Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
Konu: İslam Perspektifinde Kadın Hakları
Konuşmacı: Hüccet’ül İslam ve’l Müslimin İbrahimiyan
İslam dini açısından insanların iki tür veya daha fazla hak ve yükümlülükleri vardır. Bu hak ve yükümlülüklerin bir türü, bireysel özellikler göz önünde bulundurulmaksızın insan türüne özgüdür; bahsi edilen hak ve yükümlülüklerin bir diğer türü ise insanların şahsî özellikleriyle ilintilidir.
Bu genel ifade şöyle örneklendirilebilir: İslam açısından alim kimse, bir takım özel hak ve yükümlülüklere sahiptir. Diğer insanlar tarafından saygı hürmeti gözetilmeli ve o da, bilgisinin yüklediği misyona uymalı ve gereğini ifa etmelidir.
Bir çocuk, insanî haklarına ek olarak, çocuk olması hasebiyle çocukluk haklarına da sahiptir veya bir yaşlı insan, insanî haklarının yanısıra yaşlılığından kaynaklanan bir takım özel haklara da sahiptir. Kadın ve erkeğin de, kadın veya erkek olmalarından kaynaklanan bazı özel sınıfsal hak ve yükümlülükleri vardır. Ancak insan olmaları bakımından eşit haklara sahiptirler. Arabın Aceme, erkeğin kadına, beyazın zenciye, alimin avama, yaşlının çocuğa ve de peygamberin peygamber olmayana hiçbir üstünlüğü yoktur.
Hz. Hatem’ül enbiya (s.a.a) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:
«اَنَا سيد وُلدِ آدمَ و لا فخرَ»
“Ben, Adem oğullarının efendisiyim; (ama bu,) övünç kaynağı değildir.”
Allah Resulü (s.a.a) yine bu hususta şöyle buyurmuştur:
«اَنَا سيد العرب و لا فخر»
“Ben Arapların efendisiyim; (ve bu,) övünme sebebi değildir.”
Yüce Peygamberimizin (s.a.a) konuyla ilgili bir diğer buyruğu şöyledir:
«خلق الله مائة الف نبی و اربعه و عشرين الف نبی انا اکرمهم علی الله و لا فخر»
“Allah yüz yirmi dört bin peygamber yaratmıştır ve ben, Allah katında onların en değerlisiyim; (yine de bu,) iftihar nedeni değildir.”
Yüce Peygamberimiz (s.a.a), Miraçta peygamberlere imametini (cemaat namazında imamlık edişini) dahi kendi üstünlüğünün nedeni olarak görmüyor ve bunu, başkalarına üstünlük vesilesi bilmiyor ve insanlara hitaben şöyle buyuruyordu:
«اَنَا اجيرکم»
“Ben sizin hizmetçinizim.”
Bugün dillerde dolaşan “kadın erkek eşitliği” sözü, İslam perspektifinde kabul edilir ve beğenilir bir şey değildir. İslam dini, haklar alanında adaletin gözetilmesini beğenmiştir. Adalet ise, herkesin hakkının kendisine verilmesinden ibarettir.
عدل چبود وضع اندر موضعش ظلم چبود وضع در ناموضعش
عدل چبود آب ده اشجار را ظلم چبود آب دادن خار را
Adalet nedir? Öz yerine koymaktır
Zulüm nedir? Başka yere koymaktır
Adalet nedir? Ağaçları sulamaktır
Zulüm nedir? Dikenleri sulamaktır
Yirmi yaşındaki bir gence anne sütü yedirmenin zulüm olduğu gibi, bir bebeğe ağır yemek yedirmek de zulümdür. Bahsi geçen bu gence yemek yedirmek ve bir yaşındaki bebeğe de anne sütü yedirmek farklı şeyler ise de, adaletin gereksinimi olduğu için bu, adilâne bir davranıştır; adaletten kaynaklanmaktadır ve bu nedenle de güzel ve uygundur.
Aslında farklılık, yaratılış düzeninin güzelliklerindendir. Gece ve gündüzün farklılığı, renk farklılığı, dil farklılığı, ırk farklılığı, boy farklılığı, tür ve cins farklılığı yaratılışın albeni ve cezbe örnekleridir. Bundan ötürü de “farklılık” sözcüğüne ön yargılı yaklaşılmamalıdır; “eşit ve eşitlik” sözcükleri de her zaman güzel ve kabul edilir olarak algılanmamalıdır.
Kadın ve erkek, insan olmaları bakımından eşit haklara sahiptirler; ancak her biri özel bir sınıfa aidiyetleri açısından her birinin kendine özgü hak ve yükümlülükleri vardır. İşte hakların farklılık ve değişikliğinin menşei de budur. Bu farklılık, eşitlik ilkesiyle örtüşmüyorsa da, gerçekte adalet olgusunun tatlı meyvesidir. Adalet ise, herkesin yitiğidir.
Kadın ve erkek, insanlıklarının gereği eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler ve bu bakımdan hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Ancak İslam dini perspektifinde kadın ve erkek, arızî etkenlerin, kendilerine özgü hallerin ve sınıfsal farklılıkların kaçınılmaz gereği olarak bazı özel hak ve yükümlülüklere sahiptirler.
Bu genel ifadenin açılımı örneklerle şöyledir:
Erkek, koca olması bakımından karısının nafakasını ödemek, geçimini üstlenmek zorundadır.
Erkek, baba olması bakımından çocukların geçimini temin etmekle yükümlüdür.
Baba ve annenin muhtaç olduğu bir durumda, çocuklar, evlat olmalarının gereği olarak baba ve annelerine yardımcı olmak ve ihtiyaçlarını temin etmekle sorumludurlar.
İş bu özel haklar, insanî hak ve yükümlülük çerçevesi dışındaki yükümlülükler türündendir.
Kadın ve erkek arasındaki haklar alanında, her ikisinin de insan olmaları bakımından hiç bir farklılık yoktur. Her ikisi de mülkiyet hakkına sahiptir, her ikisi de yaşama hakkına sahiptir, her ikisi de çalışma hakkına sahiptir, her ikisi de bilgi edinme ve öğrenme hakkına sahiptir, her ikisi de seçim hakkına sahiptir ve her ikisi de özgür varlıklardır.
İslam dini açısından yaşamın malî sorumluluklarının erkeğin (kocanın) ühdesinde olduğu ve kadının da, ev ortamında erkeğin makul cinsellik ihtiyacını karşılamaktan başka hiç bir yükümlülüğünün olmadığı gerçeği de gözden ırak tutulmamalıdır. Bu nedenle erkeği, bu tek hakkından mahrum bırakacak her şey yasaklanmıştır.
Erkek de bu hak karşılığında, kadının konut, yemek ve yaşam gereksinimlerini, ona yakışır biçimde temin etmeli ve bu bağlamda hiç bir teklifte bulunma hakkına bile sahip değildir.
Kadının hiç bir şekliyle çocuk bakımı, ev işleriyle ilgilenme, elbise yıkama, alış-veriş yapma, yemek pişirme... türünden bir yükümlülüğü yoktur.
Manevî makamlar alanında da durum aynıdır; kadın ve erkek yüce ilmî ve manevî makamlara ulaşma alanında eşittirler.
Yüce Allah, kadını ve erkeğiyle bütün insanlar için yüce manevî makamlar edinmeyi bir erdem olarak tanımlamış ve şöyle buyurmuştur:
«إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا»
“Şüphe yok ki Müslüman erkeklere ve Müslüman kadınlara, inanan erkeklere ve kadınlara, itâat eden erkeklere ve kadınlara, doğru söyleyen erkeklere ve kadınlara, sabreden erkeklere ve kadınlara, korkan erkeklere ve kadınlara, sadaka veren erkeklere ve kadınlara, oruç tutan erkeklere ve kadınlara, ırzlarını koruyan erkeklere ve kadınlara, Allah'ı çok-çok anan erkeklere ve kadınlara; Allah, onlara yar-lıganma ve büyük bir mükâfat vaadetmiştir.”
Kadın ve erkek, insan olmaları bakımından olgunluk ve ongunluğa ulaşabilirler; yüce İslam, iman, sabır, gönül saygısı ve infak makamlarına sahip olabilirler.
İslam dinince kadın, kendine özel bedensel ve ruhsal mülahazaları gereği, latif kadınlık ruhuyla uyuşmayan bazı sosyal ünvan ve makamlardan mahrum bırakılmış ise de bu, hiç bir şekilde kadının değer, makam, konum ve insanlığını azaltmamaktadır.
Her ne kadar kadın, icraî-yürütme makamlarından olan nübüvvet, imamet ve risalet makamına ulaşamasa da, imamet, risalet ve nübüvvet makamlarının temel ve dayanağı olan velayet makamına ulaşabileceği şüphe götürmeyen bir gerçektir.
Velayet; nübüvvet, risalet ve imametin batınıdır; her resul, her nebi ve her imam velayetinden beslenir.
Kadın, velayet alanında, kamil bir insanın ulaşabileceği velayet makamına ulaşabilir. Hz. Meryem gibi bir kadın, Hz. İsa’nın (a.s) ulaşabileceği ruh arınmışlığı ve Allah tarafından seçilme makamına ulaşabilir.
Yüce Peygamberimizin (s.a.a) tertemiz kızı Hz. Fatıma (ona selam olsun) da velayet alanında, yüce babası Hz. Muhammed’in (s.a.a) ve eşi İmam Ali’nin (a.s) makamına denkti.
Buna binaen İslam açısından kadın, insan olması bakımından bütün insanî haklara sahiptir ve hiç bir haktan mahrum değildir; ancak insanın özel bir cins ve sınıfına mensub olduğu bakımından da diğer sınıflar gibi bazı özel hak ve yükümlülükleri de vardır. Her hangi bir alanda kadın için getirilen sınırlama, kadının insanlık haklarıyla çelişmemektedir. Ayrıca hak ve yükümlülükler alanındaki sınırlama veya genişletme, her sınıf hakkında geçerli ve var olan bir gerçektir.
Konu: İslam Perspektifinde Kadın Hakları
Konuşmacı: Hüccet’ül İslam ve’l Müslimin İbrahimiyan
İslam dini açısından insanların iki tür veya daha fazla hak ve yükümlülükleri vardır. Bu hak ve yükümlülüklerin bir türü, bireysel özellikler göz önünde bulundurulmaksızın insan türüne özgüdür; bahsi edilen hak ve yükümlülüklerin bir diğer türü ise insanların şahsî özellikleriyle ilintilidir.
Bu genel ifade şöyle örneklendirilebilir: İslam açısından alim kimse, bir takım özel hak ve yükümlülüklere sahiptir. Diğer insanlar tarafından saygı hürmeti gözetilmeli ve o da, bilgisinin yüklediği misyona uymalı ve gereğini ifa etmelidir.
Bir çocuk, insanî haklarına ek olarak, çocuk olması hasebiyle çocukluk haklarına da sahiptir veya bir yaşlı insan, insanî haklarının yanısıra yaşlılığından kaynaklanan bir takım özel haklara da sahiptir. Kadın ve erkeğin de, kadın veya erkek olmalarından kaynaklanan bazı özel sınıfsal hak ve yükümlülükleri vardır. Ancak insan olmaları bakımından eşit haklara sahiptirler. Arabın Aceme, erkeğin kadına, beyazın zenciye, alimin avama, yaşlının çocuğa ve de peygamberin peygamber olmayana hiçbir üstünlüğü yoktur.
Hz. Hatem’ül enbiya (s.a.a) bu bağlamda şöyle buyurmaktadır:
«اَنَا سيد وُلدِ آدمَ و لا فخرَ»
“Ben, Adem oğullarının efendisiyim; (ama bu,) övünç kaynağı değildir.”
Allah Resulü (s.a.a) yine bu hususta şöyle buyurmuştur:
«اَنَا سيد العرب و لا فخر»
“Ben Arapların efendisiyim; (ve bu,) övünme sebebi değildir.”
Yüce Peygamberimizin (s.a.a) konuyla ilgili bir diğer buyruğu şöyledir:
«خلق الله مائة الف نبی و اربعه و عشرين الف نبی انا اکرمهم علی الله و لا فخر»
“Allah yüz yirmi dört bin peygamber yaratmıştır ve ben, Allah katında onların en değerlisiyim; (yine de bu,) iftihar nedeni değildir.”
Yüce Peygamberimiz (s.a.a), Miraçta peygamberlere imametini (cemaat namazında imamlık edişini) dahi kendi üstünlüğünün nedeni olarak görmüyor ve bunu, başkalarına üstünlük vesilesi bilmiyor ve insanlara hitaben şöyle buyuruyordu:
«اَنَا اجيرکم»
“Ben sizin hizmetçinizim.”
Bugün dillerde dolaşan “kadın erkek eşitliği” sözü, İslam perspektifinde kabul edilir ve beğenilir bir şey değildir. İslam dini, haklar alanında adaletin gözetilmesini beğenmiştir. Adalet ise, herkesin hakkının kendisine verilmesinden ibarettir.
عدل چبود وضع اندر موضعش ظلم چبود وضع در ناموضعش
عدل چبود آب ده اشجار را ظلم چبود آب دادن خار را
Adalet nedir? Öz yerine koymaktır
Zulüm nedir? Başka yere koymaktır
Adalet nedir? Ağaçları sulamaktır
Zulüm nedir? Dikenleri sulamaktır
Yirmi yaşındaki bir gence anne sütü yedirmenin zulüm olduğu gibi, bir bebeğe ağır yemek yedirmek de zulümdür. Bahsi geçen bu gence yemek yedirmek ve bir yaşındaki bebeğe de anne sütü yedirmek farklı şeyler ise de, adaletin gereksinimi olduğu için bu, adilâne bir davranıştır; adaletten kaynaklanmaktadır ve bu nedenle de güzel ve uygundur.
Aslında farklılık, yaratılış düzeninin güzelliklerindendir. Gece ve gündüzün farklılığı, renk farklılığı, dil farklılığı, ırk farklılığı, boy farklılığı, tür ve cins farklılığı yaratılışın albeni ve cezbe örnekleridir. Bundan ötürü de “farklılık” sözcüğüne ön yargılı yaklaşılmamalıdır; “eşit ve eşitlik” sözcükleri de her zaman güzel ve kabul edilir olarak algılanmamalıdır.
Kadın ve erkek, insan olmaları bakımından eşit haklara sahiptirler; ancak her biri özel bir sınıfa aidiyetleri açısından her birinin kendine özgü hak ve yükümlülükleri vardır. İşte hakların farklılık ve değişikliğinin menşei de budur. Bu farklılık, eşitlik ilkesiyle örtüşmüyorsa da, gerçekte adalet olgusunun tatlı meyvesidir. Adalet ise, herkesin yitiğidir.
Kadın ve erkek, insanlıklarının gereği eşit hak ve yükümlülüklere sahiptirler ve bu bakımdan hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Ancak İslam dini perspektifinde kadın ve erkek, arızî etkenlerin, kendilerine özgü hallerin ve sınıfsal farklılıkların kaçınılmaz gereği olarak bazı özel hak ve yükümlülüklere sahiptirler.
Bu genel ifadenin açılımı örneklerle şöyledir:
Erkek, koca olması bakımından karısının nafakasını ödemek, geçimini üstlenmek zorundadır.
Erkek, baba olması bakımından çocukların geçimini temin etmekle yükümlüdür.
Baba ve annenin muhtaç olduğu bir durumda, çocuklar, evlat olmalarının gereği olarak baba ve annelerine yardımcı olmak ve ihtiyaçlarını temin etmekle sorumludurlar.
İş bu özel haklar, insanî hak ve yükümlülük çerçevesi dışındaki yükümlülükler türündendir.
Kadın ve erkek arasındaki haklar alanında, her ikisinin de insan olmaları bakımından hiç bir farklılık yoktur. Her ikisi de mülkiyet hakkına sahiptir, her ikisi de yaşama hakkına sahiptir, her ikisi de çalışma hakkına sahiptir, her ikisi de bilgi edinme ve öğrenme hakkına sahiptir, her ikisi de seçim hakkına sahiptir ve her ikisi de özgür varlıklardır.
İslam dini açısından yaşamın malî sorumluluklarının erkeğin (kocanın) ühdesinde olduğu ve kadının da, ev ortamında erkeğin makul cinsellik ihtiyacını karşılamaktan başka hiç bir yükümlülüğünün olmadığı gerçeği de gözden ırak tutulmamalıdır. Bu nedenle erkeği, bu tek hakkından mahrum bırakacak her şey yasaklanmıştır.
Erkek de bu hak karşılığında, kadının konut, yemek ve yaşam gereksinimlerini, ona yakışır biçimde temin etmeli ve bu bağlamda hiç bir teklifte bulunma hakkına bile sahip değildir.
Kadının hiç bir şekliyle çocuk bakımı, ev işleriyle ilgilenme, elbise yıkama, alış-veriş yapma, yemek pişirme... türünden bir yükümlülüğü yoktur.
Manevî makamlar alanında da durum aynıdır; kadın ve erkek yüce ilmî ve manevî makamlara ulaşma alanında eşittirler.
Yüce Allah, kadını ve erkeğiyle bütün insanlar için yüce manevî makamlar edinmeyi bir erdem olarak tanımlamış ve şöyle buyurmuştur:
«إِنَّ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ وَالْمُتَصَدِّقِينَ وَالْمُتَصَدِّقَاتِ وَالصَّائِمِينَ وَالصَّائِمَاتِ وَالْحَافِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَالْحَافِظَاتِ وَالذَّاكِرِينَ اللَّهَ كَثِيرًا وَالذَّاكِرَاتِ أَعَدَّ اللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا»
“Şüphe yok ki Müslüman erkeklere ve Müslüman kadınlara, inanan erkeklere ve kadınlara, itâat eden erkeklere ve kadınlara, doğru söyleyen erkeklere ve kadınlara, sabreden erkeklere ve kadınlara, korkan erkeklere ve kadınlara, sadaka veren erkeklere ve kadınlara, oruç tutan erkeklere ve kadınlara, ırzlarını koruyan erkeklere ve kadınlara, Allah'ı çok-çok anan erkeklere ve kadınlara; Allah, onlara yar-lıganma ve büyük bir mükâfat vaadetmiştir.”
Kadın ve erkek, insan olmaları bakımından olgunluk ve ongunluğa ulaşabilirler; yüce İslam, iman, sabır, gönül saygısı ve infak makamlarına sahip olabilirler.
İslam dinince kadın, kendine özel bedensel ve ruhsal mülahazaları gereği, latif kadınlık ruhuyla uyuşmayan bazı sosyal ünvan ve makamlardan mahrum bırakılmış ise de bu, hiç bir şekilde kadının değer, makam, konum ve insanlığını azaltmamaktadır.
Her ne kadar kadın, icraî-yürütme makamlarından olan nübüvvet, imamet ve risalet makamına ulaşamasa da, imamet, risalet ve nübüvvet makamlarının temel ve dayanağı olan velayet makamına ulaşabileceği şüphe götürmeyen bir gerçektir.
Velayet; nübüvvet, risalet ve imametin batınıdır; her resul, her nebi ve her imam velayetinden beslenir.
Kadın, velayet alanında, kamil bir insanın ulaşabileceği velayet makamına ulaşabilir. Hz. Meryem gibi bir kadın, Hz. İsa’nın (a.s) ulaşabileceği ruh arınmışlığı ve Allah tarafından seçilme makamına ulaşabilir.
Yüce Peygamberimizin (s.a.a) tertemiz kızı Hz. Fatıma (ona selam olsun) da velayet alanında, yüce babası Hz. Muhammed’in (s.a.a) ve eşi İmam Ali’nin (a.s) makamına denkti.
Buna binaen İslam açısından kadın, insan olması bakımından bütün insanî haklara sahiptir ve hiç bir haktan mahrum değildir; ancak insanın özel bir cins ve sınıfına mensub olduğu bakımından da diğer sınıflar gibi bazı özel hak ve yükümlülükleri de vardır. Her hangi bir alanda kadın için getirilen sınırlama, kadının insanlık haklarıyla çelişmemektedir. Ayrıca hak ve yükümlülükler alanındaki sınırlama veya genişletme, her sınıf hakkında geçerli ve var olan bir gerçektir.