fetih
New member
- Katılım
- 16 Şub 2007
- Mesajlar
- 1,994
- Tepkime puanı
- 355
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Hayatımızı dinimize uygun bir şekilde yürütmekte bazen birçok zorlukla karşılaşırız. Konunun dinî ölçülerini yeterince bilmemekten kaynaklanan bu zorluklar, adeta elimizi-kolumuzu bağlar, bazen de hayatımız ve imanımız arasında sıkışıp kalırız. Hiç şüphesiz, çözümü olmayan bir durum değildir bu. İşlerimizin ve amellerimizin adabı ve usulü hakkındaki belirsizlikleri sorarak çözüme kavuşturabiliriz. Tabii konunun uzmanı ehil alimlere...
FETVA VERMEDE EDEPLER
Yaşadığımız çeşitli durumların dine uygunluğuna dair sorulan bir soruya, fıkıh ilmini bilen bir alimin verdiği cevap ve açıkladığı hükme fetva denir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere, ilim sahiplerine sorunuz.” (Nahl/43) buyurur. Bu ayetten anlaşılıyor ki, dinî konularda karşılaşmış olduğumuz herhangi bir sorun hakkında ilim sahibi kimselere müracaat etmeliyiz.
Ancak şu var ki, fetva vermek büyük bir ilim ve ihtisas işidir. Yani herkesin konuşabileceği bir alan değildir. Ayet ve hadislerin manalarını yüzeysel bir şekilde anlayabilen, hafızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kişilerin bir müctehide tabi olmaksızın şer’î delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve kendi adlarına fetva vermeleri caiz değildir. Hatta bir zamanlar Arapça’yı gerçekten bilen, hafızalarında yüzbinlerce hadis-i şerif bulunan birçok alim bile ictihad davasına kalkmamış, fetva vermekten çekinmiş ve bu işi fıkıhta derinleşmiş alimlere bırakmıştır.(1)
“Fetva vermek pek mühimdir. Pek büyük manevi mesuliyete sebep olabilir. Sorulan herhangi dinî bir meseleye, o husustaki hükümleri tam olarak bilmeden verilen cevap isabetli olsa bile, din adına büyük bir cürettir. İslâm adına bir iftiradır, şer’î hükümlere karşı laubali bir harakettir. Müslümanların mukaddesatına karşı bir hürmetsizliktir.
İşte bunun içindir ki bir mesele hakkında tam araştırmadan fetva vermeye cüret etmeyi engellemek için birçok dinî emir mevcuttur. Nitekim bir ayeti kerimede ‘Bilmediğin bir şeyin arkasına düşme, hakkında hüküm verme! Şüphe yok ki kulak, göz, kalp, bunlardan her biri kendisinden, kendisiyle sahibinin işlediği şeyden sorumlu olacaktır.’ (İsra/36) buyurulmaktadır.”(2) diyor Ömer Nasuhi Bilmen.
O halde olgun bir mümin bilmediği mesele hakkında ileri-geri konuşmamalı, muhakkak bilenlere sorup öğrenmelidir.
Sevgili Peygamberimiz A.S., bilmedikleri şeyler hakkında fetva verenler için, “Sizin fetva vermeye en çok cesaret gösterininiz, ateşe atılmaya en cüretli olanınızdır.” buyurmuşlardır. Fetva veren kimse bir nevi Allah adına konuşuyor demektir. Sorumluluğu gerçekten çok büyüktür. Cenab-ı Hakk’ın huzurunda ağır bir hesabı söz konusu olabilir.
Hz. Ebu Bekir R.A.’a Mukaddes Kitabımız’daki bir kelimenin manası sorulmuştu. O da manasından tam emin olmadığı bu kelimeyi “şudur” diye kestirip atmak yerine şöyle demişti: “Allah’ın kitabı hakkında bilmediğim bir şeyi söylersem, beni hangi gök gölgelendirir, hangi yer üstünde taşır? Beni sorumluluktan kim kurtarabilir.”
BİLDİĞİNİ SAKLAMAMA SORUMLULUĞU
Bir konuyu bilip söylememek de doğru değildir. Nitekim İmam-ı Azam Rh.A. Efendimiz “Bildiklerimi söylemediğim için Allah’ın bana gazap edeceğinden korkmasaydım, fetva vermezdim.” buyurmuşlar. İmam Malik Rh.A. de, “Bir kimseye bir mesele hakkında fetva sorulduğunda, o kişi kendisini cennetle cehennem arasında görmedikçe fetva vermesin.” buyurmuşlardır. Burada konunun edeb yönü vurgulanmakla birlikte, sahip olunan ilmi saklamanın sonuçlarına da dikkat çekilmek istenmiş olabilir.
Tarih boyunca alimlerimiz, Allah adına konuşmaktan azami ölçüde sakınmışlar, emin olmadıkları konular için “bilmiyorum” demekten kaçınmışlar ve bir yandan da Allah’ın onlara bahşettiği ilmi ve meseleleri halletmedeki ferasetlerini de saklamamışlardır. O büyük insanların hallerini anlatan kıssalar, onların dinî meselelerde ne çok edeb sahibi olduklarını açıkça göstermektedir. Maalesef bugün her önüne gelen dinî konular hakkında ahkâm kesmekte, istediğine helâl, istediğine haram demekte, “bana göre”, “bence” gibi dayanaksız ifadelerle hem kendilerini, hem de kendilerinden etkilenenleri tehlikeye atmaktadır.
FETVA VERMEYE KİMLER EHİLDİR?
Dini meseleler hakkında doğru bilgiler verebilmek için, önce dinî ilimlerde güzel bir tahsile ihtiyaç vardır. Fetva verecek kişi sarf, nahiv, belağat, Kur’an, hadis, tefsir, fıkıh, fıkıh usulü, hadis usulü, tefsir usulü, nâsih-mensuh ilimlerini en güzel şekilde bilmelidir. Ruhsat ararken şüpheli, mekruh veya haram olan hilelere başvurmamalıdır.(3) İlmi ile âmil bir alim olmalıdır.(4) Allah adına konuştuğunu asla unutmamalıdır.(5)
Peygamber A.S., kendisi hakkında yalan konuşanları, “Her kim benim adıma kasıtlı olarak yalan söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın!” hadisi ile uyarıyor. Peki ya Allah adına yalan konuşanlar hakkında ne denilebilir? Herkes haddini bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak ‘Bu helaldir, bu haramdır’ demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Kazandıkları belki sadece) bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici bir azap vardır.” (Nahl/116-117) buyuruyor.
FETVA ALMADA ÖLÇÜLER
Bir mümin evvela alacağı fetvanın ahiretini çok ilgilendirdiğini düşünmelidir. Cevabına dinî ölçüler bakımından itibar edilmeyecek bir kimseye asla fetva sormamalıdır. Çünkü böyle kimselerin fetvasının geçerli olmadığı icma ile sabittir.(6) Fetva sorduğu kimsenin şüpheli, mekruh ve haram hilelere başvurmasının haram bir davranış olacağını unutmamalıdır.(7) Mesele arzettiği kimsenin ilim ehli olmasının yanı sıra, takva sahibi olmasına da dikkat etmelidir.
Maalesef günümüzde fetva verme veya alma konusundaki edeb ve incelik çoğunlukla göz ardı edilmektedir. “Şu konuda bize bir hoca fetva verse iş tamamdır.” anlayışı hayli yaygındır. Gerçekte ise Yüce Allah’ın katındaki hüküm bellidir. Bu hüküm falancanın, filancanın fetvasıyla da değişecek değildir. Takva ehli ve taşıdığı ilmin edebine sahip alimlerin çok azaldığı günümüzde, Buharî’de geçen şu hadis-i şerif üzerinde çok düşünmeli ve şu imtihan dünyasında kıymetsiz bir menfaat uğruna ebedi ahiretimizi heba etmekten korkmalıyız.
İşte Efendimiz A.S.’ın bizlere ikazı ve nasihatı:
“Allah, ilmi insanların arasından soyarak almaz. Fakat ilmi alimlerin ölmesi ile (ve yeni alimlerin yetişmemesi sebebiyle) alır. Nihayet alimler kalmayınca insanlar cahilleri rehber edinirler. Ve onlara sorular sorarlar. Onlar da ilimsizce fetva verirler. Hem sapar hem de saptırırlar.”(8)
(1) Ömer Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I-250
(2) A.g.e. I-249
(3) İbn-i Salâh, Edebü'l-Fetva
(4) Şatıbî, Muvafakat, IV-144
(5) A.g.e. IV/141
(6) A.g.e. IV/152
(7) İmam Nevevî, Adabü'l-Fetva
(8) Buharî, İlim, 34
FETVA VERMEDE EDEPLER
Yaşadığımız çeşitli durumların dine uygunluğuna dair sorulan bir soruya, fıkıh ilmini bilen bir alimin verdiği cevap ve açıkladığı hükme fetva denir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “Eğer bilmiyorsanız, bilenlere, ilim sahiplerine sorunuz.” (Nahl/43) buyurur. Bu ayetten anlaşılıyor ki, dinî konularda karşılaşmış olduğumuz herhangi bir sorun hakkında ilim sahibi kimselere müracaat etmeliyiz.
Ancak şu var ki, fetva vermek büyük bir ilim ve ihtisas işidir. Yani herkesin konuşabileceği bir alan değildir. Ayet ve hadislerin manalarını yüzeysel bir şekilde anlayabilen, hafızalarında sınırlı birkaç hadis bulunan kişilerin bir müctehide tabi olmaksızın şer’î delillerden hüküm çıkarmaya kalkışmaları ve kendi adlarına fetva vermeleri caiz değildir. Hatta bir zamanlar Arapça’yı gerçekten bilen, hafızalarında yüzbinlerce hadis-i şerif bulunan birçok alim bile ictihad davasına kalkmamış, fetva vermekten çekinmiş ve bu işi fıkıhta derinleşmiş alimlere bırakmıştır.(1)
“Fetva vermek pek mühimdir. Pek büyük manevi mesuliyete sebep olabilir. Sorulan herhangi dinî bir meseleye, o husustaki hükümleri tam olarak bilmeden verilen cevap isabetli olsa bile, din adına büyük bir cürettir. İslâm adına bir iftiradır, şer’î hükümlere karşı laubali bir harakettir. Müslümanların mukaddesatına karşı bir hürmetsizliktir.
İşte bunun içindir ki bir mesele hakkında tam araştırmadan fetva vermeye cüret etmeyi engellemek için birçok dinî emir mevcuttur. Nitekim bir ayeti kerimede ‘Bilmediğin bir şeyin arkasına düşme, hakkında hüküm verme! Şüphe yok ki kulak, göz, kalp, bunlardan her biri kendisinden, kendisiyle sahibinin işlediği şeyden sorumlu olacaktır.’ (İsra/36) buyurulmaktadır.”(2) diyor Ömer Nasuhi Bilmen.
O halde olgun bir mümin bilmediği mesele hakkında ileri-geri konuşmamalı, muhakkak bilenlere sorup öğrenmelidir.
Sevgili Peygamberimiz A.S., bilmedikleri şeyler hakkında fetva verenler için, “Sizin fetva vermeye en çok cesaret gösterininiz, ateşe atılmaya en cüretli olanınızdır.” buyurmuşlardır. Fetva veren kimse bir nevi Allah adına konuşuyor demektir. Sorumluluğu gerçekten çok büyüktür. Cenab-ı Hakk’ın huzurunda ağır bir hesabı söz konusu olabilir.
Hz. Ebu Bekir R.A.’a Mukaddes Kitabımız’daki bir kelimenin manası sorulmuştu. O da manasından tam emin olmadığı bu kelimeyi “şudur” diye kestirip atmak yerine şöyle demişti: “Allah’ın kitabı hakkında bilmediğim bir şeyi söylersem, beni hangi gök gölgelendirir, hangi yer üstünde taşır? Beni sorumluluktan kim kurtarabilir.”
BİLDİĞİNİ SAKLAMAMA SORUMLULUĞU
Bir konuyu bilip söylememek de doğru değildir. Nitekim İmam-ı Azam Rh.A. Efendimiz “Bildiklerimi söylemediğim için Allah’ın bana gazap edeceğinden korkmasaydım, fetva vermezdim.” buyurmuşlar. İmam Malik Rh.A. de, “Bir kimseye bir mesele hakkında fetva sorulduğunda, o kişi kendisini cennetle cehennem arasında görmedikçe fetva vermesin.” buyurmuşlardır. Burada konunun edeb yönü vurgulanmakla birlikte, sahip olunan ilmi saklamanın sonuçlarına da dikkat çekilmek istenmiş olabilir.
Tarih boyunca alimlerimiz, Allah adına konuşmaktan azami ölçüde sakınmışlar, emin olmadıkları konular için “bilmiyorum” demekten kaçınmışlar ve bir yandan da Allah’ın onlara bahşettiği ilmi ve meseleleri halletmedeki ferasetlerini de saklamamışlardır. O büyük insanların hallerini anlatan kıssalar, onların dinî meselelerde ne çok edeb sahibi olduklarını açıkça göstermektedir. Maalesef bugün her önüne gelen dinî konular hakkında ahkâm kesmekte, istediğine helâl, istediğine haram demekte, “bana göre”, “bence” gibi dayanaksız ifadelerle hem kendilerini, hem de kendilerinden etkilenenleri tehlikeye atmaktadır.
FETVA VERMEYE KİMLER EHİLDİR?
Dini meseleler hakkında doğru bilgiler verebilmek için, önce dinî ilimlerde güzel bir tahsile ihtiyaç vardır. Fetva verecek kişi sarf, nahiv, belağat, Kur’an, hadis, tefsir, fıkıh, fıkıh usulü, hadis usulü, tefsir usulü, nâsih-mensuh ilimlerini en güzel şekilde bilmelidir. Ruhsat ararken şüpheli, mekruh veya haram olan hilelere başvurmamalıdır.(3) İlmi ile âmil bir alim olmalıdır.(4) Allah adına konuştuğunu asla unutmamalıdır.(5)
Peygamber A.S., kendisi hakkında yalan konuşanları, “Her kim benim adıma kasıtlı olarak yalan söylerse, cehennemdeki yerini hazırlasın!” hadisi ile uyarıyor. Peki ya Allah adına yalan konuşanlar hakkında ne denilebilir? Herkes haddini bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak ‘Bu helaldir, bu haramdır’ demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Kazandıkları belki sadece) bir menfaattir. Halbuki onlar için elem verici bir azap vardır.” (Nahl/116-117) buyuruyor.
FETVA ALMADA ÖLÇÜLER
Bir mümin evvela alacağı fetvanın ahiretini çok ilgilendirdiğini düşünmelidir. Cevabına dinî ölçüler bakımından itibar edilmeyecek bir kimseye asla fetva sormamalıdır. Çünkü böyle kimselerin fetvasının geçerli olmadığı icma ile sabittir.(6) Fetva sorduğu kimsenin şüpheli, mekruh ve haram hilelere başvurmasının haram bir davranış olacağını unutmamalıdır.(7) Mesele arzettiği kimsenin ilim ehli olmasının yanı sıra, takva sahibi olmasına da dikkat etmelidir.
Maalesef günümüzde fetva verme veya alma konusundaki edeb ve incelik çoğunlukla göz ardı edilmektedir. “Şu konuda bize bir hoca fetva verse iş tamamdır.” anlayışı hayli yaygındır. Gerçekte ise Yüce Allah’ın katındaki hüküm bellidir. Bu hüküm falancanın, filancanın fetvasıyla da değişecek değildir. Takva ehli ve taşıdığı ilmin edebine sahip alimlerin çok azaldığı günümüzde, Buharî’de geçen şu hadis-i şerif üzerinde çok düşünmeli ve şu imtihan dünyasında kıymetsiz bir menfaat uğruna ebedi ahiretimizi heba etmekten korkmalıyız.
İşte Efendimiz A.S.’ın bizlere ikazı ve nasihatı:
“Allah, ilmi insanların arasından soyarak almaz. Fakat ilmi alimlerin ölmesi ile (ve yeni alimlerin yetişmemesi sebebiyle) alır. Nihayet alimler kalmayınca insanlar cahilleri rehber edinirler. Ve onlara sorular sorarlar. Onlar da ilimsizce fetva verirler. Hem sapar hem de saptırırlar.”(8)
(1) Ömer Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I-250
(2) A.g.e. I-249
(3) İbn-i Salâh, Edebü'l-Fetva
(4) Şatıbî, Muvafakat, IV-144
(5) A.g.e. IV/141
(6) A.g.e. IV/152
(7) İmam Nevevî, Adabü'l-Fetva
(8) Buharî, İlim, 34