İLM-İ AHLÂK
MUSTAFA SEÇKİNER
“Tıp ilmi, nücum ilmi, ahlâkı güzelleştirmek ilmi, bunların en şerefli ilimleri arasında sayılır. Amma, bunların her biri geçmişte gelen peygamberlerin kitaplarından aşırılmıştır.” İmam RabbaniMUSTAFA SEÇKİNER
İlm-i Ahlâk; ahlâk ilmi, ahlâkı güzelleştirme ilmi. Kökü vahiy olan güzel ahlâkı; peygamberler ve “azim” bir sıfatla da Allah’ın Resulü tarafından söz, davranış ve sükut edasıyla ortaya koyduğu şekilde -iyi, doğru ve güzel- almanın, değişen zaman ve zeminde zerresinden feda etmeden “kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz” ölçüsüne riayet ederek yerli yerince ifade etmenin ilmi.
Davranışlara Allah’ın Resulünün muradını ölçü yapmanın ilmi.
Dünyanın en adi insanına eğer geriye dönüş olsaydı nasıl bir hayat yaşamak isterdin diye sorduğunuzda –eğer içinde insanlıktan bir zerre kalmışsa- size güzel bir tablo çizecektir. Bu insan olmanın gereği olan ahlâkın “zorunlu” oluşundandır. Bu zorunlu oluşu fark eden fakat peygamberlerin getirdiğine iman etmeyen düşünürler, bu ahlâki zorunluluğu sistemleştirmek için çok çile çekmişler, akıllarını kopacak kadar germişler ve fakat peygamberlerin ortaya koyduklarının haricinde bir ahlâk meydana getirememişler, Onların söz, davranış ve edalarından çaldıkları “ahlâki değeri” usta hırsız rolüyle çok ince maharetle değiştirmişler, sanki kendilerinin düşünce buluşu gibi insanlığa sunmuşlar. İnsanlık için kolaylık ve müjde olması gereken bu ahlâki değerler, kaynağına –vahyin bütününe- uygun kullanılmadığından, yanlış ellerde kötülüğe kullanılan bir vasıta olarak kullanılmıştır.
Batılı “yarar” ilkesine, “mümkün olan en fazla sayıda insan için iyi” gözüyle bakınca cinayetin bin türlüsü bu ahlâki değer kalkan yapılarak işlenmiş ve tabiri caizse insanlığa “insanlık için” zülüm etmişler. Bunların başında A.B.D gelir ki, yarar ilkesine Hiroşima’nın bombalanması gibi durumlarda başvurmuş ve yüz binlerce insanı ve mahlukatı katletmesinin Japon halkının yararına olduğunu, eğer nükleer silah kullanıp savaşı bitirmeseydi savaşın devam edeceğini ve bu devam eden savaş neticesinde daha çok insan öleceğini, az sayıda insanı öldürerek milyonların ölümüne engel olduğunu ileri sürmüştür. Aynı felsefe ile şimdide Iraklıları Saddam’ın zulmünden kurtarıyor!
Avustralya Tıp Ethikinin sonuçları karmaşık olan olaylarda, bir davranışın ahlâka uygunluğunu ölçen “çifte etki doktrini” ile onların muhalifi olan “mümkün olan en fazla sayıda insan için iyi” diyenlerin şu iki vakaya bakışlarını görelim;
Birinci vaka: Doğum yapmakta olan bir kadın, eğer fetüsün başı ezilmezse doğum sırasında ölecektir. Doktor fetüsün başını ezer ve kadını kurtarır.
İkinci vaka: Bir kadın rahim kanseridir ve rahmi alınmazsa ölecektir. Kadın dokuz aylık hamiledir. Doktor rahmi alır ve kadını kurtarır.
Çifte etki doktrinini savunanlara göre birinci vakada doktor haksızdır çünkü onun niyeti direkt olarak fetüsün başını ezmektir. İkinci vakada ise doktor haklıdır çünkü onun niyeti, annenin rahmini almaktır, amacı fetüsü öldürmek değildir. “Mümkün olan en fazla sayıda insan için iyiyi” savunanlar ise Birinci vakada doktor kesinlikle haklıdır çünkü o anneyi kurtarmakla kalmayıp daha onlarca çocuk doğurma imkanını vermiştir. İkinci vakada doktor hatalıdır çünkü o annenin rahmini alarak üretime engel olmuştur.
Montaigne, “Filozofların en akıllıları derler ki: Akla uygun hiçbir şey yoktur ki tam tersi de uygun olmasın.”
Montaigne, “Filozoflar arasındaki çatışmaların hiçbiri, insanlığa en yüce iyinin, ne olduğu problemi üstündeki kadar sert ve çetin olmamıştır. Varro’nun hesabına göre bu kavgadan 288 mezhep türemiştir. Kimine göre bizim için iyi olan erdem, kimine göre keyif, kimine göre doğaya uymadır; kimi bilimde görür onu, kimi acı duymakta, kimi görünüşe aldırmamakta. Cicero şöyle söyler bu konuda, «En üstün iyi üzerinde anlaşamıyorsanız, bütün felsefede anlaşamıyorsunuz demektir.»
İnsanlık bugün mücadele içinde ikiye ayrılmış durumda: İslâm ve karşıtlarının, akıl ve selim aklın, haç ve hilâlin mücadelesi.
Haçlı mücadelesini aklıyla ortaya koyduğu –koyduğunu zannettiği ahlâkı kendisine kalkan olarak kullanmakta, saf ve satılmışları da yanına almakta.
Hilâl ise mücadelesini Allah’ın Resulünün ortaya koyduğu güzel ahlâkla sürdürmekte; bu mücadeleyi yalnız ve yalnız İbda Mimarının ortaya koymuş olduğu fikir ve ahlâk sistemi ve bu sistemin dolaylı dolaysız bağlıları tarafından dünyanın her yerinde sürdürülmektedir.