usamebinladin
Mesajlari Onaylanacak
- Katılım
- 15 Haz 2006
- Mesajlar
- 221
- Tepkime puanı
- 3
- Puanları
- 0
Kur’an-ı kerimde Eshab-ı kiramın tamamının Cennetlik olduğu bildirilmektedir. Yine savaşmanın, adam öldürmenin küfür olmadığı Kur’an-ı kerimde açıkça yazılıdır. Ayrıca, şirkten başka, bütün günahları Allah’ın affedeceği de, Hz. Vahşi gibi sonradan Müslüman olan kimselerin günahlarının sevaba çevrileceği de bildiriliyor. Onun için eshab-ı kiramdan herhangi birisini kötülemek âyetleri inkâr etmek olur. Peygamber efendimiz de, (Eshabımın kusurları, yanlış hareketleri olacaktır. Ancak Allahü teâlâ, benim hatırım için onların kusurlarını affedecektir) ve (Eshabımın kusurlarını söylemeyin! Kalbleriniz onlara karşı değişir) buyuruyor.
İki müslüman ordunun savaşması kâfirlik değildir, birbirleriyle savaşanlar kâfir olmazlar. İşte âyet-i kerime meali:
(Müminlerden iki taife birbiriyle çarpışırlarsa, aralarını bulun, müminler elbette kardeştir, kardeşlerinizin arasını bulun.) [Hucurat 9-10]
Diğer âyet-i kerimeler olduğu gibi bu âyet-i kerime de ibni Sebecilerin belini kırmaktadır. İbni Sebecilere en güzel cevabı Allahü teâlâ vermiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderdiği Resulünü ve Onun kıymetli arkadaşlarını yani eshabını Allahü teâlâ müdafaa etmektedir. Kâfirlere en güzel cevabı O vermektedir. Bundan üstün rütbe olur mu?
Adam öldürmek, zina, içki, hırsızlık çok büyük günah iseler de kâfirlik değildir. Sonradan Müslüman olan Hz. Ebu Süfyan, Hz. Muaviye ve Hz. Vahşi, tertemiz birer müslüman, Cennetlik bir sahabi olmuşlar, eski günahları da sevaba çevrilmişti. İşte âyet-i kerime mealleri:
(Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir.) [Furkan 70)
(Allah, dilediğinin, şirkten [küfürden] gayri günahlarını affeder.) [Nisa 48, 116]
[Kâfir iken Müslüman bir kimseye dil uzatan bu âyeti inkâr etmiş olur. Bu bakımdan Resulullahın kayınbiraderi Hz. Muaviye’ye ve kayınpederi Hz. Ebu Süfyan’a kâfir diyen İbni sebeciler bu âyete göre kâfir oluyorlar. Ayrıca şu hadis-i şerife göre de kâfir oluyorlar:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Resulullah efendimiz de, kayınpederine, kayınbiraderine dil uzatanları da lanetleyerek buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]
Eshabın hepsi Cennetlik idi ve birbirlerini çok severlerdi
Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde Cennet ile müjdelenen eshab-ı kiramdan herhangi birine kâfir demek, küfre sebep olur. Eshab-ı kiramın istisnasız hepsinin Cennetlik olduğu âyet ve hadislerle bildirilmiştir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce ve sonra Müslüman olanların hepsine de, Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]
Hepsinin Cennetlik olduğuna dair başka bir âyet-i kerime meali:
(Allah, Eshabın hepsine Cenneti söz verdi.) [Nisa 95]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Fetih suresinin 18.âyet-i kerimesinde, cenab-ı Hak mealen buyuruyor ki, (Ağaç altında sana biat eden, [yani emirlerini kayıtsız şartsız yapmaya söz veren] müminlerden Allah razıdır) ki, bunlar Sahabe-i kiram idi (ve onlara Sekine, [yani Tumaninet, kalblerine kuvvet] veriyor ve sana olan sevgilerini, Sıdk ve ihlası biliyor ve onları yakın bir fetih ve zafer ile sevaplandıracağını müjdeliyor.) Hudeybiye anlaşmasında, Sidre yahut Sümre ağacının altında yapılan söz vermeye işarettir. Görülüyor ki, Sahabeden herbirinin rıza-i ilahiye mazhar olduğu ve kalblerinin temiz ve halis olduğu ve sekinenin inzali ve Feth-i karib ile sevaplandırılacaklarını bildirmesi, mertebe ve şanlarının büyüklüğüne açık bir şahittir.
Fetih suresinin onuncu âyet-i kerimesinde, (Sana biat edenler) yani seninle gaza ve cihatta bulunup, din-i İslamın neşrinde, kullarıma nasihat vermekte ve doğru yolu göstermekte beraber olacaklarını ahd ve vaat edenler, (Allah ile mübayea, [yani vaat] etmiş olurlar) buyurdu. (Eshab-ı Kiram kitabı)
Allahü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. Allah, Eshabdan birkaç sene razı oldu sonra vazgeçti denilemez. Allah sözünden dönmez.
İki âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
(Allah vaadinden dönmez.) [Rum 6]
Eshab-ı kiram birbirinin dostu idi. İşte âyet-i kerime meali:
(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]
Eshab-ı kiramı birbirine düşman gibi göstermek bu âyet-i kerimeye de aykırıdır.
Eshab-ı kiramın tamamının birbirini sevdikleri, mesela Hz. Ali’nin Hz. Muaviye’yi sevdiğini şu âyet-i kerime açıkça bildirmektedir:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetli, çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır. Bunları çok zaman rüku ve secdede görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Bu Onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaşıp yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları halde, kısa zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı iman nuru ile doldurdular. Herkes filizin halini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şanları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızıp, öfkelendiler.) [Feth 29]
Eshab-ı kirama kızanların da kâfir oldukları yine bu âyet-i kerimede bildirilmektedir.
İki âyet-i kerime meali daha:
(İnanıp iyi işler yapanlar, Cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklardır. Onların altlarından ırmaklar akarken, kalblerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. onlar derler ki: "Hidayetiyle bizi bu nimete kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Onlara: İşte size Cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.) [Araf 42-43]
(Takva sahipleri, Cennetlerde ve pınar başlarında olacak, onlara "emniyet ve selametle girin” denilecektir. Biz, onların kalblerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.) [Hicr 45,46,47]
Ehl-i sünnet âlimleri, bu âyetleri de, delil getirerek, Eshab-ı kiramın birbirlerini çok sevdiklerini, kalblerinden birbirlerine karşı en ufak kin bulunmadığını, Hz. Ali’nin; Hz. Muaviye’yi, Hz. Muaviye’nin de; Hz. Ali’yi çok sevdiğini bildiriyorlar. (Ali ile Muaviye birbirine düşman idi) diyerek bu âyetleri inkâr eden kâfir olur.
Din-i İslamın en büyük alimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Şüphe yoktur ki, Hz. Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyle büyüklerindendir. Peygamber efendimize nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremleridir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurmuştur. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resulullahın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz. (Sava’ik-ul-muhrika)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri yine buyuruyor ki:
Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)
İki müslüman ordunun savaşması kâfirlik değildir, birbirleriyle savaşanlar kâfir olmazlar. İşte âyet-i kerime meali:
(Müminlerden iki taife birbiriyle çarpışırlarsa, aralarını bulun, müminler elbette kardeştir, kardeşlerinizin arasını bulun.) [Hucurat 9-10]
Diğer âyet-i kerimeler olduğu gibi bu âyet-i kerime de ibni Sebecilerin belini kırmaktadır. İbni Sebecilere en güzel cevabı Allahü teâlâ vermiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderdiği Resulünü ve Onun kıymetli arkadaşlarını yani eshabını Allahü teâlâ müdafaa etmektedir. Kâfirlere en güzel cevabı O vermektedir. Bundan üstün rütbe olur mu?
Adam öldürmek, zina, içki, hırsızlık çok büyük günah iseler de kâfirlik değildir. Sonradan Müslüman olan Hz. Ebu Süfyan, Hz. Muaviye ve Hz. Vahşi, tertemiz birer müslüman, Cennetlik bir sahabi olmuşlar, eski günahları da sevaba çevrilmişti. İşte âyet-i kerime mealleri:
(Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir.) [Furkan 70)
(Allah, dilediğinin, şirkten [küfürden] gayri günahlarını affeder.) [Nisa 48, 116]
[Kâfir iken Müslüman bir kimseye dil uzatan bu âyeti inkâr etmiş olur. Bu bakımdan Resulullahın kayınbiraderi Hz. Muaviye’ye ve kayınpederi Hz. Ebu Süfyan’a kâfir diyen İbni sebeciler bu âyete göre kâfir oluyorlar. Ayrıca şu hadis-i şerife göre de kâfir oluyorlar:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]
Resulullah efendimiz de, kayınpederine, kayınbiraderine dil uzatanları da lanetleyerek buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, beni insanların en asilzadesi olan Kureyş kabilesinden seçti ve bana onların arasından en iyilerini eshab [arkadaş] olarak ayırdı. Bunlardan birkaçını bana vezir olarak ve din-i İslamı, insanlara bildirmekte, yardımcı olarak seçti. Bunlardan bazılarını da Eshar, [zevce, kayınpeder, kayınvalide, kayınbirader ve baldız gibi kadın tarafından akraba] olarak ayırdı. Bunlara sövenlere, iftira edenlere, Allahü teâlânın ve bütün meleklerin ve insanların laneti olsun! Allahü teâlâ, kıyamet günü, bunların farzlarını ve sünnetlerini kabul etmez.) [Hakim]
(Allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, Cennette benimle beraber olacaktır.) [Deylemi]
Eshabın hepsi Cennetlik idi ve birbirlerini çok severlerdi
Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde Cennet ile müjdelenen eshab-ı kiramdan herhangi birine kâfir demek, küfre sebep olur. Eshab-ı kiramın istisnasız hepsinin Cennetlik olduğu âyet ve hadislerle bildirilmiştir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce ve sonra Müslüman olanların hepsine de, Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]
Hepsinin Cennetlik olduğuna dair başka bir âyet-i kerime meali:
(Allah, Eshabın hepsine Cenneti söz verdi.) [Nisa 95]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Fetih suresinin 18.âyet-i kerimesinde, cenab-ı Hak mealen buyuruyor ki, (Ağaç altında sana biat eden, [yani emirlerini kayıtsız şartsız yapmaya söz veren] müminlerden Allah razıdır) ki, bunlar Sahabe-i kiram idi (ve onlara Sekine, [yani Tumaninet, kalblerine kuvvet] veriyor ve sana olan sevgilerini, Sıdk ve ihlası biliyor ve onları yakın bir fetih ve zafer ile sevaplandıracağını müjdeliyor.) Hudeybiye anlaşmasında, Sidre yahut Sümre ağacının altında yapılan söz vermeye işarettir. Görülüyor ki, Sahabeden herbirinin rıza-i ilahiye mazhar olduğu ve kalblerinin temiz ve halis olduğu ve sekinenin inzali ve Feth-i karib ile sevaplandırılacaklarını bildirmesi, mertebe ve şanlarının büyüklüğüne açık bir şahittir.
Fetih suresinin onuncu âyet-i kerimesinde, (Sana biat edenler) yani seninle gaza ve cihatta bulunup, din-i İslamın neşrinde, kullarıma nasihat vermekte ve doğru yolu göstermekte beraber olacaklarını ahd ve vaat edenler, (Allah ile mübayea, [yani vaat] etmiş olurlar) buyurdu. (Eshab-ı Kiram kitabı)
Allahü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. Allah, Eshabdan birkaç sene razı oldu sonra vazgeçti denilemez. Allah sözünden dönmez.
İki âyet-i kerime meali:
(Allah asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
(Allah vaadinden dönmez.) [Rum 6]
Eshab-ı kiram birbirinin dostu idi. İşte âyet-i kerime meali:
(İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]
Eshab-ı kiramı birbirine düşman gibi göstermek bu âyet-i kerimeye de aykırıdır.
Eshab-ı kiramın tamamının birbirini sevdikleri, mesela Hz. Ali’nin Hz. Muaviye’yi sevdiğini şu âyet-i kerime açıkça bildirmektedir:
(Muhammed aleyhisselam, Allah’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı şiddetli, çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır. Bunları çok zaman rüku ve secdede görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Bu Onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaşıp yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları halde, kısa zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı iman nuru ile doldurdular. Herkes filizin halini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hâl ve şanları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kâfirler kızıp, öfkelendiler.) [Feth 29]
Eshab-ı kirama kızanların da kâfir oldukları yine bu âyet-i kerimede bildirilmektedir.
İki âyet-i kerime meali daha:
(İnanıp iyi işler yapanlar, Cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklardır. Onların altlarından ırmaklar akarken, kalblerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. onlar derler ki: "Hidayetiyle bizi bu nimete kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Onlara: İşte size Cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.) [Araf 42-43]
(Takva sahipleri, Cennetlerde ve pınar başlarında olacak, onlara "emniyet ve selametle girin” denilecektir. Biz, onların kalblerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.) [Hicr 45,46,47]
Ehl-i sünnet âlimleri, bu âyetleri de, delil getirerek, Eshab-ı kiramın birbirlerini çok sevdiklerini, kalblerinden birbirlerine karşı en ufak kin bulunmadığını, Hz. Ali’nin; Hz. Muaviye’yi, Hz. Muaviye’nin de; Hz. Ali’yi çok sevdiğini bildiriyorlar. (Ali ile Muaviye birbirine düşman idi) diyerek bu âyetleri inkâr eden kâfir olur.
Din-i İslamın en büyük alimlerinden İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
Şüphe yoktur ki, Hz. Muaviye Sahabe-i kiramın nesep itibariyle büyüklerindendir. Peygamber efendimize nesep ile ve nikah ile çok yakın ve mahremleridir. Server-i âlem, Onun hilm ve sehasını meth ve sena buyurmuştur. Onda İslamiyet, sohbet, nesep, nikahla akrabalık şerefleri toplanmıştır ki, bunların her biri, Cennette Resulullahın yanında bulunmaya sebep olan şereflerdir. Bunlara hilm ve ilim ve Halifelik şerefleri de katılınca, kalbinde az bir safa ve sıdkı ve salahı ve imanı ve izanı olan kimse için artık bu hususta fazla anlatmaya lüzum kalmaz. (Sava’ik-ul-muhrika)
İbni Hacer-i Mekki hazretleri yine buyuruyor ki:
Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)