Z
zeynep_hearty
Guest
Kimlik sınavı’ndan ateşle sınanarak geçen İbrahim, ‘kişilik sınavı’nı da “kurban”la verip, özbenliğine ve onun işaret ettiği Mutlak Hakikat’e takarrubu (yaklaşması) üzerine, göklerin tebriğini işte bu şekilde alıyordu.
İbrahim, kendisini ciddiye almanın öbür adıydı. Kendisini ciddiye aldığı için, inancını ve inkarını, “evet”ini ve “hayır”ını, kabulünü ve reddini ciddiye aldı. Bu ciddiye alış sayesinde, “parmak ayı gösterirken parmağa değil, parmağın gösterdiği istikamete bakmayı” becerdi. Güneşe, aya ve yıldızlara takılmadı; onları hakikat yürüyüşünde bir işaret taşı olarak kullandı.
Kişinin kendisini ciddiye alması, hayatı ciddiye almasıdır. Hayatın anlamını kavrayamayan ve ona anlam veremeyen; “anlamsız” bir hayatı nasıl ciddiye alsın? Hayatını anlamlandıranın yalnız hayatı değil, düşleri, hülyaları, umutları ve duaları da ciddiye alınmayı hakeder. İşte İbrahim, hayatı ciddiye aldığı için rüyasını, hülyasını, duasını da ciddiye aldı. Kendisini ciddiye alanları Allah da ciddiye alırdı. Bu nedenle İbrahim’in rüyası, hülyası ve duası gökler katında ciddiye alındı; sonucu o ciddiyetle değerlendirildi. Bu ciddiyet, İbrahim’in gökkubbeye saldığı çığlığın 4000 yıl sonra dahi burada/şimdi gibi yankılanmasından anlaşılmıyor mu?
Nemrud’un ateşine odun taşıyanların yüzünü kararttığı bir dünyada, İbrahimî bir teslimiyete, İbrahimî bir dirence, İbrahimî bir adanışa, İbrahimî bir imana ne kadar da ihtiyacımız var.
Çağın Nemrudları her yerdeler; çağın İbrahimleri nerdeler? Nerdeler kendisini, inancını ve inkarını ciddiye alanlar? Nerdeler, hakikati aramanın bedelini ödeyerek hakikate ulaşanlar? Nerdeler geçiciye, dünyalığa, aldanışa “kurban gitmeyecek” sahici “Kurbanlar”?
Bayram onların bayramıdır; bayram kurbanların bayramıdır, kendi öz benliğine yanaşan, onunla buluşan, bilişen, tanışan ve sarışanların, sorumluluk şuuruna ulaşanların bayramıdır. Böylelerinin payına, kurban bayramlarında “et” değil “dert” düşer, elem düşer, ıstırap düşer. Çünkü onlar “he”nin ağladığını görmüşlerdir.
“He”nin ağladığını görenler
Zamanın ve mekanın, tarihin ve coğrafyanın gözlerini görenler “he”nin de gözlerini görürler. Sadece “sözlere” değil, yüzlere ve özlere de bakmayı becerenler, “he”nin gözlerine bakmayı da becerirler. İşte bu talihlilerden biri, Asaf Halet Çelebi “he”nin gözlerini görmüş; aşkına Bisütunları boyun eğdiren zamanın Ferhatlarına sesleniyor:
“vurma kazmayı
ferhaad
he’nin iki gözü iki çeşme
aaahhh
dağın içinde ne var ki
güm güm öter
ya senin içinde ne var
ferhaad”
Çelebi’nin he’nin ağladığını gören gözleri gerçek İbrahim’i de put kırarken görmüş. O, put yapımcılarına kızmıyor sadece, ‘sahte İbrahimlere’ de kızıyor:
“İbrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
...........
İbrahim
Gönlümü put sanıp da kıran kim”
Elindeki baltayı “putların” yerine gönüllere vuranların ve kalpleri “put” niyetine kıranların elinden, öncelikle o baltaları almak gerek. Dahası, kırık gönülleri sarmak, dertli yüreklere derman, kırık kalplere merhem olmak gerek. Bir toplumda, gönülleri imar edecek olanlar, mamur bir gönül taşıma bahtiyarlığına erenlerdir.
Korkmayın çağın sahte tanrılarından; tüm ihtişamlarını korkunun krallığına borçlu olanların ekmeğine katık olmayın. Yığınların korkularından kendilerine iktidar çıkaranların geleceği olmaz. Aldanmayın onların sahte ihtişamına; onların ihtişamı Kur’an’ın ifadesiyle “giydirilmiş kalaslara”, İncil’in ifadesiyle “badanalı kabirlere” benzer.
Nemrud’un ateşine odun taşıyanlara karşılık, İbrahim’e su taşıyanların bayramı zaten mübarektir.
selam ve dua ile..
İbrahim, kendisini ciddiye almanın öbür adıydı. Kendisini ciddiye aldığı için, inancını ve inkarını, “evet”ini ve “hayır”ını, kabulünü ve reddini ciddiye aldı. Bu ciddiye alış sayesinde, “parmak ayı gösterirken parmağa değil, parmağın gösterdiği istikamete bakmayı” becerdi. Güneşe, aya ve yıldızlara takılmadı; onları hakikat yürüyüşünde bir işaret taşı olarak kullandı.
Kişinin kendisini ciddiye alması, hayatı ciddiye almasıdır. Hayatın anlamını kavrayamayan ve ona anlam veremeyen; “anlamsız” bir hayatı nasıl ciddiye alsın? Hayatını anlamlandıranın yalnız hayatı değil, düşleri, hülyaları, umutları ve duaları da ciddiye alınmayı hakeder. İşte İbrahim, hayatı ciddiye aldığı için rüyasını, hülyasını, duasını da ciddiye aldı. Kendisini ciddiye alanları Allah da ciddiye alırdı. Bu nedenle İbrahim’in rüyası, hülyası ve duası gökler katında ciddiye alındı; sonucu o ciddiyetle değerlendirildi. Bu ciddiyet, İbrahim’in gökkubbeye saldığı çığlığın 4000 yıl sonra dahi burada/şimdi gibi yankılanmasından anlaşılmıyor mu?
Nemrud’un ateşine odun taşıyanların yüzünü kararttığı bir dünyada, İbrahimî bir teslimiyete, İbrahimî bir dirence, İbrahimî bir adanışa, İbrahimî bir imana ne kadar da ihtiyacımız var.
Çağın Nemrudları her yerdeler; çağın İbrahimleri nerdeler? Nerdeler kendisini, inancını ve inkarını ciddiye alanlar? Nerdeler, hakikati aramanın bedelini ödeyerek hakikate ulaşanlar? Nerdeler geçiciye, dünyalığa, aldanışa “kurban gitmeyecek” sahici “Kurbanlar”?
Bayram onların bayramıdır; bayram kurbanların bayramıdır, kendi öz benliğine yanaşan, onunla buluşan, bilişen, tanışan ve sarışanların, sorumluluk şuuruna ulaşanların bayramıdır. Böylelerinin payına, kurban bayramlarında “et” değil “dert” düşer, elem düşer, ıstırap düşer. Çünkü onlar “he”nin ağladığını görmüşlerdir.
“He”nin ağladığını görenler
Zamanın ve mekanın, tarihin ve coğrafyanın gözlerini görenler “he”nin de gözlerini görürler. Sadece “sözlere” değil, yüzlere ve özlere de bakmayı becerenler, “he”nin gözlerine bakmayı da becerirler. İşte bu talihlilerden biri, Asaf Halet Çelebi “he”nin gözlerini görmüş; aşkına Bisütunları boyun eğdiren zamanın Ferhatlarına sesleniyor:
“vurma kazmayı
ferhaad
he’nin iki gözü iki çeşme
aaahhh
dağın içinde ne var ki
güm güm öter
ya senin içinde ne var
ferhaad”
Çelebi’nin he’nin ağladığını gören gözleri gerçek İbrahim’i de put kırarken görmüş. O, put yapımcılarına kızmıyor sadece, ‘sahte İbrahimlere’ de kızıyor:
“İbrahim
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim
...........
İbrahim
Gönlümü put sanıp da kıran kim”
Elindeki baltayı “putların” yerine gönüllere vuranların ve kalpleri “put” niyetine kıranların elinden, öncelikle o baltaları almak gerek. Dahası, kırık gönülleri sarmak, dertli yüreklere derman, kırık kalplere merhem olmak gerek. Bir toplumda, gönülleri imar edecek olanlar, mamur bir gönül taşıma bahtiyarlığına erenlerdir.
Korkmayın çağın sahte tanrılarından; tüm ihtişamlarını korkunun krallığına borçlu olanların ekmeğine katık olmayın. Yığınların korkularından kendilerine iktidar çıkaranların geleceği olmaz. Aldanmayın onların sahte ihtişamına; onların ihtişamı Kur’an’ın ifadesiyle “giydirilmiş kalaslara”, İncil’in ifadesiyle “badanalı kabirlere” benzer.
Nemrud’un ateşine odun taşıyanlara karşılık, İbrahim’e su taşıyanların bayramı zaten mübarektir.
selam ve dua ile..