İslâm Dünyasında Türk Olmak

azizdolu

New member
------İslâm Dünyasında Türk Olmak------Tarihin en önemli dönüm noktalarından birisi hiç şüphesiz Talas Mey-dan Savaşında Türkler ile Arapların bir terkip (koalisyon) oluşturarak Çinli-leri yenmeleridir. Bu savaşla Çin’in yükselmesi nerede ise bin iki yüz elli yıl gecikmekle kalmamış; Türklerin dolayısı ile de İslam’ın, “eski dünya” ola-rak da bilinen üç kıtada bin yüz yıl hâkimiyetini sürdürmesinin yolunu aç-mıştır. Bu arada İslam’ın, Türklere ne verdiği ve Türklerin, İslam’a neler kazandırdığı ise önemli bir husustur. Gelin şimdi bu konuyu biraz açmaya çalışalım.------“Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır.” düsturundan ilham alan Türkler, Nizam-ı Âlem, İla’yı Kelimetullah” olarak da adlandırılan “Cihan Hâkimiyeti” ülküsüne (idea) hukuki bir dayanak oluşturarak, bir başka de-yişle resmilik kazandırarak, dünyanın bilinen her yerine hizmet veren bir hukuk bürosu gibi çalışmışlardır. Haliyle takva kapılarını bir bir aralayarak, yüksek mevkilere erişmişlerdir. Zira Allah’ın, kullarına merhameti; bir an-ne güvercinin yavrularına gösterdiği merhametten bile kat be kat fazladır. Ve milletimiz bu merhamete nail olmuştur.------Türkler, İslam kültür ve medeniyetine öyle büyük katkılar yapmışlar-dır ki bunlar saymakla bitmez. Misal İslam ülkelerine gerçek anlamda dev-let yapısını kazandıranlar da Türkler olmuştur. Hatta bir Arap-İslam Devleti olan Abbasi Devleti bile Türk’ün emeği, alın teridir. İslâm’ın özünden uzak-laştırılmasını, Emevî ırkçılığını Türkler önlemiş; Horasan’dan dalga dalga gelen Türkmenler, İslâm’a yeni bir atılım, yeni bir ruh, yeni bir güç kazan-dırmışlardır. Buna Yesevileri, Mevlanaları, Birunileri, İbn-i Sinaları, Kılıças-lanları, Fatihleri… yahut kısaca İmam Ebu Hanife ve İmam Maturidi’yi ek-lersek Türk’ün, İslâm kültür ve medeniyeti içerisinde hiçbir zaman “dış ka-pının mandalı” olmadığı, üstüne üstlük tahtının da salonun baş köşesinde durduğu anlaşılacaktır. ------Özcan Yeniçeri Bey’in de dediği gibi, birkaç bomba patlasa da şu İs-lâm ülkelerini yağmalasam diye her gün terör duasına çıkan bir Amerika ve destekçisi diğer Batılı ülkelere ne demeli? Şimdi bir düşünün bakalım. Türk’ün birliği, iriliği, diriliği duruyor olsaydı; ne idüğü belirsiz sıpalar Ba-bil’in (Bağdat) asma bahçelerini talan edebilecekler miydi? Kimileriniz “E-şek hoşaftan ne anlar.” diyorsunuzdur. Doğrudur, maneviyat fakiri Batılılar İslam’dan bir şey anlamazlar. Zira anlasalardı Müslüman olurlardı. Ama El-malılı Hamdi Yazır Bey’in de buyurduğu gibi, elbet İslam’ı anlayacakları günler de gelecektir. Biz ya sabır deyip, kendimizi bilelim. Çünkü kestiği kurbanın bile gözlerini bağlayan bir millet terörist olmaz. Olmadığı gibi, te-rörizme alet de olmaz. ------Avrupa ve Amerika’dan müteşekkil Batı dünyası, Türklerin, Macar o-valarında cirit atıp; Bavyera köylerinde atlarının terini kurulamasını içine sindirebilmiş midir? Türk atlılarına geçit oldu diye, daha dün Mostar köprü-süne kin kusan bu insanlar değil miydi? Peki, ne hakla İslam ülkelerinde o-lup bitenleri sineye çekmemizi istiyorlar? Üstelik daha dün Kıbrıs savaşın-da, bize yardım için koşup gelenler bir Pakistan, bir Libya değil miydi? Ya cephede yetip arttığı gibi, banka bile kurduğumuz Türkistan yardımlarına ne diyeceksiniz? “Çırpınırdın Karadeniz” şiirinin ünlü ozanı, Azerbaycan mil li şairi Ahmet Cevat’ın “vefalı Türk” diye seslendiği biziz cancağızlar. O Ah-met Cevat ki, Türkiye ‘ye olan sevgisini dizelere döktüğü için Komünist Ruslar tarafından kurşuna dizilerek şehit edilen bir alperendi. Kısacası ve-fasızlık bize yakışmaz. Yakışmamalı… İslam dünyasında, birilerinin, sırtına bindiği bir at değil; oyunu yönlendiren şah ol malıyız. Sözün özü Türk ol-malıyız.------Şimdi içinizden birileri çıkıp, “Ne yani, Amerika’ya savaş mı açalım?” diyebilir. Haklıdır da. Malazgirt’i, Mohaç’ı, Akka’yı, Çanakkale’yi okumamış-tır. Okumuşsa bile, taşıdığı kan, içtiği Amerikan kolaları yüzünden “asil kan” olma vasfını yitirmiştir. Tersten okununca “La Mekke, La Muhammed” (Mekke ve Muhammed yok olsun.) yazdığına dair rivayetler sağır sultanın bile dilinde olan kola, sadece mideyi bozacak değil ya? Yıllık kârını İsrail’e hibe etmekle kalmıyor; meret, dimağları da bozuyor demek ki. Neyse can-cağızlar, İslam’ın, Üstat Cemil Meriç Bey’in söylemiyle “hadım edilmiş İs-lam” olmadığı bir devirde, Ebu Hanife ile talebeleri dar bir sokakta gidiyor-larmış. Bir den azgın bir boğa sokağın öbür ucunda belirmesin mi! Talebe-lerin beti benzi atmış haliyle. Mezhep önderimiz Numan Hazretleri (Ebu Hanife’nin asıl adı Numan’dır.) öğrencilerine sırtlarını duvara dayayıp kımıl-damadan durmalarını sıkı sıkıya tembih ederek kendisi öne geçmiş. Son-rasında, boğanın hışımla gelip; tam Numan Hazretlerine boynuz darbesini indireceği sırada, Hz. Numan’ın kıvrak bir vücut hareketi ile yana çekiliver-mesi ve boğanın geçip gitmesi bir olmuş. Şimdi bu olayı niye anlattım? Ta-lebeler arasındaki bazı sığ dimağlılar, kalp gözünün açık olduğunu bildikleri hocalarına hitaben, boş yere kendisini tehlikeye attığını, bir keramet gös-terip, bu tehlikeyi savuşturabileceğini dile getirmişler. Bunun üzerine Ebu Hanife Hazretleri hafiften gülümseyerek, şöyle buyurmuş:”Onun boynuzla-rı var, benim ise aklım.” Evet, canlar! Her şeyi Allah’tan, bekleyip; her so-runu Hz. Mehdi’ye bırakmak olacak iş midir? Tedbirin, tevekkülden önce geldiğini bilip dururken hem de… Sözün özü, Türkiye her zorluğun üstesin-den gelebilir. Yeter ki aklımızı kullanmayı bilelim. Serik–27.01.2008 Aziz Dolu AtabeyTES İlçe Yönetimi azizdolu.blogcu.com
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks