Tarikat; Tasavvuf yolu; insanları mânen olgunlaştırmak, terbiye etmek, yetiştirmek için, tasavvuf büyüklerinin tâkib ettikleri yol.
Hicrî beşinci asırdan îtibâren sistemleşmeye başlayan tarîkatların fert ve cemiyet hayâtında büyük te'sirleri olmuştur. İnsanlara; her şeyin Allah rızâsı için yapılması gerektiğini anlattılar.Riyâ ve gösterişten uzak, yüksek karakterli insanlar olma larına yardımcı oldular. Benlik dâvâsından ve kendini beğenmişlikten kurtardılar. Birlik ve berâberliğe kavuşmuş cemiyetler meydana getirdiler. İslâmiyet'in yayılmasında bilfiil hizmet gören tarîkat mensûbu zâtlar, dünyânın birçok yerlerine dağılıp, insanların İslâmiyet'le tanışmalarına sebeb oldular (İslâm Târihi Ansiklopedisi)
Bu yol boyunca yapılan yolculuk bir şeyhin öncülüğünde gerçekleşir. Her yolun, kurucusu, öncüsü tarafından belirlenen birtakım kuralları, töreleri vardır. Hicri 6. (M. 12) yüzyıldan başlayarak çok sayıda tarikat kurulmuş ve bunlar şubelere, kollara ayrılarak bütün İslam dünyasına yayılmış ve günümüze kadar gelmişlerdir.
Mutasavvıflara göre Allah'a ulaşan yollar sayısızdır. Herkesin vuslatı ayrı ayrı kural, yöntem ve yollarla gerçekleşebilir. Esas olan yönelmedir. Örneğin Kâbe'nin belirli bir yanında bulunmak değil, ona yönelmek önemlidir. Kâbe'ye ulaştıran bu yöneliştir. Bu nedenle mutasavvıflar, "Allah'a ulaşan yollar yaratıkların nefesleri sayısıncadır" (Necmeddin Kübra), "Allah'a ulaşan yollar yaratıkların sayısıncadır" (Ebu Bekir Talemsani) ve "Allah'a ulaşan yollar yıldızların sayısıncadır" (Ebu'l-Hasan Müzeyyin) derler. Bu düşüncelerini de "Bizim yolumuzda mücahede edenleri biz yollarımıza ulaştırırız" (Ankebut, 29/69) ayetine dayandırırlar.
Tarîkatların çeşitli isimler alması, başka başka olmalarından değildir. Aynı mürşidin (yol gösteren, rehberlik eden âlimin) talebeleri, birbirlerini tanımak ve mürşidleriyle tanınmak için bulundukları yola mürşidlerinin (hocalarının) ismini vermişler dir. (Abdullah-ı Dehlevî)
Son zamanlarda tarîkat diyerek birçok şeyler uyduruldu. Hakîkî İslâm âlimlerinin ve Peygamber efendimizi görüp, O'nun sohbetinde yetişen Eshâb-ı kirâmın bildirdikleri doğru yol unutuldu. Dinde câhil olanlar, hattâ İslâmiyet'in emirlerine açıkça uymay anlar, şeyh ve tarîkatçı ünvânı alarak, zikir ve ibâdet adı altında, dînimizin yasak ettiği birçok günâhları işlediler. (Abdülhakîm Arvâsî)