caferi_humeyni
New member
- Katılım
- 13 Şub 2006
- Mesajlar
- 242
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
Hutbet'ül Beyan Li Emir'il Müminine Ali Bin Ebi Talib
Tarikat alimleri ve hakikat şeyhlerince, sahih nakledilen ve keşfi sarih ile tespit olmuştur ki, Emir’ül Müminin Ali aleyhisselam Küfe’de mimbere çıktı ve Hutbet’ül Beyan ismiyle bilinen şu hutbeyi beyan etti:
“Gökleri ve yeri yaratan, yeryüzünü yayıp döşeyip, semayı ona tavan yapan, dağları yüceltip arza direk yapan, pınarları var edip fışkırtan, rüzgarları estiren, felaketleri emreden ve istediği zaman kaldıran, gökleri yıldızlarla süsleyen, felekleri tedbir ve teshir eden, onları paylaştırıp menziller takdir eden, bulutları yaratıp yerden yere sevk eden, yıldızlara ışık veren, cisimleri ölçüsü ile evsafiyle halkeden, dehri dürüp dertop edip bulandıran, hadiseleri getiren ve götüren, rızıkları tekeffül eden ve tedbir eden ve ölüleri dirilten Allaha hamd ederim.
Nimetlerine ve nimetlerinin bolluğuna ve o nimetlerin devamlılığına hamd ederim. Ortağı olmayan Allah’ın birliğine tanıklık ederim, öyle bir tanıklık ki tanıklık edeni selamete götürür ve azabtan emin kılar. Ve yine tanıklık ederim ki Muhammed (saa) onun resulü ve
Resullerin sonuncusu, keremlisi, en faziletlisi ve Kainatın efendisidir. Hak olan davetinin fatihi ve yayıcısıdır. Allah o yüce zatı öyle bir ümmete gönderdi ki, onların şairleri putlara övgü yazarlardı. İşte o ümmete öyle nasihat etti ve hidayet kapıların açtı ki sancakları yükseldi ve mimberleri aydınlandı. Kuran mucizesi ile Şeytan’ı ve saltanatını perişan etti. Arabın en azgınlarının ve kafirlerinin burnunu yere sürttü. Onun davası ilk ziyaretçisi ile hak oldu. Onun temiz şeriatı ile şereflenen ebediyen şereflenir. Allah’ın salat ve selamı Resulüne ve onun mübarek ağacına (soyuna) olsun.
Ey insanlar, olan oldu ve olacak olan olmaktadır. Önümüzde öyle bir zaman var ki; iş başına namertler geçecek, idareyi kadınlar ele alacak, arzu ve istekler artacak, reyler çoğalacak, müşküller büyüyecek, şikayetler artacak, davaların ve sorunların ardı ve arkası kesilmeyecek, yer depremlerle sarsılacak, farzlar yerine getirilmeyecek, emanet gizlenecek, hiyanet ortaya çıkacak, iddialar çoğalacak, eşkıya galip gelecek, sefihler öne çıkacak, salihler geride kalacak, Kuran sınırlanmaya ve saptırılmaya çalışılacak, Ay’ın menzilleri kızaracak, fetret zirveye çıkacak, Hicret altılanınca çökük burunlular ortaya çıkacak, önüne geleni yakıp yıkacaklar, silip süpürecekler. Keysan’a gelecekler, Horasan’ı tahrik edecekler, kaleleri yıkacaklar, kan dökerek Irak’ı fethedecekler... Âh...âh, tekrar âh, âh onlara, her bulduğunu yiyip bitiren geniş ağızlara...”
İmam Ali bundan sonra, bir sağına ve bir soluna baktı ve derin bir nefes aldı. “Hayır... hiç çare yok, bunlara mutlaka olacak” buyurdu ve bir müddet huşu ve sakinlik içinde kaldı.
Bu esnada Süveyd bin Nevfel el-Hilali yanına gitti ve “Ey Emir’ül Müminin, sen bunlar olurken orada mıydın, gözünle mi gördün, nereden biliyorsun?” deyince Emir’ül Müminin ona döndü, baktı ve gazapla şunları söyledi: “Keşki anan seni doğurmamış olsaydı, ey korkak, ey habis ve ey yalancı! Kahrolası ve yok olası seni” ve tekrar söze başladı:
“Ben sırların sırrıyım, ben nurların ağacıyım, ben göklerin deliliyim, ben tesbih edenlerin enisiyim, ben Cebrail'in haliliyim, ben Mikail'in arkadaşıyım, ben meliklerin kumandanıyım, ben feleklerin semendeliyim, ben safilerin kabıyım, ben elvahın muhafızıyım, ben karanlığın kutbuyum, ben Beyt-i Mamurum, ben bulutların yağmuruyum, ben gaypların nuruyum. ben hüccetlerin feleğiyim, ben hüccetlerin hüccetiyim. ben yaratılmışların doğru yola sevk edicisiyim. ben hakikatların muhakkıkıyım. ben tevilin açıklayanıyım. ben incil in müfessiriyim. ben Ali abanın beşincisiyim, ben yol göstericilerin rehberiyim. ben koruyucuların koruyucusuyum. ben araf ın ricaliyim. ben ibrahim in sırrıyım. ben kelim in resulüyüm. ben evliyanın velisiyim. ben enbiyanın varisiyim. ben gafurun hicabıyım. ben celilin en seçkiniyim. ben incilin ilya'sıyım. ben şedidül kuvayım. ben livail hamdin taşıyıcısıyım. ben mahşerin imamıyım. ben kevser'in sakisiyim. ben Cennetlerin taksim edicisiyim. ben ateşten uzaklaştıranım. ben dinin aribeyiyim. ben müttakilerin imamıyım. ben muhtarın varisiyim. ben yardımcıların yardımcısıyım, ben kafirlerin yok edicisiyim. ben imamların babasıyım. ben kapıyı sökenim. ben Ahzab'ı dağıtanım, ben kıymetli cevherim. ben ilim şehrinin kapısıyım, ben beyyinatın müfessiriyim, ben müşküllerin halledicisiyim, ben Nun vel kalemim, ben karanlıkların kandiliyim. Meta Suali benim. ben Hel Eta süresinin memduhuyum. ben en-Nebeül Azim (Büyük olan Haberim), ben Sıratı Müstakimim, ben sedeflerin incisiyim, ben Kaf dağıyım, ben harflerin sırrıyım. ben zamanı kısaltanım, ben sarsılmayan dağım, ben ilmin zirvesiyim, ben gaypların anahtarıyım, ben kalplerin kandiliyim. ben ruhların nuruyum, ben eşbahın nuruyum, ben önüne geçilmeyen süvariyim, ben kınından sıyrılan kılıcım, ben katledilen şehidim. ben kuranı toplayanım, ben Beyanın binasıyım. ben Resülüllah'ın kardeşiyim, ben Betül Fatıma'nın kocasıyım. ben islam'ın direğiyim, ben putları kıranım, ben en iyi işiten kulağım, ben cinnin katiliyim. ben müminlerin salihiyim, ben felaha erenlerin imamıyım, ben kerem ve seha sahiplerinin imamıyım, ben nübüvvet esrarının hazinesiyim. ben öncekilerin haberlerini bilenim, ben sonrakilerin haberlerini verenim, ben kutupların kutbuyum, ben sevgililerin sevgilisiyim, ben zamanın beşiğiyim, ben zamanın isa'sıyım, vallahi ben Allah'ın yüzüyüm, vallahi ben Allah'ın aslanıyım, ben arabın efendisiyim, sıkıntıları açan benim, ben hakkında Le feta illa Ali denilenim, Resülullah'ın senin benim yanımdaki misalin Harun’un Musa’ya olan mertebesi gibidir dediği kimseyim. Ben Allah'ın galip aslanıyım, ben Ali bin Ebi Talib'im.”
Bu esnada soruyu soran şahıs bir feryat ile bağırdı ve düşerek yerinde öldü.
İmam Ali devamla şöyle buyurdu: “Rüzgarları yaratan, ümmetleri tasarruf eden Allah’a hamd eder, İsm-i Azam ve Nur-u Akdem Muhammed ve âline salatu ve selam ederim.” Sonra şöyle buyurdu: “Bana göklerin yollarını sorunuz, ben onları yeryüzü yollarından daha iyi bilirim. Beni kaybetmeden önce sorunuz. Göğsüm ilahi ilimle denizler gibi coşup taştı, bana istediğinizi sorunuz”
İlimde derinleşenler, hakimler, evliyalar ve asfiya yanına yaklaştılar, bastığı yerleri öptüler ve İsm-i Azam bahşı için söze devam etmesini istediler. Yüce zat sözüne şöyle devam etti:
“Sancak-ı Muhammedinin ve Devlet-i Ahmedinin kılıcı ile ve hali ile Mehdi kaim zuhur edecek, yeryüzünü yaşanacak hale getirecek, farzı ve sünneti diriltecek” dedikten sonra şöyle devam etti: Ey şanımdan mahcup ve halimden gafil olan! Acaibat havatırımın asarıdır, garaib zamairimin esrarıdı. Zira ben hicabı yırttım, acaibatı izhar ettim. Kapıyı getirdim, doğruyu söyledim. Gaypların hazinelerini açtım, kalplerin esrarını çözdüm, maarifin letaifini derledim. Letaifin irfan rumuzlarını vazettim.
Söylediğim bu sözlerin kulpuna ve yapışanlara ne mutlu! Zuhurunu haber verdiğim o imamın arkasında namaz kılanlara müjdeler olsun. Çünkü o Kitab-ı Mastur’un ve Rakkı Menşur’un manalarına vakıftır. Beyt-i Mamur’a ve Bahr-i Mescur’a girer çıkar” dedikten sonra şu şiiri okudu:
“İşte ben evvelinin ilmine haiz oldum,
Ve ben ahirinin ilmine ketumum,
Esrar-ı Gaybın hepsini açtım,
Olmuş ve olacak hepsi bende,
Her kayyumun kayyumu benim,
Bütün alemleri muhitim ve alimim.”
Sonra buyurdu ki: “Şayet isteseydim, Fatiha’nın tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım.”
Kaynak: (Şeyhülislam el-Kunduzi el-Hanefi’nin “Yenabi ül Mevedde” kitabı İstanbul bas. Sayfa: 404-405-406)
Tarikat alimleri ve hakikat şeyhlerince, sahih nakledilen ve keşfi sarih ile tespit olmuştur ki, Emir’ül Müminin Ali aleyhisselam Küfe’de mimbere çıktı ve Hutbet’ül Beyan ismiyle bilinen şu hutbeyi beyan etti:
“Gökleri ve yeri yaratan, yeryüzünü yayıp döşeyip, semayı ona tavan yapan, dağları yüceltip arza direk yapan, pınarları var edip fışkırtan, rüzgarları estiren, felaketleri emreden ve istediği zaman kaldıran, gökleri yıldızlarla süsleyen, felekleri tedbir ve teshir eden, onları paylaştırıp menziller takdir eden, bulutları yaratıp yerden yere sevk eden, yıldızlara ışık veren, cisimleri ölçüsü ile evsafiyle halkeden, dehri dürüp dertop edip bulandıran, hadiseleri getiren ve götüren, rızıkları tekeffül eden ve tedbir eden ve ölüleri dirilten Allaha hamd ederim.
Nimetlerine ve nimetlerinin bolluğuna ve o nimetlerin devamlılığına hamd ederim. Ortağı olmayan Allah’ın birliğine tanıklık ederim, öyle bir tanıklık ki tanıklık edeni selamete götürür ve azabtan emin kılar. Ve yine tanıklık ederim ki Muhammed (saa) onun resulü ve
Resullerin sonuncusu, keremlisi, en faziletlisi ve Kainatın efendisidir. Hak olan davetinin fatihi ve yayıcısıdır. Allah o yüce zatı öyle bir ümmete gönderdi ki, onların şairleri putlara övgü yazarlardı. İşte o ümmete öyle nasihat etti ve hidayet kapıların açtı ki sancakları yükseldi ve mimberleri aydınlandı. Kuran mucizesi ile Şeytan’ı ve saltanatını perişan etti. Arabın en azgınlarının ve kafirlerinin burnunu yere sürttü. Onun davası ilk ziyaretçisi ile hak oldu. Onun temiz şeriatı ile şereflenen ebediyen şereflenir. Allah’ın salat ve selamı Resulüne ve onun mübarek ağacına (soyuna) olsun.
Ey insanlar, olan oldu ve olacak olan olmaktadır. Önümüzde öyle bir zaman var ki; iş başına namertler geçecek, idareyi kadınlar ele alacak, arzu ve istekler artacak, reyler çoğalacak, müşküller büyüyecek, şikayetler artacak, davaların ve sorunların ardı ve arkası kesilmeyecek, yer depremlerle sarsılacak, farzlar yerine getirilmeyecek, emanet gizlenecek, hiyanet ortaya çıkacak, iddialar çoğalacak, eşkıya galip gelecek, sefihler öne çıkacak, salihler geride kalacak, Kuran sınırlanmaya ve saptırılmaya çalışılacak, Ay’ın menzilleri kızaracak, fetret zirveye çıkacak, Hicret altılanınca çökük burunlular ortaya çıkacak, önüne geleni yakıp yıkacaklar, silip süpürecekler. Keysan’a gelecekler, Horasan’ı tahrik edecekler, kaleleri yıkacaklar, kan dökerek Irak’ı fethedecekler... Âh...âh, tekrar âh, âh onlara, her bulduğunu yiyip bitiren geniş ağızlara...”
İmam Ali bundan sonra, bir sağına ve bir soluna baktı ve derin bir nefes aldı. “Hayır... hiç çare yok, bunlara mutlaka olacak” buyurdu ve bir müddet huşu ve sakinlik içinde kaldı.
Bu esnada Süveyd bin Nevfel el-Hilali yanına gitti ve “Ey Emir’ül Müminin, sen bunlar olurken orada mıydın, gözünle mi gördün, nereden biliyorsun?” deyince Emir’ül Müminin ona döndü, baktı ve gazapla şunları söyledi: “Keşki anan seni doğurmamış olsaydı, ey korkak, ey habis ve ey yalancı! Kahrolası ve yok olası seni” ve tekrar söze başladı:
“Ben sırların sırrıyım, ben nurların ağacıyım, ben göklerin deliliyim, ben tesbih edenlerin enisiyim, ben Cebrail'in haliliyim, ben Mikail'in arkadaşıyım, ben meliklerin kumandanıyım, ben feleklerin semendeliyim, ben safilerin kabıyım, ben elvahın muhafızıyım, ben karanlığın kutbuyum, ben Beyt-i Mamurum, ben bulutların yağmuruyum, ben gaypların nuruyum. ben hüccetlerin feleğiyim, ben hüccetlerin hüccetiyim. ben yaratılmışların doğru yola sevk edicisiyim. ben hakikatların muhakkıkıyım. ben tevilin açıklayanıyım. ben incil in müfessiriyim. ben Ali abanın beşincisiyim, ben yol göstericilerin rehberiyim. ben koruyucuların koruyucusuyum. ben araf ın ricaliyim. ben ibrahim in sırrıyım. ben kelim in resulüyüm. ben evliyanın velisiyim. ben enbiyanın varisiyim. ben gafurun hicabıyım. ben celilin en seçkiniyim. ben incilin ilya'sıyım. ben şedidül kuvayım. ben livail hamdin taşıyıcısıyım. ben mahşerin imamıyım. ben kevser'in sakisiyim. ben Cennetlerin taksim edicisiyim. ben ateşten uzaklaştıranım. ben dinin aribeyiyim. ben müttakilerin imamıyım. ben muhtarın varisiyim. ben yardımcıların yardımcısıyım, ben kafirlerin yok edicisiyim. ben imamların babasıyım. ben kapıyı sökenim. ben Ahzab'ı dağıtanım, ben kıymetli cevherim. ben ilim şehrinin kapısıyım, ben beyyinatın müfessiriyim, ben müşküllerin halledicisiyim, ben Nun vel kalemim, ben karanlıkların kandiliyim. Meta Suali benim. ben Hel Eta süresinin memduhuyum. ben en-Nebeül Azim (Büyük olan Haberim), ben Sıratı Müstakimim, ben sedeflerin incisiyim, ben Kaf dağıyım, ben harflerin sırrıyım. ben zamanı kısaltanım, ben sarsılmayan dağım, ben ilmin zirvesiyim, ben gaypların anahtarıyım, ben kalplerin kandiliyim. ben ruhların nuruyum, ben eşbahın nuruyum, ben önüne geçilmeyen süvariyim, ben kınından sıyrılan kılıcım, ben katledilen şehidim. ben kuranı toplayanım, ben Beyanın binasıyım. ben Resülüllah'ın kardeşiyim, ben Betül Fatıma'nın kocasıyım. ben islam'ın direğiyim, ben putları kıranım, ben en iyi işiten kulağım, ben cinnin katiliyim. ben müminlerin salihiyim, ben felaha erenlerin imamıyım, ben kerem ve seha sahiplerinin imamıyım, ben nübüvvet esrarının hazinesiyim. ben öncekilerin haberlerini bilenim, ben sonrakilerin haberlerini verenim, ben kutupların kutbuyum, ben sevgililerin sevgilisiyim, ben zamanın beşiğiyim, ben zamanın isa'sıyım, vallahi ben Allah'ın yüzüyüm, vallahi ben Allah'ın aslanıyım, ben arabın efendisiyim, sıkıntıları açan benim, ben hakkında Le feta illa Ali denilenim, Resülullah'ın senin benim yanımdaki misalin Harun’un Musa’ya olan mertebesi gibidir dediği kimseyim. Ben Allah'ın galip aslanıyım, ben Ali bin Ebi Talib'im.”
Bu esnada soruyu soran şahıs bir feryat ile bağırdı ve düşerek yerinde öldü.
İmam Ali devamla şöyle buyurdu: “Rüzgarları yaratan, ümmetleri tasarruf eden Allah’a hamd eder, İsm-i Azam ve Nur-u Akdem Muhammed ve âline salatu ve selam ederim.” Sonra şöyle buyurdu: “Bana göklerin yollarını sorunuz, ben onları yeryüzü yollarından daha iyi bilirim. Beni kaybetmeden önce sorunuz. Göğsüm ilahi ilimle denizler gibi coşup taştı, bana istediğinizi sorunuz”
İlimde derinleşenler, hakimler, evliyalar ve asfiya yanına yaklaştılar, bastığı yerleri öptüler ve İsm-i Azam bahşı için söze devam etmesini istediler. Yüce zat sözüne şöyle devam etti:
“Sancak-ı Muhammedinin ve Devlet-i Ahmedinin kılıcı ile ve hali ile Mehdi kaim zuhur edecek, yeryüzünü yaşanacak hale getirecek, farzı ve sünneti diriltecek” dedikten sonra şöyle devam etti: Ey şanımdan mahcup ve halimden gafil olan! Acaibat havatırımın asarıdır, garaib zamairimin esrarıdı. Zira ben hicabı yırttım, acaibatı izhar ettim. Kapıyı getirdim, doğruyu söyledim. Gaypların hazinelerini açtım, kalplerin esrarını çözdüm, maarifin letaifini derledim. Letaifin irfan rumuzlarını vazettim.
Söylediğim bu sözlerin kulpuna ve yapışanlara ne mutlu! Zuhurunu haber verdiğim o imamın arkasında namaz kılanlara müjdeler olsun. Çünkü o Kitab-ı Mastur’un ve Rakkı Menşur’un manalarına vakıftır. Beyt-i Mamur’a ve Bahr-i Mescur’a girer çıkar” dedikten sonra şu şiiri okudu:
“İşte ben evvelinin ilmine haiz oldum,
Ve ben ahirinin ilmine ketumum,
Esrar-ı Gaybın hepsini açtım,
Olmuş ve olacak hepsi bende,
Her kayyumun kayyumu benim,
Bütün alemleri muhitim ve alimim.”
Sonra buyurdu ki: “Şayet isteseydim, Fatiha’nın tefsirinden yetmiş deve yükü kitap yazardım.”
Kaynak: (Şeyhülislam el-Kunduzi el-Hanefi’nin “Yenabi ül Mevedde” kitabı İstanbul bas. Sayfa: 404-405-406)