Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kandil Geceleri

senuser

New member
Katılım
13 May 2009
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kandil Geceleri

Ülkemizde kandil geceleri diye bilinen geceler; Rabiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid, Recep ayının ilk cuma gecesi olan Regaib, yine Recep ayının yirmiyedinci gecesi olan Mirac, Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat ve Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olan Kadir Gecesidir.
Bu geceler Osmanlılar döneminde II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için “Kandil” olarak anılmaya başlamıştır. Bu çalışmada kandillerin tarihi ile ilgili bilgi verilip dinimizin bunlara bakışı ortaya konulmaya çalışılacaktır.

1. Kadir Gecesi


Bu gecelerden Kadir gecesi ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de müstakil bir sûre bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in doksan yedinci sûresi olan bu sûrede Allah-u Teala, Kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Fakat bunun da Ramazanın yirmiyedinci gecesi olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Kadir gecesi ile ilgili hadislere bakıldığında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin mü’minlere tavsiyesi, Kadir gecesini Ramazanın son on gününün tek gecelerinde aramaları şeklinde olmuştur. Buna göre Kadir gecesi Ramazanın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir. Yani Kadir gecesi, zamanımızda Müslümanlarca ihya edilmeye çalışıldığı gibi herkesçe bilinen bir gece olmayıp, aksine gizlenmiştir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bile Kadir gecesinin Ramazanın kaçıncı gecesi olduğunu bilmiyordu.
Kadir gecesinin ihyası ile ilgili olarak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden bir dua haricinde herhangi ibadet tavsiye edilmemiştir. Fakat Âişe validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayrete geçerdi. Son on günde geceleri ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırır ve itikâfa girerdi.
Bir gün Âişe validemiz, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme: “Ey Allah’ın elçisi! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu anlarsam o gece nasıl dua edeyim?” diye sormuş, Peygamberimiz de ona: “Şu duayı oku” buyurmuştur:
“Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.”

2. Beraat Gecesi / Kandili


Beraat gecesinin fazileti ile ilgili olarak da Peygamberimizden nakledilen birkaç hadis bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde bu gecede Allah’ın dünya semasına tecelli edeceği, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları adedince (çokluk belirtmek için kullanılmış bir ifade) insanı bağışlayacağı ve kendisine edilen tüm duaları kabul edeceği anlatılmaktadır. Bu hadise kitabında yer veren İmam Tirmizi ve onun hocası İmam Buhari başta olmak üzere birçok âlim, bu hadislerin isnadlarında problem bulunduğunu, dolayısıyla hadislerin zayıf olduğunu ve bunlarla amel edilmeyeceğini belirtmişlerdir. Müfessirlerden Ebu Bekir İbnu’l-Arabî, Beraat gecesinin fazileti hakkında bir tek sağlam hadisin bile gelmediğini, dolayısı ile bu konu ile ilgili olarak hadis diye dolaşan sözlere itibar edilmemesi gerektiğini söylemektedir.) Gerçekten de Peygamberimizin ve sahabe-i kiramın mescidlerde bu geceyi ihya etmek için toplandığı, özel dualar ettikleri, bugün özellikle ülkemizde olduğu gibi bu geceye has namaz kıldıkları şeklinde tek bir rivayet dahi gelmemiştir.
Bazıları Duhan sûresinde geçen: “O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/4-5)ayetlerine bakarak o gecenin Şaban ayının on beşinci gecesi olan Beraat gecesi olduğunu söylemişlerdir. Buna dayanarak da Allah’ın o gecede kulların rızıklarını taksim ettiğini, ecellerini tayin ettiğini, bir sonraki Şaban ayının on beşine kadar olacak tüm olayları takdir ettiğini, dolayısıyla bu gece yapılacak olan dua ve ibadetlerin mutlaka kabul edileceğini iddia etmişlerdir. Böylece peygamberimiz ve ashabının yapmadığı, bu geceye has bir takım ibadetler ortaya çıkmıştır. Hâlbuki Allah-u Teâlâ o sûrede şöyle buyurmaktadır:
“Hâ Mîm. Andolsun o apaçık kitaba ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. O gecede her hikmetli buyruk ayrılır ve katımızdan bir emirle ilgilisine yollanır.” (Duhân, 44/1-5)
Görüldüğü gibi Allah-u Teala, işlerin taksim edildiği gecenin Kur’an-ı Kerim’in indirildiği gece olduğunu bildirmektedir. Kur’an’ın da Şaban ayının on beşinde değil; Ramazan ayında ve Kadir gecesinde nazil olduğunu diğer ayetlerden öğrenmekteyiz:
“Ramazan ayı ki o ayda insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an indirilmiştir.” (Bakara, 2/185)
” Muhakkak ki biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik.” (Kadir, 97/1)
Âlimlerin büyük bir çoğunluğu Duhân suresinde geçen “mübarek gece”nin kadir gecesi olduğunu söylemişlerdir. Müfessir Ebu Bekir İbnu’l-Arabî bu konuda şöyle demektedir: “Bu ayette geçen mübarek gecenin kadir gecesi değil de başka bir gece olduğunu iddia edenler, Allah’a büyük bir iftirada bulunmuş olurlar.”
Bir de Beraat gecesi ile alakalı olarak halk arasında “Beraat gecesi namaz”ıveya “Salâtu’l-Hayr” olarak bilinen bir namaz vardır. 100 rekât olan bu namazın her rekâtında Fatiha ve on defa İhlâs suresinin okunması gerektiği söylenmektedir. “Kaynakların be*lirttiğine göre Berat gecesine ait özel bir namaz yoktur. Gazzâlî, bu gece her rekâtında Fatiha’dan sonra on bir İhlâs okunmak suretiyle kılınacak yüz rekât veya her rekâtında Fatiha’dan sonra yüz İhlâs okunan on rekât namazın çok se*vap olduğuna dair bir rivayet nakletti*ği halde (İhyâ, 1/203), İhyâ-u Ulûmi’d-dîn‘deki hadisleri tenkide tâbi tutan Zeynüddin el-Irâkî ile Nevevî bunun aslının olmadığını söyle*mişlerdir. Bu namazın bir bid’at oldu*ğunu kaydeden Nevevî, bu konuda Kûtü’l-Kulûb ve İhyâ-u Ulûmi’d-dîn‘de geçen rivayete aldanılmaması gerektiği*ni söylemekte (el-Mecmû’, 4/56), Ali el-Kârî de bu rivayetin uydurma olduğunu belirterek Berat gecesi namazının h. 400 (m. 1010) yılından sonra Kudüs’te ortaya çıktığını kaydetmektedir. Bu namazın ilk defa h. 448 (m. 1056) yılında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da kılındığına ve zamanla yaygınlık ka*zanarak sünnet gibi telakki edildiğine dair bir rivayet de nakledilmektedir.”

3. Regaib ve Mirac Kandilleri


Recep ayında bulunan Regaib ve Mirac kandilleri ve faziletleri hakkında da herhangi bir delil bulunmamaktadır. Özellikle tasavvufi eserlerde yer alan, Hz. Peygamberin Regaip gecesinde ana rahmine düştüğü, Recep ayının ilk Perşembe günü oruç tutup gecesinde Regaip namazı adıyla bir namaz kılmanın sevap olduğu ve bu gecenin birçok faziletinin bulunduğu yönündeki rivayetlerin “asılsız” olduğu hadis âlimlerince belirtilmiştir.
Bir de halk arasında “üç aylar” olarak bilinen Recep, Şa’ban ve Ramazan ayları hakkında rivayet edilen: “Recep Allah’ın ayıdır, Şa’ban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” Sözü hakkında âlimlerin çoğu “bu uydurmadır” demiştir. Ayrıca yine Recep ayının fazileti hakkında: “Kim o ayda şu kadar namaz kılarsa ona şu kadar sevap verilir, kim o ayda istiğfar ederse ona şu kadar ecir verilir.” Şeklinde hadis diye rivayet edilen sözlerin hepsi mübalağadır, hepsi âlimler tarafından tekzib edilmiştir. Özellikle Regaip gecesi ile ilgili olarak halk arasında meşhur olan Regaip namazıyla ilgili rivayeti, 1023 (h. 414) yılında vefat eden Ali b. Abdullah b. Cehdâm isimli Mekkeli sûfî bir zatın ihdas ettiği / ortaya çıkardığı kaynaklarda belirtilmektedir. Yine kaynaklarda Regaip gecesiyle ilgili özel ibadet ve kutlamaların hicri 4. yüzyılda (miladi 10. yy) ortaya çıktığına ve bu gecenin ilk defa “kandil” olarak kutlanmasına hicri 448 (m. 1056) yılında Kudüs’te, 480 (m. 1087) yılında da Bağdat’ta kutlanmaya başladığına dikkat çekilmektedir.
“İslam âlimlerinin büyük bir kısmı Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîn dönemlerinde Regaib kandilinin bilinmediğini, kandil geceleri kutlanmasının diğer dinlerin tesiriyle ortaya çıktığını, dolayısıyla bu gecede özel bir ibadet yapmanın dinde yeni ibadet ihdası anlamına geleceğini, Resul-i Ekrem tarafından genel olarak bidatlerin yasaklanmasının yanı sıra Cuma günü ve gecesi özel bir ibadet yapılmasının da yasaklandığını, bu sebeple Regaib günü ve gecesinde muayyen ibadetler yapmanın dinen sakıncalı olduğunu belirtmişlerdir.”
Yalnız Recep ve Şa’bân ayları hakkında bir kaç söz söylenmesi gerekmektedir: Recep ayı “dört haram ay”dan bir tanesidir. Diğerleri Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bu aylarda savaşmak haram kılınmıştır. Dolayısıyla bu ayların diğer aylara göre bir fazileti bulunmaktadır. Âlimler bu aylarda oruç tutmanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden ve ashab-ı kiram’dan “özellikle” bu ayda oruç tutmanın faziletine dair herhangi bir sahih rivayet nakledilmemiştir.
Şa’bân ayına gelince: Sahih rivayetlere göre Peygamberimizin Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Şa’bân ayıdır. Üsâme b. Zeyd (r.a) şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Şa’bân ayında tuttuğu orucu hiçbir ayda tutmamıştır. Kendisine: “Ey Allah’ın Resulü! Senin, Şa’bân ayında tuttuğun orucu başka bir ayda tuttuğunu görmedim” dedim. O da şöyle buyurdu: “Şaban, Receb ile Ramazan arasında insanların gafil bulunduğu ve amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseldiği aydır. Ben de amelimin (Allah Teala’ya) oruçlu olduğum halde yükselmesini seviyorum.”halde bu ayda oruç tutmanın Peygamber (sav)’in güzel bir sünneti olduğu rahatlıkla söylenebilir.

4. Mevlid Kandili


Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Ashab-ı Kiram, Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde herhangi bir kutlama örneğine rastlanmayan Rebiulevvel ayının on ikinci gecesi olan Mevlid kandili, ilk defa hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlamıştır. Eyyûbîler döneminde birçok tören ve bayram kaldırılmış olduğundan Mevlid kutlamaları Erbil Atabegi Begteginli Muzafferuddin Kökböri (ö. 629/1232) tarafından büyük törenlerle yeniden kutlanmaya başlamıştır. Muzafferuddin Kökböri’nin bu kutlamaları yeniden başlatmasının ardında, Musullu sûfi Ömer b. Muhammed el-Mellâ’nın bulunduğu belirtilmektedir. Peygamber Efendimizin doğum günü olan bu günün / gecenin faziletine dair de herhangi bir delil mevcut değildir.
Ebû Şâme el-Makdisî, Şehâbeddin el-Kastallânî, İbn Hacer el-Askalânî, Celâleddin es-Suyûti gibi bazı âlimler Peygamberimizin dünyaya gelmesi sebebi ile sevinmenin, bu gün münasebetiyle muhtaçlara yardım etmenin, Peygamberimize şiirler (mevlid gibi) okumanın güzel birer amel olduğu söyleyerek, bu gibi Mevlid kutlamalarının “bid’at-ı hasene” sayılması gerektiğini söylemişlerdir. Mâlikî fakihi İbnu’l-Hâc el-Abderî, Ömer b. Ali el-Lahmî el-Fâkihânî, İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, Abdulaziz İbn Bâz ve Hammûd b. Abdillah et-Tuveycîrî gibi âlimler ise mevlid kutlamalarına “bid’at-i seyyie” gözüyle bakmış ve buna şiddetle karşı çıkmışlardır.

Değerlendirme


Dinde sonradan ortaya çıkan ve hakkında herhangi bir delil bulunmayan bu gibi durumlar hakkında Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenler / ortaya çıkarılanlardır.”
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attir”
“Her bidat dalalettir, her dalalet de ateştedir.”
İmam Malik’in konuyla ilgili şu sözünü hatırlamakta da büyük fayda vardır:
“Kim, bu ümmet içerisinde (din adına) geçmişte olmayan bir şey ihdas ederse (ortaya çıkarırsa) bu kişi, Hz. Peygamber’in Allah tarafından kendisine verilen risalet (elçilik) görevine ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Çünkü Allah Teala “…Bugün dininizi olgunlaştırdım; size olan nimetimi tamamladım. Size din olarak İslâm’ı uygun gördüm…” (Mâide, 5/3) buyurmuştur. Bu yüzden, o gün din olmayan (dine dâhil olmayan) şey bugün de din olamaz!”
Sonuç olarak şu söylenebilir ki; ne Kur’an’da ve ne de sünnette bugün geniş halk kitleleri tarafından kutlanan kandil gecelerine işaret vardır. Mübarek kabul edilen bu geceler, Peygamber Efendimiz ve ashabından çok sonra Mısır ve Kudüs’te kutlanmaya başlamış, daha sonra İslam dünyasının çeşitli bölgelerine yayılmıştır. Bu kutlamalar kesinlikle İslam’ın bir emri veya bir tavsiyesi değildir. Müslüman toplumlar tarafından ortaya çıkarılmış ve gelenek haline gelmiştir. Osmanlı padişahlarından II. Selim döneminden itibaren ‘kandil’ adını alan bu geceler miraciye, regaibiye, mevlüt gibi çeşitli etkinliklerle ihya edilmiştir. Kandil gecelerini kutlayan her toplum kendi kültüründen bir şeyler eklemiş ve böylece bu geceler gelenekselleşmiştir. Günümüzde de kandil geceleri halk camilere akın etmekte, kandil simidi ve tebrikleşmelerle son derece yoğun bir şekilde kutlanmaya devam etmektedir.
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Kandil geceleri öyle veya böyle ibadet, dua ve hayırlı ameller ile geçirilen gecelerdir. Bu geceleri reddetmeye çalışarak neyi kazanmayı murad ediyorsunuz.
 

senuser

New member
Katılım
13 May 2009
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kandil geceleri öyle veya böyle ibadet, dua ve hayırlı ameller ile geçirilen gecelerdir. Bu geceleri reddetmeye çalışarak neyi kazanmayı murad ediyorsunuz.

Peygamberimizden sonra dine eklenen şeyler bid'attır. Hiçbir kutsallığı olmayan gecelere kutsallık eklemek ve insanlara bu geceleri ihya etmeleri durumunda bir şeyler kazancaklarını vaadetmek yalancılıktır.

Bu geceler bir günah çıkarma gecesi olmuş durumdalar. 5 vakit namazı unutmuş müslümanlar kandil geceleri camiye giderek veya camiler gezerek günahlarını sıfırladıklarını zannederler. Kandil gecesinden bir gün önce yatsı namazı 10 kişi olmazken ertesi gün camiye sığmıyor insanlar. Aynı gecenin sabahı namazını kılmadan hayatlarına devam ediyorlar. İşte bu durum, müslümanların bu vahim durumu bu gibi gecelerin ortaya çıkarılmasındandır. Kaza namazı da aynı şekilde, ucu açık çek gibi, bir gün öderiz misali. Ama ödeme günü gelmeden mezara uğruyorlar. Bunun sebebi de Kur'an ve sünnette olmayan "kaza namazı" kavramıdır.

İslam artık bid'atlerle, budist felsefesiyle, panteizm inançlarıyla o kadar dolmuş durumda ki bunları ortaya çıkaran, açıklayan kişiler dışlanıyorlar tam tersi olması gerekirken.

İslam'ın bu gibi (olmayan) gecelere ihtiyacı yok. Müslümanın bonus gecelere de ihtiyacı yok. Allah Kur'an'da ne emretmişse o. Müslüman 5 vakit namaz kılarsa, istediği taktirde üzerine nafile ibadetler eklerse (sünnet namazları, kuşluk, evvabin, teheccüd gibi), Allah misli misli vereceğini zaten söylüyor. Büyük günahlara bulaşmadığı taktirde küçük günahlarını görmeyeceğini zaten söylüyor. İmanınızı şirke bularsanız rahmeti anca rüyanızda görürsünüz.. Müslümanları müslümanlıktan çıkarıp bir de üzerine dinde olmayan ritüelleri eklerseniz Allah'a bunun hesabını veremezsiniz, veremeyeceksiniz de.

O yüzden müslümanlar uyanmalı, İslam'a yamanmış bu mistik inanışlardan sıyrılmalı ve Peygamber efendimizin getirdiği dine dönmeli..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Peygamberimizden sonra dine eklenen şeyler bid'attır.

Ama siz Peygamber Efendimizin hal ve hareketlerini Kur'an da yok diye reddeden zihniyetiniz ile bid'at kavramını nasıl sahiplenebiliyorsunuz.


Hiçbir kutsallığı olmayan gecelere kutsallık eklemek ve insanlara bu geceleri ihya etmeleri durumunda bir şeyler kazancaklarını vaadetmek yalancılıktır.

O sizin hüsnü kuruntunuzdur. İnsanların herhangi bir geceyi ihya etmesi ve bu vesile ile sevaba nail olacakları Allah'ın emridir. Ha her hangi bir gece ha o veya bu gece. Meseleyi farklı yerlere koyup ucubeler doğurmaya çalışmayın.

Bu geceler bir günah çıkarma gecesi olmuş durumdalar. 5 vakit namazı unutmuş müslümanlar kandil geceleri camiye giderek veya camiler gezerek günahlarını sıfırladıklarını zannederler.

Allah'ın rahmeti senin ipoteğinde mi?


Kandil gecesinden bir gün önce yatsı namazı 10 kişi olmazken ertesi gün camiye sığmıyor insanlar. Aynı gecenin sabahı namazını kılmadan hayatlarına devam ediyorlar.

Hiç olmamaktan iyi değilmidir?


İşte bu durum, müslümanların bu vahim durumu bu gibi gecelerin ortaya çıkarılmasındandır.

Aman aman ne tesbit, ne isabet.(!)



Kaza namazı da aynı şekilde, ucu açık çek gibi, bir gün öderiz misali. Ama ödeme günü gelmeden mezara uğruyorlar. Bunun sebebi de Kur'an ve sünnette olmayan "kaza namazı" kavramıdır.

Peygamber Efendimiz sabah namazına kalkamadığı bir gün, uyanınca namazını eda etmiştir. Bu mazeret nedeni ile kılınamayan namazın eda edilmesi gerektiğinin delilidir.

Bunu müsadeyi sulandırmış insanların olabileceği kaza namazının olmadığı anlamına gelmiyor. Ayrıca insanların namaz kılmadığı dönemlerin/zamanların, kılınacak "kaza" namazı yani nafile namaz ile affa mazhar olması ümidi de doğal ve hükmü Allah'ın elindedir, kimseyi ilgilendirmeyen bir durumdur.


İslam artık bid'atlerle, budist felsefesiyle, panteizm inançlarıyla o kadar dolmuş durumda ki bunları ortaya çıkaran, açıklayan kişiler dışlanıyorlar tam tersi olması gerekirken.

Bunları kendi zanlarınızla o fikriyatlara benzetiyorsunuz. Kur'an ın bir ayetini bile anlamayanlar meal alimi oluveriyor bir anda.

İslam'ın bu gibi (olmayan) gecelere ihtiyacı yok. Müslümanın bonus gecelere de ihtiyacı yok. Allah Kur'an'da ne emretmişse o. Müslüman 5 vakit namaz kılarsa, istediği taktirde üzerine nafile ibadetler eklerse (sünnet namazları, kuşluk, evvabin, teheccüd gibi), Allah misli misli vereceğini zaten söylüyor. Büyük günahlara bulaşmadığı taktirde küçük günahlarını görmeyeceğini zaten söylüyor. İmanınızı şirke bularsanız rahmeti anca rüyanızda görürsünüz.. Müslümanları müslümanlıktan çıkarıp bir de üzerine dinde olmayan ritüelleri eklerseniz Allah'a bunun hesabını veremezsiniz, veremeyeceksiniz de.

O yüzden müslümanlar uyanmalı, İslam'a yamanmış bu mistik inanışlardan sıyrılmalı ve Peygamber efendimizin getirdiği dine dönmeli..

Siz insanların ümid ve ibadetlerine kendi kafanıza göre sınırlar koymaya çalışmayın, bırakın dileyen dilediği gibi Allah'a yakın olmak adına amellerini sergilesin. Ahirette size bundan sual edilmeyecek, korkmayın.
 

senuser

New member
Katılım
13 May 2009
Mesajlar
20
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ama siz Peygamber Efendimizin hal ve hareketlerini Kur'an da yok diye reddeden zihniyetiniz ile bid'at kavramını nasıl sahiplenebiliyorsunuz.

Peygamberimiz yürüyen Kur'an idi. Bunu nasıl söylersiniz? Aksine Peygamberimiz ne söyledi ne yaptı ise Kur'an'da vardır.


O sizin hüsnü kuruntunuzdur. İnsanların herhangi bir geceyi ihya etmesi ve bu vesile ile sevaba nail olacakları Allah'ın emridir. Ha her hangi bir gece ha o veya bu gece. Meseleyi farklı yerlere koyup ucubeler doğurmaya çalışmayın.
Peygamberimiz her gece teheccüd namazı kılardı. Ama o gecelere özel anlamlar yüklemeden yapardı bunu. Yok Peygamberimiz ana rahmine düşmüş, yok şu olmuş yok bu olmuş, bunlara delili olmayan Peygamberimizden 400 sene sonra ortaya atılmış deli saçması şeyler. Bunlar yalan değil de nedir? Bid'at buna denmez mi? Bid'at ateşte değil midir? Bizim yaptığımız mı ucube doğurmak yoksa bu saçmalıkları ortaya atmak mı?
Allah'ın rahmeti senin ipoteğinde mi?
Anlaşılan sizin ipoteğinizde?! Kur'an okuyun, orada yazıyor.
Hiç olmamaktan iyi değilmidir?
İyi değildir. Böyle olunca insanlar ömür boyunca kendilerini kandırıyorlar. Bu iş çocuk oyuncağı değil.


Aman aman ne tesbit, ne isabet.(!)
Dalga geçseniz de durum bu, sizin bu düşüncenizde aynı vehameti taşıyor..



Peygamber Efendimiz sabah namazına kalkamadığı bir gün, uyanınca namazını eda etmiştir. Bu mazeret nedeni ile kılınamayan namazın eda edilmesi gerektiğinin delilidir.

Bunu müsadeyi sulandırmış insanların olabileceği kaza namazının olmadığı anlamına gelmiyor. Ayrıca insanların namaz kılmadığı dönemlerin/zamanların, kılınacak "kaza" namazı yani nafile namaz ile affa mazhar olması ümidi de doğal ve hükmü Allah'ın elindedir, kimseyi ilgilendirmeyen bir durumdur.
Peygamberimiz unutma/uyuya kalma durumlarında namazların hatırladığında/uyandığında kılınması gerektiğini söylemiştir. Bunlar özürdür. Ama diğeri keyfidir. Peygamberimiz savaşta iken bile namazını geciktirmemiştir sizin neyin kazasından bahsediyorsunuz? Namazını vaktinde bilerek kılmayan kişi günahkardır ve tövbe etmelidir. Kaza namazı da Peygamberin yapmadığı bir şeydir. Aklı başına gelen kişi tövbe eder ve bir daha namazlarını kaçırmamaya dikkat eder, namazların iadesinin bir hükmü yoktur. Bu din Allah'ın dinidir, kuralları o koyar. "Kaza Namazı" gibi olmayan ruhsatı vermeniz durumunda insanların bunu suistimal etmesi kaçınılmazdır, buna fırsat verilemez. Kaldı ki "kaza" kelimesi bir işi vaktinde yapmak demektir.


Bunları kendi zanlarınızla o fikriyatlara benzetiyorsunuz. Kur'an ın bir ayetini bile anlamayanlar meal alimi oluveriyor bir anda.
Alakası yok, herşey gayet açık. Budizm öğretileri ortada İslam'daki sapkın inanışlar ortada. Müslüman olan eski budistleri dinledim, bazı ritüeller ve mistik inanışlar birebir kopya. Bunları görmezden gelmek kendini kandırmaktır. Akla yatmadığı halde korkudan inkar edemiyorlar kimileri, çarpılırız diye korkuyorlar. Biz de zamanında çok inandık ama Kur'an'a sarılınca her şey çözülüyor. Var gücümle bu inanışları tekfir ediyorum ve çarpılmadım. Kur'an'dan nasip alamayanlar gün gibi ortada :)

Siz insanların ümid ve ibadetlerine kendi kafanıza göre sınırlar koymaya çalışmayın, bırakın dileyen dilediği gibi Allah'a yakın olmak adına amellerini sergilesin. Ahirette size bundan sual edilmeyecek, korkmayın.
Bu din Allah'ın dini, sınırları Allah koyar, Allah haddi aşanları sevmez. Allah'a yaklaşmak da Allah'ın dediği şekilde olur. Allah'ın asla affetmediği şirk içeren yollarla Allah'a yaklaşılmaz, aksine uzaklaşılır ama şeytan tersini gösterir.

Zuhruf Suresi 33-37: Her kim Rahman'ın zikrinden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, Biz ona bir şeytan musallat ederiz, artık o ona arkadaş olur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.


Allah'ın kitabına sarılalım, insanları Allah dostuyuz diye sömürenlere değil..
 

bekir

sadece bir kul
Yönetici
Katılım
10 Eyl 2007
Mesajlar
8,131
Tepkime puanı
5,971
Puanları
113
Konum
Daðlardan, yaylalardan
Peygamberimiz yürüyen Kur'an idi. Bunu nasıl söylersiniz? Aksine Peygamberimiz ne söyledi ne yaptı ise Kur'an'da vardır.

İşte budur siz zihniyetlerin hadis ve sünnetleri inkar tarzı. Keşke Kur'an dan biraz anlasaydınız da gam yemezdim.

Size göre, sizin mealden okuduğunuz neyse Kur'an hepsi o.

Muhayyilenizden ard arda mesnetsiz, delilsiz hükümler icad edeceğinize, cevap verin, okuyun ve cevap verin.

Bakara 129, 209, 220, 228, 240, 260 ve daha bir çok ayette; "Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” der ve Bakara 129. ayette;
“Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.”
Bakara 269. ayette;
"Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar. "
diyor.

Nedir o hikmet?
Bu hikmetin sahibi siz zihniyetlermidir?

Önce bunu cevaplayın, hadis ve sünnet imansızlığınızı bir kırın da sonra diğer mesnetsiz iddialarınıza bakalım...
 

Maêssêlamê ~

New member
Katılım
2 Mar 2011
Mesajlar
49
Tepkime puanı
32
Puanları
0
Konum
Fêza
Sayın senuser çok emin ve kesin konuşuyorsunuz.. İslamda konuşma adabı denen bir şey var...Yarın yaşayacağımız meçhul, ömrümüz bugünden ibarettir. Kimse şu şöyledir kesindir ben eminim sen yanlış yapıyorsun deme hakkına sahip değildir bence... Neyin ne olduğunu Allahü Teala bilir.. Kuran-ı Kerimi herkes anlayamaz ben anlarım demiyorum... Ama siz dim dik bakıyorsunuz olaya en başından beri.. Allahın merhameti olmasaydı bizler bir bardak suyu içemezdik belki de ..Rabbim kulunu en çok iddasıyla imtihan eder. Yanlış bir şey dediysem affola... Böyle konulara karışmayı pek sevmem çünkü; bildiğinden yani yanlış bildiğinden vazgeçen çok az erdemli insan vardır.. Çok araştırmak lazım telafuz edişiniz biraz değişik geldiği için yazdım yorumumuda...
Selametle..
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
El Iraki'nin İhya'da uydurma hadise rastlamadığını daha önce (sanırım 3 yıl önce) yazmıştık.
Ki, El Iraki bunun için tam 40 yılını harcayarak bu araştırmayı yapmıştır. Bazı konular silinince sanırım bunlarda güme gitti.
Neyse, gerek olursa yine yazarız, üşenmeyyiz ama bilinmesi gerekir ki, ihya'da uydurma hadis yoktur.

Ayrıca; bu bonus telafuzları çok tanıdık geliyor bana. Ne o ? Rabbi Zülcelal'in fazl'ına sınırlama mı getiriliyor.

"ve ileride Rabbin sana ata edecek (verecek) öyle ata edecek ki rızaya ereceksin." ( Duha : 5 )

"İşte o, Allahın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah çok büyük fazl sahibidir." ( Cuma : 4 )

Öncelikle fazl ne anlama gelir bilmek gerekir. Sonra bu fazl'a bonus demek yada demeye haya etmek için iyi düşünmek gerekir. Sonu kifre götüren bir şeyin başlangıcı da küfr'dür.

Bir agnostik düşünce için, fazla çetrefilli konular bana kalırsa.
 

radikal

New member
Katılım
10 Şub 2007
Mesajlar
2,635
Tepkime puanı
1,763
Puanları
0
Yaş
50
Konum
Gönül aleminden
Ayrıca, yazdığınız bilgiler ışığında aşağıya alıntıladığım ayeti hangi çerçevede düşünmemiz gerekir ?

"Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise nurunu tamamlayacaktır, isterse kafirler hoşlanmasınlar!" ( Saff: 8 )

Madem ki Kur'an bütün çağları kapsayan bir nurdur, bu nur Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanında tamamlanmamışmıydı ki; bütün çağlara hitaben bu ayet güncelliğini muhafaza ediyor ? Nedir ?...
 
Üst Alt