Türkiye'nin intiharı: Dekadansla dans!
Boşanma oranları, son bir yılda, son on yılın rakamlarını yakalamış! Sadece bu yakıcı ve yıkıcı gerçek bile, bu toplumun nasıl bir uçurumunun eşiğine sürüklendiğini göstermeye yetiyor olsa gerek! Ama aldırış eden yok!
İlköğretimde uyuşturucu kullanımı, cinsel sapkınlıklar vakayı âdiyeden olaylar hâline geldi! Kimse ses vermiyor!
Televizyonlardaki dizilerde lakır lakır içki içmeyen tip yok! Kimseden çık çıkmıyor!
Televizyonlardaki dizilerde, üç kuşak da, hep bir kadının ya da bir erkeğin peşinde koşturup duruyor! Çocuklar, çocuk yaştaki tipler, sadece “karı-kız peşinde” koşturuyor televizyon dizilerinde!
Oryantal dans yarışmalarından; huysuz tiplerin insanaltı numaralarından; reality şovların gerçekdışı, sapkın maceralarından; televolelerin ayartıcı, yalan makinası üzerine kurulu zihni, aklı, ruhu ve kalbi körelten, izleyiciyi geri zekâlı yerine koyan kaçık şovlarından geçilmiyor Türk televizyonları!
İstanbul Life diye bir dergi çıkıyor. Dergide İstanbul'un müslüman bir medeniyetin kurucu aktörlerinden biri olan bir şehir olduğuna dair tek bir etkinlik, haber, yorum, yazı yok!
Ama hâlâ laiklik dininin yat-kalk borusunu canhıraş bir hızla ve hazla öttürmekten geri durmuyor kimi hokkabazlar ve ahmaklar!
Burası neresi arkadaş? Türkiye mi burası?! Yunusların, Mevlânâların, Itrîlerin, Hacı Bektaşların, Hacı Bayramların, Büyük Sinanların yetiştiği ve yaşadığı yer burası mı?
Sonuç: Çocuklarımıza büyük bir medeniyet ufku, derin bir tarih şuuru, köklü bir kültür idraki, muhkem bir hayat ve dünya tasavvuru; kısacası yaratıcı bir ruh ve kurucu bir irade vermemek için varolan; sanki yeni Yunuslar, yeni Mevlânâlar, yeni Sinanlar yetişmemesi için tasarlanmış; Batılıların karikatürü seküler eğitim sistemi artık SOS vermeye başlamıştır: Yüzyıllarca Avrupa'ya, dünyaya adaleti, hakkaniyeti, medeniyeti, farklı dinlere, kültürlere, etnisitelere mensup toplumları birlikte yaşatabilme tecrübesini öğretebilmiş, böylelikle tarih yapmış bir toplum artık tarihten silinecek kadar kendi kendine intihar sürecini bizzat kendi elleriyle hayata geçiriyor! Pes doğrusu!
“Türk medyası” denen şeyin bu toplumun medyası olmadığını; sömürgeciliğin yeni keşif kolu gibi çalıştığını artık göremiyorsak vay hâlimize!
Bu toplumu, dünya tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan toplumlardan biri katına yükselten; bu topluma ruh veren, ahlâk veren; adalet, hakkaniyet, diğergâmlık, paylaşma, kardeşlik, her türlü zorluğa / zorbalığa ortaklaşa göğüs gerebilme dinamizmi kazandıran, yüzyılların birikimi, çilesi, mücadelesi sonrasında geliştirdiğimiz köklü ve asil değerlerimizden, tüm dünyanın şiddetle ihtiyaç hissettiği derin ve evrensel anlam ve sembol haritalarımızdan uzaklaştırmak için çalışan; vargücüyle bu değerlere savaş açan Batılıların kapıkulu, laiklik misyoneri medya rejimimiz, sözümona laiklik adına (ama gerçekte bir avuç güç ve çıkar çevresinin çıkarlarını daha bir pekiştirmek adına) toplumun temel dinamiklerini dinamitlemekten; ruhunu delik deşik etmekten; zihnini allak bullak etmekten başka bir katkı, bir katma değer sunmuyor bu topluma!
Özetle, büyük bir dekadans (çöküş, çözülme, çürüme) süreci yaşıyoruz: Dekasansla dans ediyoruz adeta! Nihilizmin, yok oluşun eşiğine doğru hızla sürükleniyoruz. Homo laikus'un (laik insan'ın) geleceği yer burası: Sığ bir özgürlük anlayışı adına, kendi arzularına, içgüdülerine, egosuna kapanan, esir ve teslim olan zavallı bir yaratık!
Oysa Türkiye'nin eğitim sistemi, İslâm'ın insan, Yaratıcı ve kâinât tasavvuruna göre yeniden yapılandırılmadığı; bu topluma yaratıcı bir ruh ve kurucu bir irade verecek medeniyet ufkumuz ve birikimiz yasaklanmak yerine yeniden toplumun önüne konulmadığı, bir ayağını buraya muhkem bir şekilde basan, diğer ayağıyla bütün dünyalara açılabilen, özgüveni yüksek, dünyaya yeni şeyler söylemeye aday, bgün dünyanın 800. doğum yılını saygıyla ve hayranlıkla kutladığı Hz. Mevlânâ'ların hakîkî torunu yeni bir insan tipi yetiştirilmeye karar verilmediği sürece, dekandansla dansın götüreceği yer, sadece yokoluş, intihar ve tarihe vedadır vesselam!
Yusuf Kaplan
Yeni Şafak
Boşanma oranları, son bir yılda, son on yılın rakamlarını yakalamış! Sadece bu yakıcı ve yıkıcı gerçek bile, bu toplumun nasıl bir uçurumunun eşiğine sürüklendiğini göstermeye yetiyor olsa gerek! Ama aldırış eden yok!
İlköğretimde uyuşturucu kullanımı, cinsel sapkınlıklar vakayı âdiyeden olaylar hâline geldi! Kimse ses vermiyor!
Televizyonlardaki dizilerde lakır lakır içki içmeyen tip yok! Kimseden çık çıkmıyor!
Televizyonlardaki dizilerde, üç kuşak da, hep bir kadının ya da bir erkeğin peşinde koşturup duruyor! Çocuklar, çocuk yaştaki tipler, sadece “karı-kız peşinde” koşturuyor televizyon dizilerinde!
Oryantal dans yarışmalarından; huysuz tiplerin insanaltı numaralarından; reality şovların gerçekdışı, sapkın maceralarından; televolelerin ayartıcı, yalan makinası üzerine kurulu zihni, aklı, ruhu ve kalbi körelten, izleyiciyi geri zekâlı yerine koyan kaçık şovlarından geçilmiyor Türk televizyonları!
İstanbul Life diye bir dergi çıkıyor. Dergide İstanbul'un müslüman bir medeniyetin kurucu aktörlerinden biri olan bir şehir olduğuna dair tek bir etkinlik, haber, yorum, yazı yok!
Ama hâlâ laiklik dininin yat-kalk borusunu canhıraş bir hızla ve hazla öttürmekten geri durmuyor kimi hokkabazlar ve ahmaklar!
Burası neresi arkadaş? Türkiye mi burası?! Yunusların, Mevlânâların, Itrîlerin, Hacı Bektaşların, Hacı Bayramların, Büyük Sinanların yetiştiği ve yaşadığı yer burası mı?
Sonuç: Çocuklarımıza büyük bir medeniyet ufku, derin bir tarih şuuru, köklü bir kültür idraki, muhkem bir hayat ve dünya tasavvuru; kısacası yaratıcı bir ruh ve kurucu bir irade vermemek için varolan; sanki yeni Yunuslar, yeni Mevlânâlar, yeni Sinanlar yetişmemesi için tasarlanmış; Batılıların karikatürü seküler eğitim sistemi artık SOS vermeye başlamıştır: Yüzyıllarca Avrupa'ya, dünyaya adaleti, hakkaniyeti, medeniyeti, farklı dinlere, kültürlere, etnisitelere mensup toplumları birlikte yaşatabilme tecrübesini öğretebilmiş, böylelikle tarih yapmış bir toplum artık tarihten silinecek kadar kendi kendine intihar sürecini bizzat kendi elleriyle hayata geçiriyor! Pes doğrusu!
“Türk medyası” denen şeyin bu toplumun medyası olmadığını; sömürgeciliğin yeni keşif kolu gibi çalıştığını artık göremiyorsak vay hâlimize!
Bu toplumu, dünya tarihinin yapılmasında kilit rol oynayan toplumlardan biri katına yükselten; bu topluma ruh veren, ahlâk veren; adalet, hakkaniyet, diğergâmlık, paylaşma, kardeşlik, her türlü zorluğa / zorbalığa ortaklaşa göğüs gerebilme dinamizmi kazandıran, yüzyılların birikimi, çilesi, mücadelesi sonrasında geliştirdiğimiz köklü ve asil değerlerimizden, tüm dünyanın şiddetle ihtiyaç hissettiği derin ve evrensel anlam ve sembol haritalarımızdan uzaklaştırmak için çalışan; vargücüyle bu değerlere savaş açan Batılıların kapıkulu, laiklik misyoneri medya rejimimiz, sözümona laiklik adına (ama gerçekte bir avuç güç ve çıkar çevresinin çıkarlarını daha bir pekiştirmek adına) toplumun temel dinamiklerini dinamitlemekten; ruhunu delik deşik etmekten; zihnini allak bullak etmekten başka bir katkı, bir katma değer sunmuyor bu topluma!
Özetle, büyük bir dekadans (çöküş, çözülme, çürüme) süreci yaşıyoruz: Dekasansla dans ediyoruz adeta! Nihilizmin, yok oluşun eşiğine doğru hızla sürükleniyoruz. Homo laikus'un (laik insan'ın) geleceği yer burası: Sığ bir özgürlük anlayışı adına, kendi arzularına, içgüdülerine, egosuna kapanan, esir ve teslim olan zavallı bir yaratık!
Oysa Türkiye'nin eğitim sistemi, İslâm'ın insan, Yaratıcı ve kâinât tasavvuruna göre yeniden yapılandırılmadığı; bu topluma yaratıcı bir ruh ve kurucu bir irade verecek medeniyet ufkumuz ve birikimiz yasaklanmak yerine yeniden toplumun önüne konulmadığı, bir ayağını buraya muhkem bir şekilde basan, diğer ayağıyla bütün dünyalara açılabilen, özgüveni yüksek, dünyaya yeni şeyler söylemeye aday, bgün dünyanın 800. doğum yılını saygıyla ve hayranlıkla kutladığı Hz. Mevlânâ'ların hakîkî torunu yeni bir insan tipi yetiştirilmeye karar verilmediği sürece, dekandansla dansın götüreceği yer, sadece yokoluş, intihar ve tarihe vedadır vesselam!
Yusuf Kaplan
Yeni Şafak