Hasan el-Basri (öl. 110/728) Risale ila Abdulmelik bin Mervan fi’l Kader (Abdülmelik bin Mervan’a Kader hakkında Risale) adlı Emevi sultanına yönelik mektubu ile tarihe geçmiştir. Bu mektupta Hasan-ı Basri kaderi iman esasları arasında saymaz ve önceki Mabed el-Cuheni’nin ve Gaylan ed-Dımeşki’nin savunduklarını savunur. (a.g.e) Fakat nedense bu risale pek bilinmez. Çünkü şu bizim lehçedeki “modernist mülahazalarla” doludur!
Gaylan ed-Dımeşki (öl.120/737) insanın özgür iradesinin bulunduğunu, olayların önceden takdir edilmesi diye bir şeyin olmadığını, olayların oldukça bilindiğini, Allah geçmişte, şu anda ve gelecekte olduğu için, yarın ne olacağının bilinmesi gibi bir özelliğin ona nispet edilemeyeceğini, çünkü onun zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu, kula fiili yapma (istitaat) gücü verildiğini, kulun da bu güçle özgür iradesini kullanıp fiillerini yarattığını, hem kötü işleri takdir edip hem de kulun bunları işlemeye mecbur bırakılmasının muhal olacağını söylemiş, Kur’an’ın mahluk (tarihsel!) olduğunu iddia etmiştir. Emevilerin resmi yorumuna karşı çıkmak anlamına gelen bu fikirler sapıklık ve bid’at ile suçlanmış (şu bizim lehçede gayet modernist mülahazalar olarak görülmüş!) ve Emevilerin resmi fetvacısı olarak bilinen İmam Evzai’nin katl fetvası ile, önce elleri ve ayakları kesilmiş, sonra da çenesi kırılıp dilleri kesilerek işkence altında şehit edilmiştir. (a.g.e)
* Kureyş’ten ilk Müslüman olanlardan, hem Habeşistan’a hem Medine’ye hicret etmiş, Bedir ve diğer savaşlara katılmış, Hz. Ömer’in kız kardeşi Safiyye’nin kocası, Hz. Ömer döneminde Bahreyn valiliği yapan Kudame b. Maz’un el-Cumahî adlı sahabe şarabın helal olduğunu savunuyordu… Şarap içtiği hanımı da dahil şahitlerle kanıtlanınca Hz. Ömer huzuruna çağırdı ve “Bunlar doğru mu?” diye sordu. “Doğru olsa bile bana had cezası uygulayamazsınız çünkü Allah zinayı haram kıldığı gibi kayıtsız şartsız şarabı haram kılmamıştır” dedi ve Maide suresinin 90. ve 93. ayetlerini bu görüş doğrultusunda yorumladı. Hz. Ömer, ayeti yanlış yorumladığını ancak karısı dahil şahitlerin beyanının ortada olduğuna bakarak kendisine had cezası uygulayacağını yani “zahire göre” hükmedeceğini söyledi ve had uyguladı. Fakat “Bedir ehli” bu sahabe görüşünden vazgeçmedi. Uzun süre Hz. Ömer ile küs yaşadı. Nihayet Hz. Ömer’in ısrarlı davetlerine dayanamayarak yanına gitti. Hz. Ömer gördüğü bir rüyayı anlatarak kendisini bağışlamasını istedi ve barıştılar. (es-Saidi; el-Kadaya’l-Kübra fi’l-İslam (İslam tarihinde en mühim hukuki kararlar; çev. Prof. Dr. Yusuf Kılıç).
* Meşhur sahabe Ebu Zer-i Ğifari (öl. 32/653) Tevbe suresi 34-35 ayetlerine dayanarak bir günlük yiyecek dışında “mülkiyet” biriktirmenin asla caiz olmadığını savunuyordu. Müslümanlara, bir günlük yiyecek dışında kalan tüm mal ve mülklerini dağıtmaları çağrısında bulunmaktaydı. Ebu Zer’i sınamak isteyen Şam valisi Muaviye ise kendisine bin altın göndererek ertesi gün “suçüstü” yapmak istediyse de altınların çoktan dağıtıldığını görünce eli boş döndü. (a.g.e)… Ebu Zerci görüşün “şu bizim lehçedeki manası” Proudhonculuk olmasın! Hani şu modern dönemde “Mülkiyet hırsızlıktır” diyen ünlü Fransız anarşist/komünist Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865)…
* İbn Abbas’ın en meşhur talebelerinden Mücahid (öl; 104/721) “reyci” ve “Mu’tezilî” (şu bizim lehçede modernist!) olarak itham edilmiş ilk müfessirlerdendi. İbn Abbas’ın talebeleri arasında yer alan Mücahid, Kur’an’ı kendi şahsi görüşüne göre “fazlaca” yorumladığı, Ehl-i Kitap’a sorduğu, fazlaca dilci olduğu ve lügat açıklamalarında Arapça dışındaki dillere de tefsirinde yer verdiği vs. ile suçlanmıştır. Mücahid’in tefsir tarzında ilginç olan hususlardan birisi de ayette geçen ilgili yerleri gidip görme merakıdır. Mücahid’in Berhut kuyusunu görmek için Hadramevt’e, Harut ve Marut’u incelemek için de Babil’e gittiği bilinmektedir. Mucahid’in tefsir anlayışı kaynaklarda geçtiğine göre, Kur’an’ın kapalı kelimelerini lügat yardımıyla açıklamak, eski Arap şiirinden örnekler vermek, Arapça olmayan kelimelerin o dildeki köklerini bulmak, Ehl-i Kitapla diyalog içinde olmak, tevil ve reye sık sık başvurmak şeklindedir. Örneğin Mücahid, Kıyamet suresinin 23. Ayetinde geçen “Rabbine bakar” ayetine “Rabbinden gelecek sevabı gözler” anlamı vermiş, Allah’ı yaratılmış hiçbir kimsenin göremeyeceğini söylemiştir. Yine Bakara 65. ayetinde geçen “Biz onlara maymunlar olun dedik” ifadesinin fiziki olarak maymun yapma anlamına gelmediğini, bilakis kalplerinde olan bir değişiklik olduğunu ve ayette geçen İsrailoğulları’nın “maymun nefisli insanlar olarak kalmaları” anlamına geldiğini söylemektedir. Mucahid’den bol bol alıntılar yapan Taberi, tefsirinde bu tür “yeni” gördüğü yorumları derhal reddederek (şu bizim lehçede modernist mülahazalar sayarak!) dışlar. (İslam’ın Yenilikçileri; c.1, Mücahid böl.).
* Bir diğer ilk müfessirlerden İkrime (öl; 107/725) İbn Abbas’ın kölesiydi. Aslı Mağribli bir Berberi aileye dayanmaktaydı. Kırk sene İbni Abbas’tan Kur’an ve sünnet tahsil ettiğini bizzat kendisi söylemektedir. Mücahid’in Mutezilî olma iddiası gibi (Mutezile henüz yokken Mutezilî olunuyor!) İkrime’nin de Haricilere meyyal olduğu ithamı vardır. Hatta İmam Malik ve Muslim, bu ön yargı ile ondan uzak durmuşlar, rivayetlerini makbul saymamışlardır. (şu bizim lehçede modernist mülahazalar içinde görülmüşler!) İkrime’nin tefsirinden birkaç örnek verirsek Bakara 19’da geçen Ra’d (gökgürültüsü) kelimesinin “bulutları kaplayan melek” anlamına geldiğini, Nisa 3. ayetinin (çokeşlilik ayeti) erkeklerin eşlerini artırmasını değil azaltmasını amaçladığını, çok eşliliğin emredilmediğini, bilakis yetimlerin mallarını alıp eşlerine harcayanların bundan men edildiğini ve bunun için de bire indirmenin istendiğini söylemiştir. (bkz. Razi;, Nisa 3. ayet tefsirinde).
Recep İhsan Eliaçık...
daha detaylı bilgi için:
http://www.haber10.com/makale/10923
Gaylan ed-Dımeşki (öl.120/737) insanın özgür iradesinin bulunduğunu, olayların önceden takdir edilmesi diye bir şeyin olmadığını, olayların oldukça bilindiğini, Allah geçmişte, şu anda ve gelecekte olduğu için, yarın ne olacağının bilinmesi gibi bir özelliğin ona nispet edilemeyeceğini, çünkü onun zamandan ve mekandan münezzeh olduğunu, kula fiili yapma (istitaat) gücü verildiğini, kulun da bu güçle özgür iradesini kullanıp fiillerini yarattığını, hem kötü işleri takdir edip hem de kulun bunları işlemeye mecbur bırakılmasının muhal olacağını söylemiş, Kur’an’ın mahluk (tarihsel!) olduğunu iddia etmiştir. Emevilerin resmi yorumuna karşı çıkmak anlamına gelen bu fikirler sapıklık ve bid’at ile suçlanmış (şu bizim lehçede gayet modernist mülahazalar olarak görülmüş!) ve Emevilerin resmi fetvacısı olarak bilinen İmam Evzai’nin katl fetvası ile, önce elleri ve ayakları kesilmiş, sonra da çenesi kırılıp dilleri kesilerek işkence altında şehit edilmiştir. (a.g.e)
* Kureyş’ten ilk Müslüman olanlardan, hem Habeşistan’a hem Medine’ye hicret etmiş, Bedir ve diğer savaşlara katılmış, Hz. Ömer’in kız kardeşi Safiyye’nin kocası, Hz. Ömer döneminde Bahreyn valiliği yapan Kudame b. Maz’un el-Cumahî adlı sahabe şarabın helal olduğunu savunuyordu… Şarap içtiği hanımı da dahil şahitlerle kanıtlanınca Hz. Ömer huzuruna çağırdı ve “Bunlar doğru mu?” diye sordu. “Doğru olsa bile bana had cezası uygulayamazsınız çünkü Allah zinayı haram kıldığı gibi kayıtsız şartsız şarabı haram kılmamıştır” dedi ve Maide suresinin 90. ve 93. ayetlerini bu görüş doğrultusunda yorumladı. Hz. Ömer, ayeti yanlış yorumladığını ancak karısı dahil şahitlerin beyanının ortada olduğuna bakarak kendisine had cezası uygulayacağını yani “zahire göre” hükmedeceğini söyledi ve had uyguladı. Fakat “Bedir ehli” bu sahabe görüşünden vazgeçmedi. Uzun süre Hz. Ömer ile küs yaşadı. Nihayet Hz. Ömer’in ısrarlı davetlerine dayanamayarak yanına gitti. Hz. Ömer gördüğü bir rüyayı anlatarak kendisini bağışlamasını istedi ve barıştılar. (es-Saidi; el-Kadaya’l-Kübra fi’l-İslam (İslam tarihinde en mühim hukuki kararlar; çev. Prof. Dr. Yusuf Kılıç).
* Meşhur sahabe Ebu Zer-i Ğifari (öl. 32/653) Tevbe suresi 34-35 ayetlerine dayanarak bir günlük yiyecek dışında “mülkiyet” biriktirmenin asla caiz olmadığını savunuyordu. Müslümanlara, bir günlük yiyecek dışında kalan tüm mal ve mülklerini dağıtmaları çağrısında bulunmaktaydı. Ebu Zer’i sınamak isteyen Şam valisi Muaviye ise kendisine bin altın göndererek ertesi gün “suçüstü” yapmak istediyse de altınların çoktan dağıtıldığını görünce eli boş döndü. (a.g.e)… Ebu Zerci görüşün “şu bizim lehçedeki manası” Proudhonculuk olmasın! Hani şu modern dönemde “Mülkiyet hırsızlıktır” diyen ünlü Fransız anarşist/komünist Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865)…
* İbn Abbas’ın en meşhur talebelerinden Mücahid (öl; 104/721) “reyci” ve “Mu’tezilî” (şu bizim lehçede modernist!) olarak itham edilmiş ilk müfessirlerdendi. İbn Abbas’ın talebeleri arasında yer alan Mücahid, Kur’an’ı kendi şahsi görüşüne göre “fazlaca” yorumladığı, Ehl-i Kitap’a sorduğu, fazlaca dilci olduğu ve lügat açıklamalarında Arapça dışındaki dillere de tefsirinde yer verdiği vs. ile suçlanmıştır. Mücahid’in tefsir tarzında ilginç olan hususlardan birisi de ayette geçen ilgili yerleri gidip görme merakıdır. Mücahid’in Berhut kuyusunu görmek için Hadramevt’e, Harut ve Marut’u incelemek için de Babil’e gittiği bilinmektedir. Mucahid’in tefsir anlayışı kaynaklarda geçtiğine göre, Kur’an’ın kapalı kelimelerini lügat yardımıyla açıklamak, eski Arap şiirinden örnekler vermek, Arapça olmayan kelimelerin o dildeki köklerini bulmak, Ehl-i Kitapla diyalog içinde olmak, tevil ve reye sık sık başvurmak şeklindedir. Örneğin Mücahid, Kıyamet suresinin 23. Ayetinde geçen “Rabbine bakar” ayetine “Rabbinden gelecek sevabı gözler” anlamı vermiş, Allah’ı yaratılmış hiçbir kimsenin göremeyeceğini söylemiştir. Yine Bakara 65. ayetinde geçen “Biz onlara maymunlar olun dedik” ifadesinin fiziki olarak maymun yapma anlamına gelmediğini, bilakis kalplerinde olan bir değişiklik olduğunu ve ayette geçen İsrailoğulları’nın “maymun nefisli insanlar olarak kalmaları” anlamına geldiğini söylemektedir. Mucahid’den bol bol alıntılar yapan Taberi, tefsirinde bu tür “yeni” gördüğü yorumları derhal reddederek (şu bizim lehçede modernist mülahazalar sayarak!) dışlar. (İslam’ın Yenilikçileri; c.1, Mücahid böl.).
* Bir diğer ilk müfessirlerden İkrime (öl; 107/725) İbn Abbas’ın kölesiydi. Aslı Mağribli bir Berberi aileye dayanmaktaydı. Kırk sene İbni Abbas’tan Kur’an ve sünnet tahsil ettiğini bizzat kendisi söylemektedir. Mücahid’in Mutezilî olma iddiası gibi (Mutezile henüz yokken Mutezilî olunuyor!) İkrime’nin de Haricilere meyyal olduğu ithamı vardır. Hatta İmam Malik ve Muslim, bu ön yargı ile ondan uzak durmuşlar, rivayetlerini makbul saymamışlardır. (şu bizim lehçede modernist mülahazalar içinde görülmüşler!) İkrime’nin tefsirinden birkaç örnek verirsek Bakara 19’da geçen Ra’d (gökgürültüsü) kelimesinin “bulutları kaplayan melek” anlamına geldiğini, Nisa 3. ayetinin (çokeşlilik ayeti) erkeklerin eşlerini artırmasını değil azaltmasını amaçladığını, çok eşliliğin emredilmediğini, bilakis yetimlerin mallarını alıp eşlerine harcayanların bundan men edildiğini ve bunun için de bire indirmenin istendiğini söylemiştir. (bkz. Razi;, Nisa 3. ayet tefsirinde).
Recep İhsan Eliaçık...
daha detaylı bilgi için:
http://www.haber10.com/makale/10923