alptraum
New member
- Katılım
- 1 Ocak 2005
- Mesajlar
- 2,908
- Tepkime puanı
- 166
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- Aþk`dan
- Web sitesi
- www.muhakeme.net
Kader konusunda şu soruya sıkça muhatap olunur:“Dünyanın ıssız bir köşesinde yaşayan bir insanın İslâm dinini bilmesi mümkün değildir. Bu adam, âhirette nasıl sorumlu tutulabilir?”
Aslında, bu sanıldığı gibi, yeni bir mesele değil. Asırlar önce tartışılmış, halledilmiş, rafa kaldırılmış. Şu kadar var ki, “dünyanın öte ucu” denmemiş de, “ıssız bir dağda, toplum hayatından habersiz yaşayan bir adam” denmiş... Yahut buna benzer bir başka tip üzerinde konuşulmuş.
Kur’ân-ı Kerîm’de bir âyet-i kerîme var. Meâli şöyle:
“Allah, hiçbir nefse gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmez.”
(Bakara Sûresi, 286)Yani, Allah hiçbir nefse yerine getirilmesine güç yetirilmeyen bir teklifte bulunmaz.
Nefis çok genel bir kavramdır. Yani, her şeye taşıyabileceği kadarını yükler.
Her gövdenin üzerine, götürebileceği kadar bir baş yerleştirir. Atom çekirdeğine gezegenleri bağlamaz. Güneşe de taşıyamayacağı büyüklükkte gezegenler takmaz.
Âlimlerimiz, bu âyet-i kerimeyi çeşitli yönlerden tefsir etmişler.
Fıkıh âlimleri, bu âyeti fıkıh yönünden ele almışlar ve “Allah hiçbir insana güç yetiremeyeceği ibadetleri teklif etmez ve onu önüne sakınması mümkün olmayan yasakları koymaz“ demişlerdir. Kelâm âlimleri ise söz konusu ayeti itikat yönünden incelemişler, âyette geçen “güç yetme” meselesini akıl yönüyle ele almış ve şu mânâda birleşmişlerdir:
“Dünyanın ıssız bir köşesinde yaşayan ve cemiyet hayatından uzak bir insan, mücerret aklıyla, hangi hakikatleri bilmeye güç yetirebilirse, sadece onlardan sorumludur.”
Mücerret akıl denilince, “bir peygambere muhatap olmamış, kendisine İlâhî emirler ulaşmamış, rehbersiz kalmış” bir aklı anlıyoruz.
İşte, kendi gücüyle gerçeği bulma durumunda olan böyle bir aklın ulaşabileceği saha konusunda, değişik görüşler ileri sürülmüştür:
İtikat imamlarından, İmam Mâturudî Hazretleri, “insanın, kendi aklını kullanarak bir yaratıcısının olduğunu bilmeye güç yetirebileceği” görüşündedir. Ve böyle bir insanın Allah’a inanmaktan sorumlu tutulacağını, diğer iman rükünlerinden ve ibadetlerden ise sorumlu olmayacağını ifade eder.
Bir diğer itikat imamı olan İmam Eş’arî Hazretleri ise, böyle bir insanın, peygamber olmaksızın, Allah’ı bilmesinin de mümkün olamayacağı fikrini savunur ve bu adamın bir taşa bile tapsa “necat ehli” yani kurtuluşa erenlerden olacağını söyler.
Görüldüğü gibi, her iki imamın da ittifak ettikleri esas nokta şudur:
Kişi, içinde bulunduğu şartlarda, neyi bilmeye güç yetirebiliyorsa ondan sorumludur!..
Şüphesiz, hakikati en iyi bilen Allah’tır.
Aslında, bu sanıldığı gibi, yeni bir mesele değil. Asırlar önce tartışılmış, halledilmiş, rafa kaldırılmış. Şu kadar var ki, “dünyanın öte ucu” denmemiş de, “ıssız bir dağda, toplum hayatından habersiz yaşayan bir adam” denmiş... Yahut buna benzer bir başka tip üzerinde konuşulmuş.
Kur’ân-ı Kerîm’de bir âyet-i kerîme var. Meâli şöyle:
“Allah, hiçbir nefse gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmez.”
(Bakara Sûresi, 286)Yani, Allah hiçbir nefse yerine getirilmesine güç yetirilmeyen bir teklifte bulunmaz.
Nefis çok genel bir kavramdır. Yani, her şeye taşıyabileceği kadarını yükler.
Her gövdenin üzerine, götürebileceği kadar bir baş yerleştirir. Atom çekirdeğine gezegenleri bağlamaz. Güneşe de taşıyamayacağı büyüklükkte gezegenler takmaz.
Âlimlerimiz, bu âyet-i kerimeyi çeşitli yönlerden tefsir etmişler.
Fıkıh âlimleri, bu âyeti fıkıh yönünden ele almışlar ve “Allah hiçbir insana güç yetiremeyeceği ibadetleri teklif etmez ve onu önüne sakınması mümkün olmayan yasakları koymaz“ demişlerdir. Kelâm âlimleri ise söz konusu ayeti itikat yönünden incelemişler, âyette geçen “güç yetme” meselesini akıl yönüyle ele almış ve şu mânâda birleşmişlerdir:
“Dünyanın ıssız bir köşesinde yaşayan ve cemiyet hayatından uzak bir insan, mücerret aklıyla, hangi hakikatleri bilmeye güç yetirebilirse, sadece onlardan sorumludur.”
Mücerret akıl denilince, “bir peygambere muhatap olmamış, kendisine İlâhî emirler ulaşmamış, rehbersiz kalmış” bir aklı anlıyoruz.
İşte, kendi gücüyle gerçeği bulma durumunda olan böyle bir aklın ulaşabileceği saha konusunda, değişik görüşler ileri sürülmüştür:
İtikat imamlarından, İmam Mâturudî Hazretleri, “insanın, kendi aklını kullanarak bir yaratıcısının olduğunu bilmeye güç yetirebileceği” görüşündedir. Ve böyle bir insanın Allah’a inanmaktan sorumlu tutulacağını, diğer iman rükünlerinden ve ibadetlerden ise sorumlu olmayacağını ifade eder.
Bir diğer itikat imamı olan İmam Eş’arî Hazretleri ise, böyle bir insanın, peygamber olmaksızın, Allah’ı bilmesinin de mümkün olamayacağı fikrini savunur ve bu adamın bir taşa bile tapsa “necat ehli” yani kurtuluşa erenlerden olacağını söyler.
Görüldüğü gibi, her iki imamın da ittifak ettikleri esas nokta şudur:
Kişi, içinde bulunduğu şartlarda, neyi bilmeye güç yetirebiliyorsa ondan sorumludur!..
Şüphesiz, hakikati en iyi bilen Allah’tır.