Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kavvâm ve Kıst

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Merhaba.

Adalet
in destekcileri olun (Nisâ 135)
kûnû kavvâmîne bil KIST

Görüldügü gibi KAVVÂM desteklemek anlamina geliyor. Ve, her ne kadar kötülügü destekleyen de olabilir, ama adaleti desteklemek erdemdir.

Bu basit gercek göz ardi edildigi icin bazi ayetler yanlis algilanmis; hâlâ yanlis algilaniyor.

Örnegin Nisâ 34:
Er ricâlu kavvâmûne alân nisâ

Bu ne demek?

Diyanete göre: Erkekler kadinlarin koruyup kollayicilaridir.
S. Atese göre: Erkekler kadinlar üzerinde yöneticidirler.

Simdi Nisâ 135'e bir daha bakar misiniz. Adaletin "kavvâm"i olun yani onu destekleyin ama koruyup kollamayin, yönetip yönlendirmeyin. Cünkü yönlendirilen adalet, adalet olmaktan cikar; yönlendirenin emir kulu olur.

KORUYUP KOLLAMAK öyle sanildigi gibi masum da degil. Cumhuriyeti koruyup kollamak adina cumhuriyetin canina okudular bu ülkede; bakanlar astilar, basbakan astilar.

Adaleti koruyup kollarsaniz adaletin canina okursunuz.
Kadinlari koruyup kollarsaniz onlari canlarindan bezdirirsiniz.

Kadinlar cocuk degil ki erkeklerin koruyup kollamasina müstehak olsunlar. Onlar da tipki erkekler gibi gelismesini tamamlamis yetiskin insanlar.

Allah'in sözünü carpitmayin. Allah "Erkekler kadinlari destekleyenlerdir," diyor; "yönetenlerdir ya da koruyup kollayanlardir" demiyor.

Ayetler nalinci keseri gibi hep erkeklerden yana hep erkeklerden yana yontula yontula Allah'in dini erkekler klübü derekesine indirilmis, Allah'in kitabi da o klübün tüzügü yapilip cikilmis. Aci gercek bu.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Evet,

koruyup kollamaya, yönetip yönlendirmeye yeltenmeden
adaleti, kadinlari, erkekleri
desteklemek erdemdir.

Ailede
ana babayi destekleyecek
baba anayi.

Allah'in dedigi bu.
Ayetin devamina bakar misiniz. Allah orda gerekceyi acikliyor:

Cünkü Allah bazi kimselere bazilarina verdiginden daha cok verir
bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’din

"Allah erkeklere daha cok verir," mi diyor Allah? Hayir.

Hâsâ deseydi yalan olurdu
cünkü Allah bazan KADINLARA daha cok veriyor.
Gercek bu.

Iste o zaman da KADINLAR erkeklere destek olacak, onlari yönetip yönlendirmeye kalkmadan.

Allah ille erkeklere daha cok verir
diye bir kural yok.

Sevgi ile,
Hasan Akcay
 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
KIST kelimesinin fiili hali olan
tuKSitû Nisâ 3'te geciyor:

Yetimlerin haklarini gözetemiyeceginizden korkuyorsaniz...
Ve in hıftum ellâ tuKSiTû fîl yetâmâ

Burada KIST hakliya hakkini vermek demek.

Korumaniz altinda yetimler var.
Ve o yetimler emval sahibidir.

Allah sizi önce uyariyor:

Yetimlere mallarini verin -Ve âtûl yetâmâ emvâlehum.
Temizi pisle degistirmeyin -ve lâ tetebeddelûl habîse bit tayyîb.
Onlarin malini kendi malinizla yemeyin -ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum.

Sonra tehdit ediyor: Büyük günahtir bu -Innehu kâne hûben kebîrâ.

Günahlarin cezasi asil ahrette cekilecek.
Tehdit elbet onu cagristiriyor.
O ceza müthistir, elîmdir. Korkun.

Hz Peygamber'in
imani icten olup
sahabe denen arkadaslari elbet korkmustur. Elleri ayaklarina dolanmistir. "Ya korumam altindaki yetimlerin mallarini yanlislikla kendi malima katip yersem!" Bu korkudan kurtulmanin yolunu Allah onlara gösteriyor:

Yetimlerin haklarini gözetemiyeceginizden korkuyorsaniz kadinlarin ikiserini ve ücerini ve dörderini nikahlayin...

Cikis yolu bu... da nikahlayin ne demek? Örnegin bir mü'min nikah tazelerken esiyle yeniden evlenir, kizini nikahlarken ise onu evlendirir.

Burda Allah hangisini buyuruyor;
o kadinlarla
evlenin mi ya da onlari
evlendirin mi?

Cevap acik ve nettir eger tuKSiTû fiilini dikkate alirsaniz.

Sevgi ile,
Hasan Akcay
 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Nisâ 3'teki nikahlayin evlenin anlamina gelseydi
Allah hâsâ
kadinlarin ikiseriyle ve üceriyle ve dörderiyle evlenin
diyerek
birden fazla kadinla ayni anda evlenmeyi emretmis olurdu.

Hic bir babayigit
ayni anda 4 kadinla evlenip gerdege giremez;
bedenen buna gücü yetmez.

Arti,
birden fazla kadinla ayni anda evlenmek ahlaksizliktir;
Allah ahlaksizligi emretmez
innallâhe lâ ye’muru bil fahsâ (A'râf 28);

Mesné ve sülésé ve ruba'a
Fâtir 1'de de geciyor:

Övgü... melekleri ikiser ve ücer ve dörder kanatli yapan Allah'a

câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa

Allah dört kanatli bir melege
önce 1 kanat,
sonra 1 kanat daha, sonra 2 kanat daha vermemis;
"Ol!" diyerek
o melegin
bir anda 4 kanatli olmasini saglamistir.

Dücane Cundioglu
Cok evlilik üzerine eskimemis iki yazi
baslikli mamalelerinde buna deginerek
"mesné ve sülésé ve ruba'a"nin
tahdid degil tesvik ifadesi olduguna
dikkat cekiyor.

Ayni gercegi
POLYGAMY baslikli makalesinde
ana dili Arapca olan
yaseen de dile getiriyor.

Sevgi ile,
Hasan Akcay
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,130
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Merhaba.

Adalet
in destekcileri olun (Nisâ 135)
kûnû kavvâmîne bil KIST

Görüldügü gibi KAVVÂM desteklemek anlamina geliyor. Ve, her ne kadar kötülügü destekleyen de olabilir, ama adaleti desteklemek erdemdir.

Bu basit gercek göz ardi edildigi icin bazi ayetler yanlis algilanmis; hâlâ yanlis algilaniyor.

Örnegin Nisâ 34:
Er ricâlu kavvâmûne alân nisâ

Bu ne demek?

Diyanete göre: Erkekler kadinlarin koruyup kollayicilaridir.
S. Atese göre: Erkekler kadinlar üzerinde yöneticidirler.

Simdi Nisâ 135'e bir daha bakar misiniz. Adaletin "kavvâm"i olun yani onu destekleyin ama koruyup kollamayin, yönetip yönlendirmeyin. Cünkü yönlendirilen adalet, adalet olmaktan cikar; yönlendirenin emir kulu olur.

KORUYUP KOLLAMAK öyle sanildigi gibi masum da degil. Cumhuriyeti koruyup kollamak adina cumhuriyetin canina okudular bu ülkede; bakanlar astilar, basbakan astilar.

Adaleti koruyup kollarsaniz adaletin canina okursunuz.
Kadinlari koruyup kollarsaniz onlari canlarindan bezdirirsiniz.

Kadinlar cocuk degil ki erkeklerin koruyup kollamasina müstehak olsunlar. Onlar da tipki erkekler gibi gelismesini tamamlamis yetiskin insanlar.

Allah'in sözünü carpitmayin. Allah "Erkekler kadinlari destekleyenlerdir," diyor; "yönetenlerdir ya da koruyup kollayanlardir" demiyor.

Ayetler nalinci keseri gibi hep erkeklerden yana hep erkeklerden yana yontula yontula Allah'in dini erkekler klübü derekesine indirilmis, Allah'in kitabi da o klübün tüzügü yapilip cikilmis. Aci gercek bu.

Sevgi ile,
Hasan Akcay


Ayeti alimlerin ittifakı olan şekilde tefsirden okursanız gerçek muradı görürsünüz.


4.34 - Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür



[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Erkeklerin mirasta hak ettikleri paylarının fazla olmasının hikmeti erkekler ve özellikle tam erkek olan erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler, onların üstlerinde dururlar, işlerine bakarlar, dikkatle gözetir, muhafaza ederler; kahyaları, müdürleri, koruyucuları, amirleridirler. Küçükler de buna adaydırlar. [/FONT] [FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
KAVVAM; "kâim"in mübalağası olup den alınmıştır. Bir kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene "Kayyimü'l-mer'eti" ve daha kuvvetli olarak "Kavvâmü'l-mer'eti" denilir. Bu deyim, erkeğin kadına hakimiyyetini ve fakat rastgele değil "Milletin efendisi, onlara hizmet edendir." mânâsı üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifade eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde aile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır. Bunun için Kadı Beydâvî un tefsirinde der ki, "Valiler, halkı idare ettikleri gibi onlar da kadınları öyle idare ederler." Şimdi bu esas da biri Allah tarafından verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mânâ ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, "Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır." diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder. Ve açıklandığı üzere esas üstünlük ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir yaratılışa sahip olup bunun için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi ve kadınların onlara itaat etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek beliğ özlü bir ifade ile anlatır. Ve işte erkeklerin peygamberlik, imamet (imamlık, devlet başkanlığı, valilik, şeair-i İslâm, yani İslâm'ın önemli prensiplerini gerçekleştirmek), kısas cezalarında şahitlik etmek, cihadın kendilerine vacib olması, cumanın vacib olması, ezan, hutbe, itikaf, asabelik (mirasın tamamını alan kimse), hata ile ve kasame öldürmelerinde kan bedelini yüklenmesi, ricat boşanmasında bağımsız hareket etmesi gibi bir takım özellikler, haklar ve vazifeler ile üstün olmaları da bu örneklerden bazılarıdır. "kadınlar üzerine hakimler." olarak ailede başkanlık hakkına sahip olmalarının bir sebebi, bu yaratılıştan olan üstünlük; biri de erkeklerin mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya harcamaları meselesidir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Çalışılarak elde edilen bu sebeb de öncekine bağlıdır. Ve kadınların mirastan paylarının yarım olması özellikle bu sebeple ilgilidir. Ve bunda kadınların faydası, mirasta erkeklere eşit olmalarından çok fazladır. Şu halde hanımının hakkını vermeyen, kadının malına göz diken ve aile için harcama vazifesini yapmayan ve ailesinin ırz ve namusunu korumayan erkekler erkeklerden sayılmazlar. Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan erkeklerin de kadınlar üzerinde hakimiyyet sahibi olmaları ve onlardan itaat ve bağlılık beklemeleri meşru bir haklarıdır. Bundan dolayı saliha olan kadınlar da Allah'a itaat ederler. Kocalarının huzurunda hazır olarak bekleyip haklarına riâyet ederler. Kocalarının gıyabında can, mal, namus, itibar (onur) ve aile sırları gibi korunması lazım gelen hususları Allah'ın korumasına dayanarak korurlar. Çünkü Allah bunun korunmasını emretmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den rivâyet edilmiştir ki: "Kadınların hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni sevindirir, emredersen itaat eder, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde korur." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Bu âyetin de yukarda açıklanan Hz. Ümmü Seleme'nin sözü üzerine indirildiği söylenmiş ise de bunun asıl iniş sebebi şu şekilde rivayet olunur: "Ensar'ın ileri gelenlerinden Sâd b. Rebia'ya karşı hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habibe binti Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası kızını almış, Hz. Peygambere gidip şikayet etmiş. Hz. Peygamber de "Mutlaka ondan kısasını (öcünü) alırız." buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi. Peygamber (s.a.v.) de: "Biz bir şeyi yapmak istedik, Allah'da diğer bir şeyi irade etti ve şüphe yok ki, iyilik Allah'ın irade ettiği şeydedir." dedi. Bu sebeple salih kadınları açıkladıktan sonra kocalarına karşı gelen kadınlar hakkında buyuruluyor ki: Ey hakim olan ve hanımlarının haklarını veren kocalar! Kafa tutup, itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir belirti hissettiğiniz karılara gelince:
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
NÜŞÛZ: Aslında lugatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatını ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız, ve meydana gelmiş kusurlarını olmamış gibi sayınız. "Çünkü günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir." Mutlaka şunu kesinlikle bilmeliyiz ki Allah Teâlâ pek yüksek ve pek büyüktür. Bundan dolayı Allah'tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah'ın size karşı gücü, sizin kadınlara karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah'a karşı günahlarınız, kadınların size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken size itaat eden hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da onlara saldırmak için bahane arar durursunuz? Diğer bir mânâsı şöyledir: Allah zulümden ve haksızlıktan yüce bir ululuk sahibidir. Bundan dolayı onun şanının yüceliği ve ululuğu karşısında zulümden, haksızlıktan, sadakatsizlikten, terbiyesizlikten vazifelerinizi kötüye kullanmaktan son derece sakınmalısınız.
[/FONT]
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,130
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Nisâ 3'teki nikahlayin evlenin anlamina gelseydi
Allah hâsâ
kadinlarin ikiseriyle ve üceriyle ve dörderiyle evlenin
diyerek
birden fazla kadinla ayni anda evlenmeyi emretmis olurdu.

Hic bir babayigit
ayni anda 4 kadinla evlenip gerdege giremez;
bedenen buna gücü yetmez.

Arti,
birden fazla kadinla ayni anda evlenmek ahlaksizliktir;
Allah ahlaksizligi emretmez
innallâhe lâ ye’muru bil fahsâ (A'râf 28);

Mesné ve sülésé ve ruba'a
Fâtir 1'de de geciyor:

Övgü... melekleri ikiser ve ücer ve dörder kanatli yapan Allah'a

câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa

Allah dört kanatli bir melege
önce 1 kanat,
sonra 1 kanat daha, sonra 2 kanat daha vermemis;
"Ol!" diyerek
o melegin
bir anda 4 kanatli olmasini saglamistir.

Dücane Cundioglu
Cok evlilik üzerine eskimemis iki yazi
baslikli mamalelerinde buna deginerek
"mesné ve sülésé ve ruba'a"nin
tahdid degil tesvik ifadesi olduguna
dikkat cekiyor.

Ayni gercegi
POLYGAMY baslikli makalesinde
ana dili Arapca olan
yaseen de dile getiriyor.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Her nefis kendi izan ve mantığı ile ayetleri yorumlayabilir ama yaptığı hak olmayabilir. Zira ayetleri okumak, anlamak ve hüküm çıkarmak ayrı ayrı meziyetler gerektiriyor. Nisa Suresi 3. ayet ile alakalı değişik yorumlar yapanlar ekzersiz yapıyor olabilir, zira kadın konusu günümüzün oldukça fazla fayda için kullanılan konularındandır. İslam Ulemasının ittifaken bu ayetten anladığı aşağıdadır. Ayetler belli kriterler ile açıklanmazsa yanlışa düşülebilinir.


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bunun için ve eğer yetimler hakkında onların haklarını gözetmeyeceğinizden korkarsanız, yani gerek canları, gerek ırzları ve gerek malları itibarıyla her yönden adalete ve doğruluğa riâyet edemiyeceğinizden korkarsanız -ki böyle büyük günahtan elbette korkarsınız ve korkmanız gerekir o halde durumunuza göre kadınlardan ikişer, üçer, dörder size helal ve hoşunuza gidenler ile evleniniz.
Hem onları zarar ve tehlikeden korumada, hem de kendinizi zulüm ve tecavüzden korumaya vesile olur. Genellikle kadınlar kimsesizlikten ve ortaya düşmekten kurtulur. Siz de zina ve diğer günahlara, haksızlıklara düşmezsiniz. Ancak bunda da birden fazla kadınlar arasında adaleti korumak, birine diğerinden fazla muamele etmemek gerekir. Bunun için ve eğer birden fazla kadınlar arasında da adalet yapamayacağınızdan korkarsanız -ki bundan da korkmalısınız o halde ancak bir kadınla evleniniz.- Ca'fer kırâetinde ötre ile okunduğuna göre - bir kadın yeter. Yahut da sahip olacağınız cariyeler alırsınız. O, yani bir kadınla evlenme adaletsizlik yapmamanız ve haksızlık etmemenize daha elverişlidir. Yalnız bir kadının hakkını gözetmek elbette daha kolaydır. Bunda sıkıntıya düşmemek ihtimali daha yakındır. Bu cümleden fakirlik ve çaresizliğe düşmemenize, yani iktisadınıza daha elverişlidir mânâsı da anlaşılmıştır ki, bunda gibi düşünülmüş veya bu mânâ, konunun bir gereği olmak üzere gösterilmiştir. İlk önce görülüyor ki burada "Yetimler hakkında adalet yapamayacağınızdan korkarsanız" diye bir şart vardır. hitabı ile nikah (evlenme) emri buna bağlanmıştır. Bundan dolayı, bu şartın mânâsını ve bu emrin meydana geliş şeklini iyi anlamak için bu konuda rivâyet yoluyla gelen tefsir şekillerini bilmek gerekir. Şöyle ki:
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
1- Buhari ve Müslimde de rivâyet olunduğu üzere Urve b. Zübeyr (r.a.) demiştir ki: "Ben, Hz. Âişe (r.a.)den ilâhî kelâmının mânâsını sordum. Hz. Âişe dedi ki: "Kızkardeşimin oğlu! Bu o yetimdir ki velisinin gözetimi altında bulunur ve mal hususunda ortak da bulunurlar. Malı ve güzelliği velisinin hoşuna gider, mehrinde adalet yapmıyarak onunla evlenmek ister. Başkalarının vereceği mehir kadar mehir vermez. İşte bu âyette bu gibi velilerin hakk ve adalete riâyet edip, mehirlerini özellikle en yüksek miktarına eriştirmedikçe gözetimleri altında bulunan yetim kızlarla evlenmeleri yasaklanmış ve hoşlarına giden diğer kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir. "Hz. Âişe devamla şöyle demiştir: Bu âyetten sonra insanlar bunlar hakkında Resulullah'tan fetva sordular, Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ da: "Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: O kadınlar hakkında size fetvayı Allah veriyor. Yazılan haklarını vermediğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınların, zayıf düşürülen çocukların hakkındaki ve yetimlere adaletli davranmanız hususundaki hükümleri, Kur'ân'da size okunan âyetler açıklar. Ne hayır işlerseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir". (Nisâ, 4/127) âyeti indirildi. Bu "Kur'ân'da size okunan" önceki âyetidir. âyeti de herhangi birinizin, himayesi altında bulunan yetim kıza, mal ve güzelliği az olduğu zaman rağbet göstermemesidir. Bundan dolayı, bunlara rağbet edilmediğinden dolayı mal ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kızları hak ve adaleti gözetmedikçe onlarla evlenmekten men edildiler."
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Yine Sahih-i Müslim'de Hz. Âişe'den Urve, Urve'den oğlu Hişam yoluyla rivâyet edilmiştir. Hazreti Âişe demiştir ki: " âyeti şunun hakkında indi ki, bir erkeğin yanında yetim bir kız olur ve bu erkek onun velisi ve mirasçısı bulunur. Yetim kızın malı var, fakat o erkekten başka onu koruyacak ve evlenmesi için yol gösterecek bir velisi de yoktur. İşte biricik velisi olan bu erkek, malına tamah ederek, malına ortak olmak için onu kimse ile evlendirmez, evlenmesine engel olur, zarar verir ve birlikte yaşayıp hoş geçinmez. Bundan dolayı Allah Teâlâ buyurdu ki: "Size neler helal kıldım bak ve kendisine zarar vereceğin şu yetim kızı bırak" diyor.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
"Yetimlerin mallarını veriniz ve malları dolayısıyla onlara zarar da vermeyiniz" mânâsıyla bu tefsirin bir önceki âyetle bağlantısı pek açıktır. Zuhrî ve Rebi de bu şekilde tefsir etmişlerdir. Ebu Bekir er-Razî de Ahkamu'l-Kur'ân'da bunu tercih etmiş ve bunun İbnü Abbas'tan da rivâyet edildiğini zikretmiştir. Böylece evlenmesi düşünülebilen velilerde amca çocukları gibi nikah düşen akrabalar olabilir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
2- İbnü Abbas hazretlerinden şu iki cümle rivâyet edilmiştir: "Erkekler, yetimlerin mallarından dolayı dört kadınla sınırlandırıldılar. Çünkü bir adam, yetimlerin malları ile dilediği kadar kadınla evlenebiliyordu, Allah Teâlâ bunu yasakladı." Buna yakın olmak üzere tabiîn müfessirlerinden Hasan b. el-Hasan hazretleri de demiştir ki: Veliler, velâyetleri altında bulunan yetim kızlardan nikahı halil olanlarla evlenirlerdi. Fakat kendilerine rağbetlerinden değil, mallarına rağbet ettiklerinden dolayı evlenirlerdi. Ve bundan dolayı onlarla iyi geçinmiyorlardı, miraslarını yemek için ölümlerini gözlerlerdi, bundan men edildiler.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
3- Bundan önceki âyeti inince veliler, yetimlerin haklarında adalet yapamayıp günaha gireceklerinden korkarak onlara vasilikten çekinmeye başlamışlar. Ve halbuki o zaman nikahları altında on veya daha fazla veya daha az kadın bulunabiliyor ve bunların haklarını gözetemiyorlardı, adalet yapamıyorlardı. Bundan dolayı bu âyetle onlara şöyle denilmiş oluyor: "Eğer yetimlerin haklarında adalet yapamamaktan korkuyor ve bundan dolayı onlara velilikten çekiniyorsanız, genel olarak kadınlar hakkında da adaletsizlikten korkunuz da haklarını yerine getirebileceğiniz miktarda kadınlar alınız ki bu da en son dört tane olabilir." İbnü Abbas'tan naklen Katâde ve Sûddi böyle söylemişlerdir. Fakat bu rivâyet şöyle şarta bağlanıyor: Buna göre önceki âyetin bundan önce inmiş ve yaygın olması gerekiyor. Halbuki onun hükmünün ortaya çıkması bundan sonraki (Nisâ, 4/5-6) âyetlerine bağlı bulunuyor. Bu ise beraber inmelerini gerektirir. Onun için bu mânâ açısından sebeb, zikredilen âyet değildir; cahiliyye devrinde bile Arapların yetimlerin işlerini günah sayıp da kadın işini günah saymamaları olduğu zikrolunuyor ki, İbnü Cerir Taberi de Süddi'den ve Katede'den bu şekilde rivâyet etmiştir. Sa'id b. Cübeyr hazretleri de demiştir ki: "İnsanlar o zaman bir emir veya yasak söylenmedikçe cahiliyle dönemi gelenekleri üzere bulunuyorlardı. Resulullah'a yetimler hakkında soru sordular. Allah Teâlâ'da bunu indirdi ki yetimler hakkında adaletsizlikten korktuğunuz gibi kadınlar hakkında da korkunuz da adalet yapabilecek kadar evleniniz." demektir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
4- İkrime'den de şöyle rivâyet edilmiştir: "Kureyşten bir adamın bir çok kadınları bulunur, yanında yetimler de bulunurdu. Derken kendi malı tükenir, yetimlerin malına meylederdi. Bundan dolayı bu âyet indi: Bir adam dört, beş, altı ve on kadınla evlenirdi, diğer biri de ben de falan gibi niçin evlenmiyeyim der, yetimin malını alır, bu mal ile evlenirdi. Bundan dolayı dörtten fazla kadınla evlenmekten men edildi." Fahreddin Razi de: Bu görüş, gerçeğe en yakın görüştür. Çok sayıda kadınla evlenilince o oranda çok harcama ve masrafa ihtiyaç ortaya çıkacağından bu ihtiyacın sevkiyle (iticiliğiyle) yetim velilerinin, yetim malına tecavüz etmesinin gerçekleşmesi ihtimali üzerine Yüce Allah, fazla kadınla evlenmekten insanları korkutmuş gibidir." diyerek bunu tercih etmiştir. Fakat bu tercih, tenkide değer. Çünkü yasak sebebinin yalnız yetimin malına tecavüz endişesine bağlanması ve gerek yetimlerin nefsinin ve gerek diğer taraftan kadınlara adaletli davranma meselesinin asıl sebepte düşünülmemesi ve bunların nihâyet bir delalet (yol gösterme) mevkiinde tutulmaları âyetin derin ve çeşitli olan iniş hikmetinin hakkını vermemektir. Sonra cariye meselesinde aynı sakıncanın söz konusu olmayacağı da kabul edilemez. Bundan başka âyetin burada bulunması doğrudan doğruya kadın sayısını azaltmayı hedef edindiği, ilk önce ve bizzat dörtten fazlasını yasaklamaya yönelik bulunduğu da herkes tarafından kabul edilmiş değildir. Gerçi bu âyet ile birden fazla kadınla evlenmenin en fazla dört kadınla sınırlandırılması vaki bir emir ve bundan dolayı fazlasının yasaklanması da ister istemez sabit ve bu şekilde cahiliye geleneğine göre sayının aşağı indirilmesi de kesin olmakla beraber Kur'ân âyetinin, dörde indirmesi tarzında bir azaltma mânâsı ile değil, birden dörde kadar müsaade ile yine bir çeşit çoğaltma üslubunda bulunduğu ve Hz. Aişe'nin dediği gibi, "Bakınız ben size neler helal ettim" mânâsını bildirdiği de apaçıkça anlaşılır. Bundan dolayı azaltma ve çoğaltmayı yasaklama, ibare ile değil, işaret iledir. Yukarda nakledilen İbnü Abbas'ın sözü de olsa olsa bu sayıyı azaltmanın ve fazlasını yasak etmenin ancak sabit olduğunu ifade eder.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
5- Bazı müfessirler de demişlerdir ki, bir adam, mal sahibi ve güzel bir yetim kız buldu mu başkasından esirgeyip kıskanarak onunla hemen evleniyordu ve bu şekilde bazen yanında haklarını gözetemeyeceği kadar birçok yetim kızlar toplanırdı, âyeti bunlar hakkındadır ve şöyle demektir: "Ve eğer o yetim kızlar ve kadınlarla evlendiğiniz zaman haklarında adalet yapamamaktan korkarsanız, diğer kadınlardan hoşunuza gidenlerle evleniniz". Kadı Beydâvî de bunu tercih etmiştir. Fakat Ebu's-Suud'un haklı olarak tenkid ettiği şekilde buna nazım (Kur'ân'ın ibaresi) müsaid değildir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Çünkü bu şekilde; "diğer kadınlarla evleniniz" diye emir ve teşvik anlamsız olur. yerine denilmesi gerekirdi. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
6- Mücahid demiştir ki, bunun mânâsı: "Yetimler hakkında adalet yapamamaktan korkuyorsanız zinadan korkunuz da size helal ve hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer, dörder alınız ki harama düşmek tehlikesine maruz olmayınız."
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu tefsir, büyük bir hakikatı kapsamaktadır ki, yetimlerin hakları ve kadınlara adaletle davranma mânâsı içinde zinadan sakınma mânâsının önemli bir esas teşkil ettiğini ve birden fazla kadınla evlenme müsaadesinin bu hikmet ile ilgili olduğunu ve bunda fuhuş ve zina sefaletlerine (aşağılıklarına) karşı köklü bir mücadele bulunduğunu gösterir. Bu şekilde görülüyor ki, bu rivâyetlerin bazıları âyetin iniş sebebini, bazıları da iniş hikmet ve faydalarını göstermektedir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Buna göre her biri bir görüş açısından önem arzetmektedir. Ve bu rivâyetlerin toplamı, âyetin muhtemel olan veya içine aldığı mânâları da göstermektedir. İniş sebebini en açık olarak gösteren, Hz. Âişe rivâyetidir. Yetimlerin veliler tarafından mal veya güzelliğine tamah edilerek başkaları ile evlenmelerine engel olunup, uygun olmayan bir mehir ile kendilerine zorla nikah ve can ve mal açısından zarara uğratılmaları ve bu şekilde mal ve güzelliği az olan yetimlere hiç rağbet edilmeyerek tamamen sefilliğe düşürülmeleri âyetin inmesinin esas sebebi olmuş ve bunun için âyet, emirden önce yasağı kapsamış ve bütün kadınlara adaletle davranma gayesi de inmesinin hikmeti olmuştur. Ve işte birden fazla kadınla evlenmeyi sınırlandırma, bu hikmetlerin ve faydaların bazıları olduğu gibi, birden fazla kadınla evlenmeye müsaade etmek de kadınların sefaletine meydan vermemek ve tarlayı (çocuk verecek anaları) artırma hikmet ve faydasını kapsamıştır. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]

>>>
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,130
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]>>>

Yukarıda dul kadınlara bile yetim denildiğini açıklamıştık. Âyetin inme sebebi gerek yalnızca küçük yetimler olsun ve gerekse kayıtsız olarak kendileri ile evlenilmiş kadınlarla da ilgili bulunsun, her şekilde âyetin mutlak surette kadınlara adaletli davranma hikmet ve gayesi ile ilgili bulunduğu da açıkça bellidir. Bundan dolayı âyetin iniş sebebinin özel oluşu, mânâ ve hükmünün de özel olmasını gerektirmeyeceğinden, da yetimler, delalet yolu ile olsa bile, dul kadınları da kapsayan genel bir mânâ ile ele alınırsa, âyetin hükmü ve hikmeti daha fazla bir açıklık ile düşünülebilecektir. Demek ki, âyetin iniş sebebi bakımından velilerle ve kocalarla ve bir dereceye kadar özel menfaatlerle ilgili olan bu âyet, hüküm ve hikmet ve iniş gayesi açısından onlarla beraber kamuyu ve kamu yararını ilgilendiriyor. Ve bunun için evlenme ile ilgili meseleler, kul haklarından başka bir de Allah hakkını ve kamu hakkını kapsamaktadır. Bundan dolayıdır ki, evlenme, bir bakımdan hak ve bir bakımdan vazifedir. Hem muamele, hem de ibadettir. Allah Teâlâ, en açık şekilde acıma ve şefkata müstahak olan yakınlara ve yetimlere dikkati çektikten sonra, her iki ince duygunun heyecanının etkisi altında adalet duygusunu tahrik ederek hayat ve insanlığın mutluluğunun gelişme kanunu olan ve malî meseleler ile de ilgisi bulunan evlenme işinin, hem hak ve hem vazife yönlerine sahip, bir bakımdan genişlemeyi ve bir bakımdan sınırlamayı kapsayan ve kadınla erkek arasındaki yaratılışta var olan ilişkinin bütün inceliklerini içerecek bir şekilde tesbit etmiş ve genel olarak erkekleri teşvik ile kadınları korumaya sevketmiş ve cefa ve haksızlıktan, ahlâksızlıktan, fuhuştan men etmiş ve iğrendirmiştir. Yetimlerin ve kadınların haklarının ve bu hakları korumanın genel vazifeler arasında bulunduğunu ve bu konuda evlenmenin önemli bir esas meydana getirdiğini ve akla uygun olan birden fazla kadınla evlenmenin, kadınların hakları ve kadın cinsinin şerefinin gereklerinden olduğunu ve fakat bunun kadınlara adaletle davranma gayesini bozmayacak bir adalet ve nöbet taksimi ile tatbik edilmesinin gerektiğini ve bu şekilde birden fazla kadınla evlenmenin erkeklere ağır yük ve vazifeler yüklediğinden dolayı hakka riâyet edemeyip adaletsizlikten korkanların bir kadınla veya cariyelerle yetinmeleri lazım geleceğini anlatmış ve siz Allah'ın sakındırma emirlerine karşı yetimlerin ve kadınların haklarını gözetmemekten korkan insanlarsınız, durumunuza göre bu etraflı açıklama çerçevesinde hareket etmeniz gerekir, buyurmuştur ki, işte "Yetimler hakkında adalet yapmamaktan korkarsanız." şartının mânâsı bu oluyor. Burada önce şu soru akla gelebilir: Bu şart bulunmazsa ne olacak? Burada korkunun gerçek mânâsına göre böyle bir soru mümkün değildir. Çünkü yetimler hakkında adaletsizlikten korkmamak bir küfür demek olur. Bundan dolayı herhangi bir mümin için bu, şartının bulunmamasını düşünmek bir çelişki meydana getirir. Bu şart bulunmayınca cezasının küfür olacağı bellidir. Bu açıdan bu şart, emrini kayıt ve şarta bağlamaz, onu destekleme mânâsındadır. Fakat "korkarsanız" demek de olduğu gibi mecaz olarak "bilirseniz, bir haksızlık olacağını zannederseniz," mânâsına olduğu takdirde durum böyle değildir. Bu şartın bulunmadığını farzetmek mümkündür. Bu şekilde yetimler hakkında haksızlık olmayacağı, onların ne mallarına, ne canlarına, ne ırzlarına bir tecavüz edilmeyeceği bilinir. Haksızlık düşünülmezse ne olacağını belirlemek âyetin mefhüm-ı muhalifine ait bir hüküm olacağından dolayı bunu belirtmek bir ictihad meselesi olur. Hz. Âişe de iniş sebebine göre bunun bir çözüm şeklini göstermiştir. Mantığa göre bir şart önermesinde önde bulunan cümlenin gerçekleşmemesinden, sonra gelen cümlenin gerçekleşmemesi lazım gelmeyeceğinden dolayı yukarıda zikredilen korku bulunmadığı takdirde de gerek bir ve gerek birden fazla kadınla evlenme akdi yapılamayacağı anlaşılmaz. Bunun için müctehid imamlardan ve tefsircilerden hiç biri, bu şartın Hz. Âişe'nin söylediği küçük kızların mehrinden başka yargı açısından bir hükmü anlattığını söylememiştir. Her iki mânâ ile korku şartı, kalble ilgili işlerden olduğu için yargı açısından değil, ancak dindarlık açısından bir hüküm ifade eder. Çünkü adalet yapamayacağını bilen bir adam, birden fazla kadınla evlenirse haksızlıktan sakınmadığı için günahkar olur. Fakat evlenmede, dörtten fazla kadınla evlenmiş gibi bu evlenme hükümsüz ve bozulmuş olmaz. Nafaka, soy gibi yargı ile ilgili hükümler gerçekleşir. Ve evlenmeden sonra haksızlıktan sakınabilirse yine sevab kazanmış olur.
[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Şu halde emrinin anlamı nedir? Emir zahiren vacib mânâsına geldiği için, Zahiriyye (mezhebine mensup olanlar), bu emrin vacib mânâsına geldiğini ve bundan dolayı birleşmeye ve harcama yapmaya gücü yeten her kişi için evlenmenin farz-ı ayn olduğunu söylemişlerdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğu da nefsin coşması ve zina yapma korkusu durumunda, aile için harcama yapmaya gücü yetenler için farz-ı ayn olduğunda görüş birliği halinde iseler de genel olarak evlenmenin vacib olduğunu söylemiyorlar. Hanefîlere göre kişisel açıdan cinsel arzunun coşması halinde vacib, normal durumda "Nikah benim sünnetimdir. Kim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." hadisi şerifi gereğince müekked bir sünnettir. Kadına haksızlık etme korkusu durumunda ise mekruhtur. Bundan başka yine Hanefilere göre farz-ı kifaye olduğunu açıkça belirtenler de vardır ki, her kişiye değil ise de ümmetin hepsine göre farzdır. Bütün ümmet, evlenmeyi terkederse günahkar olurlar, demek olur. Biz de âyetten bunu anlıyoruz. Gerçekten bütün ümmetin birden evlenmeyi terkettiği varsayımı karşısında hepsinin ibadetle meşgul olduğu bile düşünülse bütün ümmetin yok olacağı bir gerçektir. Ve hiç birinin İslâm'ın devam etmesine karşı kötü niyette bulunma cezasından kurtulamıyacağı apaçıktır. Bundan dolayı evlenenlere her yönden yardım etmek de bir vazifedir. Evlenme muameleleri de güçleştirilmeyip daima kolaylaştırılmalıdır. Çünkü evlenmeyi güçleştirmek, zinayı kolaylaştırmak demektir.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sözün özü emri bağlı olduğu şartlara göre bazı durumlarda vaciblik, bazı durumlarda mendubluk delillerine yakın olduğundan en genel mânâsı mendub olmasıdır. Evlenme, nafile ibadet ile meşgul olmak için bekar kalmaktan daha iyidir. İmam Şafiî hazretleri ise nikahın mübah olduğunu söylemiş. İbadet için bekar kalmanın nikahtan daha faziletli ve hayırlı olduğuna hükmetmiştir ki, bunların uzun uzadıya açıklaması fıkıh ilmine aittir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Birden fazla kadınla evlenmeye gelince: Bu esas itibariyle yalnız bir müsade ve mübah kılmak olduğunda ve haksızlık etme endişesi bulunduğu takdirde mekruh olduğu hususunda söylenecek bir söz yoktur. Bununla beraber âyet, birden fazla kadınla evlenmenin bazı durumlarda mendub olduğunu ve hatta vacib olduğunu bildirmekten de uzak değildir ki, bunu da en fazla gerek erkekler ve gerek kadınlar için fuhuş ve zina tehlikesinin yüz göstereceği durumlarda aramak gerekir. ifadesi gereğince bu müsadenin en fazlası dört (kadın) olmuştur. Çünkü dile göre, "Şu elmaları şu cemaate ikişer ve üçer ve dörder paylaştır." denildiği zaman bir kısmına yalnız iki, bir kısmına yalnız üç ve bir kısmına yalnız dört elma düşeceği anlaşılır. Fakat Zahiriyye mezhebinden bazıları bu sayıların üleştirme sayıları olduğunu i düşünmeyerek aradaki ye bakıp bundan bu sayıların bir şahısta toplanması gerektiği hayaline kapılmış ve toplamını iki, artı üç, artı dört gibi dokuz saymıştır. Bunlar (zahiriler), fikir yürütmeyi kabul etmedikleri gibi, icmaı da kabul etmediklerinden Hz. Peygamberin asrından beri gelen İslâm geleneğine, din imamlarına ve bütün müçtehid fakihlerin icmalarına (görüş birliğine) aykırı hareket etmişlerdir. Hz. Peygamber âyetin hitabına girmemekle beraber buradaki dokuz (kadın) kuruntusunu Hz. Peygamberin kendine ait bir özelliğine yorumlasalardı belki doğru bir görüş olurdu. Yoksa iki defa iki, iki defa üç, iki defa dört demek olduğundan bu hesaba göre dokuza değil, on sekize çıkmaları gerekirdi.
[/FONT]


[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
Diğer taraftan Râfızî şiîlerden bir kısmı bu sayıların hiçbir sınırlandırma anlatmadığını ve ifadesinin genel mânâsı üzere kaldığını, bu sayıların ikişer, üçer, dörder v.d. gibi bu genel mânâyı pekiştirmiş olduğunu iddia etmeye kadar varmışlar. Ve sırf nefsanî arzu ve heveslerine uymuşlardır. "Allah korusun."
[/FONT]
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
Fıkıh alimlerinin ortak fikri şudur: Bu ayet evlenilen kadınların sayısını sınırlar ve dörtten fazla kadınla aynı anda evli olmayı yasaklar. Hadisler de bunu destekler niteliktedir. Taif'in başkanı Gıylan'ın müslüman olduğunda dokuz karısı vardı. Hz. Peygamber (s.a) ondan sadece dört tanesini bırakıp diğerlerini boşamasını istedi. Hz. Peygamber (s.a) Nevfel İbn Muaviye'ye de beş karısından birini boşamasını emretmiştir.
Bu ayetin kadınlar arasında eşit davranmak şartıyla poligamiyi (birden fazla kadınla evlenmek) sınırladığına dikket edilmelidir. O halde kim adaleti yerine getirmeksizin bu izinden yararlanır ve birden fazla kadınla evlenirse Allah'ı aldatmaya çalışmış olur. Bu nedenle İslâm devletinin mahkemeleri, bir kadına veya kadınlara yapılan haksızlıkları ortadan kaldırmak için, zorlayıcı önlemler alma hakkına sahiptir. Aynı zamanda bu emirde şart koşulan adalet önkoşulundan yola çıkarak, çok kadınla evliliğin tamamen yasaklandığı sonucuna varmak da kesinlikle yanlıştır. Bu, Kur'an'ın görüşü değil, sadece Batılı Hıristiyanlardan çok etkilenmiş olan bazı müslümanların görüşüdür. Bunlar, Kur'an'ın da çok kadınla evliliğe karşı olduğunu, fakat o dönemde bu geleneğin çok yaygın olması nedeniyle, çok sert olmasından kaygı duyarak doğrudan yasaklamadığını söylerler. Kur'an çok evliliğe, bütün eşlere eşit davranıldığı sürece izin vermiştir. Bu şartı yerine getirmek ise, çok zor olduğuna göre tek kadınla evlilik tavsiye edilmiş olmalıdır.
 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Merhaba.

Konuyu benimle müzakere etmek istiyorsaniz önce anlayacaksiniz. Yoksa benim ortaya koydugum görüs ve kanitlari anlamadan hattâ umursamadan baskalarina ait yazilari getirip buraya yigarsaniz alinti kirliligi meydana gelir.

Lütfen bunu yapmayin. Acikladigim görüsümü ve getirdigim kanitlari kâle alin.

Güzel kardesim, Allah Nisâ 135'te Kûnû kavvâmîne bil KIST diyor yani adaletin kavvâmi olun. Ben Allah ne diyorsa ona inanirim. Ne diyor Nisâ 135'te; "Adaleti idare edin, ona hükmedin, ona hakim olun!" mu? Asla.

Cünkü hükmedilen adalet adalet olmaktan cikar, hükmedenin emir kulu olur.

Allah'in dedigi acik ve nettir: Allah icin taniklik ederek adaletin destekcileri olun -
kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâh. Ben bunu tartismaya yanasmam. Cünkü Allah'in sözünün üstüne söz edemem, söz edeni de ciddiye alamam. Kavvâm kelimesinin anlami Allah Nisâ 135'te ne diyorsa odur.

Nisâ 34'teki "
kavvâm"ûne ale'n nisâ"nin erkekler kadinara hakim olurlar, onlara hükmederler anlamina geldigini kanitlamak istiyorsaniz yapmaniz gereken tek sey, Allah'in Nisâ 135'te "Adalete hükmedin, ona hakim olun!" dedigine muhatabinizi ikna etmek.

Filan alim sunu demis, fismekan alim bunu demis... Hayir! Allah ne diyorsa o. Cünkü 1 000 000 000 000 000 000 000 000 ... alim 1 Allah etmez.

Sevgi ile,
Hasan Akcay
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,130
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Merhaba.

Konuyu benimle müzakere etmek istiyorsaniz önce anlayacaksiniz. Yoksa benim ortaya koydugum görüs ve kanitlari anlamadan hattâ umursamadan baskalarina ait yazilari getirip buraya yigarsaniz alinti kirliligi meydana gelir.

Lütfen bunu yapmayin. Acikladigim görüsümü ve getirdigim kanitlari kâle alin.

Güzel kardesim, Allah Nisâ 135'te Kûnû kavvâmîne bil KIST diyor yani adaletin kavvâmi olun. Ben Allah ne diyorsa ona inanirim. Ne diyor Nisâ 135'te; "Adaleti idare edin, ona hükmedin, ona hakim olun!" mu? Asla.

Cünkü hükmedilen adalet adalet olmaktan cikar, hükmedenin emir kulu olur.

Allah'in dedigi acik ve nettir: Allah icin taniklik ederek adaletin destekcileri olun -
kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâh. Ben bunu tartismaya yanasmam. Cünkü Allah'in sözünün üstüne söz edemem, söz edeni de ciddiye alamam. Kavvâm kelimesinin anlami Allah Nisâ 135'te ne diyorsa odur.

Nisâ 34'teki "
kavvâm"ûne ale'n nisâ"nin erkekler kadinara hakim olurlar, onlara hükmederler anlamina geldigini kanitlamak istiyorsaniz yapmaniz gereken tek sey, Allah'in Nisâ 135'te "Adalete hükmedin, ona hakim olun!" dedigine muhatabinizi ikna etmek.

Filan alim sunu demis, fismekan alim bunu demis... Hayir! Allah ne diyorsa o. Cünkü 1 000 000 000 000 000 000 000 000 ... alim 1 Allah etmez.

Sevgi ile,
Hasan Akcay


4.34 - Erricâlu gavvâmûne alen nisâi bimâ faddalallâhu bağdahum alâ bağdıv ve bimâ enfegû min emvâlihim, fes sâlihâtu gânitâtun hâfizâtul lilğaybi bimâ hafizallâh, vellâtî tehâfûne nuşûzehunne feızûhunne vehcurûhunne fil medâciı vadribûhunn, fein etağnekum felâ tebğû aleyhinne sebîlâ, innallâhe kâne aliyyen kebîrâ.

4.34 - Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.


4.135 - Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû gavvâmîne bil gıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusikum evil valideyni vel agrabîn, iy yekun ğaniyyen ev fegîran fallâhu evlâ bihimâ felâ tettebiul hevâ en tağdilû, ve in telvû ev tuğridû feinnallâhe kâne bimâ tağmelûne habîrâ.
4.135 - Ey iman edenler! Öz benliğiniz, anne-babanız, yakınlarınız aleyhine de olsa, zengin veya fakir de olsalar, adaleti dimdik ayakta tutarak Allah için tanıklık edenler olun. Allah, ikisine de sizden daha yakındır. O halde nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın. Eğer dilinizi eğip büker yahut çekimser kalırsanız, Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.


Ayetler de mealleride burada. Neden bahsediyorsunuz, burada anlama özürlü kimse yok, eğer kendi kendinizi alim lanse etmeye çalışıyorsanız ilmin emarelerini gösterin. Daha ne yazıldığını anlamadan feveran ediyorsun, önce oku, anla, anlamadığını sor, yanlış varsa delil ile düzelt de sonra ahkam kes!
 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Merhaba sayin Bekir. Konumuz kavvâm kelimesinin anlami. Onun icin yazimi sizin alintiladiginiz bu Y N Öztürk meallerinde ona verilen anlamlarla SINIRLI tutacagim.

135:adaleti dimdik ayakta tutarak...
kûnû kavvâmîne bil gıstı
34: Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar.

135'teki anlam ile 34'teki arasinda müthis bir celiski var.

135'teki dogrudur. Kavvâmîn örnegin adliye saraylari yapip, hukukcu yetistirip, adli polis temin edip adaletin ihtiyaclarini karsilamak ve Allah icin taniklik etmek suretiyle adaleti dimdik ayakta tutanlar, destekleyenler demek. Adaleti bu sekilde dimdik tutarken yani desteklerken onu gözetip kollamak yok. Tamam?

34'te ise gözetip kollayici sokulmus isin icine. Güzel kardesim, en bastaki yazimda belirttim. Tekraren aciklamaya calisayim:

KOLLAMAK öyle öne sürüldügü gibi hic te masum da degildir. Cumhuriyeti kollamak adina cumhuriyetin canina okudular bu ülkede; bakanlar astilar, basbakan astilar.

Nisâ 34'ün sizin alintiladiginiz carpik meali ile Nisâ 135'teki dogru meali arasindaki farki görelim lütfen.

Allah'in Nisâ 82'de belirttigi üzere Kur'ân'da celiski bulunamiyacagi gercegine inat, Kur'ân'a o yoldan celiskiler boca edilmis; Allah'in güzelim kitabi zulüm araci haline getirilmis. Önemsiz mi bu? Bos mu vereyim? feveran ediyorsun
Etmiyeyim mi?

Sevgi ile,
Hasan Akcay
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,130
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Feveranınız Memlekette ki, Dünyada ki adaletsizlikler üzere ise bin feveran etseniz azdır. Ben de ediyorum.
 

sinang

New member
Katılım
10 Eyl 2006
Mesajlar
1,628
Tepkime puanı
276
Puanları
0
Konum
bezm-i ezelden
kelime anlamı olarak baktığımız da kıstın bir çok anlamı var.siz neye göre bu anlamı verdiniz.
 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Merhaba sinang dost.

Anlam acisindan Nisâ 3'teki KIST kelimesi hak sahibine hakkini vermek ile ilgilidir, demistim. Neyi göz önüne alarakkelimeye bu anlami verdigimi soruyorsunuz. Siyaktaki EMVAL kelimesini göz önüne aldim.

Nisâ sûresindeki ilk 10 ayetin konusu: yetimler. Ve bu yetimler ötekilerden farkli. Ötekiler yoksul oldugu halde bunlarin "emval-mallar"i var. Allah inanirlara mealen "O mallar yetimlerin hakkidir; yetimlere haklarini verin!" diyor.

Nisâ 2
Yetimlere mallarini verin - étûl yetémé emvâlehum... Onlarin mallarini kendi mallarinizla yemeyin -lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum; BÜYÜK GÜNAH tir bu - innehu kâne HÛBEN KEBÎRÂ.

Nisâ 3, Nisâ 2'nin devami. O yüzden ve ile basliyor: Eger yetimlerin haklarini gözetemiyeceginizden KORKUYOR iseniz - Ve in HIFTUM ellâ tuKSiTû fîl yetémé...

Allah'in uyarisi: Yetimlerin mallarini kendi mallarinizla yiyerek büyük günaha girmeyin!
Inananlarin korkusu: Eyvah! Ya kendi malima onlarin malini yanlislikla karistirip yersem?! Ya midemi atesle doldurursam?

Nisâ 10: Haksizca yetimlerin mallarini yiyenler midelerine ates doldururlar - Innellezîne ye’kulûne emvâlel yetémé zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nérâ...

Konu, erkeklerin cok es almasi degil yetimlere ait "emval"inin korunmasi. Midelerine ates dolduranlar cok es almayan erkekler degil haksizca yetim mali yiyenler.

Sevgi ile,
Hasan Akcay
 

Hasan Akçay

New member
Katılım
23 Eki 2009
Mesajlar
43
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
83
Nisâ 3'ün meallerinde Allah'in sözleri fena halde carpitilmis.

Örnegin benim elimdeki "Hak Dini Kur'an Dili"ne* göre Allah gûya diyormus ki "Eger öksüz kizlarla evlendiginiz takdirde onlara karsi adaletli davranamamaktan korkuyorsaniz..." Pes! Allah asla "Öksüz kizlarla evlendiginiz takdirde" demiyor. Kim uydurduysa uydurmus bunu ve Allah'in sözlerinin arasina fütursuzca sokusturmus.

Nisâ 6'ya bakar misiniz:

Yetimleri, onlar evlenme yasina erene kadar, sinayin -Vebtelûl yetémé hattâ izâ belagûn nikâh.
Eger onlari olgun bulursaniz - fe in énestum minhum rusden
mallarini kendilerine verin - fedfeû ileyhim emvâlehum
büyüyüverirler diye aceleyle yiyip israf etmeyin - ve lâ te’kulûhé isrâfen ve bidâren en yekberû.

Allah'in emri bu. Bakimini üstlendiginiz yetimler yaslarina erer ermez onlara mallarini vermek zorundasiniz. Onlar özgür artik; malen de özgür; cünkü emval sahibidirler, kendi ayaklarinin üstünde durabiliyorlar. Size muhtac da degiller, size bagli ya da mecbur hic degiller. Niye evlensinler sizinle? Her biri kimi severse onunla evlenir. Size ne?

Fesubhanallah,
Hasan Akcay
____________________________

*Elmalili M Hamdi Yazir. AZÎM DAGITIM. Sadelestirenler: Doc. Dr. Ismail Karacam, Yrd. Doc. Dr. Emin Isik, Dr. Nusrettin Bolelli, Abdullah Yucel
 
Üst Alt