Günahı çok olanın hayırlı ameli daha çok olmalı
Efendim, içinde bulunduğumuz günlük hayat oldukça kirlidir. Kendini tertemiz
şekilde muhafaza etmek isteyen gençler bu kirlilikten kurtulmakta zorluk
çekmekte, en azından gözüyle, hayaliyle kirlenmeye maruz kalmakta, hatta
bazen de fiilî günahlara da yuvarlanmalar olmaktadır.
İmanî ve İslâmî hassasiyeti ölmemiş gençler, maruz kaldıkları bu manevî
kirlenmeden dolayı feryat etmekte, elem duyup, ıstırap da çekmekteler.
İstemeyerek, bir bakıma tahriklerin zorlamasıyla maruz kaldığı günahlardan
feryat eden bu gencin ıstırabını, imandan doğan bir feryat olarak
görmekteyim.
Hatta, insan maruz kaldığı günahtan dolayı ne kadar vicdan azabı çekiyor, ne
kadar elem ve teessür duyuyorsa o kadar iman kuvvetine sahiptir, demek de
mümkündür. Tehlike; içine düştüğü günahlardan üzülmemekte, elem duymamakta,
ıstırap çekmemektedir.
Efendimiz (sas) Hazretleri bu konuda veciz bir tarif yapmaktadır. Buyuruyor
ki:
- Mümin günahını başı üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür. Münkir ise
burnu ucuna konmuş sinek gibi basite alır!
Evet, günahının baskısından dolayı elem duyan, ıstırap çeken insan,
imanından dolayı bu elemi duymakta, müminliğinden ötürü bu mukaddes çileyi
çekmektedir.
Aldığım mektuplarda böyle günahlara maruz kalan gençlerden bazılarının şöyle
bir çıkış yolu aradıklarını anlamaktayım. Diyorlar ki:
- Ben böylesine günaha maruz kalıyorum, böylesine manen kirlenmiş
bulunuyorum. Öyle ise masum insanların arasında benim gibi günahkarın ne işi
var. Bari bir kenara çekileyim. Nasıl olsa benden adam olmayacak!
Bence böyle düşünmek, şeytanın ikinci bir tuzağına düşmektir.
Halbuki günahlarını hatırlayan insan aksini düşünmeli ve demelidir ki:
- Benim günahlarım daha çoktur. Öyle ise çevremdekilerden daha çok hizmet
etmeli, daha çok yük almalı, daha çok koşturmalıyım. Bunca günahlar
başkalarından daha çok fedakârlıkta bulunmakla affa uğrayabilir.
Bilindiği gibi, terazinin bir tarafında günahlar, bir tarafında da sevaplar
bulunacak. Hangisi ağır gelirse ona göre yol gösterilecektir. Günahının
fazla olduğunu düşünen insanın tek çaresi, sevabını çoğaltmak, terazinin
sevap tarafına konacak hizmetleri fazlalaştırmak. Bu ise daha çok sevap olan
işler işlemekle, daha fazla ibadet ve itaatla, hizmetle, fedakârlıkla olur.
Bakın bu sırrı Ebu Cehl'in oğlu büyük sahabi Hazret-i İkrime (ra) nasıl
anlamış, nasıl hareket etmiş:
Mekke'nin fethine kadar Resûlüllah'a karşı koymuş olan İkrime, nihayet
fetihten sonra İslâm'la şereflenmiş, bundan sonra da İsl
âm için hayatını ortaya koymuştu. Savaşlarda hep en önde gidiyor, hayatını
istihkar edercesine düşmana atılıyordu. Bunu gören kumandan ikaz etti:
- Düşmana herkesten önce atılıyorsun, hayatını açıkça tehlikeye atıyorsun.
Sen de herkesle birlikte hücuma geç, en öne çıkma!
İkrime'nin cevabı şöyle:
- Hayır! Ben herkes gibi değilim. Herkesten fazla günahkârım. Öyle ise
herkesten önce atılmalıyım düşman üzerine. Bunca günah, ancak böyle
fedakârlıkla affa uğrayabilir.
Evet, bugünün gencinin hiçbiri İkrime kadar İslâm'a karşı olmamış, öylesine
günaha maruz kalmamıştır. İkrime'yi affeden Rabb'imiz, bugünün gencini de
affeder. Yeter ki, o günahının çokluğunu düşünüp, hizmetini de çoğaltsın,
daha çok hizmet etsin, daha fazla sevap kazansın. Kendini İslâm'ın içinde
tutsun, dışarıya atmasın. Şeytanın ikinci tuzağına düşmesin.
Efendim, içinde bulunduğumuz günlük hayat oldukça kirlidir. Kendini tertemiz
şekilde muhafaza etmek isteyen gençler bu kirlilikten kurtulmakta zorluk
çekmekte, en azından gözüyle, hayaliyle kirlenmeye maruz kalmakta, hatta
bazen de fiilî günahlara da yuvarlanmalar olmaktadır.
İmanî ve İslâmî hassasiyeti ölmemiş gençler, maruz kaldıkları bu manevî
kirlenmeden dolayı feryat etmekte, elem duyup, ıstırap da çekmekteler.
İstemeyerek, bir bakıma tahriklerin zorlamasıyla maruz kaldığı günahlardan
feryat eden bu gencin ıstırabını, imandan doğan bir feryat olarak
görmekteyim.
Hatta, insan maruz kaldığı günahtan dolayı ne kadar vicdan azabı çekiyor, ne
kadar elem ve teessür duyuyorsa o kadar iman kuvvetine sahiptir, demek de
mümkündür. Tehlike; içine düştüğü günahlardan üzülmemekte, elem duymamakta,
ıstırap çekmemektedir.
Efendimiz (sas) Hazretleri bu konuda veciz bir tarif yapmaktadır. Buyuruyor
ki:
- Mümin günahını başı üzerine yıkılacak dağ gibi büyük görür. Münkir ise
burnu ucuna konmuş sinek gibi basite alır!
Evet, günahının baskısından dolayı elem duyan, ıstırap çeken insan,
imanından dolayı bu elemi duymakta, müminliğinden ötürü bu mukaddes çileyi
çekmektedir.
Aldığım mektuplarda böyle günahlara maruz kalan gençlerden bazılarının şöyle
bir çıkış yolu aradıklarını anlamaktayım. Diyorlar ki:
- Ben böylesine günaha maruz kalıyorum, böylesine manen kirlenmiş
bulunuyorum. Öyle ise masum insanların arasında benim gibi günahkarın ne işi
var. Bari bir kenara çekileyim. Nasıl olsa benden adam olmayacak!
Bence böyle düşünmek, şeytanın ikinci bir tuzağına düşmektir.
Halbuki günahlarını hatırlayan insan aksini düşünmeli ve demelidir ki:
- Benim günahlarım daha çoktur. Öyle ise çevremdekilerden daha çok hizmet
etmeli, daha çok yük almalı, daha çok koşturmalıyım. Bunca günahlar
başkalarından daha çok fedakârlıkta bulunmakla affa uğrayabilir.
Bilindiği gibi, terazinin bir tarafında günahlar, bir tarafında da sevaplar
bulunacak. Hangisi ağır gelirse ona göre yol gösterilecektir. Günahının
fazla olduğunu düşünen insanın tek çaresi, sevabını çoğaltmak, terazinin
sevap tarafına konacak hizmetleri fazlalaştırmak. Bu ise daha çok sevap olan
işler işlemekle, daha fazla ibadet ve itaatla, hizmetle, fedakârlıkla olur.
Bakın bu sırrı Ebu Cehl'in oğlu büyük sahabi Hazret-i İkrime (ra) nasıl
anlamış, nasıl hareket etmiş:
Mekke'nin fethine kadar Resûlüllah'a karşı koymuş olan İkrime, nihayet
fetihten sonra İslâm'la şereflenmiş, bundan sonra da İsl
âm için hayatını ortaya koymuştu. Savaşlarda hep en önde gidiyor, hayatını
istihkar edercesine düşmana atılıyordu. Bunu gören kumandan ikaz etti:
- Düşmana herkesten önce atılıyorsun, hayatını açıkça tehlikeye atıyorsun.
Sen de herkesle birlikte hücuma geç, en öne çıkma!
İkrime'nin cevabı şöyle:
- Hayır! Ben herkes gibi değilim. Herkesten fazla günahkârım. Öyle ise
herkesten önce atılmalıyım düşman üzerine. Bunca günah, ancak böyle
fedakârlıkla affa uğrayabilir.
Evet, bugünün gencinin hiçbiri İkrime kadar İslâm'a karşı olmamış, öylesine
günaha maruz kalmamıştır. İkrime'yi affeden Rabb'imiz, bugünün gencini de
affeder. Yeter ki, o günahının çokluğunu düşünüp, hizmetini de çoğaltsın,
daha çok hizmet etsin, daha fazla sevap kazansın. Kendini İslâm'ın içinde
tutsun, dışarıya atmasın. Şeytanın ikinci tuzağına düşmesin.