Kuranda din günü (yevmud-din) kavramı -birisi bir ayette iki kez olmak üzere- 12 yerde geçiyor. Bunları aşağıda tek tek sıraladım.
Sağdan soldan duyduklarınızı unutun.
Bakın, Kuran din günü derken ne kastediyor.
1- Hamd, Âlemlerin Rabbinedir. O Rahmân ve Rahîmdir. DİN GÜNÜNÜN mâlikidir. (Fatiha; 2-4)
Hepimizin çok iyi bildiği Fatiha suresinde Din gününün maliki (Mâliki yevmud-din) ifadesi din gününde mülkün tek sahibi demek oluyor.
Demek, bir din günü var ve bu günde mülkün tek sahibi bir mâlik/melik olacak.
Demek, bu gün, Yunusun Hani bunun ilk sahibi? ifadesinde geçen İlk sahibin ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk (servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği gündür.
Demek ki din günü esas itibariyle mülk ile ilgilidir.
2- Sizi ateşe sokan nedir? (diye sorulunca) Biz salât etmez, yoksulu doyurmaz, dalanlarla beraber dalardık. DİN GÜNÜNÜ yalan sayardık. Apaçık gerçek (yaqîn) gelinceye kadar böyleydik. (Müddesssir; 42-47).
Demek ki o günde yaman bir hesabın ve bunun cezası olarak ateşin/azabın içine düşenler, Yunusun Mal da yalan mülk de yalan ifadesinde geçen yalana dalıp gidenler, bunun peşinde bir ömür tüketenler, bundan dolayı da sâlat etmeyenler ve yoksulu unutanlardır. Salât ile yoksulun arasını ayırarak, salâtı sadece namaz kılmaktan ibaret sananlardır.
Bunların salâtı Maûn suresinde geçtiği gibi yüzlerine çarpılacaktır. Yazıklar olsun sizin salâtınıza! ifadesinden de anlaşılacağı gibi, içinde yetim ve yoksul derdi olmayan her salât boş (sâhun) dur.
Demek ki, din günü öyle bir gündür ki içinde yetim ve yoksul derdi olmayan, başta salât olmak üzere tüm dindarlık tezahürlerinin iflas bayrağını çektiği gün olacaktır. Şu halde siz siz olun salâtınızı, sakın yetim ve yoksuldan ayırmayın. Salâtınız sizi yetime ve yoksula götürsün, aksi halde karşılaşacağınız koskoca bir iflastır.
Demek ki din günü yoksulların hesabı ile ilgilidir.
3- Hani bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ona son şeklini verip ruhumdan üfleyince onu selâmlayın! Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan selâma durdular. Yalnız iblis büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah: Ey iblis, Kendi elimle yarattığımı selamlamaktan seni alıkoyan nedir? Büyüklük taslayıp kendini üstün mü görüyorsun? dedi. İblis: Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın. Allah: Hemen çık oradan, çünkü artık sen kovuldun. Lânetim DİN GÜNÜNE kadar senin üzerindedir. (Sad; 71-78)
Görüldüğü gibi bu ayete de din günü büyüklük taslamak, kendini üstün görmek, Beni ateşten onu çamurdan diyerek eşitsizlik yaratmak ile ilgili ele alınıyor.
Din gününe kadar bu türden iddiaların lanetli olduğu ifade edilerek, o büyük din gününde bütün bunların sona ereceği ifade ediliyor.
Şu halde her türden büyüklük taslama, kendini üstün görme, kendinde olan bir şeyin ötekinde olmamasını eşitsiz ilişkilere dayanak yapma Şeytanîdir ve lanetlidir.
Ben beyazım o zenci Ben Batılıyım o Doğulu Ben erkeğim o kadın Ben bilgiliyim o cahil Ben zenginim o yoksul Ben Türküm o Kürd Ben askerim o sivil Ben sünniyim o alevi vb. tüm durumdan eşitsizlik çıkaran kıyaslamalar lanetlenmiştir.
Demek ki din günü bütün bunların sona erdiği gündür.
Demek ki din günü eşitlik ile ilgilidir.
4- Her şeyi kendine ait kılıp toplayanlar (ashâb-ı şimâl) Nedir acaba bunların karşılaşacakları? İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su Kapkara boğucu bir duman Ne serinletir ne rahatlatır Çünkü onlar geçmişte kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mutrefîn) idiler. En büyük günahta ısrar ediyorlardı. Diyorlardı ki; Biz ölüp toz toprak olduktan sonra, tekrar mı diriltileceğiz? Üstelik önceki atalarımızla birlikte! Söyle onlara; Öncekilerin ve sonrakilerin hepsi belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklar. Sonra siz, ey sapkın inkârcılar! Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üstüne de kaynar su içeceksiniz. Doymak bilmez susuz develer gibi içeceksiniz. İşte bu DİN GÜNÜNDE onların ziyafetidir! (Vakıa; 41-56).
Görüldüğü gibi ayette din günü ziyafetinden bahsediliyor. Bu günde zakkum ağacından doymak bilmez susuz develer gibi içecek olanların, kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mutrefîn) olduğu, bunların en büyük günahta (mülke şirk) ısrar ettikleri çünkü onların ashâb-ı şimal oldukları ifade ediliyor.
Ashâb-ı şimal Nedir acaba Ashâb-ı şimal?
Öyle görünüyor ki bu deyim Kuran literatürü içinde Ashâbul- cenne (Bahçe sahipleri) deyiminin diğer söylenişidir. Çünkü Arapçada şimâl kökü toplamak, içine almak, kendine ait kılmak demektir. Türkçeye de geçen şâmil, teşmil, şumûl de bu kökten Ör. cihanşumûl; dünyayı içine alan, kapsayan Aleme teşmil etmek; Her şeyi içine almak, herkesle ilgili yapmak Keza şekli şemâili deriz yani şekli ve tüm özellikleri
Şu halde Ashâb-ı şimal, her şeyi kendine ait kılanlar, toplayanlar, her şeyi kapsamak isteyenler, kendilerini her şeye teşmil edenler, şecere-i huld (sonsınırına kadar toplama) ve mülk-i la yeblâ (yıkılmaz bir mülk) peşinden koşanlar demektir
Bunun tersi olarak ayetin öncesinde Ashâbul-yemin kullanılır. Yemin söz ve güç kuvvet manalarını içerir. Mal ve mülk toplamanın (şimâl) değil; sözün/yeminin güç ve kuvvetine inananlar demektir. Mal yığarak ve toplayarak değil; birbirine destek olarak, birbirinde yok alarak kuvvet bulanlar demektir. Bereket manası da buradan gelir.
Sağdan soldan duyduklarınızı unutun.
Bakın, Kuran din günü derken ne kastediyor.
1- Hamd, Âlemlerin Rabbinedir. O Rahmân ve Rahîmdir. DİN GÜNÜNÜN mâlikidir. (Fatiha; 2-4)
Hepimizin çok iyi bildiği Fatiha suresinde Din gününün maliki (Mâliki yevmud-din) ifadesi din gününde mülkün tek sahibi demek oluyor.
Demek, bir din günü var ve bu günde mülkün tek sahibi bir mâlik/melik olacak.
Demek, bu gün, Yunusun Hani bunun ilk sahibi? ifadesinde geçen İlk sahibin ortaya çıktığı ve bütün sahte ve yalan mülk (servet ve iktidar) sahipliklerinin sona erdiği gündür.
Demek ki din günü esas itibariyle mülk ile ilgilidir.
2- Sizi ateşe sokan nedir? (diye sorulunca) Biz salât etmez, yoksulu doyurmaz, dalanlarla beraber dalardık. DİN GÜNÜNÜ yalan sayardık. Apaçık gerçek (yaqîn) gelinceye kadar böyleydik. (Müddesssir; 42-47).
Demek ki o günde yaman bir hesabın ve bunun cezası olarak ateşin/azabın içine düşenler, Yunusun Mal da yalan mülk de yalan ifadesinde geçen yalana dalıp gidenler, bunun peşinde bir ömür tüketenler, bundan dolayı da sâlat etmeyenler ve yoksulu unutanlardır. Salât ile yoksulun arasını ayırarak, salâtı sadece namaz kılmaktan ibaret sananlardır.
Bunların salâtı Maûn suresinde geçtiği gibi yüzlerine çarpılacaktır. Yazıklar olsun sizin salâtınıza! ifadesinden de anlaşılacağı gibi, içinde yetim ve yoksul derdi olmayan her salât boş (sâhun) dur.
Demek ki, din günü öyle bir gündür ki içinde yetim ve yoksul derdi olmayan, başta salât olmak üzere tüm dindarlık tezahürlerinin iflas bayrağını çektiği gün olacaktır. Şu halde siz siz olun salâtınızı, sakın yetim ve yoksuldan ayırmayın. Salâtınız sizi yetime ve yoksula götürsün, aksi halde karşılaşacağınız koskoca bir iflastır.
Demek ki din günü yoksulların hesabı ile ilgilidir.
3- Hani bir zamanlar Rabbin meleklere demişti ki: Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Ona son şeklini verip ruhumdan üfleyince onu selâmlayın! Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan selâma durdular. Yalnız iblis büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah: Ey iblis, Kendi elimle yarattığımı selamlamaktan seni alıkoyan nedir? Büyüklük taslayıp kendini üstün mü görüyorsun? dedi. İblis: Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın. Allah: Hemen çık oradan, çünkü artık sen kovuldun. Lânetim DİN GÜNÜNE kadar senin üzerindedir. (Sad; 71-78)
Görüldüğü gibi bu ayete de din günü büyüklük taslamak, kendini üstün görmek, Beni ateşten onu çamurdan diyerek eşitsizlik yaratmak ile ilgili ele alınıyor.
Din gününe kadar bu türden iddiaların lanetli olduğu ifade edilerek, o büyük din gününde bütün bunların sona ereceği ifade ediliyor.
Şu halde her türden büyüklük taslama, kendini üstün görme, kendinde olan bir şeyin ötekinde olmamasını eşitsiz ilişkilere dayanak yapma Şeytanîdir ve lanetlidir.
Ben beyazım o zenci Ben Batılıyım o Doğulu Ben erkeğim o kadın Ben bilgiliyim o cahil Ben zenginim o yoksul Ben Türküm o Kürd Ben askerim o sivil Ben sünniyim o alevi vb. tüm durumdan eşitsizlik çıkaran kıyaslamalar lanetlenmiştir.
Demek ki din günü bütün bunların sona erdiği gündür.
Demek ki din günü eşitlik ile ilgilidir.
4- Her şeyi kendine ait kılıp toplayanlar (ashâb-ı şimâl) Nedir acaba bunların karşılaşacakları? İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su Kapkara boğucu bir duman Ne serinletir ne rahatlatır Çünkü onlar geçmişte kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mutrefîn) idiler. En büyük günahta ısrar ediyorlardı. Diyorlardı ki; Biz ölüp toz toprak olduktan sonra, tekrar mı diriltileceğiz? Üstelik önceki atalarımızla birlikte! Söyle onlara; Öncekilerin ve sonrakilerin hepsi belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklar. Sonra siz, ey sapkın inkârcılar! Mutlaka zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız. Üstüne de kaynar su içeceksiniz. Doymak bilmez susuz develer gibi içeceksiniz. İşte bu DİN GÜNÜNDE onların ziyafetidir! (Vakıa; 41-56).
Görüldüğü gibi ayette din günü ziyafetinden bahsediliyor. Bu günde zakkum ağacından doymak bilmez susuz develer gibi içecek olanların, kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri (mutrefîn) olduğu, bunların en büyük günahta (mülke şirk) ısrar ettikleri çünkü onların ashâb-ı şimal oldukları ifade ediliyor.
Ashâb-ı şimal Nedir acaba Ashâb-ı şimal?
Öyle görünüyor ki bu deyim Kuran literatürü içinde Ashâbul- cenne (Bahçe sahipleri) deyiminin diğer söylenişidir. Çünkü Arapçada şimâl kökü toplamak, içine almak, kendine ait kılmak demektir. Türkçeye de geçen şâmil, teşmil, şumûl de bu kökten Ör. cihanşumûl; dünyayı içine alan, kapsayan Aleme teşmil etmek; Her şeyi içine almak, herkesle ilgili yapmak Keza şekli şemâili deriz yani şekli ve tüm özellikleri
Şu halde Ashâb-ı şimal, her şeyi kendine ait kılanlar, toplayanlar, her şeyi kapsamak isteyenler, kendilerini her şeye teşmil edenler, şecere-i huld (sonsınırına kadar toplama) ve mülk-i la yeblâ (yıkılmaz bir mülk) peşinden koşanlar demektir
Bunun tersi olarak ayetin öncesinde Ashâbul-yemin kullanılır. Yemin söz ve güç kuvvet manalarını içerir. Mal ve mülk toplamanın (şimâl) değil; sözün/yeminin güç ve kuvvetine inananlar demektir. Mal yığarak ve toplayarak değil; birbirine destek olarak, birbirinde yok alarak kuvvet bulanlar demektir. Bereket manası da buradan gelir.