Konferanslarım esnasında gittiğim şehirdeki dostlarım, şehri gezdirirken gezilecek yerleri söylerler ve nereleri tercih ettiğimi sorarlar.
Ben de onlara “Ölüleri değil dirileri ziyaret edelim. Geçmişiniz için bir Fatiha gönderelim Allah’tan hepimiz için af dileyelim ama yaşayan ilim adamı, sanatçı, şehrin imarına katkıda bulunan insanları ziyaret eldim” diyorum.
Bugün Papa, Ayasofya’yı ve Sultanahmet Camii’ni ziyaret edecek.
Yanında bulunan rehberler bu mekanlar hakkında bilgi verecekler.
Rehberlerin dikkat etmesini istiyorum. Camiyle beraber İmamı da tarif etmelerini istiyorum.
Bir gün Sultanahmet Camii’nden çıkarken turist rehberinin iki elinin şehadet parmaklarını birbirine sürterek İmam kelimesini söylerken işittim.
Rehbere sordum “O el işaret ile neyi anlatıyordun?” dedim.
Beni tanıyan rehber “Hocam, İmamı tarif ederken papazla aynı olduğunu söyledim” dedi.
Rehberler doğru dürüst iş yapsınlar.
İmamla Papaz aynı değildir.
İmam, bu camide Allah’ın var olduğunu, bir olduğunu, doğmadığını, doğurmadığını, benzerinin olmadığını, yaratan, yaşatan ve yönetenin O olduğunu anlatır.
İmam, Hazreti İsa aleyhisselam da dahil bütün peygamberlerin Allah’ın elçisi olduğunu, hiç birini oğul edinmediğini, yaratılan her şeyin Allah’a ait olması nedeniyle ayrıca birini oğul edinmeye ihtiyacı olmadığını anlatır.
İmam, hiçbir peygamberin, hiçbir insanı affetme yetkisi olmadığını, peygamberlerin de Allah’tan kendileri ve ümmetleri için af dileğinde bulunduklarını, Peygamber Efendimizin de kızı Fatıma için “Fatıma, malımdan dilediğini iste ama Allah katında ben sana faydalı olamam” (Buhari, vesaya, bab 11, hadis 2602, Menakıb, bab 13, hadis 3336) dediğini ve herkesin Allah yanında eşit haklara sahip olduğunu anlatır.
İmam, Hazreti Meryem için “O, Hazreti İsa sallahü aleyhi ve sellemin annesidir. Tanrı İsa diye inandığınızın anası değildir, İsa aleyhisselamın annesidir. Allah katında insanların avukatı değildir diye anlatır.
İmam, Müslümanların Camisini anlatırken de Caminin, Muhammed’in mistik bedeninden oluşmadığını, göksel armağanlarla doludur sözünün yanlış olduğunu, Sevgili Peygamberimizin “Yeryüzü bana mescid kılındı” (Buhari, Sahih, Teyemmüm 1) dediğini, ancak camide kılınan namazın, yalnız kılınandan 27 kat daha fazla sevap olduğunu, birlik beraberlik sağladığını anlatır.
İmam, camilerde ve cami dışındaki imamlar, Episkoposlar gibi olmadıklarını, Episkoposları dinleyen Mesihi dinlemiş gibidir. Episkoposları dinlemeyen, Mesihi dinlememiş gibidir. Halbuki İmam, doğrudan ayet ve hadisleri okursa söylediklerinin doğru olduğunu, yoruma girince doğru olma ve yanılma ihtimalinin olduğunu, cemaatin her ferdinin kendisi gibi eşit sorumluluk taşıdığını anlatır.
İmam, Kur’an ve sünnetin dışında herkesin yanılabileceğini, Diyanet İşleri Başkanının da yanılabileceğini, Papa gibi yanılmaz olmadığını anlatır. Papa seçilmeden bir saat önce yanılabildiğine inanılan insanın bir saat sonra papa seçilince yanılmazlığına inanmanın doğru olmadığını anlatır.
İmam, cemaatle beraber namazını kıldıktan sonra ellerini açar hem kendisi hem bütün dünyadaki Müslümanların affı için Allah’a yalvardığını, hiçbir insanın günahını affetme yetkisine sahip olmadığını, “Seni vaftiz edip bağışlıyorum” demeye selahiyetinin bulunmadığını, Allah’ın böyle bir yetkiyi Sevgili Peygamberimize bile vermediğini, hiçbir insanın da Allah kadar merhametli ve affedici olamayacağını anlatır.
İmam, dünyanın neresinde olursa olsun, hangi ırk, din veya bölgede doğarsa doğsun, her çocuğun günahsız olarak doğduğunu, günahsız çocuğun vaftiz yapılması için kiliseye, havraya, camiye para verip vaftiz yapılmasına gerek olmadığını anlatır.
İmam, İslâm’a girmek için herhangi bir imamın, caminin onayını almaya ihtiyaç olmadığını, “Kelime-i Şahadet” getiren ve ona inanan herkesin Müslüman sayılacağını, dinden çıkmak için de caminin veya imamın onayına ihtiyaç olmadığını anlatır ve herkesin özgür olduğunu söyler.
Yani İmamla Papa arasındaki fark, akla kara arasındaki fark gibidir. Doğuyla batı arasındaki fark gibidir.
Mahmut TOPTAŞ (Alıntıdır)