Enver Ýstek
metin mete
- Katılım
- 27 Ara 2005
- Mesajlar
- 3,935
- Tepkime puanı
- 1,023
- Puanları
- 0
- Yaş
- 60
Terörle mücadele eden askerlerimizin, “terörist” ilan edilmesine ramak kalmışken, 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden İngiliz askerlerinin anısına yakasına taktığı kırmızı gelincikle ülkemize teşrif eden İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband, aynen AB, ABD’liler ve Talabani gibi, Cengiz Çandar ve şurekasının ifade ve bilgisine başvurduktan sonra resmi yetkililerimizle bir araya geldi. Tabii o da alışılageldiği şekilde medyamız üzerinden hem malum açılım-saçılımlar, hem de önümüzdeki aylarda, “Türkiye’nin büyük rol oynayacağı Kıbrıs, Orta Doğu ve Irak gibi konularda alınacak bir dizi karar” hakkında gerekli psikolojik harbi ihmal etmedi, Davutoğlu dahil “Türk liderlerin cesaretini” övmekten bir hal oldu!..
Türk Milleti’nin tepkilerine rağmen “Kıbrıs, Ermeni, Kürt, Alevi” açılımlarına canhıraş bir şekilde öncülük ve önderlik eden Gül’ün, bir yerlere geri dönülmez-dönülemez sözler verdiği gibi bir şüpheye kapılmıştım. Daha geçenlerde Londra’da Halkevi’nde PKK’lılarla buluşan bu Miliband, şüphelerimi iyice arttırdı. CNN Türk’e verdiği demeçte aynen şöyle dedi:
“Başbakan Erdoğan’ın hükümetinin Kürt açılımıyla ilgili attığı adımlar çok cesur adımlar, doğru adımlar, akılcı olarak atılmış adımlar. Ve bence desteği hak ediyorlar. Bu anlamda bütün Türkiye’nin vatandaşlarının eşit haklara sahip olması konusunda dürüst davranıyorlar ve sözlerine sadık kalıyorlar. Ve tabii bu çok zor bir şey, bunun da farkındayım…”
Kime, ne zaman, ne “sözleri” verildi?
Galiba bu sözler bugünün değil, çok eskinin…Belki iktidara gelir gelmez, belki de gelmeden önce…
“Ergenekon” Yazarı Şamil Tayyar, iki ay kadar önce “Kürt açılımı”nın ABD’li David L. Phillips’in planı olduğu iddiaları üzerine “Kayıt dışı sohbet olduğu için yazmadığı bir anekdotu, Cumhurbaşkanı Gül’ün affına sığınarak” anlatmıştı. Nisan sonunda Prag’a giderken uçakta sohbet imkânı olmuş ve Gül’le “Kürt açılımını” konuşmuşlar. Gül, o sabah Diyarbakır’dan şehit cenazeleri geldiği için çok üzgün olduğundan, resmi açıklama yapmak istememiş ama derin bir nefes aldıktan sonra 2002 yılı Kasım ayında Başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk günlerde bu meseleye eğildiğini söyleyip, şöyle demiş:
“O zaman çok önemli bir proje hazırladık. Kısa süre sonra görevi Sayın Başbakan’a (Erdoğan) bıraktım. Sonra başka gelişmeler oldu, yarım kaldı. O günlerde bu meseleyi çözebilseydik, bugün Türkiye bambaşka yerde olurdu…”
Bilindiği gibi Gül’ün Başbakanlığı sadece 4 ay sürdü. Bu sürede, Rum kesiminin AB üyeliğini veto etme hakkımızın kullanılmaması, Denktaş’a Annan Planı’nın kabul ettirilmesi ve elbette 1 Mart tezkeresi gibi o kadar önemli konu vardı ki, insanın, “Acaba ne zaman fırsat bulup da Kürt açılımı için çok önemli bir proje hazırladı?” diye sorası geliyor. Bir yerlerden hazır planlar geldiyse, o başka tabii!..Hele de emperyalistlerin “Kürt sorununun çözümü” için başından beri istedikleri aşağı yukarı bugün konuşulanlar ve yapılanlar olunca, insanın şüphesi daha da artıyor.
Baksanıza Gül de aynen Miliband gibi, “açılımlardan geriye dönüşün mümkün olmadığını” söylüyor, “öyle ile böyle” arasında dağlar kadar fark olduğu halde, “Öyle veya böyle terör bu yıl bitecek” diyor. Sadece “Kürt açılımı” için değil, Ermeni ve Kıbrıs meselelerinde de, son tarih olarak, bu yılın sonu gösteriliyor. Sanki bir deadline (süre bitimi, son teslim tarihi, ödeme günü) konmuş gibi!..
Öyle olmasa milletin büyük infialine rağmen, PKK’lıların Kandil’den “sessizce-çaktırmadan” gelmesi, aynen malum raporlarda yazdığı şekilde adına “af” demeden, fiili af çıkarılması yandaş medyaya sızdırılır, sözde lider kadrosunun Avrupa ülkelerinden birine gönderilmesi için AB yetkilileri ve İsveç’in
Göçten Sorumlu Bakanı ile görüşmeler yapılır mı? PKK’lıların inişini MİT’le beraber planladıklarını açıklayan Barzani’nin eski Başbakanı Neçirvan Barzani de gizlice Türkiye’ye gelmiş. Yine MİT’le son rötuşları yapıyor olmasın?!..
Bir millet ancak bu kadar aptal-kör-sersem yerine konabilir vesselam!..
“Sözler” meselesinin Erdoğan boyutu da var. Geçenlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, hakkında yayınlanan bir kitapta itiraf etti ki, Erdoğan iktidara gelmeden önce kendisi hakkında, “O zındık yahu” yani “Allahsız, dinsiz” düşüncesindeymiş. Bu görüşteki Erdoğan’ın, AKP iktidara geldikten hemen sonra, daha Başbakan değilken, birden bire Talat’la “Denktaş’ı bitirme planları” (Aydınlık’ta yayınlanan ve bugüne kadar hiçbir tarafın yalanlamadığı telefon konuşmaları) yapacak kadar yakınlaşmasını sağlayan güç veya gerekçe acaba neydi?
Meşhur, etkili ve yetkili Gazeteci Mehmet Ali Birand’a ait, yine yalanlanmayan bir başka iddia daha var. Birand’a göre, Erdoğan Başbakan olmadan önce Rusya Devlet Başkanı Putin’e, “Bu Çeçen konusunda göreceksiniz bizim iktidarımız size hiçbir şekilde zorluk çıkarmayacak, bu konuda biz sorun yaratmayacağız” sözü vermiş. Bunu da Birand’a, bizzat Putin anlatmış.
Acaba bilmediğimiz, duymadığımız başka sözler var mıdır?!..
Türkiye’nin maruz kaldığı “kelepir” muamelesi ve yöneticilerimizin katkısına baksanıza…Sadece “sözler”in değil, sanki “deliğe süpürülmekten” son anda kurtulan birilerinin de “deadline” gelmiş gibi!..
Ermeni açılımı, Kürt açılımı, Kürdistan açılımı, Alevi açılımı, Kıbrıs açılımı, Yunan açılımı, Bartholomeos açılımı, Sümela açılımı, 10 Kasım yani Atatürk açılımı…Herkesin işi tıkır tıkır yürüyor…Ve hepsinde başımızdakiler arasında gizliden gizliye süren bir rekabetin izleri seziliyor. Biri bir açılıma koşarken, diğeri bir başka açılımla adeta gündem kapma yarışı yapıyor.
Galiba şimdilik başa baş durumdalar. Biri, Obama ziyareti için “hediye paketini” hemen hemen doldurdu. Diğeri de İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’den aldığı İsrail daveti ile arayı kapattı, hatta burun farkı ile öne geçti!..
Hangi “sözler”in ve kimlerin “deadline”nın geldiğini herhalde birkaç ay içinde daha net anlarız!..
Türkiye mi ne olacak? Böyle sorular sorup, “cuntacılık” yapmayın Allah aşkına!..
Açık İstihbarat
Türk Milleti’nin tepkilerine rağmen “Kıbrıs, Ermeni, Kürt, Alevi” açılımlarına canhıraş bir şekilde öncülük ve önderlik eden Gül’ün, bir yerlere geri dönülmez-dönülemez sözler verdiği gibi bir şüpheye kapılmıştım. Daha geçenlerde Londra’da Halkevi’nde PKK’lılarla buluşan bu Miliband, şüphelerimi iyice arttırdı. CNN Türk’e verdiği demeçte aynen şöyle dedi:
“Başbakan Erdoğan’ın hükümetinin Kürt açılımıyla ilgili attığı adımlar çok cesur adımlar, doğru adımlar, akılcı olarak atılmış adımlar. Ve bence desteği hak ediyorlar. Bu anlamda bütün Türkiye’nin vatandaşlarının eşit haklara sahip olması konusunda dürüst davranıyorlar ve sözlerine sadık kalıyorlar. Ve tabii bu çok zor bir şey, bunun da farkındayım…”
Kime, ne zaman, ne “sözleri” verildi?
Galiba bu sözler bugünün değil, çok eskinin…Belki iktidara gelir gelmez, belki de gelmeden önce…
“Ergenekon” Yazarı Şamil Tayyar, iki ay kadar önce “Kürt açılımı”nın ABD’li David L. Phillips’in planı olduğu iddiaları üzerine “Kayıt dışı sohbet olduğu için yazmadığı bir anekdotu, Cumhurbaşkanı Gül’ün affına sığınarak” anlatmıştı. Nisan sonunda Prag’a giderken uçakta sohbet imkânı olmuş ve Gül’le “Kürt açılımını” konuşmuşlar. Gül, o sabah Diyarbakır’dan şehit cenazeleri geldiği için çok üzgün olduğundan, resmi açıklama yapmak istememiş ama derin bir nefes aldıktan sonra 2002 yılı Kasım ayında Başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk günlerde bu meseleye eğildiğini söyleyip, şöyle demiş:
“O zaman çok önemli bir proje hazırladık. Kısa süre sonra görevi Sayın Başbakan’a (Erdoğan) bıraktım. Sonra başka gelişmeler oldu, yarım kaldı. O günlerde bu meseleyi çözebilseydik, bugün Türkiye bambaşka yerde olurdu…”
Bilindiği gibi Gül’ün Başbakanlığı sadece 4 ay sürdü. Bu sürede, Rum kesiminin AB üyeliğini veto etme hakkımızın kullanılmaması, Denktaş’a Annan Planı’nın kabul ettirilmesi ve elbette 1 Mart tezkeresi gibi o kadar önemli konu vardı ki, insanın, “Acaba ne zaman fırsat bulup da Kürt açılımı için çok önemli bir proje hazırladı?” diye sorası geliyor. Bir yerlerden hazır planlar geldiyse, o başka tabii!..Hele de emperyalistlerin “Kürt sorununun çözümü” için başından beri istedikleri aşağı yukarı bugün konuşulanlar ve yapılanlar olunca, insanın şüphesi daha da artıyor.
Baksanıza Gül de aynen Miliband gibi, “açılımlardan geriye dönüşün mümkün olmadığını” söylüyor, “öyle ile böyle” arasında dağlar kadar fark olduğu halde, “Öyle veya böyle terör bu yıl bitecek” diyor. Sadece “Kürt açılımı” için değil, Ermeni ve Kıbrıs meselelerinde de, son tarih olarak, bu yılın sonu gösteriliyor. Sanki bir deadline (süre bitimi, son teslim tarihi, ödeme günü) konmuş gibi!..
Öyle olmasa milletin büyük infialine rağmen, PKK’lıların Kandil’den “sessizce-çaktırmadan” gelmesi, aynen malum raporlarda yazdığı şekilde adına “af” demeden, fiili af çıkarılması yandaş medyaya sızdırılır, sözde lider kadrosunun Avrupa ülkelerinden birine gönderilmesi için AB yetkilileri ve İsveç’in
Göçten Sorumlu Bakanı ile görüşmeler yapılır mı? PKK’lıların inişini MİT’le beraber planladıklarını açıklayan Barzani’nin eski Başbakanı Neçirvan Barzani de gizlice Türkiye’ye gelmiş. Yine MİT’le son rötuşları yapıyor olmasın?!..
Bir millet ancak bu kadar aptal-kör-sersem yerine konabilir vesselam!..
“Sözler” meselesinin Erdoğan boyutu da var. Geçenlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, hakkında yayınlanan bir kitapta itiraf etti ki, Erdoğan iktidara gelmeden önce kendisi hakkında, “O zındık yahu” yani “Allahsız, dinsiz” düşüncesindeymiş. Bu görüşteki Erdoğan’ın, AKP iktidara geldikten hemen sonra, daha Başbakan değilken, birden bire Talat’la “Denktaş’ı bitirme planları” (Aydınlık’ta yayınlanan ve bugüne kadar hiçbir tarafın yalanlamadığı telefon konuşmaları) yapacak kadar yakınlaşmasını sağlayan güç veya gerekçe acaba neydi?
Meşhur, etkili ve yetkili Gazeteci Mehmet Ali Birand’a ait, yine yalanlanmayan bir başka iddia daha var. Birand’a göre, Erdoğan Başbakan olmadan önce Rusya Devlet Başkanı Putin’e, “Bu Çeçen konusunda göreceksiniz bizim iktidarımız size hiçbir şekilde zorluk çıkarmayacak, bu konuda biz sorun yaratmayacağız” sözü vermiş. Bunu da Birand’a, bizzat Putin anlatmış.
Acaba bilmediğimiz, duymadığımız başka sözler var mıdır?!..
Türkiye’nin maruz kaldığı “kelepir” muamelesi ve yöneticilerimizin katkısına baksanıza…Sadece “sözler”in değil, sanki “deliğe süpürülmekten” son anda kurtulan birilerinin de “deadline” gelmiş gibi!..
Ermeni açılımı, Kürt açılımı, Kürdistan açılımı, Alevi açılımı, Kıbrıs açılımı, Yunan açılımı, Bartholomeos açılımı, Sümela açılımı, 10 Kasım yani Atatürk açılımı…Herkesin işi tıkır tıkır yürüyor…Ve hepsinde başımızdakiler arasında gizliden gizliye süren bir rekabetin izleri seziliyor. Biri bir açılıma koşarken, diğeri bir başka açılımla adeta gündem kapma yarışı yapıyor.
Galiba şimdilik başa baş durumdalar. Biri, Obama ziyareti için “hediye paketini” hemen hemen doldurdu. Diğeri de İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’den aldığı İsrail daveti ile arayı kapattı, hatta burun farkı ile öne geçti!..
Hangi “sözler”in ve kimlerin “deadline”nın geldiğini herhalde birkaç ay içinde daha net anlarız!..
Türkiye mi ne olacak? Böyle sorular sorup, “cuntacılık” yapmayın Allah aşkına!..
Açık İstihbarat