Peygamberimizin doğruluğunu, verdiği sözde duruşunu, yanına bırakılan emanetlere riayet edişini, üstün meziyetlerle süslü bulunuşunu, canına kastedecek kadar ileri giden azılı düşmanları bile itiraf etmişler, ona bir leke sürememişlerdir.
Bir gün Ebû Cehil, Peygamberimize, "Ya Muhammed, biz seni yalanlamıyoruz, fakat senin getirdiklerini yalanlıyoruz" demişti.
Yine müşriklerin ileri gelenlerinden Ahnes bin Şerik, Bedir yolunda kimsenin olmadığı bir sırada Ebû Cehil'e yaklaşarak:
"Ey Ebü'lHakem, burada senden ve benden başka konuşmalarımızı işitecek kimse yok. Muhammed hakkında kanaatini söyler misin? O doğru sözlü müdür; yoksa yalancı mıdır?" diye sordu.
Ebû Cehil yemin ederek, "Vallahi, Muhammed muhakkak doğru sözlüdür. Hiçbir zaman yalan söylememiştir" demekten kendisini alamamışıtır.
Peygamberimize zaman zaman diliyle eziyet eden ve hakarette bulunanlardan Nadr bin Haris, bir seferinde müşriklerin ileri gelenlerini toplamış, onlara şöyle seslenmişti:
"Ey Kureyş, başımıza gelen felaketi hâlâ uzaklaştıramadınız. Muhammed gözlerinizin önünde büyüdü. Hepinizin en doğrusu, en iyi huylusu ve güvenilir kişisiydi. Şimdi saçları kırlaştığı zaman size yeni bir şey getirdiği için, siz ona sihirbaz, şair, deli, büyülenmiş demeye başladınız. Halbuki Muhammed ne şair, ne sihirbaz, ne delidir, ne de büyülenmiştir."
Buna benzer itiraflar Batılılar tarafından da dile getirilmiştir. Onlar her ne kadar Peygamberimize inanmıyor, İslâmiyeti kabul etmiyorlarsa da, onu methetmekten, üstün vasıflarını açıklamaktan geri kalmıyorlar.
Meselâ, Mahomed Und Sien Werk isimli eserinde Daumer şöyle der:
"Muhammed'in şahsında birçok asil ve büyük meziyetler toplanmıştı. İlahî ışıkla aydınlanan ve bükülmez bir irade sahibi olduğu gibi, merhamet ve rikkatle dolu, şecaat sahibi olan bu Zât, başarılması son derece güç bir vazifeyi ve ona bağlı olan müthiş bir mücadeleyi göze almış ve gayesine ulaşıncaya kadar, yani bütün Arabistan halkı imana gelinceye kadar, bir an olsun dinlenmemişti. Hayâtında Sahabîleri için bir örnek olduğu gibi, vefatından sonra da öylece kalmıştır."
Meşhur Fransız tarihçisi ve şairi Lamartine ise, L'Histoire da la Turquie isimli tarih kitabında şu şekilde bir tespitte bulunmaktadır:
"Yaşayışı, düşünceleri, bölgenin batıl inançlarıyla kahramanca mücadele edişi, putperestliğe hücumu, Mekke'de yaşadığı süre içinde müşriklerin her türlü eziyetine sabredişi ve nihayet onun durmadan insanları ikaz edişi, imam; zaferler kazandığı halde insan üstündeki talihsizliklerle karşılanışı, zafer anında her ihtirası yenişi, devlet kurmayı asla düşünmeyerek hedefe varmak ve bir tek düşünceyi gerçekleştirmek için uğraşması, sonsuz dua ve niyazları, vefatı ve vefatından sonraki zaferi, samimi ve kuvvetli bir iman sahibi olduğunu gösterir.
"Muhammed (a.s.m) budur. İnsanın büyüklüğü hangi ölçü ile ölçülürse ölçülsün, acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?"
Bir gün Ebû Cehil, Peygamberimize, "Ya Muhammed, biz seni yalanlamıyoruz, fakat senin getirdiklerini yalanlıyoruz" demişti.
Yine müşriklerin ileri gelenlerinden Ahnes bin Şerik, Bedir yolunda kimsenin olmadığı bir sırada Ebû Cehil'e yaklaşarak:
"Ey Ebü'lHakem, burada senden ve benden başka konuşmalarımızı işitecek kimse yok. Muhammed hakkında kanaatini söyler misin? O doğru sözlü müdür; yoksa yalancı mıdır?" diye sordu.
Ebû Cehil yemin ederek, "Vallahi, Muhammed muhakkak doğru sözlüdür. Hiçbir zaman yalan söylememiştir" demekten kendisini alamamışıtır.
Peygamberimize zaman zaman diliyle eziyet eden ve hakarette bulunanlardan Nadr bin Haris, bir seferinde müşriklerin ileri gelenlerini toplamış, onlara şöyle seslenmişti:
"Ey Kureyş, başımıza gelen felaketi hâlâ uzaklaştıramadınız. Muhammed gözlerinizin önünde büyüdü. Hepinizin en doğrusu, en iyi huylusu ve güvenilir kişisiydi. Şimdi saçları kırlaştığı zaman size yeni bir şey getirdiği için, siz ona sihirbaz, şair, deli, büyülenmiş demeye başladınız. Halbuki Muhammed ne şair, ne sihirbaz, ne delidir, ne de büyülenmiştir."
Buna benzer itiraflar Batılılar tarafından da dile getirilmiştir. Onlar her ne kadar Peygamberimize inanmıyor, İslâmiyeti kabul etmiyorlarsa da, onu methetmekten, üstün vasıflarını açıklamaktan geri kalmıyorlar.
Meselâ, Mahomed Und Sien Werk isimli eserinde Daumer şöyle der:
"Muhammed'in şahsında birçok asil ve büyük meziyetler toplanmıştı. İlahî ışıkla aydınlanan ve bükülmez bir irade sahibi olduğu gibi, merhamet ve rikkatle dolu, şecaat sahibi olan bu Zât, başarılması son derece güç bir vazifeyi ve ona bağlı olan müthiş bir mücadeleyi göze almış ve gayesine ulaşıncaya kadar, yani bütün Arabistan halkı imana gelinceye kadar, bir an olsun dinlenmemişti. Hayâtında Sahabîleri için bir örnek olduğu gibi, vefatından sonra da öylece kalmıştır."
Meşhur Fransız tarihçisi ve şairi Lamartine ise, L'Histoire da la Turquie isimli tarih kitabında şu şekilde bir tespitte bulunmaktadır:
"Yaşayışı, düşünceleri, bölgenin batıl inançlarıyla kahramanca mücadele edişi, putperestliğe hücumu, Mekke'de yaşadığı süre içinde müşriklerin her türlü eziyetine sabredişi ve nihayet onun durmadan insanları ikaz edişi, imam; zaferler kazandığı halde insan üstündeki talihsizliklerle karşılanışı, zafer anında her ihtirası yenişi, devlet kurmayı asla düşünmeyerek hedefe varmak ve bir tek düşünceyi gerçekleştirmek için uğraşması, sonsuz dua ve niyazları, vefatı ve vefatından sonraki zaferi, samimi ve kuvvetli bir iman sahibi olduğunu gösterir.
"Muhammed (a.s.m) budur. İnsanın büyüklüğü hangi ölçü ile ölçülürse ölçülsün, acaba ondan daha büyük bir insan bulunur mu?"