hanif_bir_kul
New member
- Katılım
- 22 Mar 2007
- Mesajlar
- 182
- Tepkime puanı
- 19
- Puanları
- 0
- Yaş
- 64
Çağdaş cahiliye kadini sömürmüş, istismar etmiş, kadın hakları savunuculuğu görüntüsü arkasında kadının fıtratını bozmuş, kendisine yaratılış gayesini unutturmuş ve bu gayeden onu uzaklaştırmıştır. Geleneksel kesim ise, gerek tarihten devralmış olduğu kültür mirası ve gerekse kişisel bağnazlıkları yüzünden kadini Allah (cc)'ın kendisi için takdir etmiş olduğu konumdan çok daha farklı çok daha uzak bir konuma İslam adına oturtmuştur. Geleneksel kesimin kadın konusundaki bu temel zaafı İslam düşmanları için aranıp bulunmaz bir materyal kabul edilmiş, onların İslam'a saldırmalarına ve İslam düşmanlığı yapmalarına malzeme olmuştur.
Gerek çağdaş cahiliyenin ve gerekse Geleneksel kesimin bu zaaflarını gören ve kadın haklarını savunmayı kendileri için temel bir ilke olarak benimsediklerini söyleyen kimileri de çıkmış, feminizm adı altında bir akım oluşturmuşlar, kendilerine sempatizan da toplamışlardır. Ne var ki bunlar da Allah (cc)'ın indirdiği (münzel) dinden habersiz, insanların tahrif edip Allah (cc)'ın indirdiği din diye sundukları muharref görüşlere muhatab oldukları için İslam aleyhtarlığı eğilimlerden de kurtulamamışlardır. Daha fazla gayretimiz kadini muhafazakar cahiliyenin ve onların hurafelerinin kıskacından kurtarmak şeklinde olmalıdır.
Çünkü çağdaş cahiliyenin yaptıkları meydandadır, feminizm hareketine ise modernist birtakım eğilim sahiblerinin dışında Geleneksel kesimden fazlaca pek kimse itibar etmemektedir. Ama muhafazakar cahiliyenin İslam adına yaptıkları öyle Allah (cc) adına, İslam adına öyle ahkam kesmişlerdir, Allah (cc)'ın indirmediği öyle hükümler va'z etmişlerdir ki, haddi hesabı yoktur! Bu eğilim biraz da geleneksel cahiliyenin erkeklerinin işine gelmiştir. Geleneksel cahiliyenin tahrifatının oranı, çağdaş cahiliyenin tahrifat oranından daha azımsanacak boyutlarda değildir.
Üstelik Geleneksel cahiliye bu yaptıklarını Allah (cc) adına yapmış, Allah (cc)'tan gelmiş hiçbir izin ve hüccet olmadan helal ve haram ölçüleri koymuştur (10/59). Bütün bunları deşifre etmemiz gerekmektedir.
Kadınlara yönelik köklü bir çalışma Allah (cc)'ın izniyle onların fıtratlarında bulunan tohumu canlandıracak, harekete geçirecek, sözkonusu tohum çiçek açıp meyve verecek ve meyvesi yenilecek hale gelecektir. Böylece kadın da hayatını kuşatan iki utanç verici engelin arasından kendisini kurtaracaktır.
Güzel bir toplum kadının gönlünde yeşerir, ellerinde ise yetişir. Toplum kadında hayat bulur. Zira erkeği yetiştiren ve yetiştirecek olan da kadındır. Üstelik erkeklerin eğitim-öğretim ve sosyal çevre imkanları oldukça fazla iken, kadınlar için erkeklere oranla pek fazla eğitim-öğretim imkanı sözkonusu değildir. Dahası Geleneksel cahiliye tarafından kadının eğitim-öğretim hakları bile Allah (cc) adına ellerinden alınmıştır ve bu konuda pek çok yalanları Allah (cc)'tan korkmadan Rasulullah (s)'a isnad edebilmişler, uydurma (mevzu) haberlerle kendi yalanlarına Rasulullah (s)'ı referans gösterebilmişlerdir. "Kadınları evlerden dışarı çıkarmayın, onlara okuma yazma öğretmeyın, ip eğirmeyi öğretin" hadisinde olduğu gibi...
Kendilerine ait özel hükümlerin ve getirilen istisna sınırlamaların dışında kadınlarla erkekler aynı yükümlülüklere muhatabtırlar. Allah (cc) Kur'an'da iman eden kullarına hitab ederken pek çok ayette "Ey iman edenler" ifadelerini kullanmıştır. Arabça dil kuralları açısından her ne kadar bu ifadelerdekı zamir kullanımları erkek (müzekker) ise de Ümmetin görüşbirliği ile buradaki ifadeler hanımları da kapsamına ve emirlerin uygulama alanı içerisine alır. Getirilen istisna sınırlamalar ise yarattığı kulların fıtratlarını en iyi bilen Allah (cc) tarafından yine onların yaratılış şekil ve gayelerine uygun olarak getirilen kısıtlamalardır. Dikkatle ve hikmetle incelendiğinde görülecektir ki, bunlar yine hanımların kendi yararınadır, dünyada ve ahirette...
Kadının fıtratı hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir fıtrata sahib bireye ne verebilirsiniz? Günümüzde -özellikle Geleneksel cahiliye arasında- kadınların fıtratını erkekler bilmiyor, ne yazık ki kadınların kendileri de bilmiyorlar. Bunun için de içerisinde yaşadığımız toplumda gerek çağdaş cahiliye tarafından, gerekse ne acı kı Geleneksel cahiliye tarafından ve İslam adına kadın cinsel bir obje olarak görülüyor ve kullanılıyor. Ya da kadının cinselliği ayıp sayılıyor, bu konuda gereksiz tabular konuyor, nesiller bu tabularla eğitiliyor. Daha sonra karşımıza cinselliğinden utanan, komplekse kapılan, cinsel ihtıyaçlarını eşine bile söylemeye çekinen, yaşantısının her alanında hep pasif ve nesne durumunda kalan kadın tipleri çıkıyor.
Biz diyoruz ki ne kadın cinsel bir obje olarak algılansın, ne de cinselliğinden soyutlansın. Toplumun içerisinde yaşayan ama cinselliğini topluma sunmayan bir kadın prototipi çizmek istiyoruz. Bize göre budur kadının fıtratı!
Kadın öncelikle insandır, Allah (cc) onu insan olarak yaratmıştır. En güzel bir surette yaratılan varlık sadece erkek değildir, insandır (95/4). Kadın da insan olduğuna göre o da en güzel bir surette yaratılmıştır, bu haberden istisna edilmemiştir. Müslüman kadının ise iki avantajı vardır; hem en güzel surette yaratılan insandır ve hem de Müslüman'dır. Kadın bu özelliklerini koruduğu sürece muhteremdir. Bu iki özellıkten sapma söz konusu olduğunda o da insan olduğu için yukarıda kendisini istisna etmeden içerisine kattığımız gerçeğin tam tersi bir duruma, aşağıların aşağısına düşebilir (95/5).
Çağdaş cahiliyenin pratize ettiği gibi kadın alınıp satılan bir 'meta' değildir, reklam aracı değildir, insanların cinsel arzularını tatmin için var olan bir obje değildir. Geleneksel cahiliyenin pratize ettiği gibi, kayıtsız-şartsız erkeğe itaat etmesi gereken, sadece erkeğin istek ve hizmetleri için yaratılmış eksik ve yarım bir varlık da değildir. Eğer Asr-ı Saadet'teki kadın prototipini iyi öğrenebilirsek işte bizim kadına bakış şeklimiz odur. Rasulullah (s) "Kadınlar erkeklerin kardeşleridir" buyurmuştur. (C. Sahih: 2329)
Bizce kadın toplumda dişiliğini gizleyerek, kişiliği ile yerini almalıdır. Dişiliğin gizlenmesi için de tabulara ve bağnaz yaklaşımlara ihtiyacımız yok! Bu Allah (cc)'ın farz kıldığı tesettür ve diğer meşru ölçütlerle gerçekleştirilebilir. Hatta ilişkilerde helal ve haram hududlarına gerektiği gibi riayet ettikten sonra uygulamada kendi insiyatiflerimizi de kullanarak birtakım serbestiler ve kısıtlamalar getirebiliriz, kendimize ve muhatablarımıza. Ancak bunları kendimize ve başkalarına farz kılmadan, temel ilke yerine koymadan, İslam'ın sabit ve değişmez değerleri gibi algılamadan ve başkalarına dayatmadan uygulamalıyız. Kadın dişiliğini bu ölçüler içerisinde toplumda gizleyebilir ve böylece kendi cinsini istismar etmek isteyen kesimlere de ortam hazırlamamış olur. Sonra da toplumda kendi özgün kişiliği ile yerini alır, Allah (cc)'ın kendisine tanımış olduğu temel ve meşru haklarını kullanır.
Örneğin Allah (cc) Müslüman kadın kulları için tesettürü farz kılmıştır. Hiç kimse kendi insiyatifi ile tesettürün farz oluşuna gölge düşüremez. Ancak tesettürün farz olduğunu kabul ettikten ve bedenini tesettürün maksadını ortadan kaldırmayacak şekilde örttükten sonra tesettürün rengi, şekli ve nasıl bir kıyafet ile sağlanacağı konusunda kadın kendi fiziksel durumuna, iklime, sosyal şartlara ve hatta örfe göre değişken kıyafet biçimleri geliştirebilir; bu konuda kendı insiyatiflerini kullanabılır.
Başka bir örnek verirsek Gelenek İslam adına kadınlarla erkeklerin birbirleri ile olan ilişkilerinde tokalaşmalarını haram kılmıştır. Biz Allah (cc)'ın Kitab'ında böyle bir haram görmedik! O'nun Elçisi'nin de böyle bir kısıtlama getirdiğini görmüş/bilmiş değiliz. Sünnet kitablarında ise Rasulullah (s)'ın bey'at esnasında kadınlarla tokalaşmadığını, sözlü olarak onlardan bey'at aldığını ifade eden haberler mevcuttur. Bunlar Rasulullah (s)'ın kendi özel halini ifade eden kişisel insiyatiflerindendir, Ümmetin tümüne getirilen bir sınırlama değildir. Nitekim Mekke'nin fethinden sonra Hz. Ömer (r)'ın Rasulullah (s) adına kadınlardan bey'at alırken onlarla tokalaştığına dair başka rivayetler de mevcuttur, (Bkz: Kurtubi Tefsiri, 60/12 ayeti).
Tasavvuf ve ahlak kitablarındaki bu konu ile ilgili hadislere gelince, Yusuf el-Kardavi'nin de ifade etmiş olduğu gibi hiç şübhe yok ki bu kitablardan hadis alınmaz. Naklettkileri haberler (ve bu konudakı çeşitli haberler) zayıf haberlerdir; hüccet olmaktan uzaktır. Zaten ümmet zayıf hadislerle helal ve haram ölçüleri belirlenmeyeceği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Şimdi bir kimse eğer kendisi ve karşısındaki için sakınca görüyorsa, kadınlarla tokalaştığı zaman cinsel arzuları harekete geçiyorsa (ki bizce bu da böyle olmamalıdır), günaha düşme korkusu varsa bu konuda kendi insiyatiflerini kullanır, tokalaşmaz; hatta bunu kendisi için bir prensib haline de getirebilir. Ancak tekrar edelim, haram demeden, yaptığını din adına yapmadan ve insanları din adına kendi yaptığını yapmaya çağırmadan...
İslam'da tüm yönleriyle kadının konumu nasıldı?
Biz Kur'an'ı ve Asr-ı Saadet modelini incelediğimizde kadınında tıpkı erkekler gibi sosyal hayatın içerisinde ve hayatın her alanında aktif rol oynadıklarını, görevler aldıklarını, o günkü İslam toplumuna yararlılıklar gösterdiklerini görüyoruz. Asr-ı Saadet'te kadın insandı, vahye uyan Müslüman'lar tarafından insan olarak muamele görüyordu. Asr-ı Saadet'te kadın Müslüman'dı, Müslüman bir kadın olarak İslam toplumunun söz sahibi bir üyesi durumunda idi. Asr-ı Saadet'te kadın iyi bir anne idi, bu sebeble hürmet ve itibar görüyordu. Asr-ı Saadet Müslüman'ları her konuyu olduğu gibi bu konuyu da vahy zaviyesinden değerlendiriyorlardı.
Kur'an'a göre kadın ile erkeğin yaratılışlarının aslı bir kabul ediliyordu (3/1). Kadının insani yükümlülükleri vardı (3/190-195). Kadının kendi iradesiyle iman ve küfrü seçme özgürlüğü vardı; günümüzdeki gibi kadınlar evlendikleri eşlerinin dini düşüncelerini benimsemek zorunda kalmıyorlar ya da kabule zorlanmıyorlardı; çünkü İslam'ın hükmü bu idi (66/10-12).
Kadının şahsiyetinin geliştirilmesine yönelik bireysel ve toplumsal hükümler indirilmişti (4/32; 9/67-68; 9/72; 20/117-123; 24/11-12; 33/35-36; 33/73; 47/19; 48/5-6; 48/25; 49/11; 57/12-13; 57/18; 71/28; 92/1-4; 111/1-5). Bu ayetlerde müsbet ya da menfi işlere muhatab olarak kadınlarla erkekler aynı ayetlerin içerisinde birlikte zikr ediliyordu. Kur'an geçmiş tarihteki kadın şahsiyetlerinden de örnek veriyordu, bize...
Seb'e kraliçesi Belkıs örnek gösteriliyor (27/20-26), onun devlet adamlarıyla istişare yapması anlatılıyor (27/27-33), basiret ve siyasetine işaret ediliyor (27/34-40), hakkı bulduğu zaman hemen benimsemiş olması övgü ile anlatılıyordu (27/41-44). Allah (cc) Firavun'un karısının eşsiz imanı (66/11), İmran'ın hanımı ve onun çocuğunu Allah (cc)'a adaması (3/35-36), Allah (cc)'ın onun adağını güzel bir kabulle kabul etmesi (3/37-38), Meryem (s)'in Hz İsa (s)'ya hamile kaldığında takındığı tavrı ve gösterdiği erdemliliği (19/16-30) ile ilgili ayetler indirmiş, Meryem (s)'ı dünya kadınlarına örnek göstermiş (3/42-43), onu örnek bir önder kılmıştı (66/11-12). Yine Allah (cc) Hz. Musa (s)'nın annesinin ilahi emre uymasını (28/7-10) ve kızkardeşinin de ona güzel çözümler sunmasını (28/11-13) Kur'an'da övgü ile anlatmıştı. Medyen'li genç kızların basiretlerini Allah (cc) anlatıyordu (28/26). Havle binti Sa'lebe (r)'nin eşi hakkında Rasulullah (s)'la tartışmasını bize anlatan (58/1-4) da Allah (cc)'tı.
İslam'da kadın cahiliye zulmünden kurtarılmıştı (16/58-59), yaşam hakkı kendisine iade edilmişti (60/12). Kadın cinsine yaşam hakkı tanımayan müşrikler, kıyamet günü azab görecekti (81/8-9). Cahiliyenin kadınları mahrum ettiği haklar iade edilmişti (6/139). Miras haklarının gasbedilmesine engel olunmuş (4/19), mirastan hışe verılmıştı (4/7), kız ve erkek çocukların hışelerı belırlenmıştı (4/11); ana ve babadan kalan hisse (4/11), eşlerin birbirlerine kalan hisseleri (4/12), erkek ve kız kardeşlerin hisseleri eksiksiz olarak hükme bağlanmıştı (4/12). Kadına evlenme ve eşini seçme hürriyeti tanınmıştı. Kadın erkeğın can yoldaşıydı (30/21). Erkek ailenin gözeticisiydi (4/34) ama, haklar, görevler ve sorumluluklar konusunda tam bir denklik vardı (2/228). Çok evlilik bir sistemle korunmuş (4/3), başıboş bırakılmamış ve şarta bağlanmıştı (4/3; 4/129). Erkek kafasına estiği zaman ailesini boşayamayacaktı, çünkü boşanma da şarta bağlanmıştı (2/229; 65/1-3) Boşanmış dul kadınların hakları da korunmuştu. Kocasına dönebilme hakkı vardı (2/232), boşandığı kocasından olan çocuğu için emzirme (süt) hakkı taleb edebilecekti (2/233), kocasıyla anlaşarak çocuğu sütten kesebilecekti (2/233), iddet bitiminden sonra süslenebilecekti ve talipli kabul edebilecekti (2/234) Yeminleşme ve lanetleşmede kadın-erkek arasında eşitlik vardı, kadının kendisine yapılan iftiralarda getirilen hukuki çözümlerle cezaların düşmesi vardı. (24/6-9). Kadın erkeklerle beraber hicret ediyordu (4/97-100), erkek Müslüman'lar Medine'ye kadınlarla birlikte hicret etmişlerdi (33/50; 60/10). Kadınlar erkeklerle birlikte gelerek Rasulullah (s)'a bey'at edıyorlardı (60/12). Kadınların erkeklerle beraber iyiliği emretmesi ve kötülükten sakındırması Kur'ani bir hükümdü (9/71). Müslüman kadınlarla erkekler zor ve şiddet anlarında birbirlerine destek olmalıydılar (4/75; 33/58; 85/4-10). Müşriklerle yapılan lanetleşmelere kadınlar da çağırılıyordu (3/59-61). Sabıkalı kadınlara uygulanacak cezalar tıpkı erkeklerinki gibi açıklanmıştı (5/38; 24/2). Kadınların şahidlik etme konusunda yetkileri vardı (2/282). kadının itham ve iftiralara karşı onurunun korunmasını İslam garanti altına almıştı (24/4-5; 24/23-25). Erkek ve kadın arasındaki şiddetlı cazibe tuzağı açıklanmıştı, cazibede eşitlik vardı; kadın erkeği tahrik ettiği gibi, erkek de kadını etkileyebilirdi (12/23-24; 12/30-31; 12/33)
Gerek çağdaş cahiliyenin ve gerekse Geleneksel kesimin bu zaaflarını gören ve kadın haklarını savunmayı kendileri için temel bir ilke olarak benimsediklerini söyleyen kimileri de çıkmış, feminizm adı altında bir akım oluşturmuşlar, kendilerine sempatizan da toplamışlardır. Ne var ki bunlar da Allah (cc)'ın indirdiği (münzel) dinden habersiz, insanların tahrif edip Allah (cc)'ın indirdiği din diye sundukları muharref görüşlere muhatab oldukları için İslam aleyhtarlığı eğilimlerden de kurtulamamışlardır. Daha fazla gayretimiz kadini muhafazakar cahiliyenin ve onların hurafelerinin kıskacından kurtarmak şeklinde olmalıdır.
Çünkü çağdaş cahiliyenin yaptıkları meydandadır, feminizm hareketine ise modernist birtakım eğilim sahiblerinin dışında Geleneksel kesimden fazlaca pek kimse itibar etmemektedir. Ama muhafazakar cahiliyenin İslam adına yaptıkları öyle Allah (cc) adına, İslam adına öyle ahkam kesmişlerdir, Allah (cc)'ın indirmediği öyle hükümler va'z etmişlerdir ki, haddi hesabı yoktur! Bu eğilim biraz da geleneksel cahiliyenin erkeklerinin işine gelmiştir. Geleneksel cahiliyenin tahrifatının oranı, çağdaş cahiliyenin tahrifat oranından daha azımsanacak boyutlarda değildir.
Üstelik Geleneksel cahiliye bu yaptıklarını Allah (cc) adına yapmış, Allah (cc)'tan gelmiş hiçbir izin ve hüccet olmadan helal ve haram ölçüleri koymuştur (10/59). Bütün bunları deşifre etmemiz gerekmektedir.
Kadınlara yönelik köklü bir çalışma Allah (cc)'ın izniyle onların fıtratlarında bulunan tohumu canlandıracak, harekete geçirecek, sözkonusu tohum çiçek açıp meyve verecek ve meyvesi yenilecek hale gelecektir. Böylece kadın da hayatını kuşatan iki utanç verici engelin arasından kendisini kurtaracaktır.
Güzel bir toplum kadının gönlünde yeşerir, ellerinde ise yetişir. Toplum kadında hayat bulur. Zira erkeği yetiştiren ve yetiştirecek olan da kadındır. Üstelik erkeklerin eğitim-öğretim ve sosyal çevre imkanları oldukça fazla iken, kadınlar için erkeklere oranla pek fazla eğitim-öğretim imkanı sözkonusu değildir. Dahası Geleneksel cahiliye tarafından kadının eğitim-öğretim hakları bile Allah (cc) adına ellerinden alınmıştır ve bu konuda pek çok yalanları Allah (cc)'tan korkmadan Rasulullah (s)'a isnad edebilmişler, uydurma (mevzu) haberlerle kendi yalanlarına Rasulullah (s)'ı referans gösterebilmişlerdir. "Kadınları evlerden dışarı çıkarmayın, onlara okuma yazma öğretmeyın, ip eğirmeyi öğretin" hadisinde olduğu gibi...
Kendilerine ait özel hükümlerin ve getirilen istisna sınırlamaların dışında kadınlarla erkekler aynı yükümlülüklere muhatabtırlar. Allah (cc) Kur'an'da iman eden kullarına hitab ederken pek çok ayette "Ey iman edenler" ifadelerini kullanmıştır. Arabça dil kuralları açısından her ne kadar bu ifadelerdekı zamir kullanımları erkek (müzekker) ise de Ümmetin görüşbirliği ile buradaki ifadeler hanımları da kapsamına ve emirlerin uygulama alanı içerisine alır. Getirilen istisna sınırlamalar ise yarattığı kulların fıtratlarını en iyi bilen Allah (cc) tarafından yine onların yaratılış şekil ve gayelerine uygun olarak getirilen kısıtlamalardır. Dikkatle ve hikmetle incelendiğinde görülecektir ki, bunlar yine hanımların kendi yararınadır, dünyada ve ahirette...
Kadının fıtratı hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir fıtrata sahib bireye ne verebilirsiniz? Günümüzde -özellikle Geleneksel cahiliye arasında- kadınların fıtratını erkekler bilmiyor, ne yazık ki kadınların kendileri de bilmiyorlar. Bunun için de içerisinde yaşadığımız toplumda gerek çağdaş cahiliye tarafından, gerekse ne acı kı Geleneksel cahiliye tarafından ve İslam adına kadın cinsel bir obje olarak görülüyor ve kullanılıyor. Ya da kadının cinselliği ayıp sayılıyor, bu konuda gereksiz tabular konuyor, nesiller bu tabularla eğitiliyor. Daha sonra karşımıza cinselliğinden utanan, komplekse kapılan, cinsel ihtıyaçlarını eşine bile söylemeye çekinen, yaşantısının her alanında hep pasif ve nesne durumunda kalan kadın tipleri çıkıyor.
Biz diyoruz ki ne kadın cinsel bir obje olarak algılansın, ne de cinselliğinden soyutlansın. Toplumun içerisinde yaşayan ama cinselliğini topluma sunmayan bir kadın prototipi çizmek istiyoruz. Bize göre budur kadının fıtratı!
Kadın öncelikle insandır, Allah (cc) onu insan olarak yaratmıştır. En güzel bir surette yaratılan varlık sadece erkek değildir, insandır (95/4). Kadın da insan olduğuna göre o da en güzel bir surette yaratılmıştır, bu haberden istisna edilmemiştir. Müslüman kadının ise iki avantajı vardır; hem en güzel surette yaratılan insandır ve hem de Müslüman'dır. Kadın bu özelliklerini koruduğu sürece muhteremdir. Bu iki özellıkten sapma söz konusu olduğunda o da insan olduğu için yukarıda kendisini istisna etmeden içerisine kattığımız gerçeğin tam tersi bir duruma, aşağıların aşağısına düşebilir (95/5).
Çağdaş cahiliyenin pratize ettiği gibi kadın alınıp satılan bir 'meta' değildir, reklam aracı değildir, insanların cinsel arzularını tatmin için var olan bir obje değildir. Geleneksel cahiliyenin pratize ettiği gibi, kayıtsız-şartsız erkeğe itaat etmesi gereken, sadece erkeğin istek ve hizmetleri için yaratılmış eksik ve yarım bir varlık da değildir. Eğer Asr-ı Saadet'teki kadın prototipini iyi öğrenebilirsek işte bizim kadına bakış şeklimiz odur. Rasulullah (s) "Kadınlar erkeklerin kardeşleridir" buyurmuştur. (C. Sahih: 2329)
Bizce kadın toplumda dişiliğini gizleyerek, kişiliği ile yerini almalıdır. Dişiliğin gizlenmesi için de tabulara ve bağnaz yaklaşımlara ihtiyacımız yok! Bu Allah (cc)'ın farz kıldığı tesettür ve diğer meşru ölçütlerle gerçekleştirilebilir. Hatta ilişkilerde helal ve haram hududlarına gerektiği gibi riayet ettikten sonra uygulamada kendi insiyatiflerimizi de kullanarak birtakım serbestiler ve kısıtlamalar getirebiliriz, kendimize ve muhatablarımıza. Ancak bunları kendimize ve başkalarına farz kılmadan, temel ilke yerine koymadan, İslam'ın sabit ve değişmez değerleri gibi algılamadan ve başkalarına dayatmadan uygulamalıyız. Kadın dişiliğini bu ölçüler içerisinde toplumda gizleyebilir ve böylece kendi cinsini istismar etmek isteyen kesimlere de ortam hazırlamamış olur. Sonra da toplumda kendi özgün kişiliği ile yerini alır, Allah (cc)'ın kendisine tanımış olduğu temel ve meşru haklarını kullanır.
Örneğin Allah (cc) Müslüman kadın kulları için tesettürü farz kılmıştır. Hiç kimse kendi insiyatifi ile tesettürün farz oluşuna gölge düşüremez. Ancak tesettürün farz olduğunu kabul ettikten ve bedenini tesettürün maksadını ortadan kaldırmayacak şekilde örttükten sonra tesettürün rengi, şekli ve nasıl bir kıyafet ile sağlanacağı konusunda kadın kendi fiziksel durumuna, iklime, sosyal şartlara ve hatta örfe göre değişken kıyafet biçimleri geliştirebilir; bu konuda kendı insiyatiflerini kullanabılır.
Başka bir örnek verirsek Gelenek İslam adına kadınlarla erkeklerin birbirleri ile olan ilişkilerinde tokalaşmalarını haram kılmıştır. Biz Allah (cc)'ın Kitab'ında böyle bir haram görmedik! O'nun Elçisi'nin de böyle bir kısıtlama getirdiğini görmüş/bilmiş değiliz. Sünnet kitablarında ise Rasulullah (s)'ın bey'at esnasında kadınlarla tokalaşmadığını, sözlü olarak onlardan bey'at aldığını ifade eden haberler mevcuttur. Bunlar Rasulullah (s)'ın kendi özel halini ifade eden kişisel insiyatiflerindendir, Ümmetin tümüne getirilen bir sınırlama değildir. Nitekim Mekke'nin fethinden sonra Hz. Ömer (r)'ın Rasulullah (s) adına kadınlardan bey'at alırken onlarla tokalaştığına dair başka rivayetler de mevcuttur, (Bkz: Kurtubi Tefsiri, 60/12 ayeti).
Tasavvuf ve ahlak kitablarındaki bu konu ile ilgili hadislere gelince, Yusuf el-Kardavi'nin de ifade etmiş olduğu gibi hiç şübhe yok ki bu kitablardan hadis alınmaz. Naklettkileri haberler (ve bu konudakı çeşitli haberler) zayıf haberlerdir; hüccet olmaktan uzaktır. Zaten ümmet zayıf hadislerle helal ve haram ölçüleri belirlenmeyeceği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Şimdi bir kimse eğer kendisi ve karşısındaki için sakınca görüyorsa, kadınlarla tokalaştığı zaman cinsel arzuları harekete geçiyorsa (ki bizce bu da böyle olmamalıdır), günaha düşme korkusu varsa bu konuda kendi insiyatiflerini kullanır, tokalaşmaz; hatta bunu kendisi için bir prensib haline de getirebilir. Ancak tekrar edelim, haram demeden, yaptığını din adına yapmadan ve insanları din adına kendi yaptığını yapmaya çağırmadan...
İslam'da tüm yönleriyle kadının konumu nasıldı?
Biz Kur'an'ı ve Asr-ı Saadet modelini incelediğimizde kadınında tıpkı erkekler gibi sosyal hayatın içerisinde ve hayatın her alanında aktif rol oynadıklarını, görevler aldıklarını, o günkü İslam toplumuna yararlılıklar gösterdiklerini görüyoruz. Asr-ı Saadet'te kadın insandı, vahye uyan Müslüman'lar tarafından insan olarak muamele görüyordu. Asr-ı Saadet'te kadın Müslüman'dı, Müslüman bir kadın olarak İslam toplumunun söz sahibi bir üyesi durumunda idi. Asr-ı Saadet'te kadın iyi bir anne idi, bu sebeble hürmet ve itibar görüyordu. Asr-ı Saadet Müslüman'ları her konuyu olduğu gibi bu konuyu da vahy zaviyesinden değerlendiriyorlardı.
Kur'an'a göre kadın ile erkeğin yaratılışlarının aslı bir kabul ediliyordu (3/1). Kadının insani yükümlülükleri vardı (3/190-195). Kadının kendi iradesiyle iman ve küfrü seçme özgürlüğü vardı; günümüzdeki gibi kadınlar evlendikleri eşlerinin dini düşüncelerini benimsemek zorunda kalmıyorlar ya da kabule zorlanmıyorlardı; çünkü İslam'ın hükmü bu idi (66/10-12).
Kadının şahsiyetinin geliştirilmesine yönelik bireysel ve toplumsal hükümler indirilmişti (4/32; 9/67-68; 9/72; 20/117-123; 24/11-12; 33/35-36; 33/73; 47/19; 48/5-6; 48/25; 49/11; 57/12-13; 57/18; 71/28; 92/1-4; 111/1-5). Bu ayetlerde müsbet ya da menfi işlere muhatab olarak kadınlarla erkekler aynı ayetlerin içerisinde birlikte zikr ediliyordu. Kur'an geçmiş tarihteki kadın şahsiyetlerinden de örnek veriyordu, bize...
Seb'e kraliçesi Belkıs örnek gösteriliyor (27/20-26), onun devlet adamlarıyla istişare yapması anlatılıyor (27/27-33), basiret ve siyasetine işaret ediliyor (27/34-40), hakkı bulduğu zaman hemen benimsemiş olması övgü ile anlatılıyordu (27/41-44). Allah (cc) Firavun'un karısının eşsiz imanı (66/11), İmran'ın hanımı ve onun çocuğunu Allah (cc)'a adaması (3/35-36), Allah (cc)'ın onun adağını güzel bir kabulle kabul etmesi (3/37-38), Meryem (s)'in Hz İsa (s)'ya hamile kaldığında takındığı tavrı ve gösterdiği erdemliliği (19/16-30) ile ilgili ayetler indirmiş, Meryem (s)'ı dünya kadınlarına örnek göstermiş (3/42-43), onu örnek bir önder kılmıştı (66/11-12). Yine Allah (cc) Hz. Musa (s)'nın annesinin ilahi emre uymasını (28/7-10) ve kızkardeşinin de ona güzel çözümler sunmasını (28/11-13) Kur'an'da övgü ile anlatmıştı. Medyen'li genç kızların basiretlerini Allah (cc) anlatıyordu (28/26). Havle binti Sa'lebe (r)'nin eşi hakkında Rasulullah (s)'la tartışmasını bize anlatan (58/1-4) da Allah (cc)'tı.
İslam'da kadın cahiliye zulmünden kurtarılmıştı (16/58-59), yaşam hakkı kendisine iade edilmişti (60/12). Kadın cinsine yaşam hakkı tanımayan müşrikler, kıyamet günü azab görecekti (81/8-9). Cahiliyenin kadınları mahrum ettiği haklar iade edilmişti (6/139). Miras haklarının gasbedilmesine engel olunmuş (4/19), mirastan hışe verılmıştı (4/7), kız ve erkek çocukların hışelerı belırlenmıştı (4/11); ana ve babadan kalan hisse (4/11), eşlerin birbirlerine kalan hisseleri (4/12), erkek ve kız kardeşlerin hisseleri eksiksiz olarak hükme bağlanmıştı (4/12). Kadına evlenme ve eşini seçme hürriyeti tanınmıştı. Kadın erkeğın can yoldaşıydı (30/21). Erkek ailenin gözeticisiydi (4/34) ama, haklar, görevler ve sorumluluklar konusunda tam bir denklik vardı (2/228). Çok evlilik bir sistemle korunmuş (4/3), başıboş bırakılmamış ve şarta bağlanmıştı (4/3; 4/129). Erkek kafasına estiği zaman ailesini boşayamayacaktı, çünkü boşanma da şarta bağlanmıştı (2/229; 65/1-3) Boşanmış dul kadınların hakları da korunmuştu. Kocasına dönebilme hakkı vardı (2/232), boşandığı kocasından olan çocuğu için emzirme (süt) hakkı taleb edebilecekti (2/233), kocasıyla anlaşarak çocuğu sütten kesebilecekti (2/233), iddet bitiminden sonra süslenebilecekti ve talipli kabul edebilecekti (2/234) Yeminleşme ve lanetleşmede kadın-erkek arasında eşitlik vardı, kadının kendisine yapılan iftiralarda getirilen hukuki çözümlerle cezaların düşmesi vardı. (24/6-9). Kadın erkeklerle beraber hicret ediyordu (4/97-100), erkek Müslüman'lar Medine'ye kadınlarla birlikte hicret etmişlerdi (33/50; 60/10). Kadınlar erkeklerle birlikte gelerek Rasulullah (s)'a bey'at edıyorlardı (60/12). Kadınların erkeklerle beraber iyiliği emretmesi ve kötülükten sakındırması Kur'ani bir hükümdü (9/71). Müslüman kadınlarla erkekler zor ve şiddet anlarında birbirlerine destek olmalıydılar (4/75; 33/58; 85/4-10). Müşriklerle yapılan lanetleşmelere kadınlar da çağırılıyordu (3/59-61). Sabıkalı kadınlara uygulanacak cezalar tıpkı erkeklerinki gibi açıklanmıştı (5/38; 24/2). Kadınların şahidlik etme konusunda yetkileri vardı (2/282). kadının itham ve iftiralara karşı onurunun korunmasını İslam garanti altına almıştı (24/4-5; 24/23-25). Erkek ve kadın arasındaki şiddetlı cazibe tuzağı açıklanmıştı, cazibede eşitlik vardı; kadın erkeği tahrik ettiği gibi, erkek de kadını etkileyebilirdi (12/23-24; 12/30-31; 12/33)