5 - ULUSLARARASI TİCARET VE DAMPİNG
Şimdiye kadar yurtiçi ticaretten söz ettik.
Bu bölümde de uluslararası ticaret konusun-
da İslâmî ilkeleri incelemeye çalışacağız.
İslâm uluslararası ticareti teşvik etmiştir.
Bu tarihi bir gerçektir.
Ticaret hukuku incelenirse görülüyor ki;
aydın müslüman Mağripliler, Doğu Akdeniz ül-
keleri ile büyük bir ticari ilişki kurmuşlardır,
Tunus'da fabrikaları ve konsolaslukları vardı
ve İstanbul'da büyük bir ticari ilişki sürdürü-
lüyordu. Bu ticaret halkası Çin ve Hindistan'a
kadar genişledi. Afrika kıyısını ,dolaşarak Ma-
dagaskar'a kadar uzandı. Sekizinci yüzyıl or-
talarında, Avrupa, koyu bir karanlık içinde bu-
lunurken, Abdulhazım gibi aydın İspanya müs-
Iümanları, ticaret hukukunun ilkeleri hakkında,
bilimsel makale ve kitaplar yazıyordu. İslâm,
hem ekonomik işbirliğini sağlamak hem de
karşılıklı bilgi ve fikir alışverişinde etken bir
araç olduğundan beynelmilel (uluslararası) kardeş-
liği gerçekleştirmek için uluslararası ticareti teşvik
etmiştir. Şüphesiz, ticari işlemlerde elverişli
bir sistem bulmak için müslümanlar arasında
farklı teknikler kullanılmıştır. Bu teknikler, za-
manla gelişen şartlara bağlı olarak değişmiştir.
Burada bir soru ortaya çıkmaktadır. İslâm dev-
leti nasıl bir ticaret politikası gütmelidir? Kla-
sik ekonomistler, serbest ticaret politikasını
savunurlar. Müdahalenin-dünyadaki tüm kay-
nakların en elverişli bir biçimde dağılımına en-
gel olduğunu ileri sürerler. Salt ekanomik açı-
dan, İslâm devleti için serbest ticaret politika-
sını tavsiye edebiliriz. İslamî sistem de serbest
ticaretten yanadır. Ve ülkelerin kendi doğal
şartlarına uygun olan malları, iç piyasaya tale-
binden daha fazla üreterek öteki ülkelere sat-
maları gerektiğine inanır. Başka bir deyişle,
İslâm, uluslararası ticaretin temeli olan izâfi
maliyet görüşünü destekler. Ama ,uluslararası
ticarette rekabetin ne denli sağlıksız ve zayıf
olduğu ve de müslüman ülkelerin durumu göz
önüne alınırsa, ticarette, koruyucu bir politika
izlemenin müslüman devletler için gerekli oldu-
ğu -kanısındayız. Bu da İslâma aykırı değildir.
Gerçekte " gümrük vergisi " ve giriş res-
mi ilk, kez Hz. Ömer zamanında ortaya çıkmış
ve uygulanmıştır. Hz. Ömer zamanında İslâm
devletiyle ticari ilişkileri olan komşu ülkeler,
müsiüman tüccarlardan vergi alınması için di-
renmişlerdir. Ebu Musa el Eş'arî bu durumu
Halife Ömer'e bildirdiği zaman, O, karşı bir
tedbir olarak müslümanlardan alınan vergiye
eşit bir harcın harbi'lerden alınmasını emret-
miştir. Bu harç yüzde 10 civarındaydı. Harbiler-
den ne kadar gümrük alındıgı bilinmeyen yerler-
de bu yüzde 10 nisbeti uygulandı. (Mebsut - Sayfa 108: Kitâbül Haraç, Sayfa 76.)
Bu, aşir müessesesinin kuruluşuna yol açtı, Sonraları
bu vergi müslümanlardan yüzde 2,5 ve zimmi-
lerden yüzde 5 alınmak suretiyle genişletildi.
"Müslümanlar aşır ödesin veya ödemesin,
ticaret maddelerinin zekâtını ödemek zorun-
dadır. Oysa zimmiler, ticaret amacıyla seyahat
ettikleri takdirde, aşır ödemekle yükümlüdür-
ler. Bunun için müslümanlardan ve zimmiler-
den farklı resimler alınmaktadır. Böylece, o-
ranlardaki farklılık müslüman ve zımmî tacirler
arasında eşitliği sağlamaktadır." (S. A. Sıddıki : «Public Finance in İslam» P: 86.)
Damping :
Ticaret alanında damping de bir yer tut-
maktadır. Onu içine almayan bir inceleme ek-
siktir. Damping nedir? Üreticinin (genellikle te-
kelciler, ürününü, menşe üretimin yapıldığı
ülkedeki satış fiyatının çok altında bir fiyatla
başka ülkelerde satması olayıdır.
Dampinge iten nedenler şunlar olabilir:
a) Yanlış bir talep tahmini sonucu fazla üretilen malları satmak.
b) Düşük fiyata satmakla yeni ticari ilişkiler kurmak.
c) Yerli veya yabancı olsun, rakip üreticiyi saf dışı etmek.
d) Büyük üretim kapasitesinin sağladığı ekonomiden yararlanmak. Dampinge iten neden ne olursa ol-
sun, en sonunda, rakip üreticiler ortadan kal-
dırılarak; tekelin egemen olduğu bir ekonomik
düzen getirilmektedir. Bu sağlandıktan sonra,
büyük çoğunluk daha kolay sömürülebilecek-
tir. Bu ise, iyi niyet ve düşünce Ile bağdaşma-
maktadır. Damping tutkusuna kapılanlar, in-
sanların acılarından, yoksulluklarından, ihti-
yaçlarından, kendi çıkarları adına, yararlanma
yollarını ararlar. Bunun için damping, İslâ-
mın ruhuna aykırıdır. İslam devleti damping teş-
vik etmez. Devlet, özellikle sanayii etkiliyorsa,
dampinge karşı yüksek gümrük vergileri koy-
mağa yetkilidir.
Fiyatların düşmesini önlemek için, üre-
tilen malların bir kısmını yok etmek, damping'-
in en insani olmayan bir başka yanıdır. «La-
tin Amerika'nın İçyüzü» adlı kitabında, John
Gunther, Brezilya kahvesinin hikayesini anlat-
maktadır. 1914 yılında, Brezilya, 14 milyon çu-
val kahve fazlasını, fiyatları ucuzlatmamak
için, ortadan kaldırmıştır. «Öte yandan 1934
de, milyonlarca portakal, fiyatların düşmesini
önlemek için denize dökülmüştür. Oysa, Liver-
pul'daki fakir çocukları için, portakal, alınamı-
yacak kadar lüks bir meyveydi. Daha beriye
gelelim; Hindistan, Seylan ve Malezya'da 121
milyon pound ağırlığındaki çayın yok edilme-
si için kararnameler çıkarılmıştır.» (H. M. Mukerjce, Introduction to sosialism, P. 16.).
Damping'in bu yönü öylesine açık ki, bu konuda İs-
lami açıdan bir incelemeye girmeğe gerek
yoktur. Fiyatların düşmesini önlemek suretiy-
le büyük kazançlar sağlamak için malın bir
kısmını yoketmeyi haklı gösterecek bir gerek-
çe bulmaya imkan yoktur. İslam, insan olsun
eşya olsun, her türlü kaynak israfını çirkin
görmüştür. Bunun için müslüman ülkeler dam-
pingi ortadan kaldırmak zorundadır.