dinimislam
New member
- Katılım
- 29 Tem 2006
- Mesajlar
- 12
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
Hizb-üt Tahrir'den Sakının
--------------------------------------------------------------------------------
ÖNSÖZ
Âlemlerin Rabbi olan, hiçbir şeye benzemeyen, yersiz var olan, başlangıcı ve sonu olmayan Allâh'a hamd, Rasullerin en şereflisi olan Muhammed'e salât ve selâm olsun.
Elli senelik mazisi olan "Hizb-üt Tahrir" denilen sapık bir fırkanın tahribatı Avrupa'daki Müslümanlar arasında gündeme çıkmıştır. Bunun kurucu lideri Takiyyuddin Nebehani isimli şahıstır.
Önceleri bunların en yaygın olduğu bölge, Ortadoğu Bölgesi (Ürdün, Lübnan, Filistin, Suriye) idi.
Bu fırkanın İngilizler tarafından kurulduğu kesin ve muhakkaktır. Çünkü bu fırkanın lideri vaktiyle (hayattayken) Suriye'de bulunan İngiliz konsolosluğuna sık sık girip çıkarken, Müslümanlar tarafından görülmüştür.
Daha sonrada İngiliz konsolosluğundan para dolusu çantayla çıktığı görülmüştür. Bunu gören ve bilen zatlardan biri Şeyh Ramadan, Takiyyuddin Nebehani'ye: "İngiliz gâvurlarıyla ne işin vardı ?" diye sebebini sormuştur. O da cevaben: "İslâm'a davet ettim, kabul etmediler. Bu sefer cizyeyi teklif ettim kabul ettiler ve paraları aldım geldim." demiştir. İnsanlara işte böyle yutturmaya çalışıyordu.
HİZB-ÜT TAHRÎRİN SAPIKLIKLARINA DAİR BÎR
KAÇ ÖRNEK
Bu grup Kader'e inanmayan mutezile görüşüne sahiptir. "Eşşahsiyyet-ul İslâmiyyeh" adlı kitabının birinci bölümünün 71, 72 ve 74. sayfalarında şöyle diyor: "İnsanın kendi isteğiyle yapmış olduğu bütün fiil ve hareketler Kaza ve Kader ile hiçbir ilgisi yoktur". Aynı kitapta yine diyor ki : "Dolayısıyla sevap veya cezanın, hidayet ve sapıklığa bağlandığına göre anlaşılıyor ki hidayet ve sapıklık Allâh'tan değil kulun fiilindendir."
Bu İngiliz kuklası olan sapık fırkanın Müslümanların başına açmakta olduğu Kader ile ilgili fitnesi çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Peygamber Efendimiz'den beri gelmiş, geçmiş sahabe ve diğer İslâm âlimlerinin Kader konusunu tartışmayı sanki Müslümanların hiç problemi yokmuş gibi, en tehlikeli olan Kader meselesini; mutezile sapıklarından sonra ilk olarak bu fırka tekrar gündeme getirmekle başımıza büyük bir belâ daha açmıştır. Bunların batıl iddialarını çürütüp reddedecek, Kur-ân'ı Kerîm'de yüzden fazla Ayet-i Kerîme mevcuttur. Ayrıca bu sapık inançtan olan bu grubun küfre düştüğünü kanıtlayan bir çok Hadis-i Şerifin bulunması ile birlikte, mezhep imamlarının da bu yönde açık ve sabit hükümleri vardır.
Aslında bu konu ile ilgili Ehl-i Sünnet Ve-1 Cemaat; mutezile fırkasının bu bozuk inancını çürütmek üzere onlara karşı yazdıkları reddiyelerde Kur-ân'ı Kerîm ve Hadis-i Şeriflerden açık delillerle gereken cevabı vermişlerdir. İsteyen onlardan bakabilir.
Her şeyden önce imanın şartları diye bildiğimiz altı husustan biri olan: "Kader'in hayrı ve şerri Allâh'tandır" ifadesine apaçık ters düşmektedir. Çünkü "Kader" deyince kâinatta (evrende) olup biten iyilik ve kötülükler dâhil olmak üzere her şey Allâh'ın takdiri, ilmi ve iradesiyledir (isteğiyledir), yani Allâh takdir etmiştir, O'nun isteği olmadan hiçbir şey olmaz. Ancak Allâh'ın istediği olur.
Bu sapık fırkanın bozuk inancına göre (hâşâ) Allâh mağlup kul ise galip oluyor.
Bir de bu inanç hem Kur-ân'ı Kerîm, hem Hadis-i Şerif ve hem de akla ters düşmektedir.
Kur-ân'ı Kerîm'in El-Furkân Suresi'nin, 2. Ayet-i celilesinde Allâh şöyle buyuruyor:
وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْديرًا
Manası: "Her şey Allâh'ın yaratması ve isteğiyledir."
El-Kamer Suresi'nin, 49. Ayeti'nde Allâh buyuruyor ki:
اِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Manası: "Her şey Allâh'ın isteğiyledir."
Başka bir Ayet i Kerîme'de Allâh buyuruyor ki:
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Es-Saffât Suresi, 96. Ayet
Âlemlerin Rabbi olan Allâh istememizi dilemedikçe biz isteyemeyiz
İşte gördüğünüz gibi "Hizb-üt Tahrir'"in güttüğü bu inanç küfürdür, zira Ehl-i Sünnet Ve-1 Cemaat âlimlerinin tümü bu inancın İslâm'a ters düştüğünü, Ayet ve Hadis-i Şeriflere de aykırı olması sebebiyle de küfrüne karar verdiler.
İmam Müslim ve Beyhakî'nin rivayet ettikleri Hadis-i Şerifte: "Tembellik ve çalışkanlık dahi, her şey Kaderle'dir" diye Peygamber Efendimiz mealen buyurmuştur.
Bir de İbn-u Hibbân'ın, Huzeyfe'den rivayet ettiği Hadis-i Şerifte mealen: "Şüphesiz ki Allâh-u Teâlâ, her sanatkârı, yaptığı sanatıyla birlikte yaratmıştır", yani sanatkârın hem kendisini, hem de yaptığı sanatı da yaratan Allâh'tır.
Bir başka Hadis-i Şerifte de, mealen: "Kaderiye (Kader'e inanmayanlar) bu Ümmet'in mecusileridir, yani putperestleridir. Hastalanırlarsa ziyaretlerine gitmeyin, ölürlerse de onların cenazelerine katılmayın".
Bu Hadis-i Şerifi Ebû Dâvûd ve İmam Beyhakî "El-Kader" adlı kitabında rivayet etmişlerdir.
Bir diğer Hadis-i Şerifte mealen: "Ben altı kişiye lânet ettim ve her Peygamber lânet etmiştir. Onlar da şöyledir: Allâh'ın Kitabında fazlalık yapan, Kader'in Allâh'tan olduğuna inanmayan, ..."
Bir başka Hadis-i Şerifte de mealen: "Ümmetim'den iki grup insanın İslâm'dan payları yoktur, birisi Kaderiye, diğeri ise Murcie'dir".
İbn-u Cerîr Taberî'nin rivayet ettiği, bu Hadis-i Şeriften Kader'e inanmayanlar
açıkca kâfir oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü onlar: "Kul kendi isteğiyle yaptığı iyilik ve kötülükleri kendisi yaratıyor" diyorlar.
Onların inancına göre kul galip (hâşâ) Allâh mağlûp oluyor ve Allâh'ın; Kendi mülkünde istemediği hususlara rağmen, kulun istekleri oluyor. Üstelik kulun kendi amelinin yaratıcısı olduğunu iddia ediyorlar. Hâlbuki Allâh celle celâluhu Kur-ân'ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:
وَاللّهُ غَالِبٌ عَلى اَمْرِه
Yûsuf Suresi, 21. Ayet
Manası: "Allâh galiptir, mağlûp değildir. Hiç biri Allâh'ın İsteği'nin olmasına engel olamaz."
Başka bir Ayet-i Kerîme'de Allâh şöyle buyurmaktadır:
وَمَا تَشَاؤُنَ اِلا اَنْ يَشَاءَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمينَ
Et-Tekvîr Suresi, 29. Ayet
Manası: "Âlemlerin Rabbi olan Allâh istememizi dilemedikçe biz isteyemeyiz."
Ayrıca bunların çirkin iddialarından şu bozuk mana daha çıkıyor: "Allâh tek bir yaratıcıdır ondan başka milyarlarca yaratıcı vardır."
İmam Ebû Hanîfe "Vasiyet" adlı eserinde: "Kul kendi ameli, ikrarı ve marifetiyle yaratılmıştır. Hâl böyleyken, yani fail (yapıcı) mahlûk ise ondan çıkan fiiller öncelikle mahlûk olması gerekiyor." demiştir, yani amellerinin de yaratılmış olduğu açıkça bellidir.
İmam Ebu-1 Hasan El-Basrî Hazretleri de şöyle buyuruyor: "Her kim Kader'e inanmazsa kâfir olur".
İbn-i Abbâs Hazretlerinden de şöyle rivayet edilmiştir: "Kadercilerin (Kader'e inanmayanların) sözü küfürdür".
Ayrıca İmam Malik, Evzâ-i ve Hulefâ-i Râsidîn'in besincisi olan Omar bin Abdulâzîz Hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: "Kader'e inanmayan, "Kaderiye" fırkası istitabe (tövbeye davet) edilirler. Kabul etmezlerse öldürülürler.
Ayrıca Hizb-üt Tahrir'in sapıklıklarından bir tanesi daha, Peygamberler hakkında çok büyük bir küfür işleyerek: "Onlara peygamberlik gelmeden önce, diğer insanlar gibi her türlü günahı işleyebilirler" diye söylemektedirler.
Peygamberlere atılan bu korkunç iftiradan Allâh'a sığınırız.
Bunların bu ifadelerinden; hırsızlık, yalancılık ve fuhuşun her türlüsünü işleyen de peygamber olabilir manası çıkıyor. Hâlbuki Peygamberler, Müslümanların inancına göre, ne peygamberlikten önce, ne de peygamberlikten sonra bu tür kötülükler islerler.
Peygamberler hakkında inanılması gereken şu hususlar vardır:
-DOĞRULUK
-ADALET
-ÇALIŞKANLIK
-DÜRÜSTLÜK
-GÜVENİRLİK
DOĞRULUK: Hiç yalan söylemezler, yani her şeyde doğru konuşurlar.
ADALET: Haksızlık etmezler, yani ne Allâh'ın hakkında, ne de kulların hakkında haksızlık ederler. Bu demektir ki küfür işlemezler, büyük ve çirkin olan küçük günahlar da işlemezler.
ÇALIŞKANLIK: Tembellik yapmazlar; Allâh'ın kendilerine verdiği görevi hiç ihmal etmeden, tam olarak yerine getirirler.
DÜRÜSTLÜK : Onlar insanlar arasında dürüstlük ile tanınırlar. Onlara iman
etmeyen kişiler bile, onların yaşamındaki dürüstlüğe hayrandılar.
GÜVENİRLİK : Peygamberler son derece emindirler, emanete asla hiyanet etmezler ve güvenilir insandırlar.
Onların, yani Hizb-üt Tahrir'in, görüşüne göre: "Günah işlemek kastıyla kötülüklere gitmek üzere yola çıkmak günah değildir." diyorlar.
Örneğin: Bir kişi zina, hırsızlık yapmak, Allâh'ın haram kıldığı nefsi öldürmeye ve benzeri cinayetler ve suçlar yapmaya çıkmak üzere yol alarak bu kötülüklere yürüyen kişinin günahkâr olmadığını söylerler.
Ayrıca erkeğin mahrem olmayan kızlarla tokalaşmasını ve öpüşmesini helâl görüyorlar. Allâh'ın haram kıldığı günah şeylere: "Helâl" diyorlar.
Bir erkek mahrem olmayan, yabancı kadınlarla veya bir kadının mahrem olmayan yabancı erkeklerle tokalaşması yada başka türlü; arada bir engel olmaksızın vücutlarından, parmak ucu kadar küçük olsa bile, tarafların birbirlerine değmesi haram olduğuna dair Hadis-i Şeriflerden ve İcma-i Ümmet'ten kesin olarak anlaşılmıştır.
Durum böyleyken Hizb-üt Tahrirciler yabancı erkek ve kadınlar birbirleriyle günah olmadan rahatlıkla tokalaşabildiğini söylemektedirler. Allâh'ın haram kıldığı şeyleri nasıl helâl ediyorlar?!
"Bir çocuğa livata yapmak veya bir kadın ile zina yapmak kastıyla yola çıkmak haram değildir" diyorlar. İmam Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri Hadis-i Şerif'ten göz, kulak, dil, el ve ayakların da zinası olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sapıklar 1390 hicrî senesinin 24. Rabiul-evvel ayında yayınladıkları "Soru Cevap" başlıklı bültenlerinde: "Yabancı erkek ile kadınlar arasındaki tokalaşma, öpüşme, yüzlerini birbirlerine sürtüştürme, sevişme, burun buruna değdirme, dudakları emme ve benzeri, yabancı erkek ve kadın ile sevişme türlerinin mubahtan olup delil ile haram olan umum kaideler kapsamına girmediğini" söylüyorlar.
Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: "Sizlerden birinizin başına bir demir parçası ile vurulması, yabancı bir kadınla tokalaşmasından daha iyidir."
Rivayet eden Et-Taberânî'dir.
07.04.1980 tarihli "İslâm'ın yabancı kadın ile erkek tokalaşması hakkındaki hükmü" başlıklı bültenlerinde: "Yabancı erkekler ile kadınların tokalaşması haram ve yasak değildir" demektedirler. "En-Nizâm-ul İctimâ'i" adlı kitapta da zikrediliyor.
"Hilâfet" adlı kitaplarının 22 ve 23. sayfası ve "Eşşahsiyyet'Uİ Islâmiyyeh" adlı kitaplarının ikinci bölümün 107 ve 108. sayfalarında, kadınlar Peygamber Efendimiz'e biat ederken onunla tokalaştıklarını iddia ederek Peygambere iftira atmaktadırlar. Buna istinaden genel olarak yabancı erkek ve kadın tokalaşmalarının helâl ve serbest olduğunu söylemektedirler.
Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: "Ben kesinlikle kadınlarla tokalaşmam".
İbn-u Hacer "Feth-ul Bârî Alâ Sahih-ul Buhârî" açıklamasında zikrediyor.
Hizb-üt Tahrir fırkasına göre: "İslâm Devleti kurmaya çalışmayan herkes kâfirdir" diyorlar.
Yine "Hilâfet" adlı kitabın 9. sayfasında diyorlar ki: "Halife tayin etmek bütün Müslümanların boynunun borcu olup iki gece içinde imam (halife) tayin etmedikleri takdirde hepsi büyük bir suç işlemekle günaha girerler".
Aynı kitabın 3. sayfası ile "Eşşahsiyyet-ul İslâmiyyeh" adlı kitaplarının (2. cüz, 3. Bölüm) 15. sayfasında da: "Yer yüzüne bir halife getirmeden ölen kişi Cahiliyye ölümü üzerine gebermiş olur." diyorlar ve bunu insanlara Hadis-i Şerif olarak duyuruyorlar, halbuki Hadis-i Şerif böyle değildir, bu sapıklar Hadis-i Şerif'i tahrif ediyorlar.
Söz konusu Hadis-i Şerif'in gerçek manası şöyledir: "Her kim hazır bulunan Halife'ye isyan ederek karşı çıkıp ta ona biat etmezse işte o kişi Cahiliyye ölümü üzerine ölür, yani bu durumda günahkâr olarak ölür."
Aradaki farka bakınız, Hadis-i Şerifi nasıl da tahrif ediyorlar, bu Din düşmanları İngiliz misyonerleri, tahripçiler!
--------------------------------------------------------------------------------
ÖNSÖZ
Âlemlerin Rabbi olan, hiçbir şeye benzemeyen, yersiz var olan, başlangıcı ve sonu olmayan Allâh'a hamd, Rasullerin en şereflisi olan Muhammed'e salât ve selâm olsun.
Elli senelik mazisi olan "Hizb-üt Tahrir" denilen sapık bir fırkanın tahribatı Avrupa'daki Müslümanlar arasında gündeme çıkmıştır. Bunun kurucu lideri Takiyyuddin Nebehani isimli şahıstır.
Önceleri bunların en yaygın olduğu bölge, Ortadoğu Bölgesi (Ürdün, Lübnan, Filistin, Suriye) idi.
Bu fırkanın İngilizler tarafından kurulduğu kesin ve muhakkaktır. Çünkü bu fırkanın lideri vaktiyle (hayattayken) Suriye'de bulunan İngiliz konsolosluğuna sık sık girip çıkarken, Müslümanlar tarafından görülmüştür.
Daha sonrada İngiliz konsolosluğundan para dolusu çantayla çıktığı görülmüştür. Bunu gören ve bilen zatlardan biri Şeyh Ramadan, Takiyyuddin Nebehani'ye: "İngiliz gâvurlarıyla ne işin vardı ?" diye sebebini sormuştur. O da cevaben: "İslâm'a davet ettim, kabul etmediler. Bu sefer cizyeyi teklif ettim kabul ettiler ve paraları aldım geldim." demiştir. İnsanlara işte böyle yutturmaya çalışıyordu.
HİZB-ÜT TAHRÎRİN SAPIKLIKLARINA DAİR BÎR
KAÇ ÖRNEK
Bu grup Kader'e inanmayan mutezile görüşüne sahiptir. "Eşşahsiyyet-ul İslâmiyyeh" adlı kitabının birinci bölümünün 71, 72 ve 74. sayfalarında şöyle diyor: "İnsanın kendi isteğiyle yapmış olduğu bütün fiil ve hareketler Kaza ve Kader ile hiçbir ilgisi yoktur". Aynı kitapta yine diyor ki : "Dolayısıyla sevap veya cezanın, hidayet ve sapıklığa bağlandığına göre anlaşılıyor ki hidayet ve sapıklık Allâh'tan değil kulun fiilindendir."
Bu İngiliz kuklası olan sapık fırkanın Müslümanların başına açmakta olduğu Kader ile ilgili fitnesi çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Peygamber Efendimiz'den beri gelmiş, geçmiş sahabe ve diğer İslâm âlimlerinin Kader konusunu tartışmayı sanki Müslümanların hiç problemi yokmuş gibi, en tehlikeli olan Kader meselesini; mutezile sapıklarından sonra ilk olarak bu fırka tekrar gündeme getirmekle başımıza büyük bir belâ daha açmıştır. Bunların batıl iddialarını çürütüp reddedecek, Kur-ân'ı Kerîm'de yüzden fazla Ayet-i Kerîme mevcuttur. Ayrıca bu sapık inançtan olan bu grubun küfre düştüğünü kanıtlayan bir çok Hadis-i Şerifin bulunması ile birlikte, mezhep imamlarının da bu yönde açık ve sabit hükümleri vardır.
Aslında bu konu ile ilgili Ehl-i Sünnet Ve-1 Cemaat; mutezile fırkasının bu bozuk inancını çürütmek üzere onlara karşı yazdıkları reddiyelerde Kur-ân'ı Kerîm ve Hadis-i Şeriflerden açık delillerle gereken cevabı vermişlerdir. İsteyen onlardan bakabilir.
Her şeyden önce imanın şartları diye bildiğimiz altı husustan biri olan: "Kader'in hayrı ve şerri Allâh'tandır" ifadesine apaçık ters düşmektedir. Çünkü "Kader" deyince kâinatta (evrende) olup biten iyilik ve kötülükler dâhil olmak üzere her şey Allâh'ın takdiri, ilmi ve iradesiyledir (isteğiyledir), yani Allâh takdir etmiştir, O'nun isteği olmadan hiçbir şey olmaz. Ancak Allâh'ın istediği olur.
Bu sapık fırkanın bozuk inancına göre (hâşâ) Allâh mağlup kul ise galip oluyor.
Bir de bu inanç hem Kur-ân'ı Kerîm, hem Hadis-i Şerif ve hem de akla ters düşmektedir.
Kur-ân'ı Kerîm'in El-Furkân Suresi'nin, 2. Ayet-i celilesinde Allâh şöyle buyuruyor:
وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْديرًا
Manası: "Her şey Allâh'ın yaratması ve isteğiyledir."
El-Kamer Suresi'nin, 49. Ayeti'nde Allâh buyuruyor ki:
اِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ
Manası: "Her şey Allâh'ın isteğiyledir."
Başka bir Ayet i Kerîme'de Allâh buyuruyor ki:
وَاللّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Es-Saffât Suresi, 96. Ayet
Âlemlerin Rabbi olan Allâh istememizi dilemedikçe biz isteyemeyiz
İşte gördüğünüz gibi "Hizb-üt Tahrir'"in güttüğü bu inanç küfürdür, zira Ehl-i Sünnet Ve-1 Cemaat âlimlerinin tümü bu inancın İslâm'a ters düştüğünü, Ayet ve Hadis-i Şeriflere de aykırı olması sebebiyle de küfrüne karar verdiler.
İmam Müslim ve Beyhakî'nin rivayet ettikleri Hadis-i Şerifte: "Tembellik ve çalışkanlık dahi, her şey Kaderle'dir" diye Peygamber Efendimiz mealen buyurmuştur.
Bir de İbn-u Hibbân'ın, Huzeyfe'den rivayet ettiği Hadis-i Şerifte mealen: "Şüphesiz ki Allâh-u Teâlâ, her sanatkârı, yaptığı sanatıyla birlikte yaratmıştır", yani sanatkârın hem kendisini, hem de yaptığı sanatı da yaratan Allâh'tır.
Bir başka Hadis-i Şerifte de, mealen: "Kaderiye (Kader'e inanmayanlar) bu Ümmet'in mecusileridir, yani putperestleridir. Hastalanırlarsa ziyaretlerine gitmeyin, ölürlerse de onların cenazelerine katılmayın".
Bu Hadis-i Şerifi Ebû Dâvûd ve İmam Beyhakî "El-Kader" adlı kitabında rivayet etmişlerdir.
Bir diğer Hadis-i Şerifte mealen: "Ben altı kişiye lânet ettim ve her Peygamber lânet etmiştir. Onlar da şöyledir: Allâh'ın Kitabında fazlalık yapan, Kader'in Allâh'tan olduğuna inanmayan, ..."
Bir başka Hadis-i Şerifte de mealen: "Ümmetim'den iki grup insanın İslâm'dan payları yoktur, birisi Kaderiye, diğeri ise Murcie'dir".
İbn-u Cerîr Taberî'nin rivayet ettiği, bu Hadis-i Şeriften Kader'e inanmayanlar
açıkca kâfir oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü onlar: "Kul kendi isteğiyle yaptığı iyilik ve kötülükleri kendisi yaratıyor" diyorlar.
Onların inancına göre kul galip (hâşâ) Allâh mağlûp oluyor ve Allâh'ın; Kendi mülkünde istemediği hususlara rağmen, kulun istekleri oluyor. Üstelik kulun kendi amelinin yaratıcısı olduğunu iddia ediyorlar. Hâlbuki Allâh celle celâluhu Kur-ân'ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:
وَاللّهُ غَالِبٌ عَلى اَمْرِه
Yûsuf Suresi, 21. Ayet
Manası: "Allâh galiptir, mağlûp değildir. Hiç biri Allâh'ın İsteği'nin olmasına engel olamaz."
Başka bir Ayet-i Kerîme'de Allâh şöyle buyurmaktadır:
وَمَا تَشَاؤُنَ اِلا اَنْ يَشَاءَ اللّهُ رَبُّ الْعَالَمينَ
Et-Tekvîr Suresi, 29. Ayet
Manası: "Âlemlerin Rabbi olan Allâh istememizi dilemedikçe biz isteyemeyiz."
Ayrıca bunların çirkin iddialarından şu bozuk mana daha çıkıyor: "Allâh tek bir yaratıcıdır ondan başka milyarlarca yaratıcı vardır."
İmam Ebû Hanîfe "Vasiyet" adlı eserinde: "Kul kendi ameli, ikrarı ve marifetiyle yaratılmıştır. Hâl böyleyken, yani fail (yapıcı) mahlûk ise ondan çıkan fiiller öncelikle mahlûk olması gerekiyor." demiştir, yani amellerinin de yaratılmış olduğu açıkça bellidir.
İmam Ebu-1 Hasan El-Basrî Hazretleri de şöyle buyuruyor: "Her kim Kader'e inanmazsa kâfir olur".
İbn-i Abbâs Hazretlerinden de şöyle rivayet edilmiştir: "Kadercilerin (Kader'e inanmayanların) sözü küfürdür".
Ayrıca İmam Malik, Evzâ-i ve Hulefâ-i Râsidîn'in besincisi olan Omar bin Abdulâzîz Hazretlerinden şöyle rivayet edilmiştir: "Kader'e inanmayan, "Kaderiye" fırkası istitabe (tövbeye davet) edilirler. Kabul etmezlerse öldürülürler.
Ayrıca Hizb-üt Tahrir'in sapıklıklarından bir tanesi daha, Peygamberler hakkında çok büyük bir küfür işleyerek: "Onlara peygamberlik gelmeden önce, diğer insanlar gibi her türlü günahı işleyebilirler" diye söylemektedirler.
Peygamberlere atılan bu korkunç iftiradan Allâh'a sığınırız.
Bunların bu ifadelerinden; hırsızlık, yalancılık ve fuhuşun her türlüsünü işleyen de peygamber olabilir manası çıkıyor. Hâlbuki Peygamberler, Müslümanların inancına göre, ne peygamberlikten önce, ne de peygamberlikten sonra bu tür kötülükler islerler.
Peygamberler hakkında inanılması gereken şu hususlar vardır:
-DOĞRULUK
-ADALET
-ÇALIŞKANLIK
-DÜRÜSTLÜK
-GÜVENİRLİK
DOĞRULUK: Hiç yalan söylemezler, yani her şeyde doğru konuşurlar.
ADALET: Haksızlık etmezler, yani ne Allâh'ın hakkında, ne de kulların hakkında haksızlık ederler. Bu demektir ki küfür işlemezler, büyük ve çirkin olan küçük günahlar da işlemezler.
ÇALIŞKANLIK: Tembellik yapmazlar; Allâh'ın kendilerine verdiği görevi hiç ihmal etmeden, tam olarak yerine getirirler.
DÜRÜSTLÜK : Onlar insanlar arasında dürüstlük ile tanınırlar. Onlara iman
etmeyen kişiler bile, onların yaşamındaki dürüstlüğe hayrandılar.
GÜVENİRLİK : Peygamberler son derece emindirler, emanete asla hiyanet etmezler ve güvenilir insandırlar.
Onların, yani Hizb-üt Tahrir'in, görüşüne göre: "Günah işlemek kastıyla kötülüklere gitmek üzere yola çıkmak günah değildir." diyorlar.
Örneğin: Bir kişi zina, hırsızlık yapmak, Allâh'ın haram kıldığı nefsi öldürmeye ve benzeri cinayetler ve suçlar yapmaya çıkmak üzere yol alarak bu kötülüklere yürüyen kişinin günahkâr olmadığını söylerler.
Ayrıca erkeğin mahrem olmayan kızlarla tokalaşmasını ve öpüşmesini helâl görüyorlar. Allâh'ın haram kıldığı günah şeylere: "Helâl" diyorlar.
Bir erkek mahrem olmayan, yabancı kadınlarla veya bir kadının mahrem olmayan yabancı erkeklerle tokalaşması yada başka türlü; arada bir engel olmaksızın vücutlarından, parmak ucu kadar küçük olsa bile, tarafların birbirlerine değmesi haram olduğuna dair Hadis-i Şeriflerden ve İcma-i Ümmet'ten kesin olarak anlaşılmıştır.
Durum böyleyken Hizb-üt Tahrirciler yabancı erkek ve kadınlar birbirleriyle günah olmadan rahatlıkla tokalaşabildiğini söylemektedirler. Allâh'ın haram kıldığı şeyleri nasıl helâl ediyorlar?!
"Bir çocuğa livata yapmak veya bir kadın ile zina yapmak kastıyla yola çıkmak haram değildir" diyorlar. İmam Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri Hadis-i Şerif'ten göz, kulak, dil, el ve ayakların da zinası olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sapıklar 1390 hicrî senesinin 24. Rabiul-evvel ayında yayınladıkları "Soru Cevap" başlıklı bültenlerinde: "Yabancı erkek ile kadınlar arasındaki tokalaşma, öpüşme, yüzlerini birbirlerine sürtüştürme, sevişme, burun buruna değdirme, dudakları emme ve benzeri, yabancı erkek ve kadın ile sevişme türlerinin mubahtan olup delil ile haram olan umum kaideler kapsamına girmediğini" söylüyorlar.
Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: "Sizlerden birinizin başına bir demir parçası ile vurulması, yabancı bir kadınla tokalaşmasından daha iyidir."
Rivayet eden Et-Taberânî'dir.
07.04.1980 tarihli "İslâm'ın yabancı kadın ile erkek tokalaşması hakkındaki hükmü" başlıklı bültenlerinde: "Yabancı erkekler ile kadınların tokalaşması haram ve yasak değildir" demektedirler. "En-Nizâm-ul İctimâ'i" adlı kitapta da zikrediliyor.
"Hilâfet" adlı kitaplarının 22 ve 23. sayfası ve "Eşşahsiyyet'Uİ Islâmiyyeh" adlı kitaplarının ikinci bölümün 107 ve 108. sayfalarında, kadınlar Peygamber Efendimiz'e biat ederken onunla tokalaştıklarını iddia ederek Peygambere iftira atmaktadırlar. Buna istinaden genel olarak yabancı erkek ve kadın tokalaşmalarının helâl ve serbest olduğunu söylemektedirler.
Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: "Ben kesinlikle kadınlarla tokalaşmam".
İbn-u Hacer "Feth-ul Bârî Alâ Sahih-ul Buhârî" açıklamasında zikrediyor.
Hizb-üt Tahrir fırkasına göre: "İslâm Devleti kurmaya çalışmayan herkes kâfirdir" diyorlar.
Yine "Hilâfet" adlı kitabın 9. sayfasında diyorlar ki: "Halife tayin etmek bütün Müslümanların boynunun borcu olup iki gece içinde imam (halife) tayin etmedikleri takdirde hepsi büyük bir suç işlemekle günaha girerler".
Aynı kitabın 3. sayfası ile "Eşşahsiyyet-ul İslâmiyyeh" adlı kitaplarının (2. cüz, 3. Bölüm) 15. sayfasında da: "Yer yüzüne bir halife getirmeden ölen kişi Cahiliyye ölümü üzerine gebermiş olur." diyorlar ve bunu insanlara Hadis-i Şerif olarak duyuruyorlar, halbuki Hadis-i Şerif böyle değildir, bu sapıklar Hadis-i Şerif'i tahrif ediyorlar.
Söz konusu Hadis-i Şerif'in gerçek manası şöyledir: "Her kim hazır bulunan Halife'ye isyan ederek karşı çıkıp ta ona biat etmezse işte o kişi Cahiliyye ölümü üzerine ölür, yani bu durumda günahkâr olarak ölür."
Aradaki farka bakınız, Hadis-i Şerifi nasıl da tahrif ediyorlar, bu Din düşmanları İngiliz misyonerleri, tahripçiler!