Eşsiz Bir Kur'an Nesli
Her şeyden önce o ilk neslin beslendiği kaynak yalnızca Kur'an idi. Allah elçisinin sözel ve eylemsel sünneti, sadece bu kaynağın pratiğe aktarılmış biçimiydi. Nitekim Hz. Aişe'ye Allah Elçisi'nin ahlakı sorulduğunda, o şu karşılığı vermişti: "Onun ahlakı Kur'an'dı."
İşte o nesil sadece ve sadece bu kaynaktan susuzluğunu gideren bir nesildi. Tarihteki eşsizliği bu yüzdendi.
Sonra ne oldu? Kaynaklar karıştı, safiyet bozuldu! Bu neslin ardından gelen kuşakların beslenme kaynaklarına Grek felsefesi ve mantığı, Pers efsaneleri ve düşünce biçimleri, yahudi israiliyatı ve Hıristiyanlık mistisizmi, bunların dışında kalan diğer kültür ve medeniyetlerin tortuları karıştı. Bütün bu sayılan kültür ve medeniyet öğeleri Kur'an tefsirlerine, kelam ilmine, fıkıh ve fıkıh metodolojisine de bulaştırıldı. O nesilden sonra gelen bütün nesiller bu bulanık kaynaktan beslendiler. İşte bundan dolayı o evsafta ikinci bir nesil kesinlikle gelmedi. O nesil ile öteki nesiller arasındaki açık farklılıktaki birincil faktörün kaynakta meydana gelen bu bulanıklıkta olduğunda kuşku yoktur.
Onlar kendilerinin ve içinde yaşadıkları toplumun yaşamlarının her boyutunu düzenleyen Allah buyruğu olarak algılıyorlardı. Kur'an'ı. Bu buyruğu da, savaş alanında aldığı "anlık komut"u yerine getiren asker gibi duyar duymaz yerine getirilmesi gereken bir buyruk olarak kabul ediyorlardı. Bu yüzden onlardan hiç birisi, bir oturumda ilahi emirlerin çoğaltılmasını arzulamazdı. Çünkü o emir çoğalınca boynuna binecek yükümlülüklerin de çoğalacağının bilincindeydi. İbn Mes'ud'un aktardığı hadiste anlatıldığı gibi onlardan her birisi, sadece on ayet alıp ezberlemek ve pratiğe geçirmekle yetinirdi. İşte bu bilinç... Yalnız uygulamak için bilgi edinme bilinci...
Uygulamak ve eyleme geçirmek için Kur'an okuma yöntemi, ilk nesli oluşturan yöntemdi. Onların ardından gelen nesillerin yöntemi ise araştırma yapmak, dünyasal veya psikolojik yarar sağlamak amacı ile Kur'an okumak oldu. Bu ikinci metod, ilk nesli, daha sonradan gelen nesillerden ayıran temel etkendir.
Öyle ise İslami hareket yöntemi gereği ilk önce yapmamız gereken nedir? Öncelikle İslami hareketin oluşum süresince şu an yaşadığımız ve kendisine dayandığımız cahiliyyenin bütün etkilerinden sıyrılmalıyız. Ardından, ilk neslin dayandığı ve beslendiği her türlü şaibeden arınmış saf kaynağa dönmekle işe başlamalıyız.
Bizim başlıca görevimiz içinde yaşadığımız bu toplumu değiştirebilmek için, ilk önce kendi benliğimizi değiştirmektir. Birinci vazifemiz, şu içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerini kökünden değiştirmektir; bu cahili realiteleri kökten değişime uğratmak. BU realiteler, İslami yöntemle taban tabana çelişir, İslami düşünce ile çatışır. Bunlar, dayatmaları ve üzerimize uyguladıkları baskıları ile İlahi yöntemin bizden istediği hayatı yaşamaktan bizi mahrum bırakırlar.
Her şeyden önce o ilk neslin beslendiği kaynak yalnızca Kur'an idi. Allah elçisinin sözel ve eylemsel sünneti, sadece bu kaynağın pratiğe aktarılmış biçimiydi. Nitekim Hz. Aişe'ye Allah Elçisi'nin ahlakı sorulduğunda, o şu karşılığı vermişti: "Onun ahlakı Kur'an'dı."
İşte o nesil sadece ve sadece bu kaynaktan susuzluğunu gideren bir nesildi. Tarihteki eşsizliği bu yüzdendi.
Sonra ne oldu? Kaynaklar karıştı, safiyet bozuldu! Bu neslin ardından gelen kuşakların beslenme kaynaklarına Grek felsefesi ve mantığı, Pers efsaneleri ve düşünce biçimleri, yahudi israiliyatı ve Hıristiyanlık mistisizmi, bunların dışında kalan diğer kültür ve medeniyetlerin tortuları karıştı. Bütün bu sayılan kültür ve medeniyet öğeleri Kur'an tefsirlerine, kelam ilmine, fıkıh ve fıkıh metodolojisine de bulaştırıldı. O nesilden sonra gelen bütün nesiller bu bulanık kaynaktan beslendiler. İşte bundan dolayı o evsafta ikinci bir nesil kesinlikle gelmedi. O nesil ile öteki nesiller arasındaki açık farklılıktaki birincil faktörün kaynakta meydana gelen bu bulanıklıkta olduğunda kuşku yoktur.
Onlar kendilerinin ve içinde yaşadıkları toplumun yaşamlarının her boyutunu düzenleyen Allah buyruğu olarak algılıyorlardı. Kur'an'ı. Bu buyruğu da, savaş alanında aldığı "anlık komut"u yerine getiren asker gibi duyar duymaz yerine getirilmesi gereken bir buyruk olarak kabul ediyorlardı. Bu yüzden onlardan hiç birisi, bir oturumda ilahi emirlerin çoğaltılmasını arzulamazdı. Çünkü o emir çoğalınca boynuna binecek yükümlülüklerin de çoğalacağının bilincindeydi. İbn Mes'ud'un aktardığı hadiste anlatıldığı gibi onlardan her birisi, sadece on ayet alıp ezberlemek ve pratiğe geçirmekle yetinirdi. İşte bu bilinç... Yalnız uygulamak için bilgi edinme bilinci...
Uygulamak ve eyleme geçirmek için Kur'an okuma yöntemi, ilk nesli oluşturan yöntemdi. Onların ardından gelen nesillerin yöntemi ise araştırma yapmak, dünyasal veya psikolojik yarar sağlamak amacı ile Kur'an okumak oldu. Bu ikinci metod, ilk nesli, daha sonradan gelen nesillerden ayıran temel etkendir.
Öyle ise İslami hareket yöntemi gereği ilk önce yapmamız gereken nedir? Öncelikle İslami hareketin oluşum süresince şu an yaşadığımız ve kendisine dayandığımız cahiliyyenin bütün etkilerinden sıyrılmalıyız. Ardından, ilk neslin dayandığı ve beslendiği her türlü şaibeden arınmış saf kaynağa dönmekle işe başlamalıyız.
Bizim başlıca görevimiz içinde yaşadığımız bu toplumu değiştirebilmek için, ilk önce kendi benliğimizi değiştirmektir. Birinci vazifemiz, şu içinde yaşadığımız toplumun gerçeklerini kökünden değiştirmektir; bu cahili realiteleri kökten değişime uğratmak. BU realiteler, İslami yöntemle taban tabana çelişir, İslami düşünce ile çatışır. Bunlar, dayatmaları ve üzerimize uyguladıkları baskıları ile İlahi yöntemin bizden istediği hayatı yaşamaktan bizi mahrum bırakırlar.