seyfullah putkýran
New member
- Katılım
- 30 Eyl 2005
- Mesajlar
- 5,807
- Tepkime puanı
- 205
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
- Konum
- Ruhlar Aleminden
- Web sitesi
- www.tevhidyolu.net
"Kalbi Teyakkuz"
Tasavvuf yolunda zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş ve kalbî merhaleler kat ederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bulunan Hak dostları, "veresetü'l-enbiyâ" tâbiriyle ifâde olunan bir şerefe nâil olmuş bahtiyarlardır. Onlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelli*ğinin zamanlara yayılmış zirveleridir. Yâni onlar, Hazret-i Peygam*ber ve onun as*hâbını görme şerefine nâil olamayanlar için fiilî ve müşahhas rehberlerdir.
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
"(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfân hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir." (Ebû Dâvud, İlim, 1)
Cenâb-ı Hakk'ın Rahman ve Rahîm esmâsının kesif tecellîlerine nâil olan bu kâmil müminlerde merhamet ve şefkat bir tabiat-i asliyye hâlindedir. Yine bu sâlih müminler "nefsî, nefsî" hodgamlığından kurtulup, "ümmetî, ümmetî" diğergamlığına nâil olarak bir irşad ömrü yaşarlar. Onların irşad ömürleri fânî cesetlerinden sonra da devâm eder. Onlar, nefislerini ıslah netîcesinde rûhlarını köprü olarak kullanıp ilâhî vuslata nâil olanlardır ki, ümmeti de bu yoldan geçirerek Rabb'e ulaştırmanın gayreti içinde olurlar. Onlar, kurtuluş bekleyen kitlelerin muallimleridir. Allâh ve kulları huzûrunda bir cemaatin mes'ûliyetini vicdanlarında taşıyan kahramanlardır.
Hak dostlarının îkâz ve nasîhatleri, Allâh Rasûlü'nün sohbetlerinden birer akistir. Zîrâ mânevî istifâdenin merkezi odur. Rûhî heyecanlarla dolu sohbet, îkâz ve nasîhatler, hep o merkezden teselsülen naklolunan parıltılardır. Hak dostlarının böyle meclislerini ganîmet bilmelidir ki, onlar Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in yirmi üç senelik nübüvvet hayatını kavlen (söz), fiilen ve hissen ümmete aksettiren örnek şahsiyetlerdir. Cenâb-ı Hakk'ın katında onların sâhip bulunduğu kıymet ve mazhariyet bir hadîs-i kudsîde şöyle ifâde buyurulur:
"Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli her*han*gi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibâdet*lerle de durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun (âdetâ) konuşan lisânı, akleden kalbi, işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben*den ne isterse, mutlaka veririm, yardım istediğinde yardım ederim, bana sığınırsa onu korurum..." (Buhârî, Rikâk, 38; Mecmau'z-Zevâid, II. 248)
Hak dostu, ışığın etrâfında dönen kelebekler gibi Mevlâ muhabbetiyle irâdesiz hâle gelmiştir ki artık Mevlâ onun gören gözü, işiten kulağıdır. Hakk'ın aşk ve muhabbetinin tecellîsi altında olduğu için, mercek altında bir kağıdın yanması gibi nefsânî temâyüller onda ömrünü tüketmiştir. Böylece nûrânî bir câzibe merkezi hâline geldiğinden diğer insanlar da irâdî veya gayr-i irâdî onları sever ve gönülleri onlara doğru akar. Onların îkâz ve nasîhatleri rûhlara merhem ve şifâ olur.
Bu ulvî ufka ve mânevî dirâyete nâil olan Hak dostlarının ikâz, irşad ve nasîhatleri, ilmiyle âmil olmayan kimselerin nasihatlerine nazaran gâfil gönüllerin uyandırılmasında daha büyük bir kıymet ve tesire sâhiptir. Bu itibarla onların feyizli nasîhatlerini bulunmaz bir nîmet bilmeli ve bu şuurla onların ruhlara huzur bahşeden irşadlarına, samîmiyet ve muhabbetle gönül vermelidir. İşte Hak Dostları'nın ebedî saâdet yolunu aydınlatan istikâmet kandilleri mevkiindeki bu nasîhat*lerinden birkaç misâl:
* * *
Hasan-ı Basrî -kuddise sirruh-'tan:
(d. 642, v. 728)
Ey Âdemoğlu! Gerçek mümin ihsân sâhibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mümin akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır.
1. Geçmiş günahlar. Bu günahları sebebiyle Cenâb-ı Hakk'ın kendisine nasıl muâmelede bulunacağını bilemez...
2. Gelecek hayâtı. Nasıl bir hayat sürecek; son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını devamlı tefekkür eder.
Ey İnsanlar! Şu hakîkati idrâk ederek sâlih amel işleyin. Allâh ve Rasûlü yaptığınız işleri görmektedir. Siz, birgün gizliyi ve âşikârı bilen Allâh'a döndürüleceksiniz. İşte o gün yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.
Sizler kalplerinize çok dikkat edin. Onları devamlı Allâh'ın zikri ile yenileyin. Zirâ kalp çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. Çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mâni olmazsanız, o bir gün sizi korkunç bir uçuruma yuvarlar.
Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kâmîl îmân sâhibi olamazsınız. O hâlde, başkalarının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın; onları düzelterek işe başlayın!
Ey insanlar! Kur'ân-ı Kerîm, müminler için şifâ, müttakîler için rehberdir. Kim O'na uyarsa, hidâyete erer ve doğru yolu bulur. Ondan yüz çeviren bedbaht olur ve felâketlere sürüklenir.
Ey Âdemoğlu! Unutma ki tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekileceksin!..
* * *
Malik Bin Dinar -kuddise sirruh-'tan:
(v. 748)
Şu iki şey hâriç dünyâda safâ kalmadı:
1. Kardeşlerle karşılaşmak ve onlarla sohbet etmek,
2. Teheccüd namazına kalkmak ve onda doya doya zikir ve Kur'ân ile meşgûl olmak.
* * *
Cafer-i Sâdık -kuddise sirruh-'tan:
(d. 699, v. 766)
Bir sâlih amel işleyince onu gözünde küçültesin ve gizli tutasın. Çünkü küçük görürsen seni ucuba (kendini beğenmeye) götürmez. Gizlersen, eksiği tamam olur yani fazîleti artar. Acele edersen, o sâlih amele bir an önce kavuşmuş olursun. Zira nefis zaafa kapılıp onu geciktirebilir veya seni ondan vazgeçirebilir.
Mümin kardeşine âit sevmediğin bir şey duyarsan, ısrarla onun bir mâzeretinin olabileceğini düşün. Bulamazsan, belki benim anlayamadığım bir özrü vardır de ve ayıbını setret!
* * *
Süfyân-ı Sevrî -kuddise sirruh-'tan:
(d. 713, v. 777)
İlim tahsili, Allâh'a karşı ittikâ sahibi olmak, emirlerini yerine getirmek ve O'ndan korkmak için yapılmalıdır. İlmin fâzîlet bakımından üstün oluşu, anlatılan yüce duygulara insanı sahip kıldığı içindir. Böyle olmasaydı, o da diğer eşyalar meyânında sayılırdı.
Horasan'a gidip tebliğde bulunmak; Mekke'de mücâvir olmaktan (orada ikâmet etmekten) senin için daha kazançlıdır.
İlim için ilk gerekli şart; onu bulma yollarını aramaktır. Bulunca
Tasavvuf yolunda zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş ve kalbî merhaleler kat ederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bulunan Hak dostları, "veresetü'l-enbiyâ" tâbiriyle ifâde olunan bir şerefe nâil olmuş bahtiyarlardır. Onlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelli*ğinin zamanlara yayılmış zirveleridir. Yâni onlar, Hazret-i Peygam*ber ve onun as*hâbını görme şerefine nâil olamayanlar için fiilî ve müşahhas rehberlerdir.
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
"(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfân hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir." (Ebû Dâvud, İlim, 1)
Cenâb-ı Hakk'ın Rahman ve Rahîm esmâsının kesif tecellîlerine nâil olan bu kâmil müminlerde merhamet ve şefkat bir tabiat-i asliyye hâlindedir. Yine bu sâlih müminler "nefsî, nefsî" hodgamlığından kurtulup, "ümmetî, ümmetî" diğergamlığına nâil olarak bir irşad ömrü yaşarlar. Onların irşad ömürleri fânî cesetlerinden sonra da devâm eder. Onlar, nefislerini ıslah netîcesinde rûhlarını köprü olarak kullanıp ilâhî vuslata nâil olanlardır ki, ümmeti de bu yoldan geçirerek Rabb'e ulaştırmanın gayreti içinde olurlar. Onlar, kurtuluş bekleyen kitlelerin muallimleridir. Allâh ve kulları huzûrunda bir cemaatin mes'ûliyetini vicdanlarında taşıyan kahramanlardır.
Hak dostlarının îkâz ve nasîhatleri, Allâh Rasûlü'nün sohbetlerinden birer akistir. Zîrâ mânevî istifâdenin merkezi odur. Rûhî heyecanlarla dolu sohbet, îkâz ve nasîhatler, hep o merkezden teselsülen naklolunan parıltılardır. Hak dostlarının böyle meclislerini ganîmet bilmelidir ki, onlar Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in yirmi üç senelik nübüvvet hayatını kavlen (söz), fiilen ve hissen ümmete aksettiren örnek şahsiyetlerdir. Cenâb-ı Hakk'ın katında onların sâhip bulunduğu kıymet ve mazhariyet bir hadîs-i kudsîde şöyle ifâde buyurulur:
"Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli her*han*gi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibâdet*lerle de durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun (âdetâ) konuşan lisânı, akleden kalbi, işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben*den ne isterse, mutlaka veririm, yardım istediğinde yardım ederim, bana sığınırsa onu korurum..." (Buhârî, Rikâk, 38; Mecmau'z-Zevâid, II. 248)
Hak dostu, ışığın etrâfında dönen kelebekler gibi Mevlâ muhabbetiyle irâdesiz hâle gelmiştir ki artık Mevlâ onun gören gözü, işiten kulağıdır. Hakk'ın aşk ve muhabbetinin tecellîsi altında olduğu için, mercek altında bir kağıdın yanması gibi nefsânî temâyüller onda ömrünü tüketmiştir. Böylece nûrânî bir câzibe merkezi hâline geldiğinden diğer insanlar da irâdî veya gayr-i irâdî onları sever ve gönülleri onlara doğru akar. Onların îkâz ve nasîhatleri rûhlara merhem ve şifâ olur.
Bu ulvî ufka ve mânevî dirâyete nâil olan Hak dostlarının ikâz, irşad ve nasîhatleri, ilmiyle âmil olmayan kimselerin nasihatlerine nazaran gâfil gönüllerin uyandırılmasında daha büyük bir kıymet ve tesire sâhiptir. Bu itibarla onların feyizli nasîhatlerini bulunmaz bir nîmet bilmeli ve bu şuurla onların ruhlara huzur bahşeden irşadlarına, samîmiyet ve muhabbetle gönül vermelidir. İşte Hak Dostları'nın ebedî saâdet yolunu aydınlatan istikâmet kandilleri mevkiindeki bu nasîhat*lerinden birkaç misâl:
* * *
Hasan-ı Basrî -kuddise sirruh-'tan:
(d. 642, v. 728)
Ey Âdemoğlu! Gerçek mümin ihsân sâhibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mümin akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır.
1. Geçmiş günahlar. Bu günahları sebebiyle Cenâb-ı Hakk'ın kendisine nasıl muâmelede bulunacağını bilemez...
2. Gelecek hayâtı. Nasıl bir hayat sürecek; son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını devamlı tefekkür eder.
Ey İnsanlar! Şu hakîkati idrâk ederek sâlih amel işleyin. Allâh ve Rasûlü yaptığınız işleri görmektedir. Siz, birgün gizliyi ve âşikârı bilen Allâh'a döndürüleceksiniz. İşte o gün yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.
Sizler kalplerinize çok dikkat edin. Onları devamlı Allâh'ın zikri ile yenileyin. Zirâ kalp çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. Çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mâni olmazsanız, o bir gün sizi korkunç bir uçuruma yuvarlar.
Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kâmîl îmân sâhibi olamazsınız. O hâlde, başkalarının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın; onları düzelterek işe başlayın!
Ey insanlar! Kur'ân-ı Kerîm, müminler için şifâ, müttakîler için rehberdir. Kim O'na uyarsa, hidâyete erer ve doğru yolu bulur. Ondan yüz çeviren bedbaht olur ve felâketlere sürüklenir.
Ey Âdemoğlu! Unutma ki tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekileceksin!..
* * *
Malik Bin Dinar -kuddise sirruh-'tan:
(v. 748)
Şu iki şey hâriç dünyâda safâ kalmadı:
1. Kardeşlerle karşılaşmak ve onlarla sohbet etmek,
2. Teheccüd namazına kalkmak ve onda doya doya zikir ve Kur'ân ile meşgûl olmak.
* * *
Cafer-i Sâdık -kuddise sirruh-'tan:
(d. 699, v. 766)
Bir sâlih amel işleyince onu gözünde küçültesin ve gizli tutasın. Çünkü küçük görürsen seni ucuba (kendini beğenmeye) götürmez. Gizlersen, eksiği tamam olur yani fazîleti artar. Acele edersen, o sâlih amele bir an önce kavuşmuş olursun. Zira nefis zaafa kapılıp onu geciktirebilir veya seni ondan vazgeçirebilir.
Mümin kardeşine âit sevmediğin bir şey duyarsan, ısrarla onun bir mâzeretinin olabileceğini düşün. Bulamazsan, belki benim anlayamadığım bir özrü vardır de ve ayıbını setret!
* * *
Süfyân-ı Sevrî -kuddise sirruh-'tan:
(d. 713, v. 777)
İlim tahsili, Allâh'a karşı ittikâ sahibi olmak, emirlerini yerine getirmek ve O'ndan korkmak için yapılmalıdır. İlmin fâzîlet bakımından üstün oluşu, anlatılan yüce duygulara insanı sahip kıldığı içindir. Böyle olmasaydı, o da diğer eşyalar meyânında sayılırdı.
Horasan'a gidip tebliğde bulunmak; Mekke'de mücâvir olmaktan (orada ikâmet etmekten) senin için daha kazançlıdır.
İlim için ilk gerekli şart; onu bulma yollarını aramaktır. Bulunca