“Eşrefoğlu Abdullah’ı Rûmî’nin doğum tarihi ile ilgili olarak, kaynaklarda verilen değişik tarihlerden en doğrusunun 754/1353 olduğunu söyler.”
“Hacı Bayram-ı Velî’nin damadı olarak da ün kazanan Eşrefoğlu Abdullah Rûmî, XV. Yüzyılın tanınmış mutasavvıf şâirlerindendir . Babasının adı Eşref, onun da babası Mehmed Mısrî’dir. İznik’te doğmuştur.” (S.17)
“Eşrefoğlu, Afyonkarahisarlı Alaaddin Ali Tûsî’ye muîdlik yaparken ilim yolunu tamamen terk ederek, Abdal Mehmed Sultan namındaki bir meczûbun işareti ile Emir Sultan’dan inâbe almıştır.” (S.19)
“Eşrefzâde, Abdal Mehmed’le aralarında geçen hadise ile, tasavvufun ilahî bir mevhibe, sırası gelmeyince va kısmet olmayınca hiç kimse için keşfi mümkün olmayan, ezelden takdir olunmuş bir nasib olduğuna inanmıştır.”
“Bursa’da Yıldırım Bayezid’e “Sultân-ı iklîm-i Rûm” ünvanını almasından sonra, ona resmen kılıç kuşatmış, ayrıca Sultan’ın kızı ile de evlenmiş olan büyük veli Emir Sultan hazretlerinin huzuruna koşar” (S.21)
“Emir Sultan, ihtiyarlığından bahsederek simâsında ve tavrında büyük bir istitad keşfettiği bu zâtı, kendisiyle daha çok alakadar olabilecek Ankara’da bulunan Hacı Bayram-ı Velî’ye gönderir.”
“Ol zamanda şehr-i Bursa’da irşad-ı nas olan gülşen-i hakikatın gül-i bî-hârı Hazret-i es-Seyyid Muhammadü’l Buharî eş-şehir be-Emir Sultan Kuddise sırrehu’l-müste’ân Hazretlerine varup:
Bizi bendeliğe kabul idüp, seyrullah etmeğe bizi irşad idün! Diye niyâz itdükde, Emir Sultan (K.S) hazretleri buyururlarki:
-Kuzu, biz pîr ve intikalimiz dahi karîbdür; varun şehr-i Ankara’ya azimet idüp Hacı Bayram-ı Velî biraderimüze” (S.22)
“Çün Eşrefzâde Hazretleri nutk haklayup, kalkup Ankara şehrine azimet idüp Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri nutk haklayup, kalkup Ankara şehrine azimet idüp Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinden tövbe ve inabe ve riyazet iderler.”
“Çün Hacı Bayram-ı Velî’nin âsitâne-i saadetlerine vardukda, tathîr-i beytü’l-helâ ile emir buyururlar” (S.23)
“Eşrefoğlu Abdullah-ı Rûmî’nin, Emir Buharî’nin tavsiyesi ile mürid olmak üzere Ankara’ya gelip Hacı Bayram-ı Velî’ye damad olmasının da bu tarihler arasında cereyan ettiğini varsaymak yanlış olmaz.”
“Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerinin zaviyesinde on bir yıl süre imamlık yaptığını bizzat kendisi ifade etmektedir .”
“Eşrefoğlu’nun Havı Bayram-ı Velî’ye intisab tarihi en geç 1421 olup bu zaviyede on bir yıl imamlık yaptığını bizzat kendisinin ifade etmesi, ayrıca caminin altındaki ona ait olan üç çile hücresinin hala varlığını devam ettirmesi, bize zaviyenin yapılış tarihi hakkında ortalama bir bilgi veriyor. Buna göre zaviyenin yapılış tarihi, 1426-1428 tarihleri yerine 1412 ile 1420 tarihleri arası göstermek daha doğru olur kanaatindeyiz.” (S.24)
“Bu caminin kuzeyden aşağıya olan giriş yerinde, zemin altında kalan bölümde, üç küçük çile odası bulunmaktadır. Bu çile odaları Hacı Bayram-ı Velî, Eşrefoğlu Rûmî ve Akşemseddin’e aittir.”
“Dehasına inandığı için, kendisine daha da yakınlaştırmak gayesiyle çok beğendiği bu müridini kızı Hayrü’n-nisa Hatun’la evlendirdi. Hayrü’n-nisa Hatun’la olan evliliklerinden itibaren, Eşrefoğlu Rûmî’nin şeceresi tesbit edilmiştir”
“Hacı Bayram’ın yanında tasavvufî eğitimini tamamlayan Eşrefoğlu, şeyhi Hacı Bayram tarafından Bayramîliği yaymak üzere, doğum yeri olan İznik’e halife olarak gönderilir. Bayramîliğin sembolü olan alem (sancak) ile seccade de kendisine verilir.” (S.25)
“Hacı Bayram-ı Velî’den el alanlar arasında, Akşemseddin ve Eşrefoğlu Rûmî’nin yanısıra Germiyanoğlu Şeyhî, Yazıcı Selahaddin, Yazıcıoğlu Muhammed, Yazıcıoğlu Ahmed-i Bîcân, Molla Zeyrek, Elvan Şirâzî, İnce Bedrettin gibi medrese menşe’l, kültürlü kimselerin bulunması ilginçtir. Tasavvufun ilimle beraber olduğu takdirde müsbet netice verebileceği konusu, tasavvuf tarihinin ilk asırlarından itibaren üzerinde durulan önemli bir meselesidir.”(S.26)
“İznik’te kaldığı bir yıllık süre içerisinde Bayramiyye tarikatının melamî-meşrep havası ve onun içinde bizzat yaşadığı sıkı tarikat disiplini ve riyazet alışkanlığı ile halkı irşad etmek bir yana, henüz kendisinin istenilen mertebeye ulaşmadığını düşünüyor.”
“Hacı Bayram’a anlatarak ona şöyle bir soru sorar:
“Seyr ü sülûkun tamamı şimdiki makamımız mıdır, yoksa daha var mıdır?”
Hacı Bayram Hazretleri, müridinin bu sorusuna şöyle cevap verir:
“Seyrullah’da nihayet vardur; fakat seyfullah (Hakkın varlığında eriyip, O’nun iradesiyle yaşama) da, insan bin yıl yaşasa çeşitli ta’atler ve mücahedelerde bulunsa, velînin başı nebîlerden birisinin ayağının irişdiği yere irişemez.”
“Eşrefoğlu, “Sultanım, bu bendenize kanaat gelmedi” diyerek seyrullahta yükselmek arzusunda olduğunu ifade eder. Eşrefoğlu’nun bu şevkini memnuniyetle karşılayan Hacı Bayram Hazretleri, kendisini Suriye’nin Hama kasabasında oturan Kadirî tarikatının pîri, Gavs-ı Âzam Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin beşinci göbekten torunu Şeyh Hüseyin Hamavî’ye göndereceğini, bu makama onun irşad ve ihtimamı ile yükselebileceğini ifade eder. Yalnız Hama’ya yolculuğundan önce, İznik’e giderek kırk gün halvette kalmasını ve bu süre içinde başından geçenleri yazmasını da tavsiye buyurur. Eşrefoğlu bunun üzerine İznik’e döner ve şeyhinin tavsiyelerini yerine getirir.” (S.27)
“Şeyhin manen ilerlemeye müsait müridini, bir başka şeyhe göndermesi âdabdandır. Bu şekilde şeyhi tarafından, Hama’ya gönderilip Şeyh Hüseyin Hamavî’ye intisâb eder. Eşrefoğlu Rûmî, bu ikinci şeyhin yanında kısa zamanda, manevî terakkilere mazhar olarak icâzet almıştır.” (S.28)
“Şeyh, Eşrefzâde’den İznik’te iken kırk gün içinde gördüğü ve yazdığı hadiselerin kağıdını isteyerek, aradan vakit geçmeden, kırk gün daha çile ve riyazetle i’tikafa çekilmeye davet eder. Bunun için, hemen bu yeni müridi bir hücreye kapatır. Şeyh Hüseyin Hamvî, Eşrefoğlu’yla ilk karşılaştığında ona Rûmî diye hitap etmiş ve bu hitap tarzı Eşrefoğlu’nun çok hoşuna gitmiştir. H.Hamavî, bundan sonra ona hep Rûmî diye hitap etmiştir.” (S.29)
“Eşrefoğlu’nu duvara dayanmış, gözleri kapalı hareketsiz bir vaziyette görünce, ölmüş zannederek, telaşlı ve heyecanlı bir şekilde koşarak şeyhine gelir ve durumu anlatır.”
“Müridler, “Şeyh Efendi ölüyü hapsedip defnettirmiyor” şeklinde kendi aralarında durumun kritiğini yaparlar. Şeyh Efendi bütün bu dedikoduları duymamazlıktan gelir. Nihayet kırk gün (erbaîn) tamamlanır.
Bunun üzerine Şeyh Efendi şöyle buyurur:
-Gelin imdi ey dervişân, vâdemiz encâm buldu: Rûmî’yi erbaîînden ihrac idelüm.
Dervişler halvethanenin kapısına gelirler. Şeyh Efendi dervişlere Allah’ı zikretmelerini emir buyrurur. Onlar da bir miktar zikrettikten sonra Şeyh hazretleri dua ederek kapıyı açarlar. Eşrefoğlu, aynı vaziyette; duvara yaslanmış, istiğrak ve vecd içinde sapsarı, gözleri kapalı ve solukları kesilmiş bir görünüşte bulunmaktadır. Şeyh kendisine yaklaşıp kulağına şöyle seslenir:
-Ya Rûmî Hû, veya Rûmî kalk. Birinci ve ikinci çağrışta cevap gelmez. Üçüncü çağırışta ise Eşrefoğlu:
-Lebbeyk (buyrun) sultanım, bize kıydınız! Diyerek kalkar.” (S.30-31)
“Şeyh Hüseyin ona Kadirî tarikatının temsilciliğini verir. Gideceği yerde, kendi tarikatı adına irşada memur edilir. Buna alamet olarak ellerine tarikatın sembolleri olan, Alem (Bayrak), Çırağ (Meşale), Seccade, Asa, Tac verilmiştir. Hamavî, ona bu emanetleri verdikten sonra:
-Rûmî! Bir memlekette iki padişah olmaz. Git seni vatanına istihlaf (vekil tayin) ettim! Diyerek İznik’e gönderir.” (S.31)
“İkinci defa veda edip yola çıkarken Eşrefoğlu’na Şeyh Hüseyin şunları söyler:
-Rûmî, cümle Rûm erenlerinin nihayetine yetişip bize geldin; eğer seyr ü sulûkta bizim nihayetimize yetişmek istersen, var mücahede ve riyazet eyle!
Şeyh Hüseyin, Erefoğlu ayrılırken arkasından hayran hayran bakar. Dervişleri neden bu şekilde nazar ettiklerini sorarlar.
Şeyh Efendi onlara şu cevabı verir:
-Bir bahr-ı mühitmiş; neyim varsa çekip kendine aldı.” (S.32)
“Eşerfoğlu kendisine gösterilen bu teveccühten rahatsız olsa gerektir ki halka izini kaybettirerek, şehirden uzaklaşıp Tirse dağlarına kaçar ve dağlarda yalnız başına dolaşmaya başlar.” (S.34)
“İlk müridi olan bu köylü, şeyhi Eşrefoğlu’na, Pınarbaşı Deresi civarında bir tekke inşa eder.” (S.34-35)
“Eşrefoğlu, tekkesini kurarak halkı irşada başladıktan sonra, önceki halinden çok daha değişik görünür. İlâhîleriyle coşarak, halkı irşada davet eder. Dîvân’ındaki şiirlerinin çoğunu halkı irşat makamında söylemiştir.”
“Müridlerinden Sadrazam Mahmut Paşa hayatının sonuna kadar Pınarbaşı’ndaki tekkesinde yanından ayrılmadı.”
“Eşrefiyye tarikatı, Emir Sultan’ın tarikatı ile Bayramiye ve Kadirî tarikatlarının meczedilmesinden meydana gelmiştir. Bu tarikatların adabına ilave olarak, teberrüken altı sene Davudî Savm’a devam ederek, mümkün mertebe halk ile görüşmemek, evrâda ve sünnete ittiba etmek şart koşulur.”
“Sâlik devamlı oruç tutmayabilir ise de, muhakkak erba’in çıkarmalıdır.” (S.35)