GÖNÜLDE ARINMA
KALBİN AFETLERİ
1. SEVGİSİZLİK
BAKARA SURESİ/ 30 : Hatırla ki; Rabbin meleklere " Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dedi. Bizler hamdinle seni tesbih ve sana takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara " Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim" dedi.
SAD SURESİ/72 : O'nu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!"
Yukarıdaki Ayet-î Kerime'lerden anlaşılacağı gibi; Cenâb-ı Hâkk; insanı sevdiği için yaratıyor. Yarattığı insanı kendisine "Hâlife" tayin ediyor.
Hâlife; kelime anlamıyla incelendiğinde, kendinden üst makamda olan kişinin tüm yetkilerini taşıyan, yöneten, idare eden demektir.
Yani insan yaratılırken, Allah onu kendi yetkileri ile kuşatmış, merhametini ve sevgisini gönlüne koymuş, onu beşer-î mahlukat (yaradılanların en güzeli) haline getirmiş , Ruh'undan ruhuna üfleyerek, "Beni bilerek, bana dön" demiş ve tekamül amacıyla madde alemine göndermiştir. O halde insan, kendisini sevgisinden vareden Rabbine karşı, O'nun ilahi çağrısına cevap vermelidir.
" Allah; sevilmeyi ve bilinmeyi istediği için yarattı, sevdiği için yarattı. Sevgi olmasaydı bilinmeyi de istemezdi, sevgi olmasaydı, yaratmayı da dilemezdi."
Ahmed Abdülhâk Radulî Hz.'lerinden bir menkıbe:
" Allah; o kadar büyük, o kadar yüce ki, yerlere, göklere, alemlere, kâinatlara sığmadı..düşündü..düşündü..sonunda varettiklerinin gönüllerine girdi ve ancak oraya sığdı. Sonra da; Ben; göklerde değil, varettiklerimin gönüllerindeyim! dedi. Evet, Allah; gerçekden çok sevdiği, severek yarattığı insanların gönüllerindedir.
Ama bu böyle kalmadı, Şeytan baktı ki, Allah en yüce yere yerleşmiş, kendisini böldü parçaladı, didikledi ve o da adını "Nefs" yaparak, insanoğlunun içine girdi.
Allah müdahale etmedi çünkü adaleti vardı. İnsanoğluna "Hür irade" verdi ve İşde buyur; istediğini seç, ya şeytana ya da gönlüne, yani bana kulak ver.
Ama güveniyordu, ama biliyordu, yarattığı insanın eninde sonunda gönlünün sesine kulak verip O'na döneceğine, O'na varacağına..emindi..bekledi..büyük bir sabırla bekledi.
Ne yaptı insanoğlu; gönlünü sardı sarmaladı bir kenara koydu. İçindeki nefsine uydu, dünyaya geldi nefsiyle yaşadı, hiçbir şey yapmadan yine nefsine hizmet ederek öldü.
Bu böyle devam ediyor, asırlardan beri de böyle sürüyor. Allah; o örtünün altında, gönlümüzdeki yerinde büyük bir sabırla bekliyor..Ve hala diyor ki;
Birgün mutlaka gönlünün üzerindeki örtüyü açacak, beni görecek, gönülden gönüle geçecek ve bendeki gönüle varacak!!!
Ve hala beklemede!
Gönlündeki örtüyü açanlardan olunuz...
Sevgi ; uzun uzun konuşulsa bile bitmeyen bir hazinedir..Ama hiç unutmamamız gereken bir şey var ki; o da, sevgi, bizim Allah'dan aldığımız en güzel emanettir ve biz o emaneti aldığımız gibi tertemiz ehline teslim etmek zorundayız.
" Sevgi o kadar kutsaldır ki; sevginin içinde Yaradan da vardır yaratılan da.."
Evet sevgi kutsaldır, ancak biz sevgiyi tam anlamıyla biliyormuyuz, öncelikle bunun mukayesesini yapmamız gerekmektedir. Adına zaaf dediğimiz bazı duygularla, burada "kutsal" diye adlandırdığımız sevgiyi karıştırmamalıyız öncelikle...
Kutsal kitabımız, ilahî sevgiye varacak yolda bize rehber oluyor, yol gösteriyor. Allah'ın neleri çok sevgidiği, neleri hiç sevmediğini kısaca; nelerin bizi Rabbimizden uzaklaştıracağını veya ne yaparsak O'na daha da yakın olacağımız, çeşitli ayetlerde bildiriyor.
Allah sevgisini gönlünde duyan bir kişi; O'nun yarattığı kulları da sevmeli.
" Ressamı seven eserlerini de sever. Siz hiç Ressam'a hayran ama eserlerinden hoşlanmayan birini gördünüz mü? Allah'ı sevip, O'nun eserlerini sevmemekde bunun gibidir"
Bazı sevgiler de var ki; Cenâb-ı Hakk eğer dilerse onu gönlümüze koyuyor, eğer yeterli liyakatta değilsek de, o sevgiyi tanıyamıyoruz. Örneğin; çocuk sevgisi, hayvan sevgisi, yada insanlara karşı duyulan merhamet..
Dünyevî ve uhrevî sevgilere kapalı bir gönülde mutlaka nefsin bütün alametleri tecelli eder. Gösterilen sevgi ya çıkar düşüncesinden, ya da korkudan kaynaklanan, apaçık bir riyadır.
KALBİN AFETLERİ
1. SEVGİSİZLİK
BAKARA SURESİ/ 30 : Hatırla ki; Rabbin meleklere " Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" dedi. Bizler hamdinle seni tesbih ve sana takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara " Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim" dedi.
SAD SURESİ/72 : O'nu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!"
Yukarıdaki Ayet-î Kerime'lerden anlaşılacağı gibi; Cenâb-ı Hâkk; insanı sevdiği için yaratıyor. Yarattığı insanı kendisine "Hâlife" tayin ediyor.
Hâlife; kelime anlamıyla incelendiğinde, kendinden üst makamda olan kişinin tüm yetkilerini taşıyan, yöneten, idare eden demektir.
Yani insan yaratılırken, Allah onu kendi yetkileri ile kuşatmış, merhametini ve sevgisini gönlüne koymuş, onu beşer-î mahlukat (yaradılanların en güzeli) haline getirmiş , Ruh'undan ruhuna üfleyerek, "Beni bilerek, bana dön" demiş ve tekamül amacıyla madde alemine göndermiştir. O halde insan, kendisini sevgisinden vareden Rabbine karşı, O'nun ilahi çağrısına cevap vermelidir.
" Allah; sevilmeyi ve bilinmeyi istediği için yarattı, sevdiği için yarattı. Sevgi olmasaydı bilinmeyi de istemezdi, sevgi olmasaydı, yaratmayı da dilemezdi."
Ahmed Abdülhâk Radulî Hz.'lerinden bir menkıbe:
" Allah; o kadar büyük, o kadar yüce ki, yerlere, göklere, alemlere, kâinatlara sığmadı..düşündü..düşündü..sonunda varettiklerinin gönüllerine girdi ve ancak oraya sığdı. Sonra da; Ben; göklerde değil, varettiklerimin gönüllerindeyim! dedi. Evet, Allah; gerçekden çok sevdiği, severek yarattığı insanların gönüllerindedir.
Ama bu böyle kalmadı, Şeytan baktı ki, Allah en yüce yere yerleşmiş, kendisini böldü parçaladı, didikledi ve o da adını "Nefs" yaparak, insanoğlunun içine girdi.
Allah müdahale etmedi çünkü adaleti vardı. İnsanoğluna "Hür irade" verdi ve İşde buyur; istediğini seç, ya şeytana ya da gönlüne, yani bana kulak ver.
Ama güveniyordu, ama biliyordu, yarattığı insanın eninde sonunda gönlünün sesine kulak verip O'na döneceğine, O'na varacağına..emindi..bekledi..büyük bir sabırla bekledi.
Ne yaptı insanoğlu; gönlünü sardı sarmaladı bir kenara koydu. İçindeki nefsine uydu, dünyaya geldi nefsiyle yaşadı, hiçbir şey yapmadan yine nefsine hizmet ederek öldü.
Bu böyle devam ediyor, asırlardan beri de böyle sürüyor. Allah; o örtünün altında, gönlümüzdeki yerinde büyük bir sabırla bekliyor..Ve hala diyor ki;
Birgün mutlaka gönlünün üzerindeki örtüyü açacak, beni görecek, gönülden gönüle geçecek ve bendeki gönüle varacak!!!
Ve hala beklemede!
Gönlündeki örtüyü açanlardan olunuz...
Sevgi ; uzun uzun konuşulsa bile bitmeyen bir hazinedir..Ama hiç unutmamamız gereken bir şey var ki; o da, sevgi, bizim Allah'dan aldığımız en güzel emanettir ve biz o emaneti aldığımız gibi tertemiz ehline teslim etmek zorundayız.
" Sevgi o kadar kutsaldır ki; sevginin içinde Yaradan da vardır yaratılan da.."
Evet sevgi kutsaldır, ancak biz sevgiyi tam anlamıyla biliyormuyuz, öncelikle bunun mukayesesini yapmamız gerekmektedir. Adına zaaf dediğimiz bazı duygularla, burada "kutsal" diye adlandırdığımız sevgiyi karıştırmamalıyız öncelikle...
Kutsal kitabımız, ilahî sevgiye varacak yolda bize rehber oluyor, yol gösteriyor. Allah'ın neleri çok sevgidiği, neleri hiç sevmediğini kısaca; nelerin bizi Rabbimizden uzaklaştıracağını veya ne yaparsak O'na daha da yakın olacağımız, çeşitli ayetlerde bildiriyor.
Allah sevgisini gönlünde duyan bir kişi; O'nun yarattığı kulları da sevmeli.
" Ressamı seven eserlerini de sever. Siz hiç Ressam'a hayran ama eserlerinden hoşlanmayan birini gördünüz mü? Allah'ı sevip, O'nun eserlerini sevmemekde bunun gibidir"
Bazı sevgiler de var ki; Cenâb-ı Hakk eğer dilerse onu gönlümüze koyuyor, eğer yeterli liyakatta değilsek de, o sevgiyi tanıyamıyoruz. Örneğin; çocuk sevgisi, hayvan sevgisi, yada insanlara karşı duyulan merhamet..
Dünyevî ve uhrevî sevgilere kapalı bir gönülde mutlaka nefsin bütün alametleri tecelli eder. Gösterilen sevgi ya çıkar düşüncesinden, ya da korkudan kaynaklanan, apaçık bir riyadır.