ozkanalbay
New member
- Katılım
- 4 Ara 2006
- Mesajlar
- 103
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
Efendimiz, Ömer (R.A.)’ e diyor ki: “ Ben sana herkesten daha sevimli olmadıkça iman etmiş sayılmazsın.” Ayet de diyor ki: “ İman edenler Allah’ı daha şiddetle sever.”
Bilindiği gibi aşk kelimesinin bir anlamı da “sevgide ölçüyü aşmak, sınırın ötesine geçmek” demektir. Her aşk, sevginin dozu çoğaltılmış drajeleridir. Bu yüzden her sevgi aşk olamaz; ama aşk mutlaka damıtılmış sevgidir.
Arifler katında aşka düşen kişinin dört hali vardır: Kabz ( tutukluk, sıkıştırılmışlık hissi ve hesaba çekilme), bast (açıklık; zihnin açık, gönlün şen olması), sekr ( sarhoşluk, kayıtlardan ve alakalardan kurtulup yalnız sevgili ile oluş, onda kendini yitiriş hali), sahv ( ayıklık, kendinden geçen aşığın yeniden kendine gelmesi). Âşık, kabz halindeyken bir türlü davranır, bast halindeyken başka bir türlü. Sekr halindeyken bir türlü konuşur da, sahv halindeyken belki konuşmayı bile istemez.
Aşkın en aşkın ve taşkın hali sekrdir. Sekr halinde âşık ne yaptığını da ne söylediğin ide bilmez. Burada bilinçsizlik değil, irade dışılık söz konusudur. Belki önce kâmil, ardından vasıl ve nihayet fani olmuş bir aşığın özel ve özenilesi hali söz konusudur. İşte bu yüzden sekr halindeki aşığa yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı sual caiz olmaz. Sarhoşa yalpalama denilebilir mi? Belki neden içip sarhoş oldun, denilebilir. Çünkü sarhoş olduktan sonra kişi kendine hâkim değildir. Bilakis aşk ona hâkimdir. Aşkın hâkimiyeti insanı sekre sürüklediği gibi, irade de aşkı giderip kişiyi sahv haline döndürür. Âşık, sekr halinde iken ağzından çıkan şath ( şathiye, paradoksal söylemler, görünüşte küfür ve saçmalık gibi görülebilecek ama yorumlandığı vakit derin anlamları olan sözler) yüzünden sorguya çekilemeyeceği gibi sahv halinde iken de bu söylediklerini yalanlamaz. Çünkü bunlar aşığın değil, bizzat aşkın çıkarımları, sevgide aşırı gitmenin sonuçlarıdır. Öyle ki, bu ileri gidiş, aşığı maşukta kaybeder, seven ile sevileni aynileştirir. Seven, kendisini sevilende yok edince sevilenin kimliğine bürünür. İşte Hallac’ın “ Enelhakk “ demesi de, Bistami’nin “ Subhane ma ‘azama şani “ demesi de, hatta Nesimi’ye atfedilen “ Leyse fi cübbeti illa’llah” sözü de, Yunus’un “ Ete kemiğe büründü/Yunus diye göründü “dizeleri de bu bakımdan hor görülmez, bu sözlerden dolayı bu âşıklar sorgulanamaz. Belki onlara sorulması gereken soru, “ Neden böyle söylediniz? “ değil de “ Neden sırrı açığa vurdunuz? “ biçiminde olmalıdır. Çünkü aşk işinde sır gerektir ki, hakikat yolunu göstersin. Bu açıdan bakıldığında, onların bu sözleri ile “ La ilahe ill-Allah “ demek arasında bir fark bulunmaz. Ama eğer aynı sözleri sahv halinde iken söylemiş olurlarsa o vakit küfürleri icap eder. Nitekim Hallac’ın Enelhakk sözü Firavun’un ağzından da çıkmıştır; ama bu defa “ Ben Hakk’ım “ yerine “ Ben Tanrıyım “ anlamına bürünmüştür.
Bütün bunlardan sonra düşünmek ve görmek lazımdır ki, seven de sevilen de sevdiren de yalnızca O’dur. Sevindirir diye umarız işte ondan…
Seni sevenlerin ola mı aklı
Bir dem uslıyısa her dem delidir.
Yunus
Aşk-ı hok-bin sürer didar zevkin daima
Zahid-i hod-bin oturmuş gussa-i ferda çeker
Halili
(Kitab-ı Aşk)
Bilindiği gibi aşk kelimesinin bir anlamı da “sevgide ölçüyü aşmak, sınırın ötesine geçmek” demektir. Her aşk, sevginin dozu çoğaltılmış drajeleridir. Bu yüzden her sevgi aşk olamaz; ama aşk mutlaka damıtılmış sevgidir.
Arifler katında aşka düşen kişinin dört hali vardır: Kabz ( tutukluk, sıkıştırılmışlık hissi ve hesaba çekilme), bast (açıklık; zihnin açık, gönlün şen olması), sekr ( sarhoşluk, kayıtlardan ve alakalardan kurtulup yalnız sevgili ile oluş, onda kendini yitiriş hali), sahv ( ayıklık, kendinden geçen aşığın yeniden kendine gelmesi). Âşık, kabz halindeyken bir türlü davranır, bast halindeyken başka bir türlü. Sekr halindeyken bir türlü konuşur da, sahv halindeyken belki konuşmayı bile istemez.
Aşkın en aşkın ve taşkın hali sekrdir. Sekr halinde âşık ne yaptığını da ne söylediğin ide bilmez. Burada bilinçsizlik değil, irade dışılık söz konusudur. Belki önce kâmil, ardından vasıl ve nihayet fani olmuş bir aşığın özel ve özenilesi hali söz konusudur. İşte bu yüzden sekr halindeki aşığa yaptıklarından ve söylediklerinden dolayı sual caiz olmaz. Sarhoşa yalpalama denilebilir mi? Belki neden içip sarhoş oldun, denilebilir. Çünkü sarhoş olduktan sonra kişi kendine hâkim değildir. Bilakis aşk ona hâkimdir. Aşkın hâkimiyeti insanı sekre sürüklediği gibi, irade de aşkı giderip kişiyi sahv haline döndürür. Âşık, sekr halinde iken ağzından çıkan şath ( şathiye, paradoksal söylemler, görünüşte küfür ve saçmalık gibi görülebilecek ama yorumlandığı vakit derin anlamları olan sözler) yüzünden sorguya çekilemeyeceği gibi sahv halinde iken de bu söylediklerini yalanlamaz. Çünkü bunlar aşığın değil, bizzat aşkın çıkarımları, sevgide aşırı gitmenin sonuçlarıdır. Öyle ki, bu ileri gidiş, aşığı maşukta kaybeder, seven ile sevileni aynileştirir. Seven, kendisini sevilende yok edince sevilenin kimliğine bürünür. İşte Hallac’ın “ Enelhakk “ demesi de, Bistami’nin “ Subhane ma ‘azama şani “ demesi de, hatta Nesimi’ye atfedilen “ Leyse fi cübbeti illa’llah” sözü de, Yunus’un “ Ete kemiğe büründü/Yunus diye göründü “dizeleri de bu bakımdan hor görülmez, bu sözlerden dolayı bu âşıklar sorgulanamaz. Belki onlara sorulması gereken soru, “ Neden böyle söylediniz? “ değil de “ Neden sırrı açığa vurdunuz? “ biçiminde olmalıdır. Çünkü aşk işinde sır gerektir ki, hakikat yolunu göstersin. Bu açıdan bakıldığında, onların bu sözleri ile “ La ilahe ill-Allah “ demek arasında bir fark bulunmaz. Ama eğer aynı sözleri sahv halinde iken söylemiş olurlarsa o vakit küfürleri icap eder. Nitekim Hallac’ın Enelhakk sözü Firavun’un ağzından da çıkmıştır; ama bu defa “ Ben Hakk’ım “ yerine “ Ben Tanrıyım “ anlamına bürünmüştür.
Bütün bunlardan sonra düşünmek ve görmek lazımdır ki, seven de sevilen de sevdiren de yalnızca O’dur. Sevindirir diye umarız işte ondan…
Seni sevenlerin ola mı aklı
Bir dem uslıyısa her dem delidir.
Yunus
Aşk-ı hok-bin sürer didar zevkin daima
Zahid-i hod-bin oturmuş gussa-i ferda çeker
Halili
(Kitab-ı Aşk)