ESKİ ÇORAPLAR BİLE...
İslâmiyet'te, insanın vasiyetini yazıp her an ölecekmiş gibi ahirete hazırlıklı bulunması tav¬siye ediliyor. Bazı değerli amcalarımın, "Sen hangi farzları yerine getiriyorsun ki, şimdi kalk¬mış bir sünnetin yerine getirilmesi konusunda yazıyorsun? Sen acaba kovaladığın kedilerin, taşladığın köpeklerin hakkını ödeyebilecek mi¬sin? Kırdığın camların, tekmeyle delik deşik et¬tiğin kalın kâğıtlı A.B.D evlerinin kapılarının hakkını ödedin mi ki şimdi çok ince meselelere dalıp dervişlik ayaklarına yatıyorsun?" dedikle¬rini işitiyor gibiyim. Varsın söylesinler, ben ku¬surlarımı biliyorum. Kusursuz kul olmaz. Kıya¬met kopmadığına göre tövbe kapısı açıktır. Gö¬rüyorsunuz, itirazlara cevap vermekten bir tür¬lü konuya geçemiyorum. Her neyse...
Bir zamanlar çok zengin bir adam, şöyle bir vasiyette bulunmuş: "Ben ölüp yıkanınca, şu eski çoraplarımı ayağıma geçirin. Benim için çok önemli. Ben, mutlaka bunlarla gömülmek istiyorum. Göreyim sizi bakalım, bu çok önemli vasiyetimi yerine getirebilecek misiniz?"
Vakti saati gelince her ölümlü gibi o zengin de vefat eder. Cenazesi yıkandıktan sonra, oğullan İki eski çorabı alıp getirirler ve "Ho¬cam, babamızın vasiyeti var, şu eski çorapları, babamızın ayaklarına giydireceğiz." derler. Ce¬nazeyi yıkayan hocaefendi, bu istekleri kabul etmez. Israrlarını da reddeder. Bu sefer müftü¬ye çıkarlar. O da, "Dinimizde böyle bir şey ol¬maz." diyerek kesip atar.
Onlar da ister istemez, babalarının bu önemli vasiyetinden vazgeçmek zorunda kalır¬lar. Cenazeyi kabre defnedip evlerine dönünce komşularından birisi, elinde bir mektupla gelir ve "Babanız, vefatından önce bana böyle bir mektup vermiş." ve "Bunu oğullarım benim cenazemi gömüp eve dönünce kendilerine ve¬rirsin, demişti." der. Oğullar, merakla babaları¬nın mektubunu açar ve ahiretten gelen bir me¬saj gibi okumaya başlarlar: "Evlâtlarım, işte gördünüz ki o kadar zenginliğime rağmen dünyadan, bir çift eski çorabımı bile kabrime götüremedim. Kefenin cebi yok. Aklınızı başı¬nıza alın... Ne yapacaksanız hayatta iken ahirete göndermeniz gerekenleri ihmal etmeden gönderin. Aldanmakta fayda yok." Bu mektup onlar için çok tesirli bir ders olur. inşallah, be¬nim afacan ruhum da bir şeyler almıştır.
İslâmiyet'te, insanın vasiyetini yazıp her an ölecekmiş gibi ahirete hazırlıklı bulunması tav¬siye ediliyor. Bazı değerli amcalarımın, "Sen hangi farzları yerine getiriyorsun ki, şimdi kalk¬mış bir sünnetin yerine getirilmesi konusunda yazıyorsun? Sen acaba kovaladığın kedilerin, taşladığın köpeklerin hakkını ödeyebilecek mi¬sin? Kırdığın camların, tekmeyle delik deşik et¬tiğin kalın kâğıtlı A.B.D evlerinin kapılarının hakkını ödedin mi ki şimdi çok ince meselelere dalıp dervişlik ayaklarına yatıyorsun?" dedikle¬rini işitiyor gibiyim. Varsın söylesinler, ben ku¬surlarımı biliyorum. Kusursuz kul olmaz. Kıya¬met kopmadığına göre tövbe kapısı açıktır. Gö¬rüyorsunuz, itirazlara cevap vermekten bir tür¬lü konuya geçemiyorum. Her neyse...
Bir zamanlar çok zengin bir adam, şöyle bir vasiyette bulunmuş: "Ben ölüp yıkanınca, şu eski çoraplarımı ayağıma geçirin. Benim için çok önemli. Ben, mutlaka bunlarla gömülmek istiyorum. Göreyim sizi bakalım, bu çok önemli vasiyetimi yerine getirebilecek misiniz?"
Vakti saati gelince her ölümlü gibi o zengin de vefat eder. Cenazesi yıkandıktan sonra, oğullan İki eski çorabı alıp getirirler ve "Ho¬cam, babamızın vasiyeti var, şu eski çorapları, babamızın ayaklarına giydireceğiz." derler. Ce¬nazeyi yıkayan hocaefendi, bu istekleri kabul etmez. Israrlarını da reddeder. Bu sefer müftü¬ye çıkarlar. O da, "Dinimizde böyle bir şey ol¬maz." diyerek kesip atar.
Onlar da ister istemez, babalarının bu önemli vasiyetinden vazgeçmek zorunda kalır¬lar. Cenazeyi kabre defnedip evlerine dönünce komşularından birisi, elinde bir mektupla gelir ve "Babanız, vefatından önce bana böyle bir mektup vermiş." ve "Bunu oğullarım benim cenazemi gömüp eve dönünce kendilerine ve¬rirsin, demişti." der. Oğullar, merakla babaları¬nın mektubunu açar ve ahiretten gelen bir me¬saj gibi okumaya başlarlar: "Evlâtlarım, işte gördünüz ki o kadar zenginliğime rağmen dünyadan, bir çift eski çorabımı bile kabrime götüremedim. Kefenin cebi yok. Aklınızı başı¬nıza alın... Ne yapacaksanız hayatta iken ahirete göndermeniz gerekenleri ihmal etmeden gönderin. Aldanmakta fayda yok." Bu mektup onlar için çok tesirli bir ders olur. inşallah, be¬nim afacan ruhum da bir şeyler almıştır.