Gelinliği Kendine Kefen Olan Kız
Levent Özrenk
Bu yazıyı şimdi, yani 13 ocak cumartesi 2007 tarihinde yazıyorum. Bundan 3-4 gün önce, benim yaşadığım Kocaeli şehrinin bir ilçesinde, 3 aylık bir gelin olan kız, başörtüsüyle kendini astı. 21 yaşındaymış. Yani henüz çok genç...Peki sorun neydi ve kendini neden astı? Aslında bu kızcağızın kendini asmasında çok nedenler var. Anlatacağım... Hakikaten bir insan olarak kendini asmasına üzüldüğüm için, bu yazıyı yazma gereği duysam da, şimdiden sonra başka kadınların kendilerini asmamaları için bu yazıyı yazmak istiyorum. Neden kendini astığı için yüzüne baktım. Aslında bakmamalıydım. Yüzünde, geçmişinde derin acılar çekmiş bir insanın ifadesi ve çizgileri vardı. Ben bu ölümün sırrını bulabilir miyim umuduyla bakmıştım yüzüne aslında; damadın fotoğrafına da aynı niyetle baktım. Bir düğün öncesi çekilen bildiğimiz bir gelin-damat fotoğrafıydı bu... Ve nihayet kızın ölümündeki sırrı anladım. Kızın kendini neden astığı belliydi... Damadın fotoğrafında psikolojisi iyi olmayan bir yüzün ifadesi vardı. Yüzünde, sert davranabilecek bir insanı, hastalıklı bir mizacı ve hayatı bir insana zehir edebilecek bir hali gördüm... Gözler her şeyi ifade etmez mi?!. Korkuyu, sevinci, kişiliği, akıllığı, temizliği veya kirliliği... Bir delinin gözlerine bakınca, gözlerinde derin bir anlamsızlık, boşluk görürüz. Buradan da anlarız; çünkü o bir delidir. Neyse...
Evlenmek mutlu olmak için yapılır. İnsanlar, fıtrat olarak evlenmeyi istemeleriyle beraber, yaşadıkları hayatın dağdağalarına, kendi sorunlarına ve sıkıntılarına karşı, kendilerine bir teselli ve mutluluk ararlar. Bu doğru. Fakat yanlış olan, bu kızın, hayatındaki acılardan ve mutsuzluklardan kaçmak için, başka bir acıya koşmuş olmasıydı. Bir acıdan kaçmak için, başka bir acıya gitmek saçmalıktır. Yani, bu kız da hayatındaki acılardan ve mutsuzluklardan kaçmak için, düşünüp-taşınmadan kendine acı verecek bir erkekle evlendi. Şimdi benim yaptığım bir kurgu falan değil. Vakıa ortada. Damadın yüzü bana herşeyi anlattı. Hem hangi insan, sevdiği insanla mutlu bir şekilde yaşarken kendini asar? Seven ve mutlu bir evlilik yaşayan insanlar bunu yapmazlar. Çünkü aşıklar veya sevenler, sevdikleri insana kavuşamadıkları için veya evlenemedikleri için canlarına kıyarlar. Hem hiçbir mutlu insan ve hayatı yolunda giden insan kendini asmaz. Sanırız mesele anlaşıldı...
Konuşmaya devam ediyorum. Buradaki intiharda hiç kuşkusuz bir sorumluda damattı. Eziyet etti, şunu yaptı, bunu yaptı neyse... Kimse eza görmediği bir insandan dolayı kendini kolay kolay asmaz. Bal gibi bu böyle... Eza etmeyen, dayak atmayan, sevgi gösteren, sorunsuz ve sevilen bir kocaya karşı, hiçbir kadın 3 aylık bir gelinken kendini asmaz. Peki bu başka bir sorundan da olabilir diyenlerde çıkabilir. Fakat hangi sorundan olacak?.. Kumar borcu olamaz, borsa borcu, ticaret borcuda olamaz, çünkü bir ev hanımı bu kadın. Hem tam da intiharın 3 aylık bir gelinken olması, bunun evlilikle alakalı olduğunu gösterir...Gelinin ve damadın fotoğrafı bu evliliğin bir sevgi evliliği olmadığını söylüyordu. Asık bir surat ve acılı ifadeler vardı fotoğrafta. Şunu diyebilirim: Bu evlilikte bir sevgi yoktu. Varsa bile her iki taraf içinde çok az bir sevgi vardı. Evlilikten sonra damat eza gösterince, mutsuzluklar ve acılar elbette böyle bir evlilikten sonra gözükünce, bu kızcağızda ona hiçbir şey verilmemiş fikirsiz bünyesiyle ve acılara fazla gelemeyen yapısıyla kendini asmayı tercih etti. Önceden bazı sıkıntıları yaşadığını da varsayarsak, çıkış yolunu hayatını sona erdirmekte buldu. Allah affetsin ve acısın ne diyelim... Sözü uzatmayalım. Türkiye' de artık birçok evlilikler mutsuzlukla sonuçlanmaya başladı. Kötü evliliklere katlanamayan bazı kadınlar böyle intihar etmeye başladı. İntihar etmeyenler de depresyona giriyorlar, bazıları evden kaçıyor, bazıları boşanıyor. Çok az da olsa evliyken veya henüz boşanmamışken başka bir erkeğe kaçanlar bile var. Bu toplum nereye gidiyor böyle diye gerektiği gibi soran ve ilgilenen yok!..
Konuşmaya devam ediyorum. Buradaki intiharda hiç kuşkusuz bir sorumluda damattı. Eziyet etti, şunu yaptı, bunu yaptı neyse... Kimse eza görmediği bir insandan dolayı kendini kolay kolay asmaz. Bal gibi bu böyle... Eza etmeyen, dayak atmayan, sevgi gösteren, sorunsuz ve sevilen bir kocaya karşı, hiçbir kadın 3 aylık bir gelinken kendini asmaz. Peki bu başka bir sorundan da olabilir diyenlerde çıkabilir. Fakat hangi sorundan olacak?.. Kumar borcu olamaz, borsa borcu, ticaret borcuda olamaz, çünkü bir ev hanımı bu kadın. Hem tam da intiharın 3 aylık bir gelinken olması, bunun evlilikle alakalı olduğunu gösterir...Gelinin ve damadın fotoğrafı bu evliliğin bir sevgi evliliği olmadığını söylüyordu. Asık bir surat ve acılı ifadeler vardı fotoğrafta. Şunu diyebilirim: Bu evlilikte bir sevgi yoktu. Varsa bile her iki taraf içinde çok az bir sevgi vardı. Evlilikten sonra damat eza gösterince, mutsuzluklar ve acılar elbette böyle bir evlilikten sonra gözükünce, bu kızcağızda ona hiçbir şey verilmemiş fikirsiz bünyesiyle ve acılara fazla gelemeyen yapısıyla kendini asmayı tercih etti. Önceden bazı sıkıntıları yaşadığını da varsayarsak, çıkış yolunu hayatını sona erdirmekte buldu. Allah affetsin ve acısın ne diyelim... Sözü uzatmayalım. Türkiye' de artık birçok evlilikler mutsuzlukla sonuçlanmaya başladı. Kötü evliliklere katlanamayan bazı kadınlar böyle intihar etmeye başladı. İntihar etmeyenler de depresyona giriyorlar, bazıları evden kaçıyor, bazıları boşanıyor. Çok az da olsa evliyken veya henüz boşanmamışken başka bir erkeğe kaçanlar bile var. Bu toplum nereye gidiyor böyle diye gerektiği gibi soran ve ilgilenen yok!..
Bu kızın intiharına geri dönelim.En başta bu damatla evlenmeyecekti. Gerçi evlenmeyecekti ama, Türkiye' deki insanlara hakim olan ideoloji hangi bilinci verdi ki, evlilik hakkında da bu kızın ve insanlarımızın sağlıklı bir bakışları olacak. Türk Anayasasında: " Eğer bir erkek, evlendiği taktirde eşine zulmedecek, kötü davranacak, geçimini temin edemeyip çalışamayacaksa; çocuklarına iyi bir baba olamayacaksa; kısacası illetli bir kişiliğe sahipse evlenmesi yasaktır " hükmü var mı? Yok. Atatürkçülükte de böyle bir hüküm yok. Ama İslam'ın kanunlarında böyle bir hüküm var. İslam dinine göre bir erkek, yukarıda saydığımız şeyleri yerine getiremeyecekse onun evlenmesi haramdır. Kadın içinde aynı hüküm geçerlidir. O da yukarıdaki şeyleri sağlayamayacaksa, bir erkekle evlenemez. Böylece ne olmuş oluyor; evlilikler sağlıklı ve mutlu olarak gerçekleşmiş oluyor. Ama şu günümüz Türkiyesindeki Atatürkçüler ve İslam ahlakını bilmeyen bilinçsiz insanlarımız buna dikkat etmezler. Evlilik için gerekli ehliyet kendilerinde olmadığı halde bir kadınla evlenirler. Veya bir erkekle evlenirler. Sonuç ise hüsran olur. Çünkü evlilikte şu bir gerçektir: Sorunlu bir insanla evlenmek kesinlikle mutsuzluk getirir...
Ülkemizdeki diğer ideolojilere mensup insanlarda yukarıda söylediğimiz İslami hükme elbette riayet etmezler. Sorunlu bir insan oldukları halde karşı cinsle evlenirler. Örnek verirsek, ülkemizdeki bir komünist, Nietsche' ci, veya bir Budacı veyahut başka türden bir insan, serbest düşünceli bir insan bu hükme uymaz. Çünkü bu hüküm kendi ideolojisinde veya düşüncesinde yoktur... İncil' dede böyle bir hüküm yoktur. Tevratta var mı böyle bir hüküm bilmiyorum ama, yarısına kadar okuduğum tevrattaki yanlışlarla tevrattan ahlak alınamaz. Diğer düşünürlerde veya sistemlerde böyle düşünceler varsa bile ahlaklarını doğru bulmadığımız için bunlardan bizim için ahlakın alınmazlığı vardır.Çünkü ahlakta tek bir yanlış olsa bile ahlak sistemi güme gider. İslam ahlakının şimdiye kadar ahlakta başarılı bir ümmet meydana getirebilmesi, ahlak sisteminde tek bir yanlışının olmamasına borçludur…
Konuyu dağıtmayalım. Peki yalnızca intihar etmesinden bu kız mı suçluydu? Tamam onunda suçu var, ne olursa olsun intihar etmemeliydi. Damatta suçluydu bunu da anladık. Ama bu kızın ailesi, akrabaları, damadın ailesi, akrabaları ve günümüz insanları da suçludur. Bu kız belki de intihar etmeyecek, boşanacaktı. Fakat günümüz Türkiyesinin insanları boşanan kadınlara iyi gözle bakmıyor, horluyor ve küçümsüyor. Mesela bazı boşanan kadınları ailesi kabul etmiyor, evden kovuyor, akrabaları kapıyı açmıyor, dedikodu yapıyorlar hakkında. Toplum boşanan kadınlara zihni ve ruhi olarak saçma, yanlış ve kötü kanaatli olarak bakıyor; nefsi bir baskıyı boşanan kadınlar içgüdüsel olarakta, realite olarakta hissediyor ve biliyor. Yani şimdiki Türk toplumunun böyle ahlaksız ve terbiyesiz bir özelliği var...Şöyle bir şeyde var: Bazı insanlar, insan eğitimli olunca intihar da etmeyeceğini söylüyorlar. Oysa eğitim tek başına yeterli olsaydı birçok eğitimli ve nitelikli insanında intihar etmemesi gerekirdi. Bir insanın intihar etmemesi birçok şeylere bağlıdır ve bu şeyler mutlak zorunludur diyebiliriz. İntiharın birçok nedeni vardır; ama sonuçta bunlar bir kalıp halinde belli olur. Kimisi hayatın zorluğu karşısında acze düşer intihar eder. Kimisi yaşamayı boş görür, kimisi sevdiğine kavuşamadığı için, kimisi ideali olmadığı için hayatı sıkıcı görür intihar eder. Kimisi kendine saldıran çeşitli acıları yenemediği için intihar eder. Kimisi de bir sorununu halledemediği için intihar eder. Kalıp budur... İnsanların o halde yüksek bir ideale ihtiyaçları vardır. Kendilerini sorunlara karşı yendirtmeyecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Yine tutkularını ve dünyevi başarısızlıklarını alt edebilecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Hayatın boş olduğunu değil, imtihan olduğunu söyleyecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Çünkü böylelikle insan sorunlarını ve acılarını hoş görür ve mutlu olur. İnsanı toplumla koruyacak bir sisteme, intiharı mutlak olarak yasaklayacak bir sisteme, her gün ibadetle Alllah’ tan güç alabilecek, moral alabilecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Bu bizce İslamdır…
Ülkemizdeki diğer ideolojilere mensup insanlarda yukarıda söylediğimiz İslami hükme elbette riayet etmezler. Sorunlu bir insan oldukları halde karşı cinsle evlenirler. Örnek verirsek, ülkemizdeki bir komünist, Nietsche' ci, veya bir Budacı veyahut başka türden bir insan, serbest düşünceli bir insan bu hükme uymaz. Çünkü bu hüküm kendi ideolojisinde veya düşüncesinde yoktur... İncil' dede böyle bir hüküm yoktur. Tevratta var mı böyle bir hüküm bilmiyorum ama, yarısına kadar okuduğum tevrattaki yanlışlarla tevrattan ahlak alınamaz. Diğer düşünürlerde veya sistemlerde böyle düşünceler varsa bile ahlaklarını doğru bulmadığımız için bunlardan bizim için ahlakın alınmazlığı vardır.Çünkü ahlakta tek bir yanlış olsa bile ahlak sistemi güme gider. İslam ahlakının şimdiye kadar ahlakta başarılı bir ümmet meydana getirebilmesi, ahlak sisteminde tek bir yanlışının olmamasına borçludur…
Konuyu dağıtmayalım. Peki yalnızca intihar etmesinden bu kız mı suçluydu? Tamam onunda suçu var, ne olursa olsun intihar etmemeliydi. Damatta suçluydu bunu da anladık. Ama bu kızın ailesi, akrabaları, damadın ailesi, akrabaları ve günümüz insanları da suçludur. Bu kız belki de intihar etmeyecek, boşanacaktı. Fakat günümüz Türkiyesinin insanları boşanan kadınlara iyi gözle bakmıyor, horluyor ve küçümsüyor. Mesela bazı boşanan kadınları ailesi kabul etmiyor, evden kovuyor, akrabaları kapıyı açmıyor, dedikodu yapıyorlar hakkında. Toplum boşanan kadınlara zihni ve ruhi olarak saçma, yanlış ve kötü kanaatli olarak bakıyor; nefsi bir baskıyı boşanan kadınlar içgüdüsel olarakta, realite olarakta hissediyor ve biliyor. Yani şimdiki Türk toplumunun böyle ahlaksız ve terbiyesiz bir özelliği var...Şöyle bir şeyde var: Bazı insanlar, insan eğitimli olunca intihar da etmeyeceğini söylüyorlar. Oysa eğitim tek başına yeterli olsaydı birçok eğitimli ve nitelikli insanında intihar etmemesi gerekirdi. Bir insanın intihar etmemesi birçok şeylere bağlıdır ve bu şeyler mutlak zorunludur diyebiliriz. İntiharın birçok nedeni vardır; ama sonuçta bunlar bir kalıp halinde belli olur. Kimisi hayatın zorluğu karşısında acze düşer intihar eder. Kimisi yaşamayı boş görür, kimisi sevdiğine kavuşamadığı için, kimisi ideali olmadığı için hayatı sıkıcı görür intihar eder. Kimisi kendine saldıran çeşitli acıları yenemediği için intihar eder. Kimisi de bir sorununu halledemediği için intihar eder. Kalıp budur... İnsanların o halde yüksek bir ideale ihtiyaçları vardır. Kendilerini sorunlara karşı yendirtmeyecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Yine tutkularını ve dünyevi başarısızlıklarını alt edebilecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Hayatın boş olduğunu değil, imtihan olduğunu söyleyecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Çünkü böylelikle insan sorunlarını ve acılarını hoş görür ve mutlu olur. İnsanı toplumla koruyacak bir sisteme, intiharı mutlak olarak yasaklayacak bir sisteme, her gün ibadetle Alllah’ tan güç alabilecek, moral alabilecek bir sisteme ihtiyaçları vardır. Bu bizce İslamdır…
Nietsche bir ahlak düşmanı, tutkuların salıvermesine dayanan bir mizaç olarak intihar etmek isteyenleri kolaylaştırır. Oysa intihar etmek isteyenlerin tutkularını yenmesi gerekir. Mesela Sevdiğine kavuşamadığı için intihar eden aşık gibi. Komünizmde intihar edecek insana bir şey diyemez. Nasıl olsa onlara göre öte dünya yoktur. Zaten intiharı düşünen bir insanın hemen ölmesi bu yüzden fark etmez. Çünkü ölümden sonra hayatın olmadığını düşünen intihar etmek isteyen insan, zaten depreşmiş ölmek hislerini daha da çok depreştirerek hemen kendini öldürmesini sağlar bu komünizmin düşüncesi... Budistler de ölümden sonraki hayata inanmazlar. Şintoistler insana ve dünyaya bir nizam getirememişlerdir. Şamanizm basit ve ilkel bir inanıştır. Hristiyanlık hiçbir zaman insanı manevi olarak yükseltemedi. Papalar neden hep nefsperest olarak kaldı?!. Hristiyanların neden ahlak açısından mükemmel veya iyi bir hayatları olmadı şimdiye kadar; Dolayısıyla insan manevi anlamda yükselemezse, intihardan da kendini iyi koruyamaz. Hem Hristiyanların günahları affolunduğuna göre intiharda bir suç olmaktan çıkar. Ve intihar edebilirler böylece;Tevratın ilahı yalnızca Yahudileri sever. Yahudilerden başkasını sevmez. Başka insanların ölmesi Tevratın ilahını ilgilendirmez. Çünkü Yahudiler için milletleri öldüren, savaşan bir Tanrıdır Tevratın tanrısı İslamlıkta insanın günah işlememesi farzdır. Müslüman kişi günah işlememeye çalışır. Ve işlenilen günahların affolup- affolunmayacağı Allah’a kalmış bir iştir. Bu bizi diğer insanlara yardıma koşmaya çağırır, insanlara baskı yapmayı engeller. Dolayısıyla ne olur? İntihar edecek insanlar için bir oluşum hazırlanmamış olur. İnsanlar mutlu yaşar. Hem kimsede intiharda edemez. Çünkü intihar İslamlıkta büyük bir günahtır. Oysa İncil ve tevratta durum böyle değildi... İncilin ve Tevratın insanları günahlarından bir ayinle kurtulurlar. İşte hristiyanların ve Yahudilerin erdemli insan olamamalarının bir nedeni de budur. Yap hataları, gelsin bir rahip veya haham senin günahlarını bir ayinle halletsin. Böylece ne olmuş oluyor? Bu insanlar bir başıboş ve rahatlamayla erdemli olamıyorlar, toplumdaki insanlara karşı ödevlerini yapamıyorlar...Dolayısıyla intihar edebilecek insanları yoğurabiliyorlar. Böyle insanlar iyi bir koca ve karı olamazlar. İnsanlara eziyet ederler, baskı kurarlar, çocuklarına kötü davranırlar. İnsanlara yardım etmeyebilirler. Çünkü erdemli değillerdir; erdeme dayanan fikirleri de olmadığından, intihar edebilecek insanlar bu insanlardan dolayı intihar edebilecektir...