşebilir, bu da nihayetinde küsmeye yol açar. Kezâ bize hak ettiğimiz bir kötülük yapılabilir; fakat “bunu hak etmiş olmamız” gerçeğine rağmen yine de bizde acıya ve kırgınlığa sebep olur. Ayrıca, hatalar hem kötülükleri, hem de birkaç gerçeği birden ortaya çıkarabilir.
Kırgınlık, duyguların en yanıltıcı olanıdır. Bu, kendisini gizleyebilmesinden ve kolayca sevgi, sempati, saygı ve özveri gibi diğer duyguların postuna bürünme yeteneği olmasından kaynaklanır. Birine içten içe küstüğümüz hâlde, yalan bir sevgi ve saygı gösterdiğimiz durumlar, kırgınlığın bu maskesini kullandığı anlardır.
İnsanın çok şiddetli acılara dayanabilmesi de bu duygunun bir bukalemun gibi rengini değiştirebilme özelliğine sahip olmasındandır. Kırgınlık, acıları bir şekilde aklîleştirerek, dayanılır hâle getirebilmemizi sağlar.
Karşılaşılan durum her ne olursa olsun, şurası bir gerçektir ki, bu durum İslâmî bir kimlik taşıyan Müslümanın şahsiyetine yakışmayan bir harekettir.
Küsmenin Âzamî Süresi:
Hadis-i Şerifte;
“Birbirinizle münâsebeti kesmeyin! Birbirinize sırt çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allâh’ın kulları, kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helâl değildir.” buyrulmuştur.
(Buharî, Edeb, 57; Ayrıca bkz: Müslim, Birr, 23)
Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- dargınlığın en fazla süresini “üç gün” olarak belirtmiştir. Zamanın üç gün olarak geniş tutulması müslümanlara bir güçlük olmaması içindir. Çünkü gazap ve öfkelenmek insanoğlunun fıtratında vardır. Bundan ötürü, gazap hâlinin yatışması için kısa bir süre küsmeye müsamaha gösterilmiştir.
Müslüman olan ve dîne uygun yaşayan bir kimse, İslam’ın emir ve yasakları husûsunda hassâsiyet gösterir. Böyle bir kimse için İslâm’ın emir ve yasakları kendi doğrularının ve kendi nefsinin önüne geçmiştir. Hâlbuki küsen kimse, kendi nefsini İslâm’ın önüne geçirmiş olmaktadır.
Küskünlüğü uzatmak, yani üç gün geçtikten sonra da dargınlığı devam ettirmek yasaklanmıştır.
Ebû Hırâş es-Sülemî -radıyallâhu anh-’ın anlattığına göre, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-;
“Kim üç günden fazla küs kalır ve ölürse cehenneme girer.” buyurmuşlardır. (Ebu Davud, Edeb, 47)
Başka bir rivâyette de, bu kimselerin bir süre cehennemde azap gördükten sonra cennete girebileceklerinden bahsedilir. Ancak bu kimselerin cennete girseler bile kesinlikle “birbirleriyle karşılaşamayacakları” da belirtilmişir. (İbn-i Hibban)