KADIN BUDALALIĞINI YENMEK İÇİN NOTLAR -I-
Levent Özrenk
ÖNSÖZLevent Özrenk
Hiçbir insan yoktur ki, kendisinin ve kendisine bağlı olan herşeyde kendi "iyiliğini" düşünmesin, ve istemesin... Bu, aslında, insanın kendi hayatı boyunca karşısına çıkan bütün fenomenlerde ve hadiselerde kendi "iyiliğini" sürekli olarak istemesidir de...Çünkü insan özünde kendi "iyiliğini" istemek üzere yaratılmıştır. Ve sürekli olarak kendi "iyiliğini" ister... Bu hem insanın kendi varlığını koruması ve birçok yönden terakki etmesi açısından; hem de kendi varoluş imtihanını kazanması için gereklidir de...
İnsanın, hayatında karşısına çıkacak olan fenomenlerde ve hadiselerde sürekli olarak kendi "iyiliğini" istediğini söylemiştik. Fakat insan, hayatında karşısına çıkan birçok fenomenlerde ve hadiselerde kendi "iyiliğini" istemeyi isterken; hatalı davranışlarından, yanlış fikirlerinden, nefsine uymasından ve kusurlu insani yapısından, maalesef özünün istediğini kendi "kötülüğünü" istemeyi ve dolayısıyla bunu gerçekleştirmeyi de ister...
İnsanların hayatı boyunca karşısına çıkabilecek fenomenlerin çok sayıda olduğu bir gerçektir. Ve bazı zorunlu olan fenomenlerden insanın kaçamadığı da bir gerçek olarak bilinir... Bir insan olarak erkek için de kadın fenomeni bu zorunlu ve başına gelmesi açısından kaçınılmaz bir fenomendir...
Biz burada kadın fenomenine karşı, bir erkeğin takınması ve olması gereken ölçüleri, duygu ve düşünceleri değil; gerek erkeklerin kendi nefslerine kapılmaları, gerekse kendilerine ölçüsüz bir baskı haline getirdikleri bu kadın fenomeninin tesiri altında oldukları, ifrat olan, ölçüsüz ve yanlış olan fikirleri; kendilerini acılara, yenilgilere ve hatta ölüme kadar götürebilecek olan bu fenomenin olmaması gereken ve layık olmayan duygu ve düşüncelerini yenmek istiyoruz şüphesiz...
"Bedahet" ve "zevken idrak" ölçülerine bağlı kalarak aldığımız notlarla, bunu sezdirerek, erkeklerin "iyiliğini" de istiyoruz...I
"- Doğrudur; biz, hepimiz, kendimizden başkasını sevemiyoruz! Başkasında sevdiğimiz yine kendimiz..." (1)
Kadın, erkeği kendi için, kendinin olan, bu kendine bağlı "kendini sevme" yapısıyla sever... Kadın, kendi için sevmeyle ve kendinin olan bu "kendi yapısını" sevmeseydi bir erkeği sevemezdi... Dolayısıyla erkek salt sevilen değildir. Sevilen aslında kadının kendisidir. Ayrıca kadının kendi yapısının isteğidir bu...
Kendi için, kendinin olan bu sevmekle; kadın için "sevmek", "tam sevmek" olamayacağı gibi, erkek için de "tam sevilmek" olamaz... Kadının sevmesinin nedeni başlangıçta "kendidir" çünkü... Başlangıcı olan bu şeyle, hedefinde kendisinin istediğini sever; ve böylece kendisini sevmiş olur. Erkek yalnız onun kendini sevmesi için bir ayna vazifesi görür...II
"...Eğer maiyetimden olan yüze gülme, oyunlar, hatırşinaslık, riya ve kurnazlıklar, erkekle kadın arasındaki bağı durmadan desteklemeseler, muhafaza etmeselerdi, hergün ne kadar boşanmaya, hatta ne kadar daha meşum hadiselere şahit olurduk!
Ah müstakbel güvey, o kadar mütevazi ve çekingen görünen Agnes'sinin düğünden çok evvel oynadığı küçük oyunları ihtimamla soruşturmak ihtiyatlılığında bulunsaydı, ne kadar az izdivacın tahakkuk ettiğini görürdük! Tahakkuk etmişler arasında da, kocaların ihmali, yahut ahmaklığı, sevgili karılarının maceralarını görmeyecek kadar kör etmeseydi, ne kadarı uzun zaman muhafaza olunurdu?.. Bütün bunlar deliliktir; bunu ikrarda haklıdırlar, bununla beraber kadının, kocasının hoşuna gitmesini, kocanın, karısının hoşuna gitmesini temin eden, işte bu deliliktir; ailede sulh ve sükunu muhafaza eden, ayrılmalara, boşanmalara mani olan odur. Koca ile alay edilir; ona boynuzlu denir; daha bilmem ne gibi adlar konur; o esnada zavallı adam sadakatsiz karısının vefasız gözyaşlarını (...) kurutur. Fakat, kıskançlığın azaplarına, kemirici huzursuzluklarına kendini kaptırmaktansa, şiddetli, feci sahnelerle heryere karışıklık ve nizamsızlık saçmaktansa, bu tatlı hataya kapılmak bin defa daha hayırlı değil midir?.." (2)
Kadın sevgi için, aşk için salt erdemli, bütün bir şekilde sevmek ve sevilmenin erdemine sahip değildir...
Hz. Meryem, birtakım azize ve ermiş kadınlar ve bu soydan olan evlilik erdemini bütün bir şekilde muhafaza edip koruyabilmiş istisna kadınlar dışında, başka bir erkeği sevmemiş, gönlünden geçirmemiş; veya ihanet, sadakatsizlik olsun, veyahutta başka birşey olsun, küçük ve büyük olarak erdemsizliğin tozlarına ve çöplerine bulaşmayan kadın yoktur...
Genel olarak bir erkeğin sevdiği ve evlendiği kadın, büyük veyahut küçük olan erdemsizliklerden birini mutlaka işlemiştir...III
"...ama biz insanların bu öteki cinsi, zayıf oldukları için yaratılıştan gizliliğe eğilimli, çok daha içten pazarlıklı olan kadınlar, çekidüzen verilmesi zor diye yasa koyucunun bir yana bırakması sonucunda savsanmıştır. İşte bunun savsanması yüzünden sizdeki pek çok şey yüzüstü gidiyor, oysa yasaya bağlansaydı, şimdikinden çok daha iyi olabilirdi. Nitekim, kadınlarla ilgili yasal düzenlemeyi savsamak, göründüğü gibi, toplumun yarısını savsamak değildir, kadın ruhu erdem bakımından erkeklerden ne kadar aşağı ise, o kadar önemlidir, hatta iki kat önemlidir. Öyleyse, bu konuyu yeniden ele almak, düzeltmek ve..." (3)
Mutlak anlamda ve bir bütün şeklinde erdemi hayatında her an muhafaza etmiş ve yaşayabilen insanlar genel olarak yoktur. Aşkın ve üstün insanlar nevinden birtakım insanlar dışında bu böyledir...
Bilindiği gibi, erdemin kendisinden ve bütününden kopma parçalarıyla ve bunların yaşanmasıyla erdemin kendisi yaşanılmış olmaz. Ancak erdemin parçalarının yaşayışıdır sözkonusu olan...
İnsanın kalbindeki nefs hakikati, ve insanın nefsini sürekli olarak dinlemesi, insanın kusurdan hali olmaması; mizaçtaki kötü huylar, dış alemin ve şeylerin insana olan baskısı, insanın erdem için mücadele etmek istememesi; ve doğrunun bilinmeyişi ve aranmayışı insanın genel ve sürekli olarak doğru ( erdemli ) olmasını sağlayamaz...
Genelde insanlar, nefsten ruha, ruhtan nefse olarak birbiri ardınca geçişler yaparlar. Tam ruhta ve tam nefste kalışlar olmaz...IV
"Bugün yağmurlu, iç karartıcı, kederli bir hava var, tıpkı gelecekteki yaşlılığım gibi. Birtakım garip duygular, kötümser düşünceler, kendi kendime açıklayamadığım sorular sabahtan beri kafamı kurcalıyor, ama bunları açıklığa kavuşturacak gücüm yetmediği gibi, böyle bir istek de duymuyordum. Zaten bu işi yapacak adammıyım ki!
Bugün görüşemeyeceğiz. Dün ayrılırken ortalığı sis bürümüş, bulutlar göğü kaplamaya başlamıştı. Ben bugün için için havanın iyi olmayacağını söyledim. Nastenka ise yanıt vermedi; kötü bir kehanette bulunmaktan çekiniyor gibiydi. Dün onun için bulutsuz, aydınlık bir gündü; hiçbir bulut mutluluğuna gölge düşüremezdi.
- Yağmur yağarsa görüşemeyiz, dedi. Gelemem ben.
"Nastenka belki de bugünkü yağmurun farkına varmamıştır, " diye düşündüm. Ama gerçekten gelmedi. Aradan iki gün geçti.Dün üçüncü buluşmamız, üçüncü beyaz gecemizdi...Ulu Tanrım, sevinç ve mutluluk insanı ne kadar güzelleştirir, insan yüreği sevinçten nasıl da coşarmış! Yüreğin bu coşkunluğu; içindekini başkasının yüreğinede dökmek, herşeyin neşeye boğulduğunu, gülüp oynadığını görmek içindi sanki! Sevincin bu derecesine rastlamamıştım doğrusu! Nastenka'nın söylediklerinden bana karşı büyük bir şefkat, büyük bir yakınlık duyduğu anlaşılıyordu. Bana sokuluyor, bir dediğimi iki etmiyor, hoşuma gitmek için ne yapacağını şaşırıyordu. Mutlu olmanın verdiği bir işveliliği vardı. Ben... Ben de bunlara inanıyor, onun bana karşı...
Ama nasıl böyle düşünebilmiştim? Bir insan bütün bunların bir başkası için yapıldığını anlamayacak denli kör olabilir miydi? Bana karşı gösterdiği şefkat, özen ve sevginin...
Evet bana olan sevginin, bir başkasıyla görüşeceği için duyduğu sevinçten, mutluluğu benimle paylaşak isteğinden ileri geldiğini nasıl da anlamamışım?.. Boşu boşuna bekledikten sonra adam gelmeyince Natenka somurttu, ürktü, korkuyla içine kapandı.
Hareketleri, konuşmaları eski işvesini, eski cıvıl cıvıl neşesini yitirdi. Tuhaf değil mi; kendisi için özlediği, benimle de paylaşmak istediği mutluluğa kavuşamayacağı korkusuydu asıl onun bana ilgisini arttıran! Zavallı Nastenka; korkusu, şaşkınlığı o dereceye vardı ki, sonunda benim kendisini sevdiğimi anladı ve o anda da talihsiz aşkımdan dolayı bana acıdı. Her zaman öyle değil midir? Mutsuz olduğumuz zamanlar başkalarının mutsuzluğunu daha bir derinden duyarız. O zamanlar duygular incelip güçleniyor.
Buluşma saatini iple çekerek Nastenka'yı görmeye büyük bir heyecanla koştum. Şu andaki hislerimin böyle olacağı, bu işin umduğum gibi bitmeyeceği aklıma gelir miydi?.."(3)
Kadın, insanı "başka bir dünya"ya atamaz. Çünkü varlık olarak kadın, erkeğin bir benzeridir... Kadın olma keyfiyeti, beden yapısı, mizaç, duygu, düşünce zıtlığı ve farklılığı olsa da...
Elbette kadın "başka biri" de değildir. Erkek gibi kusurlarıyla, çeşitli korkularıyla, nefsiyle, kişiliğinin birtakım kötü adetleri ve yapısıyla; zaafları, ihtirasları ve insani taraflarıyla dolu olan bu yapısıyla "başka bir dünya" değildir...
Fakat erkek, kadını sevdiği için ve kendisinde olmayan, kadın olma keyfiyeti, yapı ve özellikleriyle kadınla "başka bir dünyada" yaşayacağını sanır... Ayrıca erkeğin kadınla "başka bir dünyada" yaşayacağını sanması, hayatın dağdağalarına, musibetlerine, kendi mutsuzluğuna karşı teselli, dayanak ve mutluluk aramasından da ileri gelir...
Bunlarla birlikte, erkek tarafından görülemeyen bu gerçek; aşırı bir romantizmle, gerçek dışılığa kapılmakla, nefsin kadın karşısında güçlenmesiyle; erkeğin hayata ve kendisinin birçok sorunlarına karşı "birşey" beklemesi, "başka bir dünya" düşüncesini devam ettirir...
Yine kıskançlık, firak, erkek ve kadın arasındaki kavuşmaya engel olan herhangi bir neden "başka bir dünya" düşüncesini devam ettireceği gibi, erkekle kadın arasındaki mahremiyetin bitmesi; kusurları, zaafları bildirmeyen ve büyüyü sona erdirmeyen uzaklığın yakınla yer değiştirmesi; gençliğin verdiği heyecanın sönmesiyle, insan tanımama bilgisiyle, hayatın güzel gitmesinin sona ermesiyle; ve monotonluğun, bıkkınlığın, zıtlıkların ve farklılıkların artık öğrenip bilinmesiyle "başka bir dünya" düşünceside sona erer...
......
Hem "başka bir dünya" bu dünyada yaşanılır. Bu dünyada, musibet, hastalık, ölüm, ihanet, firak, sadakatsizlik, anlaşmazlık, mutsuzluk gibi birçok sorunlar ve şeyler vardır... Eşya ve hadiseler her an yerinde durmaz. Bütün insanlar için kaderlerine ve kendi yapıp-ettiklerine, işlediklerine göre olan bu kader sırrınca "birçok şeyler" değişik zaman ve şartlara bağlı olarak onların başlarına gelir...
Neticede bir erkek için kadının dünyası ve sorunları, bu yaşanılan dünya ile birleşerek, hem kendileri için sorunlar ve acılar çıkaracağı gibi, dünyada kendi sorunları ve karmaşık, karanlık diliyle onlara "başka bir dünyanın" burada yaşanılamayacağını söyler...
( Sürecek )
DİPNOTLAR:
1) Necip Fazıl Kısakürek, Aynadaki Yalan, Büyük Doğu Yayınları, s. 57
2) Erasmus, (Çev. Nusret Hızır) , Deliliğe Methiye, Devlet Kitapları, 1941, s.30
3)Platon (Eflatun), (Çev. Candan Şentuna- Saffet Babür),Yasalar, Kabalcı Yay., İstanbul, c.1,
s.192
4)Dostoyevski, (Çev. Mehmet Özgül), Beyaz Geceler, İletişim Yayınları, s. 67, 68, 69