Hidayet kavramı Arapça'da; yol, yön, sîret, maksat, adak, bir şeyin benzer, misli ve bir adamın içinde bulunduğu hal, durum, doğru yol gibi değişik fonksiyonlu anlamlar taşımaktadır. Kelime bu bakımdan insan hayatının tümünü kapsayan bir ölçü konumundadır.
Fiil olarak kullanıldığında da yönelme, yönlendirme, bir şeye iletme, anlamları ağırlık kazanmakta, böylece kelime, içten içe bir gayenin, amacın varlığını hissettirmekte ve ona doğru gidişin olduğu sezilmektedir. Genel bir mana içerisinde kavramın, bir insanın kendisine yöneldiği ya da yönlendirildiği, düşünce ve tutum biçimi olarak anlaşıldığını söyleyebiliriz.
Çölün ortasında yolunu şaşırıp kaybeden bir kimseyle, bir rehber yardımıyla gideceği yeri, yönü rahatça tayin edip bulan kimse bir olmaz. Bu bakımdan hidayetin tam karşısına da şaşırmışlık, sapmışlık, anlamına gelen dalalet kavramının yerleştirildiği görülür. Çünkü her şey kendi zıddına nispetle daha gerçek mana ifade eder, O halde insanı hayat çölünde ya da yolunda doğru istikamete götürecek, sapmalardan koruyacak yön tayin edici kılavuz nedir? Elbette ki Allah'ın hidayeti (yol göstermesi)dir.
"De ki: Hidayet/doğru yola kılavuzluk; ancak Allah'ın hidayetidir." (En'am: 71) "Seni şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?" (Duha: 7)
"Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi hidayete iletirdi." (Nahl: 9)
Aslında Allah, hidayeti, bir bakıma yaratılışla iç içe ve her bir canlıya kendisine özgü bir tarzda vermiştir. "O, her şeyi ölçüyle yapıp, yol göstermiştir." (Alâ: 3)
Böylece her canlının kendine has yolda ilerlemesiyle, kainatın sistemi bozulmadan devam etmektedir. İnsana gelince O, diğer canlılardan daha farklı bir konumdadır. Çünkü Allah ona, bir değil iki yol göstermiş ve onu irade hürriyeti içerisinde imtihan etmek istemiştir: "Biz ona eğri ve doğru iki yol göstermedik mi?" (Beled: 10)
"Kişiliğe, onu şekillendirene ve ona bozukluğunu da korunmasını da ilham edene ant olsun ki kendini arındıran kurtuluş bulmuş, onu kirletip örten de ziyana uğramıştır." (Şems: 7-10)
Fiil olarak kullanıldığında da yönelme, yönlendirme, bir şeye iletme, anlamları ağırlık kazanmakta, böylece kelime, içten içe bir gayenin, amacın varlığını hissettirmekte ve ona doğru gidişin olduğu sezilmektedir. Genel bir mana içerisinde kavramın, bir insanın kendisine yöneldiği ya da yönlendirildiği, düşünce ve tutum biçimi olarak anlaşıldığını söyleyebiliriz.
Çölün ortasında yolunu şaşırıp kaybeden bir kimseyle, bir rehber yardımıyla gideceği yeri, yönü rahatça tayin edip bulan kimse bir olmaz. Bu bakımdan hidayetin tam karşısına da şaşırmışlık, sapmışlık, anlamına gelen dalalet kavramının yerleştirildiği görülür. Çünkü her şey kendi zıddına nispetle daha gerçek mana ifade eder, O halde insanı hayat çölünde ya da yolunda doğru istikamete götürecek, sapmalardan koruyacak yön tayin edici kılavuz nedir? Elbette ki Allah'ın hidayeti (yol göstermesi)dir.
"De ki: Hidayet/doğru yola kılavuzluk; ancak Allah'ın hidayetidir." (En'am: 71) "Seni şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?" (Duha: 7)
"Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğri olanı da vardır. Allah dileseydi hepinizi hidayete iletirdi." (Nahl: 9)
Aslında Allah, hidayeti, bir bakıma yaratılışla iç içe ve her bir canlıya kendisine özgü bir tarzda vermiştir. "O, her şeyi ölçüyle yapıp, yol göstermiştir." (Alâ: 3)
Böylece her canlının kendine has yolda ilerlemesiyle, kainatın sistemi bozulmadan devam etmektedir. İnsana gelince O, diğer canlılardan daha farklı bir konumdadır. Çünkü Allah ona, bir değil iki yol göstermiş ve onu irade hürriyeti içerisinde imtihan etmek istemiştir: "Biz ona eğri ve doğru iki yol göstermedik mi?" (Beled: 10)
"Kişiliğe, onu şekillendirene ve ona bozukluğunu da korunmasını da ilham edene ant olsun ki kendini arındıran kurtuluş bulmuş, onu kirletip örten de ziyana uğramıştır." (Şems: 7-10)