Alıntıdır;
EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜYLE İLGİLİ DELİLLER HAKKINDA SORULAN SORULARI İLGİSİZ CEVAPLARLA GEÇİŞTİRİP, SONRA DA "SUSMADIK, CEVAPLARINI VERDİK" HATASINI OLUŞTURURLAR
evrimi savunan bilim adamlarının bir başka ilginç özellikleri ise hiçbir cevap vermeden, cevap vermiş havasını oluşturabilmektedirler. Böyle durumlarda konuşmalarında adeta bir illüzyon ya da bir büyü havası hemen sezilir. Cevap veremeyecekleri bir soruyla karşılaştıklarında o kadar uzun ve karmaşık cümleler kullanırlar ki, konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan kişiler "Herhalde o cevap verdi de, biz anlamadık" diyerek kendilerinden kuşku duymaya başlarlar. Çünkü karşılarında "koskoca" bir bilim adamının durduğunu düşünürler. Ve bu kişinin ağzından çıkan kelimeler her ne kadar içi boş olsa da, arka arkaya geldiğinde güzel bir cümle havası yarattığı için söz konusu kişileri etkileyebilir.
Bu konudaki örneklerden bir tanesi evrim teorisini savunan fosil bilimcilerin hiçbir şekilde cevap veremedikleri "ara geçiş form"ları konusudur. Aşağıda bir kitabından alıntı vereceğimiz evrim savunucusu ara geçiş formları konusunun "çok basit" bir cevabı olduğunu vurguladıktan sonra şu garip örneği verir:
Geçişim fosilleri (ana gruplar arasındaki "bağlantılar") dikkat çekici ölçüde az rastlanır fosillerdir çünkü pek çok tür uzun dönemler boyunca aynı kalır. Değişim ortaya çıktığında (yerbilimsel zamana kıyasla) oldukça hızlıdır ve sıklıkla küçük, yalıtılmış nüfuslardan başlar. Çok katlı bir otoparkın zamanla donduğunu düşünün. Çeşitli katlarda büyük araba "nüfusları" bulunacak, ama yokuşlarda birkaç tanesine rastlanacaktır. Arabaların yokuşlarda harcadıkları zaman park edilmiş olarak kaldıkları zamana kıyasla kısadır, ama yine de hepsi yokuşu çıkmıştır.
Bu cevaptaki mantıksızlığın nedenlerini kısaca ele alalım. Öncelikle yalnızca günümüzde yeryüzünde yaşamakta olan milyonlarca canlı türü vardır. Evrimcilerin iddialarına göre bu milyonlarca canlının her biri başka canlılardan yavaş aşamalarla meydana gelmiştir. Anlaşılır bir örnek vermek gerekirse bir denizyıldızının bir balığa dönüşmesinin hayali aşamalarını gözden geçirebiliriz. Önce bir denizyıldızı vardır. Ardından bu denizyıldızının iki kolu yüzgeç görünümü almaya başlar. Daha sonra vücudunun diğer kısımlarında da gözle fark edilen değişimler olur. Ve en son aşamada denizyıldızı artık yoktur ve bir balık vardır. Şimdi evrimcilerin hayali iddialarının yukarıdaki örnekle bağlantısına bir bakalım. Elbette bir canlının oluşumundaki bu hayali aşamaların yukarıdaki otopark benzetmesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yani otoparktaki arabalar belki uzun süre park etmiş şekilde beklemektedirler ama evrim geçirdiği iddia edilen canlılar için bekleyecek bir vakit yoktur.
Evrimin iddiasına göre belirli bir süre içinde denizyıldızlarının ve balıkların söz konusu değişimleri geçirmiş olmaları şarttır. Bu da çok sayıda geçiş aşamasının var olması demektir. Dolayısıyla bir otoparktaki gibi sabit türler ve çok ender geçiş aşamaları değil; aksine bugün var olan milyonlarca canlı için milyon x milyon x milyon tane geçiş aşaması olması gereklidir. Ancak ne ilginçtir ki bugün var oldukları iddia edilen bu milyon x milyon x milyon örnekten tek bir tanesi bile bulunamamıştır.
İşte bu noktada karşımıza yukarıdakine benzer örneklerin ne kadar anlamsız olduğu ve aslında bir göz boyamadan ibaret olduğu çıkmaktadır. Aslında evrimciler kendileri de bu tip örneklerin gerçeklerle bağdaşmadığını fark edebilirler ama burada vermek istedikleri mesaj "Susmadık, cevaplarını verdik" iddiasıdır. Ancak bu yolla tabilerinin inançlarını koruyabileceklerini düşünürler.
Evrimciler, Yaratılış Gerçeğinin birer birer önlerine koyduğu soruları cevaplamak için yukarıdaki örnek benzeri mantıksız öğretiler içeren kurslar, paneller düzenler, yazılar yazarlar. Bu gibi girişimlerle "Büyü bozulmadı, biz aynı şekilde devam ediyoruz" demeye çalışırlar. "Yıkılmadık, ayaktayız" misali anlamlar taşıyan mesajlarını gereken yere ulaştırabilmek için çaresizliklerini ifade eden kitaplar, dergiler çıkarmayı da ihmal etmezler. Bu yayınlar da adeta birbirlerini teselli etme amacıyla çıkarılmış, ağlamaklı bir şekilde kaleme alınmış, sadece demagojiden oluşan eserlerdir. Ancak bu yayınların ve çalışmaların hiçbirinde evrimi çürüten temel bilimsel bulgulara bir cevap verilmez. Aynı konular sanki hiç çürütülmemiş, hiçbir karşıt delil sunulmamış gibi tekrar tekrar anlatılır.
Örneğin, evrimin en büyük çıkmazlarından biri yeryüzündeki hayatın ortaya çıkışındaki moleküler aşamadır. Evrim teorisi daha canlılığın moleküler açıdan nasıl başladığını, canlılığın yapıtaşları olan aminoasit, protein, hücre gibi yapıların nasıl meydana geldiklerini dahi açıklayamazken, son derece tali konuları evrimin önemli bir konusu gibi anlatır. Sözgelimi, Michael J. Behe'nin kitabında yer verdiği gibi, dünyanın en ünlü moleküler biyoloji dergisi JME'de yayınlanan "Moleküler evrim" konulu yazıların yüzde sekseni aminoasit dizilimlerinin kıyaslanmasından oluşur. Bu dizilim karşılaştırmasında iki proteinin tüm aminoasitleri sıralanarak incelenir veya bir DNA üzerindeki nükleotidler karşılaştırılır. Bu karşılaştırmanın moleküler evrimin çıkmazlarını açıklamak açısından hiçbir faydası olmadığını Michael J. Behe, "Darwin's Black Box" Darwin'in Kara Kutusu adlı kitabında şöyle anlatır:
Michael BeheNesiller arasındaki ilişkileri ortaya koymak açısından faydalı olmasına rağmen bu dizilimlerin karşılaştırılması, hiçbir şekilde karmaşık bir biyokimyasal sistemin fonksiyonlarını nasıl elde ettiğini açıklayamaz. Bir benzerlik kurmak açısından aynı şirket tarafından üretilen iki ayrı model bilgisayara ait kullanım kılavuzları, birçok benzer kelimelere, cümlelere ve hatta paragraflara sahip olmasına ve ortak bir ataya işaret etmesine rağmen (belki de kullanım kılavuzlarını ortak bir yazar kaleme almıştır), bu kullanım kılavuzlarındaki harflerin dizilimini karşılaştırmak hiçbir zaman bu bilgisayarların bir daktilodan evrimleştiğini göstermeyecektir… Birçok araştırma vardır. Fakat başlangıçta sorulan temel soru hala cevaplanmamıştır: Karmaşık sistemlerin ortaya çıkmasına ne neden olmuştur? Şimdiye dek hiç kimse ayrıntılı ve bilimsel anlamda, mutasyon ve doğal seleksiyonların nasıl karmaşık sistemleri oluşturduğu konusunda bir açıklama yapamamıştır."
Behe'nin yukarıdaki sözleriyle ifade ettiği gerçek son derece açıktır: Evrimciler hayatın gerçek kökeni ile ilgili temel soruları açık bir şekilde cevaplamaya yanaşmazlar; çünkü onların bu soruları evrimsel süreçlerle, tesadüfi aşamalarla cevaplayabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla bu büyük eksikliklerini görmezlikten gelerek, Darwinist büyünün sağladığı etkiyi devam ettirebilmek için çaba harcarlar. Bu nedenle de yayınlarında evrimi hiçbir şekilde ispatlamayan ilgisiz konuları, süslü resimlerle ve bol Latince kelimelerle anlatmakta bir sakınca görmezler. Bu şekilde temel konulardaki açıklarını kapattıklarını ve insanları kandırabildiklerini zannederler.
EVRİM TEORİSİNİN ÇÖKÜŞÜYLE İLGİLİ DELİLLER HAKKINDA SORULAN SORULARI İLGİSİZ CEVAPLARLA GEÇİŞTİRİP, SONRA DA "SUSMADIK, CEVAPLARINI VERDİK" HATASINI OLUŞTURURLAR
evrimi savunan bilim adamlarının bir başka ilginç özellikleri ise hiçbir cevap vermeden, cevap vermiş havasını oluşturabilmektedirler. Böyle durumlarda konuşmalarında adeta bir illüzyon ya da bir büyü havası hemen sezilir. Cevap veremeyecekleri bir soruyla karşılaştıklarında o kadar uzun ve karmaşık cümleler kullanırlar ki, konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan kişiler "Herhalde o cevap verdi de, biz anlamadık" diyerek kendilerinden kuşku duymaya başlarlar. Çünkü karşılarında "koskoca" bir bilim adamının durduğunu düşünürler. Ve bu kişinin ağzından çıkan kelimeler her ne kadar içi boş olsa da, arka arkaya geldiğinde güzel bir cümle havası yarattığı için söz konusu kişileri etkileyebilir.
Bu konudaki örneklerden bir tanesi evrim teorisini savunan fosil bilimcilerin hiçbir şekilde cevap veremedikleri "ara geçiş form"ları konusudur. Aşağıda bir kitabından alıntı vereceğimiz evrim savunucusu ara geçiş formları konusunun "çok basit" bir cevabı olduğunu vurguladıktan sonra şu garip örneği verir:
Geçişim fosilleri (ana gruplar arasındaki "bağlantılar") dikkat çekici ölçüde az rastlanır fosillerdir çünkü pek çok tür uzun dönemler boyunca aynı kalır. Değişim ortaya çıktığında (yerbilimsel zamana kıyasla) oldukça hızlıdır ve sıklıkla küçük, yalıtılmış nüfuslardan başlar. Çok katlı bir otoparkın zamanla donduğunu düşünün. Çeşitli katlarda büyük araba "nüfusları" bulunacak, ama yokuşlarda birkaç tanesine rastlanacaktır. Arabaların yokuşlarda harcadıkları zaman park edilmiş olarak kaldıkları zamana kıyasla kısadır, ama yine de hepsi yokuşu çıkmıştır.
Bu cevaptaki mantıksızlığın nedenlerini kısaca ele alalım. Öncelikle yalnızca günümüzde yeryüzünde yaşamakta olan milyonlarca canlı türü vardır. Evrimcilerin iddialarına göre bu milyonlarca canlının her biri başka canlılardan yavaş aşamalarla meydana gelmiştir. Anlaşılır bir örnek vermek gerekirse bir denizyıldızının bir balığa dönüşmesinin hayali aşamalarını gözden geçirebiliriz. Önce bir denizyıldızı vardır. Ardından bu denizyıldızının iki kolu yüzgeç görünümü almaya başlar. Daha sonra vücudunun diğer kısımlarında da gözle fark edilen değişimler olur. Ve en son aşamada denizyıldızı artık yoktur ve bir balık vardır. Şimdi evrimcilerin hayali iddialarının yukarıdaki örnekle bağlantısına bir bakalım. Elbette bir canlının oluşumundaki bu hayali aşamaların yukarıdaki otopark benzetmesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Yani otoparktaki arabalar belki uzun süre park etmiş şekilde beklemektedirler ama evrim geçirdiği iddia edilen canlılar için bekleyecek bir vakit yoktur.
Evrimin iddiasına göre belirli bir süre içinde denizyıldızlarının ve balıkların söz konusu değişimleri geçirmiş olmaları şarttır. Bu da çok sayıda geçiş aşamasının var olması demektir. Dolayısıyla bir otoparktaki gibi sabit türler ve çok ender geçiş aşamaları değil; aksine bugün var olan milyonlarca canlı için milyon x milyon x milyon tane geçiş aşaması olması gereklidir. Ancak ne ilginçtir ki bugün var oldukları iddia edilen bu milyon x milyon x milyon örnekten tek bir tanesi bile bulunamamıştır.
İşte bu noktada karşımıza yukarıdakine benzer örneklerin ne kadar anlamsız olduğu ve aslında bir göz boyamadan ibaret olduğu çıkmaktadır. Aslında evrimciler kendileri de bu tip örneklerin gerçeklerle bağdaşmadığını fark edebilirler ama burada vermek istedikleri mesaj "Susmadık, cevaplarını verdik" iddiasıdır. Ancak bu yolla tabilerinin inançlarını koruyabileceklerini düşünürler.
Evrimciler, Yaratılış Gerçeğinin birer birer önlerine koyduğu soruları cevaplamak için yukarıdaki örnek benzeri mantıksız öğretiler içeren kurslar, paneller düzenler, yazılar yazarlar. Bu gibi girişimlerle "Büyü bozulmadı, biz aynı şekilde devam ediyoruz" demeye çalışırlar. "Yıkılmadık, ayaktayız" misali anlamlar taşıyan mesajlarını gereken yere ulaştırabilmek için çaresizliklerini ifade eden kitaplar, dergiler çıkarmayı da ihmal etmezler. Bu yayınlar da adeta birbirlerini teselli etme amacıyla çıkarılmış, ağlamaklı bir şekilde kaleme alınmış, sadece demagojiden oluşan eserlerdir. Ancak bu yayınların ve çalışmaların hiçbirinde evrimi çürüten temel bilimsel bulgulara bir cevap verilmez. Aynı konular sanki hiç çürütülmemiş, hiçbir karşıt delil sunulmamış gibi tekrar tekrar anlatılır.
Örneğin, evrimin en büyük çıkmazlarından biri yeryüzündeki hayatın ortaya çıkışındaki moleküler aşamadır. Evrim teorisi daha canlılığın moleküler açıdan nasıl başladığını, canlılığın yapıtaşları olan aminoasit, protein, hücre gibi yapıların nasıl meydana geldiklerini dahi açıklayamazken, son derece tali konuları evrimin önemli bir konusu gibi anlatır. Sözgelimi, Michael J. Behe'nin kitabında yer verdiği gibi, dünyanın en ünlü moleküler biyoloji dergisi JME'de yayınlanan "Moleküler evrim" konulu yazıların yüzde sekseni aminoasit dizilimlerinin kıyaslanmasından oluşur. Bu dizilim karşılaştırmasında iki proteinin tüm aminoasitleri sıralanarak incelenir veya bir DNA üzerindeki nükleotidler karşılaştırılır. Bu karşılaştırmanın moleküler evrimin çıkmazlarını açıklamak açısından hiçbir faydası olmadığını Michael J. Behe, "Darwin's Black Box" Darwin'in Kara Kutusu adlı kitabında şöyle anlatır:
Michael BeheNesiller arasındaki ilişkileri ortaya koymak açısından faydalı olmasına rağmen bu dizilimlerin karşılaştırılması, hiçbir şekilde karmaşık bir biyokimyasal sistemin fonksiyonlarını nasıl elde ettiğini açıklayamaz. Bir benzerlik kurmak açısından aynı şirket tarafından üretilen iki ayrı model bilgisayara ait kullanım kılavuzları, birçok benzer kelimelere, cümlelere ve hatta paragraflara sahip olmasına ve ortak bir ataya işaret etmesine rağmen (belki de kullanım kılavuzlarını ortak bir yazar kaleme almıştır), bu kullanım kılavuzlarındaki harflerin dizilimini karşılaştırmak hiçbir zaman bu bilgisayarların bir daktilodan evrimleştiğini göstermeyecektir… Birçok araştırma vardır. Fakat başlangıçta sorulan temel soru hala cevaplanmamıştır: Karmaşık sistemlerin ortaya çıkmasına ne neden olmuştur? Şimdiye dek hiç kimse ayrıntılı ve bilimsel anlamda, mutasyon ve doğal seleksiyonların nasıl karmaşık sistemleri oluşturduğu konusunda bir açıklama yapamamıştır."
Behe'nin yukarıdaki sözleriyle ifade ettiği gerçek son derece açıktır: Evrimciler hayatın gerçek kökeni ile ilgili temel soruları açık bir şekilde cevaplamaya yanaşmazlar; çünkü onların bu soruları evrimsel süreçlerle, tesadüfi aşamalarla cevaplayabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla bu büyük eksikliklerini görmezlikten gelerek, Darwinist büyünün sağladığı etkiyi devam ettirebilmek için çaba harcarlar. Bu nedenle de yayınlarında evrimi hiçbir şekilde ispatlamayan ilgisiz konuları, süslü resimlerle ve bol Latince kelimelerle anlatmakta bir sakınca görmezler. Bu şekilde temel konulardaki açıklarını kapattıklarını ve insanları kandırabildiklerini zannederler.