Enver Ýstek
metin mete
Ne yazikki biz gercekleri göz önüne sermeye calisiyoruz bazi kardeslerimiz ne zaman silinecek yoksa kötü olur dercesine bir sersensteler neden?Neden istemiyorsunuz bu gerceklerin aciklanmasini?Hic bir tutar dali olmayan bir macerada Islam insanini nerelere sürüklendiginin farkina varmamalimi?Yoksa bizler Asla ne bir cemaata ne bir sahsa bugüne kadar isim vererek hic bir yazi asmamaya özen göstermisim ama gördümki bu hosgörümüz bizi arkadan nasilda vuruyormus.Adamlar bizi Kafatasci ilan edebiliyormus?Ve bunu astiklari yazilarda öyle okuyunca anladimki bu ülkede dogrulari öyle özenle bazi kisimlari kirmadan yazmayacaksin varsa hepsini acik ve net söyleyeceksin ve herseyi acik acik konusacagiz Insallah diyor ve yeni bir makale ile devam edelim....
Papa II. Jean Paul, Sen Pietro Kilisesi’nde, 25.6.2000 günü pazar ayininde, “Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor” demektedir.
Vatikan’da 27 Nisan 2003 tarihinde düzenlenen ayinde Papa, bundan asırlarca önce yaşamış olan altı kişiyi Hıristiyan inancına göre ‘ermiş’ mertebesine yükseltti.
Bu ‘ermiş’ yapılanlardan biri olan 17. asırda yaşamış olan Avianolu Marco adındaki papazdır. Bu papaz, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 1683’teki Viyana kuşatması sırasında cephelerde Hıristiyan askerlere ‘’Haçın altında toplanın! Meryem adına savaşın! Türkleri yenin! Hıristiyanlık adına büyük düşman Türklere karşı savaşı kazanmak için Tanrı’ya olan imanımızı güçlendirmemiz lazımdır. Bunu yapmadan önce neye kalkışırsak kalkışalım, netice alamayız. Tanrı barış değil, savaş istiyor” şeklinde bir vaaz vermiştir. Bu vaazdan sonra Türk askerleri korkunç bir Haçlı kıyımına uğramıştır. İşte 2003 yılında bugünkü Papa bu başarısından(!) ötürü Avianolu Marco’yu ‘ermiş’ ilan etmiştir.
Dinlerarası diyalogun ABD’de konuşlandırılmış öncüsünün onursal başkanı olduğu bir vakfın her yıl düzenlediği geleneksel iftar yemeklerinin birinde vakıf başkanı, Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, Süryani Kadim Metropoliti Yusuf Çetin, Rum Patriği Bartholomeos ve Musevi cemaati adına Rav İsak Haleva’nın da aralarında bulunduğu salondakilere seslenerek, “siz olmasaydınız bu yollarda yürüyemezdik, biz bu diyalog denizinin içinde yaşayıp orada ölmek istiyoruz” sözleri ile diyaloga olan iman derecesindeki bağlılıklarını deklare etmiştir.
Bu zavallıların ölmek istedikleri diyalog denizini Vatikan yayınladığı Kateşizm kitabı, “Bu diyalogun tek amacı İncil’i tanıtmaktır. Muhatapların ikinci Adem’i (Hazret–i İsa’yı) Tanrı olarak kabul etmek zorundadırlar ki birinci Adem’i de (Hazret–i Adem’i de) yaratan odur” şeklinde tarif etmektedir.
Yukarıda bahsedilen aynı vakfın yayınladığı bir kitaba göre, ABD’de konuşlandırılmış dinlerarası diyalog öncüsü olan “hocaefendi” lakaplı kişinin Papa II. Paul ile görüşmesinden yıllar önce bu diyalogu başlatan onun üstadı Said Nursi’dir. Said Nursi’nin, bu konuda, Papa XII. Pier ile yazışma yaptığı, 1950’li yıllarda Fener semtinde ikamet etmesinin, Rum Patrik Atenagoras ile de yapılan dinlerarası diyalogu kolaylaştırdığı aynı kitapta ifade edilmektedir.
Yine, ilk defa 1962’de toplanan ve 2. ve 3. oturumu 6 Ağustos 1964’de yapılan II. Vatikan Konsilinin bu iki oturumu arasında Papa VI. Paul’un, temel konusu “Diyalog” olan “Ecclesiam Suam” isimli genelgesinden sonra aynı çizgiyi takip eden Papa II. John Paul’un 1991 yılında ilan ettiği “Redemptoris Missio” (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle denmektedir.
“Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Bu açıklamalar yapılırken, kurtuluşun Mesih’ten geldiği ve diyalogun evangelizasyon’dan (misyon) ayrılmadığı gerçeği gözardı edilmemiştir” (John Paul II, Redemptoris Missio – Encyclical Letter of the Supreme Pontiff on the Permanent Validity of the Church’s Missionary Mandate – Libreria Editrice Vaticana, Roma 1991)
Dinler arası diyalog papalığın maskeli bir Hıristiyanlaştırma projesi olduğunu kendi ifadeleri de ispatlamaktadır. Bütün bu gerçekler Müslüman olduğunu iddia eden birinin dinler arası diyalogcu olmayacağını göstermektedir.
Yani temel olarak şunu söylemek yanlış olmayacaktır. Müslüman olan diyalogcu olamaz, diyalogcu ise Müslüman olamaz...Diyor Orhan Dede...
Papa II. Jean Paul, Sen Pietro Kilisesi’nde, 25.6.2000 günü pazar ayininde, “Kilise ile diğer dinler arasındaki diyaloga evet. Ama aynı zamanda tek kurtarıcının İsa olduğunu ilan etmek gerekiyor” demektedir.
Vatikan’da 27 Nisan 2003 tarihinde düzenlenen ayinde Papa, bundan asırlarca önce yaşamış olan altı kişiyi Hıristiyan inancına göre ‘ermiş’ mertebesine yükseltti.
Bu ‘ermiş’ yapılanlardan biri olan 17. asırda yaşamış olan Avianolu Marco adındaki papazdır. Bu papaz, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 1683’teki Viyana kuşatması sırasında cephelerde Hıristiyan askerlere ‘’Haçın altında toplanın! Meryem adına savaşın! Türkleri yenin! Hıristiyanlık adına büyük düşman Türklere karşı savaşı kazanmak için Tanrı’ya olan imanımızı güçlendirmemiz lazımdır. Bunu yapmadan önce neye kalkışırsak kalkışalım, netice alamayız. Tanrı barış değil, savaş istiyor” şeklinde bir vaaz vermiştir. Bu vaazdan sonra Türk askerleri korkunç bir Haçlı kıyımına uğramıştır. İşte 2003 yılında bugünkü Papa bu başarısından(!) ötürü Avianolu Marco’yu ‘ermiş’ ilan etmiştir.
Dinlerarası diyalogun ABD’de konuşlandırılmış öncüsünün onursal başkanı olduğu bir vakfın her yıl düzenlediği geleneksel iftar yemeklerinin birinde vakıf başkanı, Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan, Süryani Kadim Metropoliti Yusuf Çetin, Rum Patriği Bartholomeos ve Musevi cemaati adına Rav İsak Haleva’nın da aralarında bulunduğu salondakilere seslenerek, “siz olmasaydınız bu yollarda yürüyemezdik, biz bu diyalog denizinin içinde yaşayıp orada ölmek istiyoruz” sözleri ile diyaloga olan iman derecesindeki bağlılıklarını deklare etmiştir.
Bu zavallıların ölmek istedikleri diyalog denizini Vatikan yayınladığı Kateşizm kitabı, “Bu diyalogun tek amacı İncil’i tanıtmaktır. Muhatapların ikinci Adem’i (Hazret–i İsa’yı) Tanrı olarak kabul etmek zorundadırlar ki birinci Adem’i de (Hazret–i Adem’i de) yaratan odur” şeklinde tarif etmektedir.
Yukarıda bahsedilen aynı vakfın yayınladığı bir kitaba göre, ABD’de konuşlandırılmış dinlerarası diyalog öncüsü olan “hocaefendi” lakaplı kişinin Papa II. Paul ile görüşmesinden yıllar önce bu diyalogu başlatan onun üstadı Said Nursi’dir. Said Nursi’nin, bu konuda, Papa XII. Pier ile yazışma yaptığı, 1950’li yıllarda Fener semtinde ikamet etmesinin, Rum Patrik Atenagoras ile de yapılan dinlerarası diyalogu kolaylaştırdığı aynı kitapta ifade edilmektedir.
Yine, ilk defa 1962’de toplanan ve 2. ve 3. oturumu 6 Ağustos 1964’de yapılan II. Vatikan Konsilinin bu iki oturumu arasında Papa VI. Paul’un, temel konusu “Diyalog” olan “Ecclesiam Suam” isimli genelgesinden sonra aynı çizgiyi takip eden Papa II. John Paul’un 1991 yılında ilan ettiği “Redemptoris Missio” (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle denmektedir.
“Dinlerarası diyalog, Kilise’nin bütün insanları Kilise’ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. Bu açıklamalar yapılırken, kurtuluşun Mesih’ten geldiği ve diyalogun evangelizasyon’dan (misyon) ayrılmadığı gerçeği gözardı edilmemiştir” (John Paul II, Redemptoris Missio – Encyclical Letter of the Supreme Pontiff on the Permanent Validity of the Church’s Missionary Mandate – Libreria Editrice Vaticana, Roma 1991)
Dinler arası diyalog papalığın maskeli bir Hıristiyanlaştırma projesi olduğunu kendi ifadeleri de ispatlamaktadır. Bütün bu gerçekler Müslüman olduğunu iddia eden birinin dinler arası diyalogcu olmayacağını göstermektedir.
Yani temel olarak şunu söylemek yanlış olmayacaktır. Müslüman olan diyalogcu olamaz, diyalogcu ise Müslüman olamaz...Diyor Orhan Dede...