Burda beş-on tane daha var, bu imanı bize izah eden hadis-i şerifler. Bir tanesini daha okuyayım:
RE 193/1 (El-îmânü uryânün ve zînetühül-hayâ', ve libâsühüt-takvâ, ve mâlühül-fıkh.)
Bu hadis-i şerifte de Cenâb-ı Peygamber imanı şöyle ta'rif ediyor:
(El-îmânü uryânün) "İman haddi zâtında, anadan doğan bir yavru gibi çıplaktır. (Ve zînetühül-hayâ') Tabii buna bir zinet lâzım; o nedir? Hayâdır. Yâni hayâsız iman, çıplak insana benzer. Çıplak insandan nasıl ürkülür, kaçılırsa; hayâsız insandan da böyle kaçılır demek yerine geliyor.
Başta hayâyı zikretti. Hayâ şu ki, (A'zamü ahlâkıl-enbiyâ') "Bütün enbiyâların en büyük huyları, ahlâkları hayâ ile temeyyüz eder. (Lienne bil-hayâi yecidü halâvetel-îmân) İmanın tadı ancak bu hayâ ile bulunur." diyor.
Hayâ olunca imanda kemâl olur; kemâl olunca imanın tadı bulunur. Hayâ olmayan insanda, imanın tadını bulmağa imkân yoktur; hastanın yemeğin tadını bulamadığı gibi...
İnsan imanın tadını bulunca, Allah-u Teàlâ'nın rızasını da bulur. İmanın tadı ile Allah-u Teàlâ'nın rızası bulunur.
Şimdi bu arkaya doğru gidiyor: (Ve libâsühüt-takvâ) "İmanın esvabı takvâ, (ve mâlühül-fıkh.) malı da fıkıhtır." Bir insana mal lâzım, bir insana esvap da lâzım! Takvâ, Allah'tan korkma imanın esvabı oluyor. Takvâsı yoksa, esvabsız insana benzetiyor. Esvabsız insan, çıplak insan demektir; kışın da üşür, sıcağa da dayanamaz, soğuğa da dayanamaz. Esvab onu korur. İman takvâdan àrî olursa, korunmaktan àrî olan çıplak insana benzer.
(Ve mâlühül-fıkh.) "Malı da fıkıhtır." İnsanın hayatında mala ihtiyacı vardır. Malı olmayan insan, hayatında dâimâ müşkülâtlar içerisindedir. Binâen aleyh, imanın da malı fıkıhtır; yâni akàid-i İslâmiyyeyi bilmesidir. Akàid-i İslâmiyyesini bilmeyince, imanı malsız, mülksüz bir adama benzer.
Şimdi alt tarafına geçmeyeceğim de, bu imandaki sevgiyi ve hayâyı belirten büyüklerin sözlerinden şuraya biraz almıştım da, onları size okuyuvereceğim.
Ma'lûm ya, gerek imandaki halâvet, lezzet; gerekse Allah-u Teàlâ'yı sevme, onun zikrine bağlıdır. Allah-u Teàlâ'nın zikrini yapamayan insanda muhabbet-i ilâhî uyanmaz. Muhabbet-i ilâhiyyeyi uyandıracak bir sebep var tabii... O sebep de zikrullahtır.
Zikrullah dolayısıyla muhabbet uyanır; muhabbet dolayısıyla iman kemâl bulur. İmanın kemâliyle insanlar dünyada da saadette, ahirette de saadette olur; dünyada da cennette, ahirette de cennette olurlar.
Mehmet Zahid Kotku Rahmetullàhi Aleyh Hz.
RE 193/1 (El-îmânü uryânün ve zînetühül-hayâ', ve libâsühüt-takvâ, ve mâlühül-fıkh.)
Bu hadis-i şerifte de Cenâb-ı Peygamber imanı şöyle ta'rif ediyor:
(El-îmânü uryânün) "İman haddi zâtında, anadan doğan bir yavru gibi çıplaktır. (Ve zînetühül-hayâ') Tabii buna bir zinet lâzım; o nedir? Hayâdır. Yâni hayâsız iman, çıplak insana benzer. Çıplak insandan nasıl ürkülür, kaçılırsa; hayâsız insandan da böyle kaçılır demek yerine geliyor.
Başta hayâyı zikretti. Hayâ şu ki, (A'zamü ahlâkıl-enbiyâ') "Bütün enbiyâların en büyük huyları, ahlâkları hayâ ile temeyyüz eder. (Lienne bil-hayâi yecidü halâvetel-îmân) İmanın tadı ancak bu hayâ ile bulunur." diyor.
Hayâ olunca imanda kemâl olur; kemâl olunca imanın tadı bulunur. Hayâ olmayan insanda, imanın tadını bulmağa imkân yoktur; hastanın yemeğin tadını bulamadığı gibi...
İnsan imanın tadını bulunca, Allah-u Teàlâ'nın rızasını da bulur. İmanın tadı ile Allah-u Teàlâ'nın rızası bulunur.
Şimdi bu arkaya doğru gidiyor: (Ve libâsühüt-takvâ) "İmanın esvabı takvâ, (ve mâlühül-fıkh.) malı da fıkıhtır." Bir insana mal lâzım, bir insana esvap da lâzım! Takvâ, Allah'tan korkma imanın esvabı oluyor. Takvâsı yoksa, esvabsız insana benzetiyor. Esvabsız insan, çıplak insan demektir; kışın da üşür, sıcağa da dayanamaz, soğuğa da dayanamaz. Esvab onu korur. İman takvâdan àrî olursa, korunmaktan àrî olan çıplak insana benzer.
(Ve mâlühül-fıkh.) "Malı da fıkıhtır." İnsanın hayatında mala ihtiyacı vardır. Malı olmayan insan, hayatında dâimâ müşkülâtlar içerisindedir. Binâen aleyh, imanın da malı fıkıhtır; yâni akàid-i İslâmiyyeyi bilmesidir. Akàid-i İslâmiyyesini bilmeyince, imanı malsız, mülksüz bir adama benzer.
Şimdi alt tarafına geçmeyeceğim de, bu imandaki sevgiyi ve hayâyı belirten büyüklerin sözlerinden şuraya biraz almıştım da, onları size okuyuvereceğim.
Ma'lûm ya, gerek imandaki halâvet, lezzet; gerekse Allah-u Teàlâ'yı sevme, onun zikrine bağlıdır. Allah-u Teàlâ'nın zikrini yapamayan insanda muhabbet-i ilâhî uyanmaz. Muhabbet-i ilâhiyyeyi uyandıracak bir sebep var tabii... O sebep de zikrullahtır.
Zikrullah dolayısıyla muhabbet uyanır; muhabbet dolayısıyla iman kemâl bulur. İmanın kemâliyle insanlar dünyada da saadette, ahirette de saadette olur; dünyada da cennette, ahirette de cennette olurlar.
Mehmet Zahid Kotku Rahmetullàhi Aleyh Hz.