seyfullah putkýran
New member
- Katılım
- 30 Eyl 2005
- Mesajlar
- 5,807
- Tepkime puanı
- 205
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
- Konum
- Ruhlar Aleminden
- Web sitesi
- www.tevhidyolu.net
KARDEŞLERİNE GIYABINDA DUA ETMEK
“Bir kimse kardeşine gıyabında dua ettiği zaman, başında görevli bir melek: ‘Allah o kardeşin için istediğin şeyin aynısını sana da versin,’ diye dua eder.”[ Ebu Davud, Vitr, 29. (No: 1534).] hadis-i şerifi bildiriyor ki; kendisini düşünen kimse, din kardeşine hayır dua etmelidir. Çünkü, bu onun için daha kazançlı olacaktır. Hadisin başka bir rivayetinde, din kardeşine dua eden kimseye, Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey kulum, istediğini vermeye önce senden başlarım.” [Zebîdî, İthâfu’s-Saâde, VII, 136.]
Rasulullah [s.a.v] Efendimiz buyurmuştur ki: “En makbul dua, kişinin kardeşinin gıyabında yaptığı duadır.” [Bkz: Buharî, Edebü’l-Müfred, Had. No: 623; Ebu Davud, Vitr, 29. [No: 1535].]
Ebu’d-Derda [r.a] der ki: “Secde hâlimde isimlerini zikrederek Allah için sevdiğim yetmiş kardeşime dua ederim.” [Bkz: Gazalî, İhya, II, 269.]
Ebu Talib el-Mekkî [k.s] der ki: “Kardeşliğin hak ve gereklerinden birisi de kardeşi için gıyabında hususi dua ve istiğfar etmektir. Allah için kardeşliğin bundan başka hiçbir bereketi olmasaydı, bu bile yeterdi. Muhammed b. Yusuf İsfahanî derdi ki:
“Allah için sevilen salih kardeş gibisi var mıdır? Sen ölünce evlad ü iyalin mirasını bölüşmekle uğraşırken, Allah yolundaki kardeşin senin hasretini çeker, sana göndereceği hayrı düşünür. Sen toprak altında yatarken o, gece karanlıklarında senin için dua edip ağlar.”
İnsan için en büyük hasret çekilecek şey, dünyadan çıkıp gittiğinde arkasında kendisine hayır dua edecek bir kimsenin bulunmayışıdır. Hadis-i şerifin belirttiği gibi, ölen kimse arkadan kendisine hayır dua edenlerin duası ile sevinip bayram eder, kardeşlerinin yaptığı dualar dağlar büyüklüğünde nur hâlinde kabrine girer.” [Bkz: el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, II, 228-229; Gazalî, İhya, II, 270.]
Zunnun el-Mısrî’ye [k.s]: “Kiminle arkadaşlık yapayım?” diye sorulunca: “Hastalandığın zaman seni ziyaretine gelen ve bir günaha düştüğünde de senin için Allah’a yönelip istiğfar eden kimseyle arkadaşlık yap,” demiştir. [Bkz: Kuşeyrî, Risâle, II, 578. [Trc:Kuşeyrî Risâlesi, 412]]
Kardeşlerin gıyabında yapılan dua, kalbteki samimiyeti isbat eder. Bu, çok yüksek bir ahlaktır. O ancak sadık ve vefakar dostlarda bulunur. Vefanın en zirvesinde bulunan Rasulullah [a.s] Efendimiz, ömrü boyunca hergün ümmeti için dua etmiş, göz yaşı dökmüştür. Miraçta Cenab-ı Hak ile en sırlı ve saklı görüşmesini yaparken bile, salih ümmetine vefasını göstermiştir. Allahu Teala kendisine özel selam ve salat ettiğinde, “Selam bize ve salih kulların üzerine olsun” temennisiyle, o huzurda sevdiklerini zikretmiştir. Bundan daha yüksek bir dostluk ve vefa olur mu? Ona, Allah katında en makbul, en layık, en bereketli salat ve selam, hürmet ve ihtiram olsun. Onun aşkına düşen arifler ve onların edep halkasına girenler, bu dostluğun ifası ve o sünnetin ihyası adına, bütün ümmet-i merhumeye dua etmelidirler. Bu, imanın hakkı ve ilahî sevginin gereğidir. Müminler birbirlerine dua ve sevgi ile destek vermelidir. Rasulullah Efendimiz [s.a.v]: “Şüphesiz müminlerin birbirlerine yaptıkları duaları onları arkadan sarar, destekler,” [Ahmed, V, 183; Dârimî, Mukaddime, 23; Tabaranî, el-Mu’cemu’l-Kebir, V, 143 [No: 4890]; İbnu Abdilberr, Beyani’l-İlm, I, 42; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, VI, 66 [No:7514]; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 138] buyurmuştur.
İmam Sühreverdî [k.s], müminlerin birbirini dua ile nasıl desteklediğini şöyle açıklar:
“Uyanık bir kalp ve gönülle namaz kılanların, zahirleri bir arada bulunduğu gibi, batınları da aynı noktada toplanır ve birbirlerine destek verip manen yardımlaşırlar. Bazısından diğerlerine birçok nur ve bereket intikal eder. Bundan da öte, yeryüzünün değişik bölgelerinde namaz kılan müslümanların arasında, kalplerin beraberliği, İslam bağı ve iman irtibatı sayesinde, karşılıklı yardımlaşma ve manen destekleşme olur. Bunun yanında, Allahu Teâla, zaman zaman Hz. Rasulullah’ı [a.s] ve ashabını, melekleri ile manen desteklediği gibi, müminleri de meleklerle destekler. Çünkü müminlerin bu ve benzeri durumlarda şeytanla yaptıkları muharebede ilahî desteğe olan ihtiyaçları, kafirlerle yaptıkları savaştaki ihtiyaçlarından daha fazladır. Buna bir işaret için Rasulullah [a.s], bir harp dönüşünde:
“[Düşmanla yaptığımız] küçük cihattan, [nefis ve şeytana karşı ömür boyu yapacağımız] büyük cihada dönüyoruz,” [Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, l65 [Had. No: 373]; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, IV, 430 [Had. No: ll260]; Hatib, Târih-i Bağdât, III, 523-24] buyurmuştur.
Melekler bu savaşta da müminleri manen destekleyip kuvvet verirler. Hatta öyle olur ki, müminlerin sadık niyet ve bereketli nefesleri sayesinde felekler ayakta durur, alem yıkılmadan korunur.” [Sühreverdî, Avarif, 316. [Trc: Gerçek Tasavvuf, 407].]
İşte bir kaç dua ve vefa örneği:
Rasulullah [a.s]; “Sizden birisi, Ebu Damdam gibi olamıyor mu?” diye sordu. Ashâb:
“Ebu Damdam ne yapardı?” diye sorduklarında, Efendimiz [a.s]:
“O her sabah: ‘Bugün bana zülmedene [gıybetimi yapıp haksızlık edene] hakkımı bağışladım. Bana vurana vurmayacağım, sövene sövmeyeceğim, zulmedene zulmetmeyeceğim’ derdi.” [Davud, Edeb, 36. [No: 4887]; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, III, 377 [Had. No: 7026]]
İmam Sühreverdî [k.s] naklediyor: Allah için kardeş olan iki arkadaştan birisi nefsanî bir aşka düştü. Bunu arkadaşına açarak:
-Ben böyle bir aşka düştüm; eğer beni Allah için sevmeye devam etmek istemezsen, bunda serbestsin, beni terk edebilirsin, dedi. O da:
-Senin düştüğün bir hatadan dolayı, aramızdaki kardeşlik bağını çözecek değilim, dedi ve Allahu Teala’ya onu hevasından kurtarıp afiyete kavuşturuncaya kadar yememeye ve içmemeye söz verdi. Kırk gün aç kaldı. Arkadaşına, hevasından kurtulup kurtulmadığını her soruşunda o:
-Gitmedi, diyordu. Kırk günden sonra, arkadaşı; artık heva hastalığının gittiğini söyledi ve o da yiyip içmeye başladı. [el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, II, 223; Sühreverdî, Avarif, 441. [Trc:570].]
Ebu Talib el-Mekkî der ki: “Velilerden birisi bana, Ebu Amr b. Ulvan’ın uzunca bir kıssasında şöyle söylediğini anlattı:
“Bir gün namaz kılıyordum; kalbime hevaî kötü bir arzu düştü ve uzun bir zaman fikrimi meşgul etti. Sonra bende erkeklerde oluşan şehvet meydana geldi. O an kendimden geçip yere yıkıldım. Bütün bedenim simsiyah oldu. Bunun üzerine üç gün eve kapandım, dışarı çıkamadım. Banyoya girip sabun ve benzeri şeylerle bu siyahlığı gidermeye çalıştım, fakat temizlemek bir yana vücudumun siyahlığı daha da arttı. Üç günden sonra kendiliğinden vücudumun rengi beyaza dönüştü. Ben de dışarı çıktım. O sırada Ebu’l Kasım Cüneyd el-Bağdadî [r.ah] ile karşılaştım. Hazret, Rakka tarafına gelmiş ve beni görmek istiyormuş. Yanına vardığımda, bana:
-Allahu Teala’nın huzurunda iken, içinden bir takım şehevi şeyler geçirerek Rabbinin huzurundan çıkmaya haya etmiyor musun? Eğer Allahu Teala’ya dua edip senin adına tövbe istiğfar etmeseydim, hiç şüphesiz Allahu Teala’ya o siyah renkte kavuşacaktın? dedi. Ben buna çok şaşırdım. O Bağdat’ta, ben Rakka’da iken ve bu hâlimi de Allahu Teala’dan başka hiç kimse bilmiyor iken, onun nasıl bildiğine hayret ettim.”
El-Mekki [rah] der ki: Ben bu hadiseyi alimlerden birisine anlatınca:
-Bu, Allahu Teala’nın ona bir acıması ve çok hayret verici bir ihsanıdır. Çünkü günah onun kalbini siyahlatmamış, günahın zulmeti dışına vurmuş. Eğer günah kalbinin derinliklerinde yer etseydi onu helak ederdi, dedi şöyle devam etti:
-Kulun işlediği ve ısrarla devam ettiği her günah, bu adamın cesedini siyahlattığı gibi kalbi siyahlatır. Onu ancak tövbe temizler. Fakat herkes, işlediği günah için ne İbnu Ulvan’ın yaptığını yapar, ne de Ebu’l-Kasım Cüneyd [r.ah] gibi kendisine acıyıp Allah’tan affını isteyecek kimse bulabilir.”[ Bkz: el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, I, 186.]
Kendilerine talebe olan kimselere hayır dua etmek ariflerin ahlakıdır. Onlar, terbiyelerine giren kimseleri vücutlarından bir parça gibi görüp gözetirler. Onu dünya ve ahirette yalnız bırakmazlar. Bu ahlak onlara Hz. Rasulullah [s.a.v] Efenimizden kalmıştır. Melekler de devamlı müminlerin affı için Yüce Allaha yalvarırlar.
Biz de samimiyet ve ümit içinde şöyle dua edelim:
“Rabbimiz! Bizi hidayetine ulaştırdıktan sonra kalplerimizi haktan kaydırma. Bize katından özel bir rahmet ihsan et. Sen çok ihsan edicisin.”
“Rabbimiz! Bizi affeyle. Bizden önce geçen mümin kardeşlerimizi de affeyle. Müminler için kalbimizde kin ve düşmanlık bulundurma. Şüphesiz sen çok seven ve çok acıyansın.”
Hamdolsun alemlerin Rabbi olan Allah’a
“Bir kimse kardeşine gıyabında dua ettiği zaman, başında görevli bir melek: ‘Allah o kardeşin için istediğin şeyin aynısını sana da versin,’ diye dua eder.”[ Ebu Davud, Vitr, 29. (No: 1534).] hadis-i şerifi bildiriyor ki; kendisini düşünen kimse, din kardeşine hayır dua etmelidir. Çünkü, bu onun için daha kazançlı olacaktır. Hadisin başka bir rivayetinde, din kardeşine dua eden kimseye, Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey kulum, istediğini vermeye önce senden başlarım.” [Zebîdî, İthâfu’s-Saâde, VII, 136.]
Rasulullah [s.a.v] Efendimiz buyurmuştur ki: “En makbul dua, kişinin kardeşinin gıyabında yaptığı duadır.” [Bkz: Buharî, Edebü’l-Müfred, Had. No: 623; Ebu Davud, Vitr, 29. [No: 1535].]
Ebu’d-Derda [r.a] der ki: “Secde hâlimde isimlerini zikrederek Allah için sevdiğim yetmiş kardeşime dua ederim.” [Bkz: Gazalî, İhya, II, 269.]
Ebu Talib el-Mekkî [k.s] der ki: “Kardeşliğin hak ve gereklerinden birisi de kardeşi için gıyabında hususi dua ve istiğfar etmektir. Allah için kardeşliğin bundan başka hiçbir bereketi olmasaydı, bu bile yeterdi. Muhammed b. Yusuf İsfahanî derdi ki:
“Allah için sevilen salih kardeş gibisi var mıdır? Sen ölünce evlad ü iyalin mirasını bölüşmekle uğraşırken, Allah yolundaki kardeşin senin hasretini çeker, sana göndereceği hayrı düşünür. Sen toprak altında yatarken o, gece karanlıklarında senin için dua edip ağlar.”
İnsan için en büyük hasret çekilecek şey, dünyadan çıkıp gittiğinde arkasında kendisine hayır dua edecek bir kimsenin bulunmayışıdır. Hadis-i şerifin belirttiği gibi, ölen kimse arkadan kendisine hayır dua edenlerin duası ile sevinip bayram eder, kardeşlerinin yaptığı dualar dağlar büyüklüğünde nur hâlinde kabrine girer.” [Bkz: el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, II, 228-229; Gazalî, İhya, II, 270.]
Zunnun el-Mısrî’ye [k.s]: “Kiminle arkadaşlık yapayım?” diye sorulunca: “Hastalandığın zaman seni ziyaretine gelen ve bir günaha düştüğünde de senin için Allah’a yönelip istiğfar eden kimseyle arkadaşlık yap,” demiştir. [Bkz: Kuşeyrî, Risâle, II, 578. [Trc:Kuşeyrî Risâlesi, 412]]
Kardeşlerin gıyabında yapılan dua, kalbteki samimiyeti isbat eder. Bu, çok yüksek bir ahlaktır. O ancak sadık ve vefakar dostlarda bulunur. Vefanın en zirvesinde bulunan Rasulullah [a.s] Efendimiz, ömrü boyunca hergün ümmeti için dua etmiş, göz yaşı dökmüştür. Miraçta Cenab-ı Hak ile en sırlı ve saklı görüşmesini yaparken bile, salih ümmetine vefasını göstermiştir. Allahu Teala kendisine özel selam ve salat ettiğinde, “Selam bize ve salih kulların üzerine olsun” temennisiyle, o huzurda sevdiklerini zikretmiştir. Bundan daha yüksek bir dostluk ve vefa olur mu? Ona, Allah katında en makbul, en layık, en bereketli salat ve selam, hürmet ve ihtiram olsun. Onun aşkına düşen arifler ve onların edep halkasına girenler, bu dostluğun ifası ve o sünnetin ihyası adına, bütün ümmet-i merhumeye dua etmelidirler. Bu, imanın hakkı ve ilahî sevginin gereğidir. Müminler birbirlerine dua ve sevgi ile destek vermelidir. Rasulullah Efendimiz [s.a.v]: “Şüphesiz müminlerin birbirlerine yaptıkları duaları onları arkadan sarar, destekler,” [Ahmed, V, 183; Dârimî, Mukaddime, 23; Tabaranî, el-Mu’cemu’l-Kebir, V, 143 [No: 4890]; İbnu Abdilberr, Beyani’l-İlm, I, 42; Beyhakî, Şuabu’l-İmân, VI, 66 [No:7514]; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, I, 138] buyurmuştur.
İmam Sühreverdî [k.s], müminlerin birbirini dua ile nasıl desteklediğini şöyle açıklar:
“Uyanık bir kalp ve gönülle namaz kılanların, zahirleri bir arada bulunduğu gibi, batınları da aynı noktada toplanır ve birbirlerine destek verip manen yardımlaşırlar. Bazısından diğerlerine birçok nur ve bereket intikal eder. Bundan da öte, yeryüzünün değişik bölgelerinde namaz kılan müslümanların arasında, kalplerin beraberliği, İslam bağı ve iman irtibatı sayesinde, karşılıklı yardımlaşma ve manen destekleşme olur. Bunun yanında, Allahu Teâla, zaman zaman Hz. Rasulullah’ı [a.s] ve ashabını, melekleri ile manen desteklediği gibi, müminleri de meleklerle destekler. Çünkü müminlerin bu ve benzeri durumlarda şeytanla yaptıkları muharebede ilahî desteğe olan ihtiyaçları, kafirlerle yaptıkları savaştaki ihtiyaçlarından daha fazladır. Buna bir işaret için Rasulullah [a.s], bir harp dönüşünde:
“[Düşmanla yaptığımız] küçük cihattan, [nefis ve şeytana karşı ömür boyu yapacağımız] büyük cihada dönüyoruz,” [Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, l65 [Had. No: 373]; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, IV, 430 [Had. No: ll260]; Hatib, Târih-i Bağdât, III, 523-24] buyurmuştur.
Melekler bu savaşta da müminleri manen destekleyip kuvvet verirler. Hatta öyle olur ki, müminlerin sadık niyet ve bereketli nefesleri sayesinde felekler ayakta durur, alem yıkılmadan korunur.” [Sühreverdî, Avarif, 316. [Trc: Gerçek Tasavvuf, 407].]
İşte bir kaç dua ve vefa örneği:
Rasulullah [a.s]; “Sizden birisi, Ebu Damdam gibi olamıyor mu?” diye sordu. Ashâb:
“Ebu Damdam ne yapardı?” diye sorduklarında, Efendimiz [a.s]:
“O her sabah: ‘Bugün bana zülmedene [gıybetimi yapıp haksızlık edene] hakkımı bağışladım. Bana vurana vurmayacağım, sövene sövmeyeceğim, zulmedene zulmetmeyeceğim’ derdi.” [Davud, Edeb, 36. [No: 4887]; Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, III, 377 [Had. No: 7026]]
İmam Sühreverdî [k.s] naklediyor: Allah için kardeş olan iki arkadaştan birisi nefsanî bir aşka düştü. Bunu arkadaşına açarak:
-Ben böyle bir aşka düştüm; eğer beni Allah için sevmeye devam etmek istemezsen, bunda serbestsin, beni terk edebilirsin, dedi. O da:
-Senin düştüğün bir hatadan dolayı, aramızdaki kardeşlik bağını çözecek değilim, dedi ve Allahu Teala’ya onu hevasından kurtarıp afiyete kavuşturuncaya kadar yememeye ve içmemeye söz verdi. Kırk gün aç kaldı. Arkadaşına, hevasından kurtulup kurtulmadığını her soruşunda o:
-Gitmedi, diyordu. Kırk günden sonra, arkadaşı; artık heva hastalığının gittiğini söyledi ve o da yiyip içmeye başladı. [el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, II, 223; Sühreverdî, Avarif, 441. [Trc:570].]
Ebu Talib el-Mekkî der ki: “Velilerden birisi bana, Ebu Amr b. Ulvan’ın uzunca bir kıssasında şöyle söylediğini anlattı:
“Bir gün namaz kılıyordum; kalbime hevaî kötü bir arzu düştü ve uzun bir zaman fikrimi meşgul etti. Sonra bende erkeklerde oluşan şehvet meydana geldi. O an kendimden geçip yere yıkıldım. Bütün bedenim simsiyah oldu. Bunun üzerine üç gün eve kapandım, dışarı çıkamadım. Banyoya girip sabun ve benzeri şeylerle bu siyahlığı gidermeye çalıştım, fakat temizlemek bir yana vücudumun siyahlığı daha da arttı. Üç günden sonra kendiliğinden vücudumun rengi beyaza dönüştü. Ben de dışarı çıktım. O sırada Ebu’l Kasım Cüneyd el-Bağdadî [r.ah] ile karşılaştım. Hazret, Rakka tarafına gelmiş ve beni görmek istiyormuş. Yanına vardığımda, bana:
-Allahu Teala’nın huzurunda iken, içinden bir takım şehevi şeyler geçirerek Rabbinin huzurundan çıkmaya haya etmiyor musun? Eğer Allahu Teala’ya dua edip senin adına tövbe istiğfar etmeseydim, hiç şüphesiz Allahu Teala’ya o siyah renkte kavuşacaktın? dedi. Ben buna çok şaşırdım. O Bağdat’ta, ben Rakka’da iken ve bu hâlimi de Allahu Teala’dan başka hiç kimse bilmiyor iken, onun nasıl bildiğine hayret ettim.”
El-Mekki [rah] der ki: Ben bu hadiseyi alimlerden birisine anlatınca:
-Bu, Allahu Teala’nın ona bir acıması ve çok hayret verici bir ihsanıdır. Çünkü günah onun kalbini siyahlatmamış, günahın zulmeti dışına vurmuş. Eğer günah kalbinin derinliklerinde yer etseydi onu helak ederdi, dedi şöyle devam etti:
-Kulun işlediği ve ısrarla devam ettiği her günah, bu adamın cesedini siyahlattığı gibi kalbi siyahlatır. Onu ancak tövbe temizler. Fakat herkes, işlediği günah için ne İbnu Ulvan’ın yaptığını yapar, ne de Ebu’l-Kasım Cüneyd [r.ah] gibi kendisine acıyıp Allah’tan affını isteyecek kimse bulabilir.”[ Bkz: el-Mekkî, Kutu’l-Kulub, I, 186.]
Kendilerine talebe olan kimselere hayır dua etmek ariflerin ahlakıdır. Onlar, terbiyelerine giren kimseleri vücutlarından bir parça gibi görüp gözetirler. Onu dünya ve ahirette yalnız bırakmazlar. Bu ahlak onlara Hz. Rasulullah [s.a.v] Efenimizden kalmıştır. Melekler de devamlı müminlerin affı için Yüce Allaha yalvarırlar.
Biz de samimiyet ve ümit içinde şöyle dua edelim:
“Rabbimiz! Bizi hidayetine ulaştırdıktan sonra kalplerimizi haktan kaydırma. Bize katından özel bir rahmet ihsan et. Sen çok ihsan edicisin.”
“Rabbimiz! Bizi affeyle. Bizden önce geçen mümin kardeşlerimizi de affeyle. Müminler için kalbimizde kin ve düşmanlık bulundurma. Şüphesiz sen çok seven ve çok acıyansın.”
Hamdolsun alemlerin Rabbi olan Allah’a