“Her kim, Allah’ın nişanelerine saygı gösterirse, bu, kalplerin takvasındandır.

bekir

sadece bir kul
Yönetici
“Her kim, Allah’ın nişanelerine saygı gösterirse, bu, kalplerin takvasındandır.

Bil ki:
İlâhî şeriatlar, Allah’ın nişanelerine saygı, onlarla Allah Teâlâ’ya yaklaşma esası üzerine kurulur. Çünkü -daha önce de işaret ettiğimiz gibi- bu, Allah’ın sünneti olmak üzere insanlar için belirlediği yolun gereği olmaktadır. Yüce Allah, soyut kavramları, kolay kavranabilmesi için müşahhas şeylere benzetmek yoluyla insanların anlayışlarına indirgemektedir.

Nişanelerden (şeâir) maksadımız, Allah Teâlâ’ya ibadette kullanılan açık ve duyularla algılanabilen şeylerdir. Bunlar sadece Allah’a has kılınmış ve bunun sonucunda onlara gösterilen saygı, Allah Teâlâ’ya saygı; onlara karşı gösterilen saygısızlık da yine Allah Teâlâ’ya gösterilen saygısızlık kabul edilmiş ve bu insanların kalplerinde hiç çıkmayacak şekilde böylece yer etmiştir.

Bir şeyin nişane özelliği kazanabilmesi, tabiî bir yolla olur. Şöyle ki: İnsanlar, içlerinde bir âdet ve haslete karşı yatkınlık ve huzur hissederler. Zamanla o, yaygın ve meşhur bir hal alır ve bedihî şeylerden sayılır, hakkında asla kuşku duyulmaz bir duru*ma gelir. İşte o zaman, Allah’ın rahmeti, içlerindeki duyguların ve aralarında yaygın halde bulunan bilgilerinin (nişane olmasını) gerektirdiği şeylerin suretinde tecellî eder de, insanlar hemen onu kabul ederler; böylece o şeylerin hakikati üzerinden perdeler kal*dırılmış olur, onlara yönelik çağrı uzak yakın herkese aynı düzey*de ulaşır. İşte o zaman, onlara saygı duyulması insanlar üzerine yazılır ve durum, Allah’ın adıyla yemin etme gibi bir hal alır. Nasıl ki Allah’ın adıyla yemin eden kimse, yalan söylemesi halinde için*de Allah’a karşı bir saygısızlık ettiğinin bilincinde olur ve bu yüz*den sorgulanmayı hakederse, burada da durum aynı olur. İnsanlar arasında bazı şeyler yayılır ve onlar hakkında bilgi sahibi olurlar. Bu durum, haklarında Allah’ın rahmetinin, ancak bilgi sahibi ol*dukları şeyler doğrultusunda tecellî etmesini gerekli kılar. Zira, ilâhî tedbir, en kolaydan başlayan bir tedricîlik esasına dayanır. Ve yine bu durum, insanların onlara karşı son derece saygı göstermelerini ve bu yüzden de sorgulanmalarını gerekli kılar. Çünkü onların kemâl halleri, hiçbir kusur gösterilmeksizin ifade edilen saygı halidir. Zira Allah Teâlâ, kendisine yönelik bir fayda getirmesi için kullarına herhangi bir şey vacip kılmış değildir; O, böyle bir durumdan münezzehtir. Aksine O’nun vacip kıldığı bütün yükümlülükler, sonuç itibariyle kulların kendi menfaatlerine yöneliktir. Bu durumda insanların mükemmellikleri, ancak en üst düzeyde saygı göstermeleriyle mümkün olacaktır. Dolayısıyla insanlar, kendi telakkileri doğrultusunda mükellef tutulmuşlar ve üzer*lerinde bulunan Allah Teâlâ’ya ait haklar konusunda ihmal göstermemekle emrolunmuşlardır. Bu gibi konuların teşri kılınmasın*da asıl amaç, ferdin hali olmayıp, sanki bütün insanlık gibi kabul edilen toplumun halidir.


Allah’ın En Büyük Nişaneleri:


Allah Teâlâ’nın en büyük nişaneleri dört tanedir:
1. Kur’ân,
2. Ka’be,
3. Peygamber,
4. Namaz.

1. Kur’ân-ı Kerîm:
Öteden beri insanlar arasında teamül şudur: Hükümdarlar, tebaalarına fermanlar gönderirler; tebaanın bu fermanlara göster*dikleri saygı, onu gönderen hükümdara saygı ile aynı sayılır. Pey*gamberlere ait sahifeler, çeşitli müelliflere ait eserler yaygın ola*rak bulunur. İnsanların, peygamberlerin yollarından yürümeleri, onlara ait kitaplara gösterdikleri saygı ve onları okumalarına bağ*lı bulunur. Asırlar boyu okunan ve rivayet olunan bir kitap olmaksızın ilimlerin kabul ve nesilden nesile aktarılması ilk bakışta mu*hal gibi görülür. İşte insanların bu durumu, Allah Teâlâ’nın son*suz rahmetinin, âlemlerin Rabbinden inen bir kitap suretinde te*celli etmesini gerekli kıldı ve ona saygı duyulması vacip oldu. Kur’ân’a gösterilmesi gereken saygı şekillerini şu şekilde sıralayabiliriz:
a) Onu dinlemek ve okunduğu sırada susmak.
b) Emirlerine anında icabet etmek; emretmesi halinde hemen tilâvet secdesi yapmak, teşbih etmek gibi.
c) Mushafa abdestsiz el sürmemek.

2. Kabe:
Ka’be’nin Allah Teâlâ’nın nişanelerinden olması şöyle olmuş*tur: Hz. İbrahim zamanında insanlar, güneş ve diğer yıldızların ruhaniyetleri adına tapınaklar, kiliseler.., yapma konusunda bir aşırılığa gitmişlerdi. Onlar, duyularla algılanamayan mücerred bir varlığa doğrudan yönelmenin muhal olduğuna inanırlardı. Bunun için de, tapınılan tanrılar adına heykeller yaparlar ve tanrılarının bu heykellere hulul ettiğine, dolayısıyla bu heykellere tapmanın kendilerini tanrılarına yaklaştıracağına itikat ederlerdi. İşte o za*manki insanların bu durumu, Allah Teâlâ’nın rahmetinin tavaf edecekleri ve böylece Allah’a yaklaşmaya çalışacakları bir ev şek*linde tecellî etmesini gerektirdi. Bunun üzerine Kâ’be inşâ edildi ve insanlar bu kutlu eve davet edildiler ve ona saygı duymakla emrolundular. Sonra asırlar boyu nesiller, ona saygı göstermenin, Allah Teâlâ’ya saygı; ona saygısızlığın da Allah Teâlâ’ya saygısız*lık demek olduğu inancı üzere yetiştiler. İşte böyle bir inancın nesiller boyu yer etmesi sonrasında orayı haccetmek vacip kılınmış ve bu kutlu eve saygı gösterilmesi emredilmiştir. Ka’be’ye gösteril*mesi istenen saygı şekillerinden olmak üzere şunlar istenmiştir:
a) Tavaf esnasında mutlaka temiz (abdestli) olmak,
b) Namaz kılarken oraya doğru yönelmek (kıble edinmek),
c) Abdest bozarken, ön ya da arkayı Kâ’be’ye doğru çevirme*mek.

3. Peygamber:
Peygamberlere, “elçi” denmesi, hükümdarların tebaalarına emir ve yasaklarım bildirmek üzere gönderdikleri elçilere benzer olmalarındandır. Elçilere saygının vacipliği, onlara gösterilen say*gının, onları gönderene saygı kabul edilmesinden doğmaktadır. Peygamberlere gösterilmesi istenen saygı şekillerinden bazıları şunlardır:
a) İtaatlerinin vacip olması,
b) Adları anıldığında salât ve selâm getirilmesi,
c) Huzurlarında yüksek sesle konuşulmaması.

4. Namaz:
Namaz; insanların, -hükümdarın huzurunda kullarının el-pençe divan durması gibi- Allah Teâlâ’nın huzurunda saygıyla durmaları, O’na münâcâtta bulunmaları, O’na boyun eğmeleri manasına gelmektedir. Bunun içindir ki, namaz esnasında, ihtiyaç arzından önce övgü ve saygı ifade eden cümlelerin tekrarlanması, kişinin davranışlarında -aynen hükümdar huzuruna çıkan insanların duruşu gibi- dikkatli olması, organlarını salmaması, sağa sola bakmaması
 
Ben, bunu, bu zamanda onun Hadis ve Sünnetlerine gösterilen/gösterilecek itaat ve tazim olarak anlarım...

Bugün onun yorumlarını (hadis ve sünnetleri) değilde, kendi yorumlarını öne alanlar, yüksek tutanlar, yahut kendi değilde başka birilerinin sözlerini üstün görenler bu maddeye muhalif olmuşlardır diyebilir miyiz?
 
Bugün onun yorumlarını (hadis ve sünnetleri) değilde, kendi yorumlarını öne alanlar, yüksek tutanlar, yahut kendi değilde başka birilerinin sözlerini üstün görenler bu maddeye muhalif olmuşlardır diyebilir miyiz?


Hem de kat be kat fazlası ile...
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks