Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hacı Bayram-ı Veli

sumisali

Üyeliði durduruldu
Katılım
3 Nis 2009
Mesajlar
1,904
Tepkime puanı
2,114
Puanları
0
İstanbulu, Fatih Sultan Mehmed Hanın fethedeceğini müjdeleyen büyük velî. Nûman bin Ahmed bin Mahmûd, lakabı Hacı Bayramdır. 1352 (H. 753)de Ankara ilinin Çubuk Çayı üzerindeki Zülfadl (Sol-Fasol) köyünde doğdu. 1429 (H. 833) senesinde Ankarada vefat etti. Türbesi, Hacı Bayram Camiinin kenarında ziyarete açıktır.
Nûman, küçük yaşından îtibaren ilim tahsîline başladı. Ankarada ve Bursada bulunan alimlerin derslerine katılarak; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi din ilimlerinde ve o zamanın fen ilimlerinde yetişti. Ankarada Melîke Hatunun yaptırdığı Kara Medresede müderrislik yaparak talebe yetiştirmeye başladı. Kısa zamanda, halk arasında sevilip sayılan biri oldu.
İlimdeki bu üstünlüğüne rağmen Müderris Nûmanın rûhunda bir sıkıntı vardı. O, bu sıkıntıdan ancak bir mürşid-i kamilin huzûruna varmakla kurtulabileceğini biliyor ve bir fırsat gözlüyordu. Nitekim bir gün dersten çıktığında yanına birisi geldi ve; "Ben Şüca-i Karamanîyim. Kayseriden senin için geliyorum. Sana bir haberim ve davetim var." dedi. Nûman, bu sözlerin sonunda kendisi için mühim bir haberin olduğunu anlamıştı. "Hoş geldin, safalar getirdin. İnşaallah hayırlı haberlerle gelmişsindir. Anlat! Anlat!" diyerek hayretle sordu. "Beni şeyhim ve mürşidim Hamîdeddîn-i Velî hazretleri gönderdi ve; "Git Engürüde (Ankarada) Kara Medresede Nûman adında bir müderris vardır. Ona selamımı ve davetimi söyle. Al getir. O bize gerek..." dedi. Ben de bu vazîfe ile huzûrunuza gelmiş bulunuyorum."

Müderris Nûman bu sözleri dinler dinlemez; "Baş üstüne, bu davete icabet lazımdır. Hemen gidelim." diyerek müderrisliği bıraktı. Şüca-i Karamanî ile Kayseriye gittiler. Kayseride Somuncu Baba diye meşhûr Hamîdeddîn-i Velî ile bir kurban bayramında buluştular. O zaman Hamîd-i Velî; "İki bayramı birden kutluyoruz." buyurarak, Nûmana Bayram lakabını verdi.
Hamîd-i Velî, Nûman ile başbaşa sohbetlere başlayarak, onu kısa zamanda olgunlaştırdı. Zahirî ve batınî ilimlerde yüksek derecelere kavuşturduktan sonra ona; "Hacı Bayram! Zahirî ilimleri ve bu ilimlerde yetişmiş alimleri ve derecelerini gördün. Batınî ilimleri ve bu ilimlerde yükselmiş evliyayı ve derecelerini de gördün. Hangisini murad edersen onu seç!" buyurdu. Hacı Bayram da, velîlerin yüksek hallerini görerek, kendisini tasavvufa verdi ve bu yolda daha yüksek derecelere kavuşmak için çalıştı. Hocasının teveccühleri ile zamanının en büyük velîlerinden oldu.

Hacı Bayram-ı Velî, hocası ile hacca gitti. Hac vazîfelerini yaptıktan sonra Aksaraya geldiler. Orada hocasının 1412 (H. 815) senesinde; "Halîfem, vekîlim sensin." emri üzerine, bu ağır vazîfeyi üzerine aldı. Aynı sene hocası vefat edince, defn işleriyle meşgûl olup, cenaze namazını kıldırdı. Aksarayda vazîfesini bitirdikten sonra Ankaraya döndü. Ankarada dînin emir ve yasaklarını insanlara anlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye, yetiştirmeye başladı. Her gün pekçok kimse huzûruna gelir, hasta kalplerine şifa bularak giderlerdi. Talebeleri gün geçtikçe çoğalmaya, akın akın gelmeye başladılar. Kısa zamanda ismi her tarafta duyuldu.

Bilahare İstanbulun manevî fatihi olacak olan Akşemseddîn de Osmancıkta müderrisken şeyhin evliyalık derececsini duymuş ve ona talebe olmak üzere Ankaraya gelmişti. Fakat şeyhin dükkan dükkan dolaşıp para topladığını görünce, yanına varıp hikmetini sormadan "Evliya para mı toplar, buralara boşuna gelmişim." diyerek oradan ayrıldı. Zeynüddîn Hafî hazretlerine talebe olmak üzere Mısıra doğru yola çıktı. Halebe vardığı gece bir rüya gördü. Rüyasında, boynuna bir zincir takılmış ve zorla Ankarada Hacı Bayram-ı Velînin eşiğine bırakılmıştı. Zincirin ucu ise Hacı Bayramın elindeydil. u rüya üzerine, Akşemseddîn yaptığı hatayı anlayarak derhal Anakraya geri döndü. Şehre ulaştığında Hacı Bayram-ı Velînin talebeleriyle ekin biçmeye gittiğini öğrendi. Tarlaya gitti. Fakat Hacı Bayram hazretleri ona hiç iltifat etmediler. Akşemseddîn, diğer talebelerle birlikte ekin biçmeye başladı. Yemek vakti geldiğinde, insanların ve orada bulunan köpeklerin yiyecekleri ayrıldı. Hacı Bayram-ı Velî, talebeleriyle yemek yemeye başladı. Yine Akşemseddîne hiç iltifat etmeyip, yemeğe çağırmadı. Akşemseddîn yaptığı hatayı bildiği için, kendi kendine;"Ey nefsim! Sen, Allahü tealanın büyük bir velî kulunu beğenmezsen, işte böyle yüzüne bile bakmazlar. Senin layık olduğun yer burasıdır." diyerek, köpeklerin yanına yaklaşıp, onlarla beraber yemeye başladı.

Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, Akşemseddînin bu tevazuuna dayanamayarak; "Köse! Kalbimize çabuk girdin, yanımıza gel." buyurup iltifat etti, kendi sofrasına oturttu. Sonra ona; "Zincirle zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar." diyerek, onun gördüğü rüyayı, keramet göstererek anladığını bildirdi.Akşemseddîn bundan sonra hocasının yanından hiç ayrılmadı. Sohbetlerini kaçırmayarak, kalplere şifa olan nasihatlarını zevkle dinlemye başladı. Hacı Bayram-ı Velînin teveccühleri altında, kısa zamanda bütün talebe arkadaşlarının önüne geçti. Nefsini terbiye etmekte herkesten ileri gitti.

Akşemseddîne icazet, diploma verdiğinde, bazıları; "Efendim! Sizde yıllarca okuyan talebelere hilafet vermediğiniz halde, bu yeni gelen Akşemseddîni kısa zamanda hilafet ile şereflendirdiniz?" dediler. Hacı Bayram-ı Velî de; "Bu öyle bir kösedir ki, bizden her ne görüp duydu ise hemen inandı. Gördüklerinin ve işittiklerinin hikmetini de bizzat kendisi anladı. Fakat yanımad yıllardır çalışan talebeler, gördüklerinin ve duyduklarının hikmetini anlayamayıp bana sorarlar. Ona hilafet vermemizin sebebi işte budur." diye cevap verdi.
Hacı Bayram-ı Velî, bu şekilde hem talebelerini yetiştiriyor, hem de belli saatlerde camide insanlara vaz ve nasîhat ediyordu. Hacı Bayramın etrafında pekçok kimsenin toplandığını gören bazı hasetçiler, Padişah İkinci Murad Hana; "Sultanım! Ankarada Hacı Bayram isminde biri, bir yol tutturarak halkı başına toplamış. Aleyhinizde bazı sözler söyleyip saltanatınıza kasdedermiş. Bir isyan çıkarmasından korkarız!" diyerek iftiralarda bulundular. Bunun üzerine sultan, durumun tetkik edilmesi için iki kişi vazifelendirdi.

Vazifeli çavuşlar, ellerinde padişahın fermanı olduğu halde, Edirneden kalkıp süratle Ankaraya gittiler. Şehre yaklaştıklarında önlerine, yaşlı, nûr yüzlü bir kimse ile bir genç çıktı. Selamlaştıktan sonra ihtiyar zat; "Evlatlarım! Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?" diye sorunca, onlar da; "Ankarada Hacı Bayram isminde biri, etrafına adamlar toplayıp, Padişahımıza başkaldırmış. Onu yakalayıp padişahın huzuruna götüreceğiz." dediler. Çavuşların bu sözünü bekleyen ihtiyar zat; "O aradığınız Hacı Bayram bu fakîrdir." diyerek, kendisini gösterdi. Çavuşlar bir fermana baktılar, bir de Hacı Bayram-ı Velîye. Aradıkları isyancı bu olamazdı. Bu nûr yüzlü, hoş sözlü zat, hiç isyan edecek birine benzemiyordu. Hacı Bayram-ı Velîye tekrar tekrar dikkatle baktıktan sonra, birbirlerine; "Gidelim, Sultanımıza gidelim. Bu zatın masûm olduğunu, söylenilenlerin yanlış olduğunu bildirelim." dediler.
Hacı Bayram; "Evlatlar! Sizin geleceğinizi biliyorduk. Onun için yola çıkıp sizi bekledik. Padişahımızın fermanı başımız üzerindedir. Haydi durmayınız, elimi zincirle bğlayınız ve bir an önce buradan gidelim." buyurdu. Bu sözlere iyice hayret eden çavuşlar; "Sizi yanlış anlatmışlar efendim. Size karşı edepsizlik etmeye haya ederiz. Hele zincire vurmak hiç aklımızdan geçmez. Madem ki emrediyorsunuz, buyurunuz gidelim." dediler.

Hacı Bayram ile yanındaki genç talebesi Akşemseddîn, çavuşlarla birlikte Edirneye doğru yola koyuldular.Edirneye geldiler. Sarayda Sultan İkinci Murad Han, söylentilere göre devletin selametine kasdeden ve tahtına göz diken bir eşkıya beklerken, karşısında; nûr yüzlü, kamil bir velî gördü.Padişah, Hacı Bayram-ı Velîyi günlerce sarayda misafir etti, izzet ve ikramda bulundu.Başbaşa sohbet ettiği günlerden birinde; konu İstanbulun fethine gelmişti. "Sultanım! Bu şehrin alınışını görmek ne size, ne de bize nasîb olacak. İstanbulu almak, şu beşikte yatan Muhammede (Fatih Sultan Mehmed Han) ve onun hocası, bizim Köse Akşemseddîne nasîb olsa gerektir." müjdesini verdi. Sonra geleceğin Fatihini kucağına aldı. Onun gözlerine bakarak, uzun uzun teveccühlerde bulundu. Sultan Murad Han, bu müjdeye çok sevindi. Oğlu şehzade Muhammede ve Akşemseddîne artık başka bir nazar ile bakmaya başladı.

Hacı Bayram-ı Velî hazretleri Edirnede bulunduğu müddet içinde, camilerde vaz verip, halka nasîhatlerde bulundu.Padişah da onun Edirnede kalmasını istiyordu. Fakat Hacı Bayram-ı Velî, Ankaraya talebelerinin başına dönüp, onları yetiştirmeye devam etmek istediğini bildirdi.Onun vefatından sonra "Bayramiyye yolu"nu, talebelerinden Akşemseddîn ve Bıçakçı Ömer Efendi devam ettirdiler.Hacı Bayram-ı Velînin, Akşemseddîn ve Bıçakcı Ömer Efendiden başka halîfeleri de vardı. Göynüklü Uzun Selahaddîn, Yazıcızade Muhammed ve Ahmed Bîcan kardeşler, İnce Bedreddîn, Hızır Dede, Akbıyık Sultan, Muhammed Üftade hazretleri bunlardandır. Birisi de, damadı Eşrefoğlu Rûmî (Abdullah Efendi)dir.
Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, Âşık Yûnusla aynı asırda yaşamış ve onun söylediği gibi şiirler söylemiştir
 
Üst Alt