Filistin… Sinir Savaşları

azizdolu

New member
Filistin… Sinir Savaşları
Resmi adı Devlet-i Âli Osmanî (Büyük Osmanlı Devleti) olan Osmanlı, dünya siyasetinden dolayısı ile Ortadoğu’dan çekildiğinde; bu çekilmenin, en çok Araplara zarar vereceğini -başta Osmanlı’ya ihanet eden Şerif Hü-seyin olmak üzere- sanırım Araplar da tahmin etmemiştir. Her ne kadar a-yaklananlar üç-beş aşiret reisi olsa da bu durum İslâm düşmanlarının ek-meğine yağ sürmekle kalmamış; birkaç kişinin ahmaklığı, bin yıllık bir dost luğa ve kardeşliğe de gölge düşürmüştür. Geçen süre zarfında da Türk-Arap ilişkileri hep buzdolabında tutulmuştur. Arapların, Türklere karşı olan çekincelerine; Türklerin, Araplar söz konusu olduğunda bir türlü içlerinden atamadıkları kuşku da eklenince özlenen, beklenen birlik ve beraberlik ge-ciktikçe gecikmiş, bu da Türkiye’nin büyüyüp yeni bir Osmanlı olmasını en-gellemiştir. Zira sözünü ettiğimiz birlik beraberlik sağlanmış olsaydı, ne A-raplar dünyaya rezil olacaklardı; ne de biz -misal pkk teröründen- bu ka-dar zarar görecektik. Peki, son bir yüzyılda Ortadoğu’da neler olup bitmiş-tir? Dünya, Araplarla sadece kafa bulmuştur. Arap-İsrail savaşlarında, bı-rakın Amerika’yı ve Avrupa devletlerini; Rusya bile birçoğu sosyalist partilerce yönetilen Arapları değil de, İsrail’i desteklemiştir. Haliyle Araplar Osmanlı’yı çok aramıştır. Ama artık Osmanlı yoktur. Zaten ilerleyen yıllarda Araplar da işin peşini bırakmışlardır. “Kazanırsan dost kazan, düşmanı a-nan da doğurur.” diyen Arap atasözünün haklılığı da böylece ortaya çık-mıştır. Haddi zatında Arapların bin yıldır tek bir dostu olmuştur. O da Türk milletidir.
Filistin denilince, Yaser Arafat başlı başına bir olaydır (fenomen). Bu arada onun bir lider mi, yoksa kukla mı; bir vatansever mi, yoksa satılmış mı olduğuna dair yargıyı tarih verecektir. Ama Kudüs’ten, Şeria’dan aldığı malları Mısır’a götürüp satan; oralardan ucuza kapattığı malları getirip memleketinde pazarlayan bir tüccar iken, birden bire direnişin simgesi (symbol) oluvermesi soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Üstelik direniş de ne direniştir ama… Ateşli silahlara karşı taş ve sapan! Üzerinde durulması gereken bir başka soru işareti ise Avrupalı bir Hıristiyan ile ev-lenmesidir. Resimlerinden, bir hayli de alımlı olduğu gözlemlenen bu baya-nın; Yaser Arafat’ın ‘patlamış mısır’ kabilinden yüzüne bir bakmayla aşk denizlerine yelken açtığını düşünmek ise safdillik olur her halde. Bir başka şüpheli durum ise 11 Kasım 2003 tarihinde Fransa’da öldüğünde ortaya çıkmıştır. Zehirlenerek öldüğü daha doğrusu öldürüldüğü söylendiğine göre; bu suikastı kim yapmıştır? Öyle ya en yakınındakilerden biri olmadan bunun mümkün olamayacağı açıktır. Yine Fransa’da tedavi edilmesi ile Fransa’da Yahudi etkisinin hayli fazla olması bir tesadüf müdür? Bu günler-de Fransa Cumhurbaşkanı olan Nicolas Sarkozy’nin (nikılıs sarkozi) de Yahudi olduğunu düşünürsek… Buna benzer garabet durumlar Batı’da hayli yaygındır. Misal Annan Efendi gibi hayli esmer (!) bir muhteremin bile hanımı –yanılmıyorsam- Güney Afrikalı bir Yahudi’dir. Üstelik hayli de alımlı ve beyaz tenli(!) bir bayandır. Yeri gelmişken, ülkemizde de buna benzer garabet olayların olduğu malumunuzdur. Söz gelimi Batı’nın viskili, şampanyalı meclislerinin müdavimi (müşteri) olmuş, hatta dumanlı kafalarla birer yenge de ayarlamış hayli bürokratımız vardır. Üstelik ne hikmetse ‘bulunmaz Hint kumaşı’ olduklarından olsa gerek, hep de devletin kilit nok-talarına getirilmişlerdir.
‘Sabra ve Şatilla kamplarında vahşet...’; ‘Hıristiyan Falanjistler, Ariel Şaron’un da göz yumması hatta gizli desteği ile mülteci kamplarını kana buladı.’; ‘Karşılık Ebu Fidal örgütünden geldi. Berlin Olimpiyatlarında 11 İsrailli oyuncu (sportmen) öldürüldü.’ türünden gazete başlıkları ile geçen u-zun yıllara rağmen, Filistin’de hâlâ barış sağlanamamıştır. Maalesef Kıbrıs’-ta da sağlanamamıştır. 20 Ekim 1949’dan bu yana Çin işgalinde bulunan Doğu Türkistan; Çeçenistan, Keşmir, Somali, Afganistan… diye giden Türk-İslâm ülkeleri de barışa hasrettir. Bosna ve Cezayir hâlâ kan ve barut ko-kusunun izlerini silmeye çalışmaktadır. Kısacası cancağızlar, Hilal ile Haç arasında onlarca yıldır sürüp giden bir sinir harbinde (savaş), birer ‘Asım’; birer ‘Ulubatlı’; birer ‘Seyit’ olduğumuz apaçık ortadadır. Ve bize lazım olan az biraz ‘Kürşad’ çılgınlığıdır. Silkinip özümüze dönmektir. Sonrası mı? Sonrası Allah kerim!


Aziz Dolu Atabey
azizdolu.blogcu.com
 
Geri
Üst
AdBlock Detected

We get it, advertisements are annoying!

Sure, ad-blocking software does a great job at blocking ads, but it also blocks useful features of our website. For the best site experience please disable your AdBlocker.

I've Disabled AdBlock    No Thanks