Hiçbir kış “ebed müddet” değildir. En şiddetli ve ağır kışlar en gürbüz ve şen baharların müjdecisidir. Kışın sevimsiz yüzüne bakıp hayattan bıkmak, karamsarlığa düşmek niye? Her şey zıddı Be bilindiğine göre, kışı yaşamadan asude bahar ikliminin kıymetini nasıl bilecektik?
Şimdi bir kışı yaşıyoruz. Şartlar belki çok daha ağırlaşacak. Zulmetin aydınlıkla boğuştuğu gibi, hayır ve şer de en yüksek noktasına ulaşıp başa baş, dişe diş hesaplaşacaklar. Tarih önünde, fikir ve edebiyat cephesinde, sanat planında, gerçekle yalan karşı karşıya gelecekler. Hakikatin karşısında yalan direnebilir mi dersiniz?
Karanlığın kesafetine bakıp ümitsizliğe düşmek neden? Hangi zulmet nura mukavemet edebilmiştir? Ne zaman kar güneşe dayanabilmiş, hangi Musa Firavuna yenilmiş ve hangi İbrahim ateşte yanmıştır? Öyleyse nur’un yumuşaklığı, sempatisi, güneşin aydınlığı, ısıtıcılığı, Musa imanı ve celali, İbrahim dostluğuyla kuşanmak, donanmak gerek.
Elmas da, karbon atomlarından mürekkep, kömür de.. Kömürü koynunda elmas diye saklayanlar, cemiyetin üstüne kömür tozu serpenler, onları kirletenlerin aldatmacası, suri tahakkümü de çok sürmeyecek.
Her kış koynunda bir bahar besler. Kar, tipi, bora, fırtına, ayaz, don, şimşek, gök gürlemesi, yağmur, sel... Bunlar hep kışın unsurlarıdır. Hiç bir kış bunlarsız olmaz ve kışsız da bir bahar gelmez. Baharı bekliyor, istiyorsak sabretmeliyiz. Çünkü sabır imanın yarısıdır.
“İnanıyorsanız, üstünsünüz” önümüzde bir kandil, ufkumuzda bir yıldız, dünyamızda bir güneş. Biliyoruz ki her firavun koynunda bir Musa’yı besler. Yusuflar zindanlarda çürümezler.
Bakarsınız kış biter gibi olurken birden gerisin geriye döner. Hem de hiddetli ve şiddetli. İşte bu marttır. Fakat mana rağmen nisan gelecektir. Şif ve rahmet dolu yağmurlarını dökecektir üzerimize. Sanırsınız kış bitmeyecek. Çünkü mart aman vermez. Ama nisan kadife yahut atlas bir zemin gibi yumuşacık, ılık sakince gelir. Tatlı rayihalarla sarar benliğimizi.
Ve aydınlık dönemi gelecektir, istemeyenlere rağmen...
TAHA TAHSİN.........
Şimdi bir kışı yaşıyoruz. Şartlar belki çok daha ağırlaşacak. Zulmetin aydınlıkla boğuştuğu gibi, hayır ve şer de en yüksek noktasına ulaşıp başa baş, dişe diş hesaplaşacaklar. Tarih önünde, fikir ve edebiyat cephesinde, sanat planında, gerçekle yalan karşı karşıya gelecekler. Hakikatin karşısında yalan direnebilir mi dersiniz?
Karanlığın kesafetine bakıp ümitsizliğe düşmek neden? Hangi zulmet nura mukavemet edebilmiştir? Ne zaman kar güneşe dayanabilmiş, hangi Musa Firavuna yenilmiş ve hangi İbrahim ateşte yanmıştır? Öyleyse nur’un yumuşaklığı, sempatisi, güneşin aydınlığı, ısıtıcılığı, Musa imanı ve celali, İbrahim dostluğuyla kuşanmak, donanmak gerek.
Elmas da, karbon atomlarından mürekkep, kömür de.. Kömürü koynunda elmas diye saklayanlar, cemiyetin üstüne kömür tozu serpenler, onları kirletenlerin aldatmacası, suri tahakkümü de çok sürmeyecek.
Her kış koynunda bir bahar besler. Kar, tipi, bora, fırtına, ayaz, don, şimşek, gök gürlemesi, yağmur, sel... Bunlar hep kışın unsurlarıdır. Hiç bir kış bunlarsız olmaz ve kışsız da bir bahar gelmez. Baharı bekliyor, istiyorsak sabretmeliyiz. Çünkü sabır imanın yarısıdır.
“İnanıyorsanız, üstünsünüz” önümüzde bir kandil, ufkumuzda bir yıldız, dünyamızda bir güneş. Biliyoruz ki her firavun koynunda bir Musa’yı besler. Yusuflar zindanlarda çürümezler.
Bakarsınız kış biter gibi olurken birden gerisin geriye döner. Hem de hiddetli ve şiddetli. İşte bu marttır. Fakat mana rağmen nisan gelecektir. Şif ve rahmet dolu yağmurlarını dökecektir üzerimize. Sanırsınız kış bitmeyecek. Çünkü mart aman vermez. Ama nisan kadife yahut atlas bir zemin gibi yumuşacık, ılık sakince gelir. Tatlı rayihalarla sarar benliğimizi.
Ve aydınlık dönemi gelecektir, istemeyenlere rağmen...
TAHA TAHSİN.........