Yaratıcı drama oyunlarından birinde eğitmen katılımcıların her birine pet şişe, ayna, kalem gibi şeyler vererek bunlardan anlamlı bir heykel yapmasını istiyordu. Yaşadığımız sürece bizden istenen de buna benziyor. Hayata gözlerimizi açtığımız anda şartları bizim için oluşturulmuş bir düzeneğin içerisinde oyuna başlıyor gibiyiz. Doğarken getirdiğimiz kişilik özellikleri oyunun başında bize verilen malzemeler gibi. Malzemeleri ne kadar iyi tanırsak işimizde o kadar kolaylaşıyor. Herkes yaşadığı sürece kendisinin heykelini yapıyor adeta. Kimi yerleri kırmak gerekirken, kimi yerlerine de eklemeler yapmak gerekiyor. Son nefesi verip de oyunu sonlandırdığımızda elimizde kalan kendimizden başka bir şey değil. İnsan yaşadığı müddetçe kendisiyle yarışıyor. Her insan kendi kendisinin sınavı adeta…
Sokrates’in “Kendini tanı” demesinin bir sebebi de bu belki. Kendini tanımaktan öte bir şey yok hayatta. Hint ve Uzakdoğu dinlerinde ve Tasavvuf’ta insanın kendini tanıması çok önemlidir. Hatta mutasavvıflar arasında “nefsini bilen rabbini bilir” sözü bir işarettir. Modern çağın modern insanı(!) ise kendine ne kadar yabancı. Dışarıyı seyretmekten kendini göremiyor başkalarını dinlemekten kendini duyamıyor modern insan. Zihnini ve gönlünü meşgul eden o kadar çok şey var ki kendisini düşünmeye fırsat kalmıyor.
Kâinatı anlama ve anlamlandırma çabalarımız kendimizden yola çıkmadığımız için eksik ve anlamsız kalıyor hep. “Nasıl” sorusuna her zamankinden daha fazla cevap verilen çağımızda “neden” sorusu üzerinde düşünülmüyor. Kavram yığınları arasında kaybolurken anlam veremiyoruz çoğu şeye. “Neden”i düşünmeden ömür tüketenlerin çoğunluğunda nedensiz yaşanlar topluluğu haline geldik. Bugün insanlığın en büyük sorunu anlamsızlığı ve amaçsızlığı…
Sokrates’in “Kendini tanı” demesinin bir sebebi de bu belki. Kendini tanımaktan öte bir şey yok hayatta. Hint ve Uzakdoğu dinlerinde ve Tasavvuf’ta insanın kendini tanıması çok önemlidir. Hatta mutasavvıflar arasında “nefsini bilen rabbini bilir” sözü bir işarettir. Modern çağın modern insanı(!) ise kendine ne kadar yabancı. Dışarıyı seyretmekten kendini göremiyor başkalarını dinlemekten kendini duyamıyor modern insan. Zihnini ve gönlünü meşgul eden o kadar çok şey var ki kendisini düşünmeye fırsat kalmıyor.
Kâinatı anlama ve anlamlandırma çabalarımız kendimizden yola çıkmadığımız için eksik ve anlamsız kalıyor hep. “Nasıl” sorusuna her zamankinden daha fazla cevap verilen çağımızda “neden” sorusu üzerinde düşünülmüyor. Kavram yığınları arasında kaybolurken anlam veremiyoruz çoğu şeye. “Neden”i düşünmeden ömür tüketenlerin çoğunluğunda nedensiz yaşanlar topluluğu haline geldik. Bugün insanlığın en büyük sorunu anlamsızlığı ve amaçsızlığı…