ESAT OLCAY
New member
- Katılım
- 10 Eki 2006
- Mesajlar
- 32
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
-Eğer bir kimse "günah işleyen kimse kâfirdir", derse, onun sözünü boşa çıkaracak cevap nedir? diye sordum. Şöyle söyledi:
-Ona şöyle cevap verilir: "Yûnus'u da an. Hani o öfkelenerek çıkıp gitmiş, kendisini tazyik etmeyeceğimizi sanmıştı. Karanlıklar içinde niyaz ederek, Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben zâlimlerden oldum, dedi."(el-Enbiya,87.) Buna göre o, zalim mü'mindir, kâfir ve münafık değildir. Hz. Yûsuf un kardeşleri: "Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz muhakkak suçlu idik."(Yusuf,97.) dediler. Bu durumlarıyla onlar günahkârdırlar, fakat kâfir değildiler. Yüce Allah, Peygamberi Hz. Muhammed'e "Senin geçmiş ve gelecek günahını Allah'ın affetmesi için..."(el-Fetih,2.) buyurmuş, günahını yerine küfrünü dememiştir. Hz. Musa kıptîyi öldürmesi dolayısıyla günah işlemişti, fakat kâfir değildi.
Eğer o kimse "Ben inşallah mü'minim," derse, "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ve selâm ederler, ey mü'minler, siz de ona salâvat getirin, ona lâyık olduğu şekilde selâm getirin."(el-Ahzab,56)âyeti gereğince "Eğer mü'minsen ona salâvat getir, değilsen getirme," denir. Keza Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler, cuma günü namaz için nida olunduğunda Allah'ın zikrine koşun, alışverişi bırakın."(el-Cuma,9.)
Muaz (r.a) şöyle dedi: "Kişinin Allah hakkında şüphesi, onun bütün iyiliklerini iptal eder. Allah'a iman ettiği halde masiyet işleyen kimsenin affedilmesi umulur, azap görmesinden de korkulur." Muaz'a soran kimse: "Şüphe iyilikleri giderdiğine göre, îman etmek de kötülükleri daha çok giderir." demişti. Muaz da: 'Yemin ederim, bu adamdan daha çok hayret edilecek bir kimse görmedim," dedi. Ona "Sen müslüman mısın?" diye sordu. O da "bilmiyorum" dedi.
O kimseye "bilmiyorum," sözün doğru mu, yanlış mı diye sorulur. Eğer "doğru" derse şöyle söyle: "Dünyada doğru olan âhirette doğru değil midir?". Eğer "Evet," derse: "Kabir azabına, suale, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna îman ediyor musun?" diye sor. "Evet" derse "Sen mü'min misin?" diye sor. Eğer yine "bilmiyorum" derse, o zaman; bilmeyesin, anlamayasın, iflah olmayasın, de.
-Eğer bir kimse cennet ve cehennem yaratılmış değillerdir, derse? diye sordum
-O kimseye şöyle de: Onlar bir şeydir, yahut bir şey değildir. Oysaki, Allah Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah her şeyin yaratıcısıdır."(ez-Zümer,62.), "Biz herşeyi bir ölçü ile yarattık."(el-Kamer,49.), "Onlar sabah akşam ateşe karşı getirilecekler."(el-Mü’min,46.) buyurmaktadır, dedi.
-Eğer cennet ve cehennem fâni olacaktır derse? diye sordum.
-Ona Allah Kur'ân'da cennetin nimetlerini "Kesilip tükenmeyen, yasak da edilmeyen"(el-Vakıa,32.) olarak vasfetmektedir, de.
Cennetlik ve cehennemlikler girdikten sonra cennet ve cehennem yok olacaktır diyen kimse de orada ebedî kalışı inkâr ettiği için, kâfir olur.
Ebû Hanife (r.a.) şöyle dedi:
-Allah-u Taâla mahlukların sıfatı ile tavsif edilemez. O'nun gazabı ve rızası keyfiyetsiz sıfatlarındandır. Sünnet ve Cemaat Ehli'nin görüşü budur. Allah gazap eder ve razı olur. Onun gazabı cezalandırması, rızası da sevabıdır, denemez. Biz onu, kendisini tavsif ettiği gibi tavsif ederiz. O birdir, hiç bir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış, doğurulmamıştır, kendisine hiç bir şey denk değildir. Hayy, kayyum, kadir, duyan, gören, bilen O'dur. O'nun eli, kullarının elleri üzerindedir, fakat kulların eli gibi bir uzuv değildir. O ellerin yaratıcısıdır. O'nun yüzü yarattıklarının yüzü gibi değildir. O bütün yüzlerin yaratıcısıdır. O'nun nefsi yarattıklarının nefsi gibi değildir. Bütün nefislerin yaratıcısı O'dur. "Onun benzeri hiç bir şey yoktur. Duyan ve gören O'dur."(eş-Şura,11)
-Eğer Allah-u Taâla nerededir, diye sorulursa? diye sordum.
-O kimseye: Yaratılmadan önce mekân yoktu, halbuki Allah vardı. Mahlukattan hiç biri yokken, "nerede" mefhumu mevcut değilken, Allah vardı. O her şeyin yaratıcısıdır, diye söyle. Eğer "Dileyen, dilenmiş olan şeyi ne ile diledi?" denilirse "Sıfatla" de. O kudretle kadir, ilimle âlim, mülk ile mâliktir. Eğer "meşietle mi diledi, meşietle takdir edilip ilimle mi diledi?" diye sorarsa: "Evet," diye cevap ver. ( Allah'ın dilemesi ilmine, ilim de maluma tabidir. Buna göre insan ihtiyarî fiillerinde mücber değildir.)
-Ona şöyle cevap verilir: "Yûnus'u da an. Hani o öfkelenerek çıkıp gitmiş, kendisini tazyik etmeyeceğimizi sanmıştı. Karanlıklar içinde niyaz ederek, Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben zâlimlerden oldum, dedi."(el-Enbiya,87.) Buna göre o, zalim mü'mindir, kâfir ve münafık değildir. Hz. Yûsuf un kardeşleri: "Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz muhakkak suçlu idik."(Yusuf,97.) dediler. Bu durumlarıyla onlar günahkârdırlar, fakat kâfir değildiler. Yüce Allah, Peygamberi Hz. Muhammed'e "Senin geçmiş ve gelecek günahını Allah'ın affetmesi için..."(el-Fetih,2.) buyurmuş, günahını yerine küfrünü dememiştir. Hz. Musa kıptîyi öldürmesi dolayısıyla günah işlemişti, fakat kâfir değildi.
Eğer o kimse "Ben inşallah mü'minim," derse, "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ve selâm ederler, ey mü'minler, siz de ona salâvat getirin, ona lâyık olduğu şekilde selâm getirin."(el-Ahzab,56)âyeti gereğince "Eğer mü'minsen ona salâvat getir, değilsen getirme," denir. Keza Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler, cuma günü namaz için nida olunduğunda Allah'ın zikrine koşun, alışverişi bırakın."(el-Cuma,9.)
Muaz (r.a) şöyle dedi: "Kişinin Allah hakkında şüphesi, onun bütün iyiliklerini iptal eder. Allah'a iman ettiği halde masiyet işleyen kimsenin affedilmesi umulur, azap görmesinden de korkulur." Muaz'a soran kimse: "Şüphe iyilikleri giderdiğine göre, îman etmek de kötülükleri daha çok giderir." demişti. Muaz da: 'Yemin ederim, bu adamdan daha çok hayret edilecek bir kimse görmedim," dedi. Ona "Sen müslüman mısın?" diye sordu. O da "bilmiyorum" dedi.
O kimseye "bilmiyorum," sözün doğru mu, yanlış mı diye sorulur. Eğer "doğru" derse şöyle söyle: "Dünyada doğru olan âhirette doğru değil midir?". Eğer "Evet," derse: "Kabir azabına, suale, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna îman ediyor musun?" diye sor. "Evet" derse "Sen mü'min misin?" diye sor. Eğer yine "bilmiyorum" derse, o zaman; bilmeyesin, anlamayasın, iflah olmayasın, de.
-Eğer bir kimse cennet ve cehennem yaratılmış değillerdir, derse? diye sordum
-O kimseye şöyle de: Onlar bir şeydir, yahut bir şey değildir. Oysaki, Allah Kur'ân-ı Kerîm'de "Allah her şeyin yaratıcısıdır."(ez-Zümer,62.), "Biz herşeyi bir ölçü ile yarattık."(el-Kamer,49.), "Onlar sabah akşam ateşe karşı getirilecekler."(el-Mü’min,46.) buyurmaktadır, dedi.
-Eğer cennet ve cehennem fâni olacaktır derse? diye sordum.
-Ona Allah Kur'ân'da cennetin nimetlerini "Kesilip tükenmeyen, yasak da edilmeyen"(el-Vakıa,32.) olarak vasfetmektedir, de.
Cennetlik ve cehennemlikler girdikten sonra cennet ve cehennem yok olacaktır diyen kimse de orada ebedî kalışı inkâr ettiği için, kâfir olur.
Ebû Hanife (r.a.) şöyle dedi:
-Allah-u Taâla mahlukların sıfatı ile tavsif edilemez. O'nun gazabı ve rızası keyfiyetsiz sıfatlarındandır. Sünnet ve Cemaat Ehli'nin görüşü budur. Allah gazap eder ve razı olur. Onun gazabı cezalandırması, rızası da sevabıdır, denemez. Biz onu, kendisini tavsif ettiği gibi tavsif ederiz. O birdir, hiç bir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış, doğurulmamıştır, kendisine hiç bir şey denk değildir. Hayy, kayyum, kadir, duyan, gören, bilen O'dur. O'nun eli, kullarının elleri üzerindedir, fakat kulların eli gibi bir uzuv değildir. O ellerin yaratıcısıdır. O'nun yüzü yarattıklarının yüzü gibi değildir. O bütün yüzlerin yaratıcısıdır. O'nun nefsi yarattıklarının nefsi gibi değildir. Bütün nefislerin yaratıcısı O'dur. "Onun benzeri hiç bir şey yoktur. Duyan ve gören O'dur."(eş-Şura,11)
-Eğer Allah-u Taâla nerededir, diye sorulursa? diye sordum.
-O kimseye: Yaratılmadan önce mekân yoktu, halbuki Allah vardı. Mahlukattan hiç biri yokken, "nerede" mefhumu mevcut değilken, Allah vardı. O her şeyin yaratıcısıdır, diye söyle. Eğer "Dileyen, dilenmiş olan şeyi ne ile diledi?" denilirse "Sıfatla" de. O kudretle kadir, ilimle âlim, mülk ile mâliktir. Eğer "meşietle mi diledi, meşietle takdir edilip ilimle mi diledi?" diye sorarsa: "Evet," diye cevap ver. ( Allah'ın dilemesi ilmine, ilim de maluma tabidir. Buna göre insan ihtiyarî fiillerinde mücber değildir.)