M
mynamess
Guest
Ey gece, nerelisin, hep böyle neş'eli gel. Ömrün bitmesin, kıyamete kadar uzasın, gitsin. Dostun yüzünün güzelliğinden, hatırımda öyle bir ateş var ki, ey üzüntü, eğer cesaretin varsa, gel, benim hatırıma gir.
Ey yolcu aklını başına al, seferin nereye? Hangi diyara gitmek istiyorsun? Nereye gidersen git, sen bizim gönlümüzdesin,. Denizden uzak düşmüş bir balık gibi, o denizin gamını daha ne kadar çekeceksin? Kupkuru kalmış dudakların ne zamana kadar denize hasret ve ayrılıktan şikâyet incilerini âleme saçacak?
Bir kurnazlık ederek sarhoş gibi kendimi oraya atayım, atayım da (bakayım), O cihanın canı orada mıdır? Ya maksadına erişeyim, o yurda ayak basayım, yahut da gönlüm gibi, başımı da, vereyim elden çıkarayım, gitsin.
Sesin, gönlümüzün sesine, gönlümüzün huyuna uysun. Gece, gündüz neş'elensin, söyledikçe söylesin...
Sesin yorulunca, biz de yoruluruz, hasta oluruz. Sesin, kamış gibi şekerler çiğnesin, ballar yesin.
Âşık, bütün yıl sarhoş olsun rüsva olsun olur mu? diye düşünmez olmalıdır. Aşık, coşkun olmalı, deli, divâne olmalıdır. Ayıkken her şeyin tasasını çekeriz gamını yeriz. Fakat sarhoş olunca: "ne olursa" olsun, der, işin içinden çıkarız.
Ömür tükendi ise Allah başka bir ömür verdi. Geçici ömür kalmadiyse, işte şuracıkta tükenmiyen ölümsüz ömür... Aşk, hayat suyudur, bu suya dal Bu denizin her damlasında başka bir hayat, başka bir ömür var.
Yazıklar olsun ki vakit geçti, bizse çılgın aşıkız, deli divâneyiz. Kıyısı belli olmayan bir denizdeyiz. Bir gemiye binmişiz, gece, bulutlu bir gece.. Allah'ın denizinde Allah'ın lütfü ile, onun ihsan ettiği güçle, başarıyla gemimizi sürüp durmaktayız.
Güzel sâkiyı rü'yamda gördüm, şarab kadehini eline almıştı.. Bu gördüğüm onun hayali idi. Ben, onun hayaline dedim ki:
-Sen onun kulusun, kölesisin ama bizim efendimiz, sahibimiz olmaya da lâyıksın. Umarım ki onun yerine geçersin de onun gibi bize şarab sunarsın.
Bu aşk ateşi bizi pişirir, her gece hârâbata doğru çeker götürür. Başkası bizi bilmesin, tanımasın diyet yalnız Harabat ehli ile bizi bir araya getirir onlarla beraber oturtur.
Ey seher rüzgarı! Bize haber ver; sen geçtiğin yolda, o alev alev yanan, o ateş dolu, o sevda dolu gönlü gördün mü? 0 gönül, yüzlerce yalçın kayaları, mermeri, graniti, ateşiyle yaktı, eritti.
Efendim, sen bizi artık rü'yada bile görmez oldun! Gelecek seneye kadar bir daha, bizi göremiyeceksin Ey gece, her an bize bakıp duruyorsun ama sen seherin aydınlığı olmadan bizi göremezsin.
Ey sevgili, geceleri, gök yüzünde dolaşan "ay" senin çevreni bulamamıştır Geceleri seni bulmak için uğraşana, dönüp dolaşana senin ayından armağanlar gelir. Her ne kadar şafağın çevresi al yanak ise de, bu onun tabii renginden değil senin sap sarı yüzünün güzelliğinden mahcup oluşundan, utanışındandır.
Bir ömürdür ki, senin gül bahçeni (gül yanağını) görmedik. O mahmur, o insanın aklını başından alan nerkis gözlerini seyretmedik...vefa gibi halktan gizlenmişsin, nice zamandır ki biz senin (güzel) yanaklarını görmedik.
Ey dost! Dostlukla sana çok yakınız. O kadar ki nereye ayağını bassan o yerin toprağı oluruz Âşıklık mezhebinde reva mıdır ki, âlemi seninle görelim de seni görmiyelim?
Ben bir müddet taklid İle kendimi bildim, kendimi beğendim. Ben o vakitler kendimde idim ama, asıl kendi varlığımı sezememiş anlıyamamıştım. Çünkü o zaman, ben kendimi görememiş, kendimi tanıyamamıştım, sâdece adımı işitmiştim. Fakat ne zaman ki kendimden çıktım (benliğimi terk ettim) işte asıl o zaman kendimi gördüm (kendimi buldum.)
Ben kendime, bazen "emir'im, bey'im" derim. Bazen de tutar "ben bir esirim" diye haykırırım. 0 haller geçti. Bundan sonra, ben artık kendime gelemem. Zâten kendime gelmemeyi, kendimde olmamayı âdet edindim.
Gönlümü, belânın geçtiği yola koydum özellikle senin arkandan koşsun diye gönlün ayak bağını çözdüm.. Bugün rüzgâr, bana senin güzel kokunu getirdi, ben de teşekkür için ona gönlümü verdim.
Geceleri, uykumu kaçıran sevgilim, mihrabımın gözyaşlarımla ıslanmasını ister. O, bir şey söylemeden geldi, beni tuttu suya attı..,öyle bir suya attı ki şimdi o su, benim suyuma da tatlılık vermede.
Benim zâtım, bahr-i kül, bütünlük âleminin denizi hâline gelince, zerrelerin güzelliği, Hakkın yarattığı bütün varlıkların hoşluğu, nizâmı, bana aydınlanıp görünür. Ben ilâhi tecellilerin heyecanına kapılırım da bütün vakıflarının bir vakit olması için, aşk yolunda gece gündüz mum olup yanmak isterim.
Beni, önce binlerce lütuf ile okşadı. Sonra tuttu binlerce kahır ile, binlerce dertle beni eritti.. Benimle, sevgisinin zarı gibi oynuyordu. Ben, benliğimden geçip o olunca, (ben onda yok olunca) beni bırakıp gitti.
Birisinin destanı, aşk hikâyesi beni coşturdu, bana el çırptırdı. Beni canımdan etli, beni utanmaz, göremez, düşünemez bir halde yollara düşürdü. Hasılı onun gönlü, benim gönlümü evirdi, çevirdi, istediği hâle, istediği şekle soktu.
Bizim ruhumuzu yükselten, canımıza can katan kimdir? Diyorum. -Kim olacak? Ezelde, tâ başlangıçta, bize can lutf eden, can bağışlayandır. 0. bâzan doğan gibi, bizim, gözümüzü bağlar, bâzan da doğan gibi, av avlamamız için, açar, bizi ava salar.
Benim, aşktan başka hiç bir arkadaşım yoktu ve olmadı. Ne dünyaya gelmeden önce, ne de daha sonra aşksız yaşadım. Canım, içimden bana şöyle sesleniyor: Ey aşk yolunun olgun yolcusu bana kapıyı aç!
Adem oğullarının canına, şeytandan gelen gamı, kederi gidermeye 'La havle velâ kuvvete illâ billah" demek faydalıdır. Lâ havle çekenin nefesinden şeytan gamlandı, dertlendi, fakat "Lâ havle" diyenin gücü, arttı, nefesi çoğaldı.