Sevebilmek...
Sevmek, tek taraflı bir duygudur.
Yani, seven o sevginin eksi ve artı değerleri içerisinde bir dünyada yaşayabilir.
Fakat sevilen çok kere bu sevgiden habersizdir veya sevginin değerini ölçemez.
Ben kati olarak inanıyorum ki, Kays isimli Mecnun, Leyla'nın kendisini sevdiğini bilemiyordu, bilemezdi de.
Çünkü Mecnun'un elinde Leyla'nın sevgisini ölçecek bir şey yok. Hatta Leyla beni seviyormuş diye dudak büker. Böylece Mecnun'un aşkı Mecnun'da kalır.
Bana göre gerçek manada sevmek veya aşk, Allah'ı sevmektir. Allah'ı sevenleri sevmektir, Allah'ın sevdiklerini sevmektir. Böylece aşkımız bütün boyutlarıyla ortaya çıkar.
Her sevgi insanı mutlaka harekete geçirir.
Bu hareket sevgimizin ışığı altında olmalıdır.
Yani, hareketimiz sevgimize muhalif düşmemelidir.
Allah'ı sevebilmenin, her mü'mine nasip olmadığını defalarca gördüm. 'Allah'ı seviyorum' demek kolaydır. Hatta bu sevgiyi ileriye götürüp 'Allah'a kurban olayım' diyene de çok şahit oldum.
O insanlar Allah için günahlarını teker teker terk edemiyorsa, günahları terk etmenin organik rahatsızlığıyla kıvranmıyorsa, sevgilisi için yanmıyor demektir.
Mesela; şehevi duyguların bedenimizi istila ettiği bir zamanda bu yolda karşımıza çıkan fırsatı Allah aşkı için kullanmayıp kıvranarak, yanarak helal dahilinde kalmak, Allah aşkının açık bir ispatıdır.
Kalp doyar, ruh sakinleşir. 'Senin için Rabb'im' diyerek büyük günahlardan çekilmek Allah aşkının en açık alametidir. Burada seven, sevgilisine itaat ederek aşkını ispatlamıştır.
Sevgi tamamen manevidir, ruha aittir.
Sevginin alametini organlarda görsek de, organlar ruh kadar sağlam bir esasa dayanmaz. Organlar mevsimden mevsime girerken, aşk en soğuk günlerde bile insanı yakar.
Her duygu gibi aşkı da yönlendirmek insanın beynine düşer. Beyin kendi aşkını kendi idare etmezse o insan Mecnun olur. Âşık bir renk gibi diğer renge karışıp, yepyeni bir dekor ortaya koymak ister.
Aşkın dereceleri vardır. Aşk öğrenilmez, yaşanır.
Allah sevgisini anladığım gün 'Ya Rab beni affet' diye yalvardım. dedim ki 'Allah'ım sana layık bir kul olamamışım, beni affet!' O anda kazasını kılacağım namazlar, ruhumda yara gibi sızladı. Çünkü bu aşkın sahibi namazını kazaya bırakamaz. Namaza hayatta gerçek manasını verir. Namaz kılanı gören birisi, 'bu şahıs şuurlu Müslüman' diyebilmeli. Ruh; bedenin, hayatın mimarı olmalı. Ruh doğrudan doğruya Allah'ın hayat sıfatıyla irtibatlanabilir. İşte gerçek vuslat budur.
Sevmek, tek taraflı bir duygudur.
Yani, seven o sevginin eksi ve artı değerleri içerisinde bir dünyada yaşayabilir.
Fakat sevilen çok kere bu sevgiden habersizdir veya sevginin değerini ölçemez.
Ben kati olarak inanıyorum ki, Kays isimli Mecnun, Leyla'nın kendisini sevdiğini bilemiyordu, bilemezdi de.
Çünkü Mecnun'un elinde Leyla'nın sevgisini ölçecek bir şey yok. Hatta Leyla beni seviyormuş diye dudak büker. Böylece Mecnun'un aşkı Mecnun'da kalır.
Bana göre gerçek manada sevmek veya aşk, Allah'ı sevmektir. Allah'ı sevenleri sevmektir, Allah'ın sevdiklerini sevmektir. Böylece aşkımız bütün boyutlarıyla ortaya çıkar.
Her sevgi insanı mutlaka harekete geçirir.
Bu hareket sevgimizin ışığı altında olmalıdır.
Yani, hareketimiz sevgimize muhalif düşmemelidir.
Allah'ı sevebilmenin, her mü'mine nasip olmadığını defalarca gördüm. 'Allah'ı seviyorum' demek kolaydır. Hatta bu sevgiyi ileriye götürüp 'Allah'a kurban olayım' diyene de çok şahit oldum.
O insanlar Allah için günahlarını teker teker terk edemiyorsa, günahları terk etmenin organik rahatsızlığıyla kıvranmıyorsa, sevgilisi için yanmıyor demektir.
Mesela; şehevi duyguların bedenimizi istila ettiği bir zamanda bu yolda karşımıza çıkan fırsatı Allah aşkı için kullanmayıp kıvranarak, yanarak helal dahilinde kalmak, Allah aşkının açık bir ispatıdır.
Kalp doyar, ruh sakinleşir. 'Senin için Rabb'im' diyerek büyük günahlardan çekilmek Allah aşkının en açık alametidir. Burada seven, sevgilisine itaat ederek aşkını ispatlamıştır.
Sevgi tamamen manevidir, ruha aittir.
Sevginin alametini organlarda görsek de, organlar ruh kadar sağlam bir esasa dayanmaz. Organlar mevsimden mevsime girerken, aşk en soğuk günlerde bile insanı yakar.
Her duygu gibi aşkı da yönlendirmek insanın beynine düşer. Beyin kendi aşkını kendi idare etmezse o insan Mecnun olur. Âşık bir renk gibi diğer renge karışıp, yepyeni bir dekor ortaya koymak ister.
Aşkın dereceleri vardır. Aşk öğrenilmez, yaşanır.
Allah sevgisini anladığım gün 'Ya Rab beni affet' diye yalvardım. dedim ki 'Allah'ım sana layık bir kul olamamışım, beni affet!' O anda kazasını kılacağım namazlar, ruhumda yara gibi sızladı. Çünkü bu aşkın sahibi namazını kazaya bırakamaz. Namaza hayatta gerçek manasını verir. Namaz kılanı gören birisi, 'bu şahıs şuurlu Müslüman' diyebilmeli. Ruh; bedenin, hayatın mimarı olmalı. Ruh doğrudan doğruya Allah'ın hayat sıfatıyla irtibatlanabilir. İşte gerçek vuslat budur.