GÜL AĞACI
Her bahçede mutlakâ bir gül ağacı görürüz. Bunlar her renkte, her kokuda olup bizi cezp eder ve kendine hayran bırakır. Hele o gonca hâli, insanı nasıl etkilemez? O’nun, Rabbini sürekli zikirde olması ve Rabbinin de ona verdiği lûtufla açılan her bir yaprağın, sonundaki o güzelliği görüp hayran kalmamak mümkün mü? Tabi ki değil.
Çünkü; gül sevgili Peygamber’imizi temsil eder. O’nun, etrafını güzellikler ve iyiliklerle aydınlatması gibi, gülün de etrâfına güzellikler saçması tesâdüf değildir. Çünkü o Rabbinin izniyle açıyor. Bizler de Peygamberimize olan sevgimizi, O’na olan aşkımızı, O’nun sünnetine uyarak göstermeliyiz.
Bilmeliyiz ki sevgili Peygamberimizden başka; ümmetinin şefaatini isteyen başka Peygamber olmamıştır. Biz de, ümmeti için şefaat dileyen, ümmetlerinin ebedî hayatlarındaki mutlulukları için duâ eden Peygamber’imizin yolundan ve sünnetinden ayrılmadan O’na lâyık olmaya çalışmalı ve şefaatine mahzâr olmalıyız.
Gül ağacı dikensiz, gül bülbülsüz olur mu? O dikeninden de, üstünde öten bülbülünden de memnundu. Peki bülbülün derdi ne idi? Neden bu kadar seviyordu gülü? Ah bir dili olsa da konuşsa. Güldeki o Allah(c.c.) sevgisini anlatsa. Rabbinden gül gibi olmayı istiyordu hep.
Biz gâfil, nankör beşer, bunlardan hiç ders almadan, bu dünyaya geliş sebebimizi idrak edemeden, her şeyin kaynağı olan sevgiyi bilmeden yaşıyoruz. Bir gül ağacı bile olamıyoruz. Onun Rabbini tesbih ettiği gibi edemiyoruz. Oysa Rabbimin bizden istediği yalnızca O’nun rızâsı için birbirimizi sevmemiz değil mi? Seven kötülük yapar mı? Seven hiç Rabbine âsi olur mu? Seven hiç gönül kırar mı? Kırmaz elbet. Seven gül ağacı olur, bülbül olur da Rabbini dâima zikreder. Sevenin murâdı, maksûdu olur.
Allah(c.c.) biz kullarını merhamet ve rahmetiyle mutlakâ lûtuflandıracaktır. Allah’a(c.c.) yönelmeli ve yalnızca O’ndan yardım dilemeliyiz.Ölmeden ölmeyi bilmeliyiz. Kalbimizi değil, nefsimizi öldürmeliyiz. Güz yaprağı gibi Allah’ın(c.c.) rızâsını kazanmadan, oradan oraya savrulmadan, kulluğumuzu hakkıyla yerine getirip, gülün üstündeki bir çiğ damlası olmayı bilmeliyiz. Niyetimizde de amelimizde de sâmimi olarak, Rabbimize kavuşacağımız günü beklemeliyiz.
Biz de bir gül ağacı gibi olup, Allah’ı(c.c.) hiç unutmadan O’na sadık, sözünde duran, ahde vefâ gösteren ve Allah’ı(c.c.) son nefesine kadar tesbih edenlerden olmalıyız.
Her bahçede mutlakâ bir gül ağacı görürüz. Bunlar her renkte, her kokuda olup bizi cezp eder ve kendine hayran bırakır. Hele o gonca hâli, insanı nasıl etkilemez? O’nun, Rabbini sürekli zikirde olması ve Rabbinin de ona verdiği lûtufla açılan her bir yaprağın, sonundaki o güzelliği görüp hayran kalmamak mümkün mü? Tabi ki değil.
Çünkü; gül sevgili Peygamber’imizi temsil eder. O’nun, etrafını güzellikler ve iyiliklerle aydınlatması gibi, gülün de etrâfına güzellikler saçması tesâdüf değildir. Çünkü o Rabbinin izniyle açıyor. Bizler de Peygamberimize olan sevgimizi, O’na olan aşkımızı, O’nun sünnetine uyarak göstermeliyiz.
Bilmeliyiz ki sevgili Peygamberimizden başka; ümmetinin şefaatini isteyen başka Peygamber olmamıştır. Biz de, ümmeti için şefaat dileyen, ümmetlerinin ebedî hayatlarındaki mutlulukları için duâ eden Peygamber’imizin yolundan ve sünnetinden ayrılmadan O’na lâyık olmaya çalışmalı ve şefaatine mahzâr olmalıyız.
Gül ağacı dikensiz, gül bülbülsüz olur mu? O dikeninden de, üstünde öten bülbülünden de memnundu. Peki bülbülün derdi ne idi? Neden bu kadar seviyordu gülü? Ah bir dili olsa da konuşsa. Güldeki o Allah(c.c.) sevgisini anlatsa. Rabbinden gül gibi olmayı istiyordu hep.
Biz gâfil, nankör beşer, bunlardan hiç ders almadan, bu dünyaya geliş sebebimizi idrak edemeden, her şeyin kaynağı olan sevgiyi bilmeden yaşıyoruz. Bir gül ağacı bile olamıyoruz. Onun Rabbini tesbih ettiği gibi edemiyoruz. Oysa Rabbimin bizden istediği yalnızca O’nun rızâsı için birbirimizi sevmemiz değil mi? Seven kötülük yapar mı? Seven hiç Rabbine âsi olur mu? Seven hiç gönül kırar mı? Kırmaz elbet. Seven gül ağacı olur, bülbül olur da Rabbini dâima zikreder. Sevenin murâdı, maksûdu olur.
Allah(c.c.) biz kullarını merhamet ve rahmetiyle mutlakâ lûtuflandıracaktır. Allah’a(c.c.) yönelmeli ve yalnızca O’ndan yardım dilemeliyiz.Ölmeden ölmeyi bilmeliyiz. Kalbimizi değil, nefsimizi öldürmeliyiz. Güz yaprağı gibi Allah’ın(c.c.) rızâsını kazanmadan, oradan oraya savrulmadan, kulluğumuzu hakkıyla yerine getirip, gülün üstündeki bir çiğ damlası olmayı bilmeliyiz. Niyetimizde de amelimizde de sâmimi olarak, Rabbimize kavuşacağımız günü beklemeliyiz.
Biz de bir gül ağacı gibi olup, Allah’ı(c.c.) hiç unutmadan O’na sadık, sözünde duran, ahde vefâ gösteren ve Allah’ı(c.c.) son nefesine kadar tesbih edenlerden olmalıyız.