alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
Bizler eğer inandığımız gibi yaşamazsak o zaman Allah muhafaza yaşadığımız gibi inanmaya başlarız. 14 asırdır islamiyetle bu millet mezc olmuş durumda. Yapmamız gereken, gerek din cihetinden gerekse iş ve ticaret cihetinden sebatımızı göstermek.
Bir çok büyükler nice sıkıntılara katlanarak ve dik duruşluluklarını da sergileyerek kendi çizgilerinden asla taviz vermeyerek hem Cenabı Hakkın sevgili bir kulu olma şerefini elde etmişler, hem de insanlar mabeyninde arzu edilen takdir ve muhabbete layık görülmüşler. Bunlar belki de zamanında çokta eleştrilmişler. Ama doğru bildiklerin den de vazgeçmemişler. Demek ki bizler yapıcı eleştiri ve tenkidlere açık olmalıyız. Ama doğru olan şeylerden de taviz vermemeliyiz.
Örneğin, bir müzezzin efendi kendine has bir üslupla ezan okuyor olsun. Ama bu zat daha güzel ezan okuyanları dinleyince, onlar gibi okumaya içten bir yöneliklik hissetmeye başlamış... Eğer bu zat kendi fıtri sesini muhafaza edip daha güzel okumaya azm ve gayret gösterirse çoğunlukla bunda bir sıkıntı ve problem olmaz. Ancak kendi öz kimliğini, sesini bir tarafa bırakıp diğer seslere yönelince ve kendisini de tam manasıyla o ahenge kaptırmayınca, artık ne o eski fıtri sesine dönebilmekte ne de daha hoş ve güzel telakki ettiği sesi öğrenebilmektedir. Ortada kalarak acube-i hilkat yani yaradılış acubesi bir görüntü arz eder. İşte insanın yürüşünü terkedip başkasının da yürüyüşünü öğrenememesi bu tür acı sonuçlar doğurabilmektedir.
İşte bu misali bir mihenk, bir ölçü yapıp, gerek ev ve iş hayatımızda gerekse de toplumsal hayatımızda taklidçi bir zihniyetten kendimizi uzak tutmamız gerekmektedir. Taki sahili selamete fıtriyetimizle gidebilelim.
Şunu unutmamak gerektir: Başkalarının geliştirmiş olduğu ve keşfettği şeyleri almalı, işimize sıfırdan başlamak şeklinde de değil de, o geliştirilmiş olan şeyler üzerine binamızı kurarsak maksadı alaya daha kısa bir süre de ulaşmamız daha kolay olacaktır.
Bir çok büyükler nice sıkıntılara katlanarak ve dik duruşluluklarını da sergileyerek kendi çizgilerinden asla taviz vermeyerek hem Cenabı Hakkın sevgili bir kulu olma şerefini elde etmişler, hem de insanlar mabeyninde arzu edilen takdir ve muhabbete layık görülmüşler. Bunlar belki de zamanında çokta eleştrilmişler. Ama doğru bildiklerin den de vazgeçmemişler. Demek ki bizler yapıcı eleştiri ve tenkidlere açık olmalıyız. Ama doğru olan şeylerden de taviz vermemeliyiz.
Örneğin, bir müzezzin efendi kendine has bir üslupla ezan okuyor olsun. Ama bu zat daha güzel ezan okuyanları dinleyince, onlar gibi okumaya içten bir yöneliklik hissetmeye başlamış... Eğer bu zat kendi fıtri sesini muhafaza edip daha güzel okumaya azm ve gayret gösterirse çoğunlukla bunda bir sıkıntı ve problem olmaz. Ancak kendi öz kimliğini, sesini bir tarafa bırakıp diğer seslere yönelince ve kendisini de tam manasıyla o ahenge kaptırmayınca, artık ne o eski fıtri sesine dönebilmekte ne de daha hoş ve güzel telakki ettiği sesi öğrenebilmektedir. Ortada kalarak acube-i hilkat yani yaradılış acubesi bir görüntü arz eder. İşte insanın yürüşünü terkedip başkasının da yürüyüşünü öğrenememesi bu tür acı sonuçlar doğurabilmektedir.
İşte bu misali bir mihenk, bir ölçü yapıp, gerek ev ve iş hayatımızda gerekse de toplumsal hayatımızda taklidçi bir zihniyetten kendimizi uzak tutmamız gerekmektedir. Taki sahili selamete fıtriyetimizle gidebilelim.
Şunu unutmamak gerektir: Başkalarının geliştirmiş olduğu ve keşfettği şeyleri almalı, işimize sıfırdan başlamak şeklinde de değil de, o geliştirilmiş olan şeyler üzerine binamızı kurarsak maksadı alaya daha kısa bir süre de ulaşmamız daha kolay olacaktır.