Neler yeni
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Emanet Duygular

Mücahid

New member
Katılım
17 Mar 2007
Mesajlar
2,553
Tepkime puanı
223
Puanları
0
Yaş
57
Konum
Tr
Müslümanın nasıl ve ne şekilde olması gerektiği,tahrif edilmemiş kaynaklarda açıklanmakta ve gıpta ederek baktığımızasr-ı saadet dönemi müslümanlarının şahıslarında örneklenmektedir.
Müslümanlar bu örnek şahısları incelemekte,yazıları okumakta ve bu hasletlerle bezenmeye çalışmaktadırlar.Bu istikamette sürdürülen çalışmalar elbetteki taktir edilecek çalışmalardır.Ancak bu çalışmalara giren bazı kardeşlerimizin,bu çalışmalarda görerek sahiplendikleri hasletler,ne yazıkki emanet haslet görüntüsü vermektedir.
Güzel görüldüğü beğenildiği ve sevildiği için zorla sahip çıkılan bu hasletler,o kardeşimizin kimlik ve kişilikleri ile kaynaşan,ünsiyet peyda eden hasletler değildir.Bu nedenle,o kardeşlerimiz ile sahiplendikleri hasletler arasında bir boşluk,bir ayrılık ve zaman zaman bir aykırılık gözlenebilmektedir.

Oysa islam bizlerden böyle bir tavır beklemez.Her güzel haslet,her güzel tavır veya her güzel yaklaşım,tevhidi bir bilincin,Rabbani bir hükmün yaşanması neticesinde gün yüzüne çıkmaktadır.
Her hangi bir müslüman,ilahi hükümlerle beyan edilen islami bilinci yaşadığı zaman,sözü edilen hasletler ve duygular gayet tabii olarak o müslümanda tezahür etmektedir.
İslami bilinci ve bu bilinç istikametinde olgunlaşan imanı gerçek kök kabul edersek,bunlar yaşandığı zaman tezahür eden hasletler ise,köke nisbetle birer çiçek veya meyve durumundadır.

Kök anlaşılmadan,
kökteki bilinç,kökteki iman yaşanmadan daldaki çiçeğe yada meyveye sahip çıkmaya çalışmak,dalından koparılan çiçeğe sahip çıkmaya veye bu çiçeği yakaya takmaya benzerki,bu çiçek solmaya ve sararmaya mahkumdur.Yakalarımıza taktığımız bu çiçek geçici bir süre bizlerde gözükse bile,bizlerde kök salmadığı,bizlerde yeşermediği için,bizlere yabancı ve bizlerden kopuk olduğu için,Bizlerde emanet bir eşya,
emanet bir duygu görüntüsü vermektedir!
Oysaki sahiplendiğimiz veya sahipleneceğimiz hasletlerin,bizlerin birer parçası olması,bizlerde yeşermesi bizlerde yaşaması gerekmektedir.
Ancak bu yapıldığı zaman sahiplendiğimiz hasletler bizim olabilecek ve bu hasletlerin rahmeti ile karşılaşabileceğiz.

Mesela Allah'tan korkmak,Allah'tan sakınmak,müslümanlara yakışan bir haslettir.Ancak bu haslet güzel olduğu ve müslümana yakıştığı için,bu haslete sahip çıkmaya çalışmayacağız.Bu haslet güzel olduğu için-kalplerden geçeni bilmeyen kalabalıklar arasında-Allah'tan korkar,Allah'tan sakınır gözükmeye gayret etmeyeceğiz.

Peki ya ne yapacağız?
Yapacağımız şey gayet açıktır.
Allah'tan korkulması gerektiği için korkacağız!
Allah'tan sakınılması gerektiği için sakınacağız!
Düşüneceğiz,düşüneceğiz.......düşünebildiğimizce
Kainata bakarak,yaratılmışlara bakarak;Yaratıcının güç ve kudretini,her şeye kadir olduğunu anlamaya çalışacagız.
Allah'tan korkmamanın sapıklık,
Allah'tan sakınmamanın azgınlık olduğunu idrak ve ikrar edeceğiz.
Bir mayın tarlasında yürürken ,mayına basmaktan ne kadar korkup- sakınıyor isek;Allah'ın bir hükmünü çiğnemekten çok daha fazla korkup sakınacağız.

Alemlerin rabbi olan Allah'tan gerektiği gibi korkmak,bizlerde emanet bir duygu,emanet bir haslet olmayacak.Bizler için rahmet olan bu korku;bizlerdeki bilincin,bizlerdeki imanın tezahürü olrak yaşadığımız ,tenefüs ettiğimiz bir korku olacak.Cehennemi düşüneceğiz,cehennem içini ve cehennem üzerindeki sıratı düşüneceğiz!Bu sırattan geçmemizin,dünyadaki amellerimizle doğrudan alakalı olduğunu anlayacağız.Bu anlayışla şu an ve yaşayacağımız her an,sırat köprüsü üzerinde bulunduğumuzu idrak edeceğiz.Sırat köprüsü üzerindeki insanın korkusunu,dehşetini teslimiyetini,tevekkülünü ve dikkatini,içinde bulunduğumuz dünya hayatını bu bilinçle yaşayacağız.

Allah'tan korkmak,korkar gözükmek için değil,O'ndan korkulması gerektiği için korkacağız

..................

Büyüklenmemek,
kibirlenmemek,ve tevazu göstermek de böyle!..
Bu hasletlerde ,bizlerde emanet bir haslet emanet bir duygu olmayacak.
Fakat ne gariptirki bazı kardeşlerimizde eğreti bir tevazu görüntüsü vardır.Müslümanlar arası ilişkilerde,bu kardeşlerimiz diğer kardeşlerimize karşı zoraki ve yapmacık bir tevazu göstermekteldirler.Başlarını,diğer kardeşlerimizin hizasına indirmişlerdir ama,sanki çok yukarılarda olan başlarını,çok aşağılara indirmenin zorluğunu yaşıyor gibidirler!..Muhataplarının seviyesine inmek için iki üç büklüm değil sanki sekiz büklüm olmuşlardır!..
Cahili değer ölçüsü ile kendilerini diğer müslümanlardan çok farklı ve büyük kabul eden bu kimseler;İslam büyüklenmeyi kınadığı için,büyüklenmeyi nahoş görmektekler ve büyüklenmekten ictinap etmekteldirler.Böylesi kimseler,iç dünyalarında kendilerini büyük görmelerine rağmen,kabullendikleri bu büyüklüğü
emanet ve eğreti bir tevazu ile örtmeye çalışmaktadırlar.
Halbuki kuranı kerimde büyüklenmeyi kınayan ayetler beyan edildiği gibi,büyük olmadığımızı beyan eden ayetlerde zikredilmektedir.Bu rabbani hükümleri kavrayan müslüman,büyüklenmekten ictinap etmek için değil,büyük olmadığını idrak ettiğ için büyüklenmez.Ne olduğunu neden yaratıldığını,nelere ve kime muhtaç olduğunu bildiği için büyüklenmez.

Rabbimizin katında kendisinin ve kardeşlerinin durumunun ne olduğunu,ne olacağını bilmediği için,bilemeyeceği için kibirlenmez.Bunları bilse hiç kibirlenmez!.Kendisinden tezahür eden hayırların Allah'tan şerlerin ise nefsinden olduğunu tefekkür eder.Allah'ın lutfettiği hayırları nefsine malederek övünmenin;kendisinin yaratmadığı ay ile güneş ile,kainat ile övünmek gibi abes ve haksız bir tavır olduğunu anlar.
Güzelin çirkine,
sağlamın sakata,
görenin görmeyene karşı büyüklenmesini,kibirlenmesini haksız ve iğrenç bir tavır olarak kabul eder.
Gözleri görmeyen bir amayı,kendisine göz veren Allah'ın yarattığını bilir.Allah'ın verdiği nimetleri bir kibir vesilesi değil,bir şükür vesilesi olarak kabul eder.
Kendisine verilen bu hayırların kardeşleri içinde verilmesine dua eder
"Hayırlar Rabbimden,şerler nefsimden olduğuna göre;Ben ben diyerek,elimdeki şerlerlemi övüneceğim" der.

Bilir bir damla sudan yaratıldığını,
bilir her an Allah'a muhtaç olduğunu..
Tuvaletteki halini düşünür.Yediği nimetlerin,ne olduğunu karnını doyuran bir nimetin bir müddet sonra ona nasıl eziyet ederek,tuvalet zorunluluğu getirdiğini düşünür.Ve nefsine dönerek
"Ey nefsim bak haline,bak halimize..!Görmüyormusun nasıl bir mahluk olduğunu?
Kibirlenmek istiyorsan,kibirlen bu aciz haline!Büyüklenmek istiyorsan ,büyüklen bu haline!.."diyerek seslenir.Diğer necasetle birlikte necis olan kibri ve necis tavırları da tuvalete terk eder.

Namazında "Allahuekber" diyerek,Allah'ı büyükleyen bu insan namazın dışında kendisini büyüklemez.Namazdaki kimliği ile namaz dışındaki kimliği arasında bir fark olmaz.Namazda alnını ve burnunu toprağa koyarken,namaz dışında göğe doğru yükseltmez.Yegane büyük olan Allah(c.c)'ı kabul eden bu müslüman büyüklenmez,kibirlenmez.Kibirlenmeye hiç bir hakkı olmadığını,bildiği için kibirlenmez.
Bu müslüman ne elindeki ile övünür,nede eli ile,
çünki bilir elini ve elindekini Allah'ın yarattığını.
Bu müslümandaki tevazu beğenildiği için yakaya takılan eğreti ve emanet bir duygu değildir.Bilinçli bir imandan kaynaklanan bu duygu onda kökleşen ve onda yeşeren bir duygudur.İşte böylesi müslümanlar
Leylayı bilmeden,Leylayı sevmeden,mecnun gözükenlerden değildir!..
Bu müslümanların mecnun halleri varsa veya akılperestler tarafından mecnun görülüyorlarsa,bu halleri Leylayı bildiklerinden,
Leylayı sevdiklerindendir.

Bütün kardeşlerimin Leylayı bilen ve Leylayı seven birer mecnun olmaları dileğiyle.
 
Üst Alt