Kalp hastalıkları........
Kalp hastalıkları........
Yazının başlığına bakarak hasta bir kalbin tıbbî tedavisi ile ilgili tavsiyeler içeren bir yazı okuyacağınızı düşünmüş olabilirsiniz. Hemen belirtelim, bu yazı bir sağlık yazısı değil.
Bu yazıda bahsedeceğimiz “hasta kalp” ve “kalbin hastalıkları”nın tedavisi için önereceğimiz adres, bir hastane veya doktor muayenehanesi olmayacak. Çünkü burada bahsedeceğimiz kalple kardiyologların bir ilgisi olmadığı gibi, ilacı da eczanelerde satılmıyor.
Ayrıca burada, kalple ilgili olarak ‘hastalık’, ‘tedavi’ gibi kavramları, yazıyı ilgi çekici kılabilmek maksadıyla da kullanmıyoruz. Zira sadece onun da adına kalp dediğimiz yürek değil, hakiki kalp de hastalanır. Hastalanan yürek için nasıl tıbbî çareler aranıyorsa, hastalanan kalp için de manevi tedbirler alınır.
Günümüzde yaygın olan anlayışın aksine İslâm, insanı yönlendiren merkezin “beyin” değil, kalp olduğunu söyler. Yüce Kitabımız’ın, inanmayanlar hakkında sık sık “kalplerinde hastalık bulunanlar” ifadesini kullanması bu gerçeğin en çarpıcı ifadesidir.
Efendimiz A.S. da insanın merkezinin neresi olduğunu şöyle dile getirir: “Vücutta bir et parçası vardır ki, o iyi olduğunda bütün beden iyi olur, o bozulduğunda bütün beden bozulur. Dikkat edin, o kalptir.” (Buharî, Müslim)
Konuyu değişik yönlerden ele alan ayet ve hadislerin her biri hakkında ayrı bir kitap yazılsa yeridir. Ancak bu yazı çerçevesinde bu ayet ve hadislerin ortak bir yönünden bahseceğiz ki, o da insanın merkezinin kalp olduğu hususudur.
Gerek Kur’an’ın beyanları, gerekse Efendimiz A.S.’ın hadisleri, insanın en merkezi unsurunun kalp olduğunu vurguladığı için, İslâm alimleri kalbin sağlığının korunmasına büyük önem vermişlerdir.
Halinin Farkında Olmak
Bedenin her uzvu, kendine ait işi yapmak üzere yaratılmıştır. Bu uzuvların hastalığı ise, işlerini yapamaz hale gelmeleridir. Elin hastalığı tutamamak, gözün hastalığı görememektir. İşte tıpkı bunun gibi kalp de ilim, hikmet, marifetullah ve teslimiyet için yaratılmıştır. Bunlardan herhangi birisini yerine getiremeyen kalp hasta demektir ve acilen tedavi edilmesi gerekir.
Kimi zaman bedenimizde mevcut bir hastalığın farkında olamadığımız gibi, kalbimizdeki bir takım hastalıkların da farkına varamayabiliriz. Bu sebeple gafil davranır, tedavi yollarını aramayız. Bu, son derece önemli bir noktadır.
Günümüzden yaklaşık bin sene önce yaşamış bulunan İmam Gazalî K.S. bakın ne diyor:
“Bazı hastalar, acı ilaçlara tahammül gösteremeyip hastalık çekmeye devam ederler. Bazıları da kalbin tedavisindeki zorluğu düşünerek hastalıklı yaşamayı tercih eder.
Bazen de kişi ilacın acılığına katlanmak istese de, kalbini tedavi ettirecek ehil doktor bulamaz. Çünkü bu hastalığın doktoru alimlerdir. Oysa artık kalp hastalığı onları da sarmış durumda. Kendisi hasta olan doktorun yazdığı reçeteye pek iltifat edilmez.
Bunun için günümüzde hastalık müzminleşti, dert ağırlaştı ve bu ilim ortadan kalktı. Öyle kalktı ki, kalbin tedavisi ve hatta hastalığı bile tamamen inkâr edildi.” (İhyau Ulumi’d-Din)
İmam Gazalî K.S.’nin günümüzden yaklaşık bin sene önce yaptığı bu tespitler, günümüz için daha bir önem arzetmekte.
Kalp hastalıklarının tedavisi için, öncelikle bu hastalıkların kaynağını keşfetmek zorundayız. Her şeyden önce şunu farketmeliyiz ki, yaratılış gayesinin dışında kullandığımız azalarımızın her birinden doğan yanlışlar, gayrimeşru işler, günahlar ve kusurlar doğrudan doğruya kalbimize tesir eder. Bu sebeple ilk olarak azalarımızdan doğmakta olan yanlışlıkları tespit etmek durumundayız.
Kulağımızla duyduğumuz gayrimeşru bir sözün, dilimizle söylediğimiz yalanın, iftiranın; yani günah bir cümlenin olumsuz yankısı kalbimize akseder. Aynı şekilde dünyaya düşkünlük, kıskançlık, kibir, cimrilik, riyakârlık, kin ve tembellik gibi pek çok olumsuz haller, kalbimizi yoran, zayıflatan ve hakikati anlamaz hale getiren hastalıklardır.
Fahr-i Kainat Efendimiz A.S. bu noktayı şöyle ifade buyurur: “Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şayet o günahtan el çeker, mağfiret diler ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Eğer (tevbe edip bağışlanma dilemeden tekrar hata işlemeye) dönerse siyah noktalar arttırılır ve neticede bütün kalbini istila eder. İşte Allah'ın (Mutaffifîn Suresi 14. ayette) zikrettiği, ‘Gerçek şu ki, onların kazanmış oldukları günahlar, kalplerini örtmüştür.’ ayetindeki örtü budur.” (Tirmizî, İbn-i Mace, Ahmed b. Hanbel)
İmam Gazali'den Dört Reçete
Bütün bunların çaresini yine İmam Gazalî K.S.’dan dinleyelim:
“Birincisi: Kalbin kusurlarını bilen, gizli afetlere muttali olan bir mürşide teslim olup huzurunda diz çökmek, bu mürşidi kendisine hakim tanımak ve mücahedesinde onun işaretine uymaktır.
İkincisi: Sadık ve doğru sözlülerden dinî hassasiyet ve basiret sahibi bir kişi bulmak ve gidişatını izlemesi için onu kendisine gözetleyici tayin etmek. Bu zat, o kişinin batınî ve zahirî olarak hoşa gitmeyen hallerini ve çirkin davranışlarını düzeltir ve kendisine gerekli tembihlerde bulunur.
Üçüncüsü: Düşmanlarının dilinden kusurlarını duyup kendini buna göre ıslah etmek. Zira düşmanlık ve kin gözlüğünden bakan gözler, daima kötülüğü ve kusurları görüp ortaya çıkarır. İnsan, kendi kusurlarını öğrenmede, yapmacık öğütlerle kusurları gizlemeye çalışan dalkavuk dosttan ziyade, kusurları ortaya koyup teşhir eden hain düşmandan daha fazla istifade eder.
Dördüncüsü: İnsanların arasına karışmak ve onlarda gördüğü her kötülük konusunda kendisini hesaba çekip ayarlamak. Zira mümin müminin aynasıdır.”
Herkes kendi durumuna göre bu yollardan birisini tercih ederek kalbindeki hastalıkları tedavi yoluna gidebilir. Ancak öteden beri alimlerin tavsiyesi, birinci yolun tutulmasıdır.
Zira diğer yolların her birinin belli mahzurları, zorlukları vardır. Mesela ikinci yolu tutmak özellikle günümüzde zordur. Zira “kendisi himmete muhtaç bir dede, gayrıya nasıl himmet ede?” misali, kendi kalbindeki hastalıkların üstesinden gelmiş birisini bulup, her halimizde bizimle birlikte bulunmasını sağlamak günümüz şartlarında adeta imkansızdır.
Üçüncü yol, gurur, kibir, düşmanlık gibi önemli kalp hastalıklarından emin olan kimselerin başvurabileceği bir tedavi yöntemidir. Zira kendi kusurlarını başkasının ağzından, üstelik bir düşmanın ağzından duymak, herkesin tahammül edebileceği bir durum değildir.
Nihayet dördüncü yolun da şöyle bir mahzuru vardır: Günümüzde, İmam Gazalî'nin kendi döneminde şikâyetlendiği durumlardan daha kötüsü mevcuttur. Dinimizin “kalbin hastalıkları” olarak gördüğü hususların hemen hepsi, yaygın şekilde günümüz insanının temel hedefleri ve yaşama biçimleri haline gelmiş durumdadır. Yani dinimizin ‘hastalık’ dediği şeylere, günümüz insanı yegane kurtuluş çaresi gözüyle de bakabiliyor.
Böyle bir durumda insanların arasına karışmak, onlardaki kötü hasletlerin bize de bulaşması gibi bir tehlikeye kapı açabilir. Kalbinde bu hastalıklar bulunanların, diğer insanların kötü gidişatına kapılma ihtimali her zaman mevcuttur.
Dolayısıyla en salim yol, kalbin zaaflarını bilen ve bu zaaflara karşı mücadele gücünün geliştirilmesini öğreten bir rehberle birlikte hareket etmektir