Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kadın budalalığını yenmek için notlar -1-

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
KADIN BUDALALIĞINI YENMEK İÇİN NOTLAR -I-

Levent Özrenk
ÖNSÖZ

Hiçbir insan yoktur ki, kendisinin ve kendisine bağlı olan herşeyde kendi "iyiliğini" düşünmesin, ve istemesin... Bu, aslında, insanın kendi hayatı boyunca karşısına çıkan bütün fenomenlerde ve hadiselerde kendi "iyiliğini" sürekli olarak istemesidir de...Çünkü insan özünde kendi "iyiliğini" istemek üzere yaratılmıştır. Ve sürekli olarak kendi "iyiliğini" ister... Bu hem insanın kendi varlığını koruması ve birçok yönden terakki etmesi açısından; hem de kendi varoluş imtihanını kazanması için gereklidir de...

İnsanın, hayatında karşısına çıkacak olan fenomenlerde ve hadiselerde sürekli olarak kendi "iyiliğini" istediğini söylemiştik. Fakat insan, hayatında karşısına çıkan birçok fenomenlerde ve hadiselerde kendi "iyiliğini" istemeyi isterken; hatalı davranışlarından, yanlış fikirlerinden, nefsine uymasından ve kusurlu insani yapısından, maalesef özünün istediğini kendi "kötülüğünü" istemeyi ve dolayısıyla bunu gerçekleştirmeyi de ister...

İnsanların hayatı boyunca karşısına çıkabilecek fenomenlerin çok sayıda olduğu bir gerçektir. Ve bazı zorunlu olan fenomenlerden insanın kaçamadığı da bir gerçek olarak bilinir... Bir insan olarak erkek için de kadın fenomeni bu zorunlu ve başına gelmesi açısından kaçınılmaz bir fenomendir...

Biz burada kadın fenomenine karşı, bir erkeğin takınması ve olması gereken ölçüleri, duygu ve düşünceleri değil; gerek erkeklerin kendi nefslerine kapılmaları, gerekse kendilerine ölçüsüz bir baskı haline getirdikleri bu kadın fenomeninin tesiri altında oldukları, ifrat olan, ölçüsüz ve yanlış olan fikirleri; kendilerini acılara, yenilgilere ve hatta ölüme kadar götürebilecek olan bu fenomenin olmaması gereken ve layık olmayan duygu ve düşüncelerini yenmek istiyoruz şüphesiz...

"Bedahet" ve "zevken idrak" ölçülerine bağlı kalarak aldığımız notlarla, bunu sezdirerek, erkeklerin "iyiliğini" de istiyoruz...I

"- Doğrudur; biz, hepimiz, kendimizden başkasını sevemiyoruz! Başkasında sevdiğimiz yine kendimiz..." (1)

Kadın, erkeği kendi için, kendinin olan, bu kendine bağlı "kendini sevme" yapısıyla sever... Kadın, kendi için sevmeyle ve kendinin olan bu "kendi yapısını" sevmeseydi bir erkeği sevemezdi... Dolayısıyla erkek salt sevilen değildir. Sevilen aslında kadının kendisidir. Ayrıca kadının kendi yapısının isteğidir bu...

Kendi için, kendinin olan bu sevmekle; kadın için "sevmek", "tam sevmek" olamayacağı gibi, erkek için de "tam sevilmek" olamaz... Kadının sevmesinin nedeni başlangıçta "kendidir" çünkü... Başlangıcı olan bu şeyle, hedefinde kendisinin istediğini sever; ve böylece kendisini sevmiş olur. Erkek yalnız onun kendini sevmesi için bir ayna vazifesi görür...II

"...Eğer maiyetimden olan yüze gülme, oyunlar, hatırşinaslık, riya ve kurnazlıklar, erkekle kadın arasındaki bağı durmadan desteklemeseler, muhafaza etmeselerdi, hergün ne kadar boşanmaya, hatta ne kadar daha meşum hadiselere şahit olurduk!

Ah müstakbel güvey, o kadar mütevazi ve çekingen görünen Agnes'sinin düğünden çok evvel oynadığı küçük oyunları ihtimamla soruşturmak ihtiyatlılığında bulunsaydı, ne kadar az izdivacın tahakkuk ettiğini görürdük! Tahakkuk etmişler arasında da, kocaların ihmali, yahut ahmaklığı, sevgili karılarının maceralarını görmeyecek kadar kör etmeseydi, ne kadarı uzun zaman muhafaza olunurdu?.. Bütün bunlar deliliktir; bunu ikrarda haklıdırlar, bununla beraber kadının, kocasının hoşuna gitmesini, kocanın, karısının hoşuna gitmesini temin eden, işte bu deliliktir; ailede sulh ve sükunu muhafaza eden, ayrılmalara, boşanmalara mani olan odur. Koca ile alay edilir; ona boynuzlu denir; daha bilmem ne gibi adlar konur; o esnada zavallı adam sadakatsiz karısının vefasız gözyaşlarını (...) kurutur. Fakat, kıskançlığın azaplarına, kemirici huzursuzluklarına kendini kaptırmaktansa, şiddetli, feci sahnelerle heryere karışıklık ve nizamsızlık saçmaktansa, bu tatlı hataya kapılmak bin defa daha hayırlı değil midir?.." (2)

Kadın sevgi için, aşk için salt erdemli, bütün bir şekilde sevmek ve sevilmenin erdemine sahip değildir...

Hz. Meryem, birtakım azize ve ermiş kadınlar ve bu soydan olan evlilik erdemini bütün bir şekilde muhafaza edip koruyabilmiş istisna kadınlar dışında, başka bir erkeği sevmemiş, gönlünden geçirmemiş; veya ihanet, sadakatsizlik olsun, veyahutta başka birşey olsun, küçük ve büyük olarak erdemsizliğin tozlarına ve çöplerine bulaşmayan kadın yoktur...

Genel olarak bir erkeğin sevdiği ve evlendiği kadın, büyük veyahut küçük olan erdemsizliklerden birini mutlaka işlemiştir...III

"...ama biz insanların bu öteki cinsi, zayıf oldukları için yaratılıştan gizliliğe eğilimli, çok daha içten pazarlıklı olan kadınlar, çekidüzen verilmesi zor diye yasa koyucunun bir yana bırakması sonucunda savsanmıştır. İşte bunun savsanması yüzünden sizdeki pek çok şey yüzüstü gidiyor, oysa yasaya bağlansaydı, şimdikinden çok daha iyi olabilirdi. Nitekim, kadınlarla ilgili yasal düzenlemeyi savsamak, göründüğü gibi, toplumun yarısını savsamak değildir, kadın ruhu erdem bakımından erkeklerden ne kadar aşağı ise, o kadar önemlidir, hatta iki kat önemlidir. Öyleyse, bu konuyu yeniden ele almak, düzeltmek ve..." (3)

Mutlak anlamda ve bir bütün şeklinde erdemi hayatında her an muhafaza etmiş ve yaşayabilen insanlar genel olarak yoktur. Aşkın ve üstün insanlar nevinden birtakım insanlar dışında bu böyledir...

Bilindiği gibi, erdemin kendisinden ve bütününden kopma parçalarıyla ve bunların yaşanmasıyla erdemin kendisi yaşanılmış olmaz. Ancak erdemin parçalarının yaşayışıdır sözkonusu olan...
İnsanın kalbindeki nefs hakikati, ve insanın nefsini sürekli olarak dinlemesi, insanın kusurdan hali olmaması; mizaçtaki kötü huylar, dış alemin ve şeylerin insana olan baskısı, insanın erdem için mücadele etmek istememesi; ve doğrunun bilinmeyişi ve aranmayışı insanın genel ve sürekli olarak doğru ( erdemli ) olmasını sağlayamaz...

Genelde insanlar, nefsten ruha, ruhtan nefse olarak birbiri ardınca geçişler yaparlar. Tam ruhta ve tam nefste kalışlar olmaz...IV

"Bugün yağmurlu, iç karartıcı, kederli bir hava var, tıpkı gelecekteki yaşlılığım gibi. Birtakım garip duygular, kötümser düşünceler, kendi kendime açıklayamadığım sorular sabahtan beri kafamı kurcalıyor, ama bunları açıklığa kavuşturacak gücüm yetmediği gibi, böyle bir istek de duymuyordum. Zaten bu işi yapacak adammıyım ki!

Bugün görüşemeyeceğiz. Dün ayrılırken ortalığı sis bürümüş, bulutlar göğü kaplamaya başlamıştı. Ben bugün için için havanın iyi olmayacağını söyledim. Nastenka ise yanıt vermedi; kötü bir kehanette bulunmaktan çekiniyor gibiydi. Dün onun için bulutsuz, aydınlık bir gündü; hiçbir bulut mutluluğuna gölge düşüremezdi.

- Yağmur yağarsa görüşemeyiz, dedi. Gelemem ben.

"Nastenka belki de bugünkü yağmurun farkına varmamıştır, " diye düşündüm. Ama gerçekten gelmedi. Aradan iki gün geçti.Dün üçüncü buluşmamız, üçüncü beyaz gecemizdi...Ulu Tanrım, sevinç ve mutluluk insanı ne kadar güzelleştirir, insan yüreği sevinçten nasıl da coşarmış! Yüreğin bu coşkunluğu; içindekini başkasının yüreğinede dökmek, herşeyin neşeye boğulduğunu, gülüp oynadığını görmek içindi sanki! Sevincin bu derecesine rastlamamıştım doğrusu! Nastenka'nın söylediklerinden bana karşı büyük bir şefkat, büyük bir yakınlık duyduğu anlaşılıyordu. Bana sokuluyor, bir dediğimi iki etmiyor, hoşuma gitmek için ne yapacağını şaşırıyordu. Mutlu olmanın verdiği bir işveliliği vardı. Ben... Ben de bunlara inanıyor, onun bana karşı...

Ama nasıl böyle düşünebilmiştim? Bir insan bütün bunların bir başkası için yapıldığını anlamayacak denli kör olabilir miydi? Bana karşı gösterdiği şefkat, özen ve sevginin...

Evet bana olan sevginin, bir başkasıyla görüşeceği için duyduğu sevinçten, mutluluğu benimle paylaşak isteğinden ileri geldiğini nasıl da anlamamışım?.. Boşu boşuna bekledikten sonra adam gelmeyince Natenka somurttu, ürktü, korkuyla içine kapandı.
Hareketleri, konuşmaları eski işvesini, eski cıvıl cıvıl neşesini yitirdi. Tuhaf değil mi; kendisi için özlediği, benimle de paylaşmak istediği mutluluğa kavuşamayacağı korkusuydu asıl onun bana ilgisini arttıran! Zavallı Nastenka; korkusu, şaşkınlığı o dereceye vardı ki, sonunda benim kendisini sevdiğimi anladı ve o anda da talihsiz aşkımdan dolayı bana acıdı. Her zaman öyle değil midir? Mutsuz olduğumuz zamanlar başkalarının mutsuzluğunu daha bir derinden duyarız. O zamanlar duygular incelip güçleniyor.

Buluşma saatini iple çekerek Nastenka'yı görmeye büyük bir heyecanla koştum. Şu andaki hislerimin böyle olacağı, bu işin umduğum gibi bitmeyeceği aklıma gelir miydi?.."(3)

Kadın, insanı "başka bir dünya"ya atamaz. Çünkü varlık olarak kadın, erkeğin bir benzeridir... Kadın olma keyfiyeti, beden yapısı, mizaç, duygu, düşünce zıtlığı ve farklılığı olsa da...

Elbette kadın "başka biri" de değildir. Erkek gibi kusurlarıyla, çeşitli korkularıyla, nefsiyle, kişiliğinin birtakım kötü adetleri ve yapısıyla; zaafları, ihtirasları ve insani taraflarıyla dolu olan bu yapısıyla "başka bir dünya" değildir...

Fakat erkek, kadını sevdiği için ve kendisinde olmayan, kadın olma keyfiyeti, yapı ve özellikleriyle kadınla "başka bir dünyada" yaşayacağını sanır... Ayrıca erkeğin kadınla "başka bir dünyada" yaşayacağını sanması, hayatın dağdağalarına, musibetlerine, kendi mutsuzluğuna karşı teselli, dayanak ve mutluluk aramasından da ileri gelir...

Bunlarla birlikte, erkek tarafından görülemeyen bu gerçek; aşırı bir romantizmle, gerçek dışılığa kapılmakla, nefsin kadın karşısında güçlenmesiyle; erkeğin hayata ve kendisinin birçok sorunlarına karşı "birşey" beklemesi, "başka bir dünya" düşüncesini devam ettirir...

Yine kıskançlık, firak, erkek ve kadın arasındaki kavuşmaya engel olan herhangi bir neden "başka bir dünya" düşüncesini devam ettireceği gibi, erkekle kadın arasındaki mahremiyetin bitmesi; kusurları, zaafları bildirmeyen ve büyüyü sona erdirmeyen uzaklığın yakınla yer değiştirmesi; gençliğin verdiği heyecanın sönmesiyle, insan tanımama bilgisiyle, hayatın güzel gitmesinin sona ermesiyle; ve monotonluğun, bıkkınlığın, zıtlıkların ve farklılıkların artık öğrenip bilinmesiyle "başka bir dünya" düşünceside sona erer...
......
Hem "başka bir dünya" bu dünyada yaşanılır. Bu dünyada, musibet, hastalık, ölüm, ihanet, firak, sadakatsizlik, anlaşmazlık, mutsuzluk gibi birçok sorunlar ve şeyler vardır... Eşya ve hadiseler her an yerinde durmaz. Bütün insanlar için kaderlerine ve kendi yapıp-ettiklerine, işlediklerine göre olan bu kader sırrınca "birçok şeyler" değişik zaman ve şartlara bağlı olarak onların başlarına gelir...

Neticede bir erkek için kadının dünyası ve sorunları, bu yaşanılan dünya ile birleşerek, hem kendileri için sorunlar ve acılar çıkaracağı gibi, dünyada kendi sorunları ve karmaşık, karanlık diliyle onlara "başka bir dünyanın" burada yaşanılamayacağını söyler...

( Sürecek )

DİPNOTLAR:
1) Necip Fazıl Kısakürek, Aynadaki Yalan, Büyük Doğu Yayınları, s. 57
2) Erasmus, (Çev. Nusret Hızır) , Deliliğe Methiye, Devlet Kitapları, 1941, s.30
3)Platon (Eflatun), (Çev. Candan Şentuna- Saffet Babür),Yasalar, Kabalcı Yay., İstanbul, c.1,
s.192
4)Dostoyevski, (Çev. Mehmet Özgül), Beyaz Geceler, İletişim Yayınları, s. 67, 68, 69
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
KADIN BUDALALIĞINI AŞMAK ÜZERİNE -II-

Levent Özrenk


"Aman Tanrım!.. Bütün bunlar ne iğrenç şeyler!.. İmkânı var mı ki ben... Hayır, delilik bu! Saçma bir şey bu! " diye bağırdı ve kesin olarak ekledi: "Nasıl oluyor da böyle korkunç bir şey düşünebiliyorum? Meğer yüreğim ne iğrenç şeylere müsaitmiş!.. İşin kötüsü: Kirli, çirkin, iğrenç, iğrenç şeyler...Ve ben, bütün bir ay..." (5)

" Ya ben yanılmıyorsam, ya insanoğlu gerçekten aşağılık bir yaratık değilse...Yani, genel olarak bütün insan soyu demek istiyorum..." (6)

" ... Açken başka adamım sanki, yemekten sonra başka. Keyfim yerindeyse, hava da güzelse kötü kişi değilim. Ama bir nasır canımı yakmaya görsün, asık suratlı, aksi, yanına yaklaşılmaz bir adam olurum. Aynı atın yürüyüşü bir rahat gelir bana, bir rahatsız; aynı yolu bir uzun bulurum bir kısa; aynı biçim bir hoşuma gider, bir zıddıma. Bir gün her işe yatkınım, bir başka gün hiçbir şey gelmez elimden. Bugün sevindiğim şeye yarın üzülebilirim. İçimde durmadan değişen, ele avuca sığmaya bir sürü duygu. Kara kara düşünceler, derken bir öfke; ağlamaklı bir haldeyken, birden bire taşkın bir sevinç. Kitapları karıştırırken bakarım, dün içinde türlü güzellikler bulduğum, okudukça coştuğum bir yer bugün bir şey demez olmuş bana...Eviririm, çeviririm, orasını burasını okurum, nafile: O sayfalar boşalmış, yabancılaşmıştır artık benim için..." ( 7 )

" 1. Andolsun güneşe ve aydınlığına,
2. Arkasından geldiği zaman ay'a,
3. Ona parlaklık verdiği zaman gündüze,
4. Onu örtüp kapladığı zaman geceye,
5. Semâya ve onu bina edene,
6. Yere ve onu döşeyene,
7. Her bir nefse onu düzenleyene,
8. Sonra da ona hem kötülüğü hemde takvayı ilham edene ki;
9. Onu ( nefsini ) temizleyen muhakkak felah bulmuştur;
10. Onu kötülüklere gömende ziyan etmiştir. " ( 8 )

" Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. " ( 9 )

"Allah'ı bırakıpta taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka birşey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah' a aittir.

O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. " (10)

" SOKRATES. - Çünkü, ayna, gözün aynasından nasıl daha parlak, daha temiz, daha aydınsa, tanrıda, ruhumuzun en iyi parçasından daha temiz, daha aydındır, değil mi?

ALKIBIADES.- Öyle, Sokrates.

SOKRATES. - Demek ruhun erdemini bilmek için bakarak insanlık şeylerin en güzel aynasını bulmuş olacağız ve böylece kendimizi en iyi olarak görmüş, kendimizin ne olduğunu en iyi olarak
bilmiş olacağız.

ALKIBIADES. - Evet. " (11)

" İnsan, kalbin hakikatinde bitişik ve toplu iki zıt taraf halinde yaratıldı; ruh ve nefs... Her türlü iyiliğin, güzelliğin, doğrunun ve sonsuzluğun temsilcisi olan ruha karşı nefs, herşeyin zıddıyla kaim olma ölçüsüyle antitezdir. "

" Kalb hakikatinin, biri inkara, diğeri de imana açık iki fakültesinden, birinden birinde kutuplaşma...İnsan, kutuplardan birini gerçekleştirmek üzere, Kur'ân hükmünce " sefillerin en sefili " olan âleme indirildi; ruh, " varlığın", nefs ise yokluğun temsilcisi."
(12)

" Biz sebepte de, neticede de, gayede de, hedefte de bütün insan faaliyetlerini toplayıcı mihrak noktası olarak, << kişinin kendi öz nefsiyle savaşı >> nı görüyoruz...” (13)

Kadın için " Mutlak güven " düşüncesi belirsizlik taşır... Kadına karşı mutlak güvenin olması için, kadının insan halinden çıkması, bir melek gibi bütün insani yapı ve özelliklerinin hataya, alçaklıklara, çirkinliklere ve çeşitli kötülüklere karşı "tam", "güvenli", "bütün" olması gerekir...

Fakat insanın, "insan halinden" çıkamayacağı bir gerçektir. Nefs var oldukça, insan hayatı devam ettiği müddetçe, sözkonusu insani yapı ve özelliklerinin de fenalıklarıyla birlikte her türden tehlikeleri devam edecektir...

Nefs bütün alçaklıkların, kötülüklerin ve iğrenç hallerin kaynağıdır. İnsana "Mutlak İyi" olmadığını anlatan güvensizlikler verir. Nefs ruhun antitezi olarak, "kendinde birşey" olduğu için, kendi özellikleriyle insanı sürekli olarak kendine benzetmeye çalışır. O kendi olmak, kendinin halini başka şeylerle sağlamak; ve kendinin tesirini, hakimiyetini kurmak ister...

İslâmlıkta bu bilinen bir gerçek olarak, nefsin en küçük, aşağı, alçak ve iğrenç kötülüklerinden başlayarak, Allah' a isyan etmenin ve kendini ilâhlaştırmanın firavun mahiyetini taşır...
...
Nefs yalnızca anlık yenilir, geri çekilir. İnsan öldükten sonra onu (nefsi) yenip yenemediği anlaşılır... O doğruları kabul etmez. Ona kabul ettirmekte boşunadır. Çünki hiçbir doğru ve ölçü tanımaz Allah düşmanı kâfir bir köpektir. Bazen gizli, bazen de açık doğruların ve Allah’ın düşmanıdır...

Acılarla, hazların baskılarıyla, insanın başına gelen hadiselerle, başka insanların insana kötülükleriyle, varlığıyla; insanın nefsinin kendisine, yani kişide olan özelliğine, bu insanın mizacına, bu özelliğinin ve mizacının ıslah edilemeyen taraflarıyla " nefs " harekete geçer; bir kâfir ve köpek olduğunu belli eder, gösterir... İnsan ya onu ( nefsi ) yener veya yenilir bu sözkonusu şeylerde ve anlarda... Ama ne olursa olsun yense de bu bir anlık yenme olacaktır. Yine savaş devam edecektir. Nefse yenilince insanı bu kalbindeki kutbu kaplar.

Ve " nefs " hüküm sürer.

( Sürecek )


DİPNOTLAR:

5) Dostoyevski, Suç ve Ceza, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, Çev. Muttalip Özkan, c.1, s. 19- 20
6) Dostoyevski, Suç ve Ceza, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, Çev. Muttakip Özkan, c.1, s. 49
7) Montaıgne, Denemeler, Cem Yayınevi, Çev. Sabahattin Eyuboğlu, s. 128
8) Kur' an-ı Kerim , Şems suresi, Buruc Yayınları, Haz. M.Beşir Eryersoy, Ağmet Ağırakça, s. 596, 1-10. âyetler.
9) Kur' an-ı Kerim, Zariyat Suresi, Türkiye Diyanet Vakfi Yayınları, Haz. Heyet, s. 522, 56. âyet.
10) Kur' an-ı Kerim, Yusuf Suresi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Haz. Heyet, s. 239, 40. âyet.
11) Platon, Birinci Alkıbıades, M.E.B Yayınları, Çev. İrfan Şahinbaş, s. 86-87
12) Salih Mirzabeyoğlu, Kültür Davamız, İbda Yayınları, s. 121, 122
13) Salih Mirzabeyoğlu, Bütün Fikrin Gerekliliği, İbda Yayınları, s. 25
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
nefs özü itibarıyla kötü değildir. nefs kendini beden sanma halinden kurtuluncaya kadar hep kötülüğü emreder. çünkü bedenin isteklerini kendi isteği zanneder ve tatmin olma adına sürekli onları karşılamak ister. ama eğerki nefs o beden olmadığını anlar ve ben neyim sorusuyla bedeninin isteklerine karşı çıkar ve belli bir bilinç düzeyine ulaşırsa artık kötülüğü değil iyiliği emreder.

bence nefs kötü değildir nefsin kendini yaratılmışlardan ayrı bir benlik olduğunu sanması kötüdür. yoksa nefs kendisinin o tek olan nefs olduğunu idrak ettiğinde orda hak zuhur eder.

yukarda kafir diye nitelenen nefs mertebesi emmare nefsdir. yani hiçbir kural kaide tanımadan sadece isteklerini (daha doğrusu içinde bulunduğu bedenn isteklerini) tatmin etmek isteyen nefs mertebesi.
 

Asya

New member
Katılım
27 Eyl 2006
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Konum
Ýstanbul
suç ve ceza adlı kitabın bu konuyla ne alakası var onu hiç anlamadım.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
"hikmet müminin yitik malıdır" ölçüsü gereğince Dostayevski'den de Tarkovski'den de,Pascal dan da özlü sözleri ve ifadeleri kullanabiliriz.

Dostoyevski suç ve ceza ismli eserinde ilgili alıntıda da görüleceği üzere "meğer yüreğim ne iğrenç şeylere müsaitmiş" diyerek nefs'i keşfetmiş ve dile getirmiş...
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Ekreme kardeşten alıntı
.Çünkü insan özünde kendi "iyiliğini" istemek üzere yaratılmıştır. Ve sürekli olarak kendi "iyiliğini" ister...

Yazıyı bu sözlerden sonra biraz daha okuduktan sonra bıraktım. Zira daha temeli çürük.
İnsan kendi iyiliğini ister,demek materyalist bir felsefenin tezahürüdür. Kominizmin ve kapitalizmin bir zehiridir.

İnsan kendini kötülükten nehy etmek ve kendi kötülüğünden insanları korumakla mükelleftir. Bunu sonucuda çıkartılacak iyiliktir ve Alllah'tan gelmektedir.
İnsanların kendi iyiliğini gözetmesi ise imanın ya zayıflığına yada imansızlığa alamettir. Çünkü, kendi iyiliğini düşünene insan hodbindir, bedbindir, hodendiştir, hodgamdır. Kısaca köledir.
Oysa kendinden kötülük çıkmasını ve kendine ve başkasına zarar gelmesini istemeyen insan hakperesttir, hakendiştir,hudabindir .Kısaca hürdür ,hür...

güzel bir tesbit.
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Ekreme kardeşten alıntı
.Çünkü insan özünde kendi "iyiliğini" istemek üzere yaratılmıştır. Ve sürekli olarak kendi "iyiliğini" ister...

Yazıyı bu sözlerden sonra biraz daha okuduktan sonra bıraktım. Zira daha temeli çürük.
İnsan kendi iyiliğini ister,demek materyalist bir felsefenin tezahürüdür. Kominizmin ve kapitalizmin bir zehiridir.

İnsan kendini kötülükten nehy etmek ve kendi kötülüğünden insanları korumakla mükelleftir. Bunu sonucuda çıkartılacak iyiliktir ve Alllah'tan gelmektedir.
İnsanların kendi iyiliğini gözetmesi ise imanın ya zayıflığına yada imansızlığa alamettir. Çünkü, kendi iyiliğini düşünene insan hodbindir, bedbindir, hodendiştir, hodgamdır. Kısaca köledir.
Oysa kendinden kötülük çıkmasını ve kendine ve başkasına zarar gelmesini istemeyen insan hakperesttir, hakendiştir,hudabindir .Kısaca hürdür ,hür...

kendi iyiliğini istemekte bir nevi kötülükten kendini alıkoymak değilmidir..zira tercih ediceği şey kişi için iyidir yada kötüdür hak üzere olursa kendi iyiliği için değilmidir ..yada küfr üzere, şirk üzere, günah üzere olursa yine kendi kötülüğü için değilmidir ?selam ve dua ile..
 
Z

zeynep_hearty

Guest
Hz. Meryem, birtakım azize ve ermiş kadınlar ve bu soydan olan evlilik erdemini bütün bir şekilde muhafaza edip koruyabilmiş istisna kadınlar dışında, başka bir erkeği sevmemiş, gönlünden geçirmemiş; veya ihanet, sadakatsizlik olsun, veyahutta başka birşey olsun, küçük ve büyük olarak erdemsizliğin tozlarına ve çöplerine bulaşmayan kadın yoktur...

Genel olarak bir erkeğin sevdiği ve evlendiği kadın, büyük veyahut küçük olan erdemsizliklerden birini mutlaka işlemiştir...III

bu kısımda ifade edilen cümleler gerçekten çok ağır ..
 

Abd

New member
Katılım
28 Tem 2006
Mesajlar
225
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Hz. Meryem, birtakım azize ve ermiş kadınlar ve bu soydan olan evlilik erdemini bütün bir şekilde muhafaza edip koruyabilmiş istisna kadınlar dışında, başka bir erkeği sevmemiş, gönlünden geçirmemiş; veya ihanet, sadakatsizlik olsun, veyahutta başka birşey olsun, küçük ve büyük olarak erdemsizliğin tozlarına ve çöplerine bulaşmayan kadın yoktur...

Genel olarak bir erkeğin sevdiği ve evlendiği kadın, büyük veyahut küçük olan erdemsizliklerden birini mutlaka işlemiştir...III

bu kısımda ifade edilen cümleler gerçekten çok ağır ..

saçma bir anlayış bu. günah sanki hiç bağışlanmayan bir şey. islamın özüne aykırı ifadeler bunlar.
 

ekreme

New member
Katılım
28 Kas 2006
Mesajlar
297
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Yaş
51
Duha, Abd, ZeynepHearty ve Asya kardeşler...Birşeyi unutuyorsunuz!..Bu yazıyı ben yazmadım.Ama çoğu tesbiti bana mantıklı geliyor.İki; alıntı yaptığınız yerlerdeki dipnotlara bakarsanız eflatun gibi dostoyevski gibi camia dışı filozof/yazarlar...Onlar buraya kadar gelebilmişler tesbitlerinde ; gene de onları kutlamak lazım...
 
Üst Alt